
Allah’ın Kudret ve Kadir sıfatının pratik hayata yansıması nasıldır?
Allah’ın Kudret ve Kadir sıfatının pratik hayata yansıması nasıldır? cevaplarsanız memnun oluruz.
Cevap: Kudret; güç yetirme, bir şeyi yapmaya muktedir olma anlamındadır. Bu açıdan bakıldığında Allah her şeye kadirdir. İstediğini yapan, var eden, yok eden, her şeyi bilen, gören, işiten, yaşatan, öldüren, dirilten, rızık veren, yeri ve göğü yaratan ve ayakta tutan, bütün varlıkları görüp gözeten, her işe hükmeden Allah’tır. “Ondan habersiz bir yaprak dahi yerini terk etmez.”
“Gökleri ve yeri (kusursuz) yaratandır. O, bir işin olmasını dileyince, ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir”(02/117) Bu oluveriş eşyaya verdiği özelliğe göre, dilerse bir anda dilerse ona takdir ettiği süre içinde olur. Örneğin; bir çocuk dokuz ayda olgunlaşıp dünyaya gelirken, bir çekirdek yıllar sonra meyve verecek bir fidan olabilecek özellikte yaratılmıştır. Dünyanın insanlar için yaşanabilir bir hale gelmesi için ise, süresini ancak Allah’ın bildiği kadar uzunca bir zaman geçtikten sonra bu hale gelmesini istemiştir. Dilerse bunları bir anda yok etme gücüne de sahiptir. Ancak böyle olmasını dilemiştir. Kimse de ondan hesap sorma gücüne sahip değildir. Pratik hayatla ilgili Allah’ın kudretinin yansımasının nasıl olduğu konusunda sözü Kur’an’a bırakarak, verilen örnekler üzerinde düşünmenizin sizi tatmin edeceğini düşünüyoruz.
“Güldüren de ağlatan da O’dur. Akıtılan damladan (meniden) iki çifti erkek ve dişiyi yaratan da O’dur; son yaratma da O’nun işidir. Zengin eden de, fakir eden de O’dur. Şira yıldızının Rabbi de O’dur. İlk Ad kavmini ve Semud kavmini yok edip geri bırakmayan, daha önce Nuh toplumunu yok eden de O’dur. -Onlar daha azgın, daha zalim idiler. – Ve alt üst olmuş kasabaları yere batıran, onları gömdükçe gömen de O’dur.”(53/43-54)
“İnsanı biz yarattık, kendi kendine ne fısıldadığını da biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”(50/16)
İbrahim peygamberin diliyle Allah şöyle buyuruyor:
“Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren, içiren de O’dur. Benim canımı alacak sonra diriltecek O’dur. Rabbim bana hikmet ver, salih kulların arasına kat.”(26/78-83)
“Gökleri ve yeri yaratmış, size kendi cinsinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”(42/11)
“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. O dilediği şeyi yaratır. Dilediğine kız çocuk verir. Dilediğine erkek çocuk verir. Dilediğine hem kız hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır bırakır. O bilendir ve her şeye gücü yetendir.”(42/49-50)
“De ki: “yeryüzünde dolaşın da, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığına bir bakın. İşte Allah son yaratmayı da yapacaktır. Allah’ın her şeye gücü yeter. Dilediğine azap eder, dilediğine de acır. Sizler O’na döndürüleceksiniz. Sizler yerde ve gökte Allah’ı aciz bırakamazsınız. Allah’tan başka ne bir dostunuz nede bir yardımcınız vardır.”(29/20-22)
O, Evveldir. Ahirdir. Zahirdir. Batındır. O her şeyi bilir. (57/3)
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.”(57/22-23)
Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.”
Bunların ardından birinci sorunuzla bağlantılı olarak diyeceksiniz ki, tüm dünyayı kan gölüne çeviren asrın tağutlarını Allah niçin kırıp geçirmiyor, yerin dibine batırmıyor? Tağutlar işini yaparken bu kadar ‘ümmeti Muhammed ‘ne yapıyor dersiniz? ‘Onlar da üzerine düşeni yapıyor’diyebilmeyi ne kadar çok isterdik. Fakat onlar da görevlerini yapmış olsalardı, dünya bugünkü olumsuzluklara şahid olmazdı.
Zulüm gücünü, benliğini yitirmiş küfre payandalık yapan insanların şaşkınlığından almaktadır. Allah’ı unutanlara Allah da kendilerini unutturmuş(59/19) küfrün karşısında zillete düşürmüştür. Allah, kendisine yardım etmeyenlere asla yardım etmez; Kendine yönelenleri de asla yardımsız bırakmaz. Hakka teslim olan fakat, yeryüzünde zayıflıkları sebebiyle ezilenlerin intikamını almaya Allah muktedirdir. Allah asla ihmal etmez, imhal eder (zamanının gelmesini kollar). Zulüm, gazabın sınırına ulaşınca Allah asla tehir etmez.
Geçmiş kavimlerin yok edilişindeki sünnetullahın işleyişine baktığımızda, o kavmin içinde yalnız Allah’a kul olan ve O’na sığınarak dinini tebliğe çalışan bir toplumun varlığını görüyoruz. Allah Teala, onların eliyle zalimlere hakkı duyuruyor. Onlar ise hakkı tanımayıp haddi aşarak azgınlıklarını artırıyorlar. Allah da onları ansızın yakalayıp yok ediyor. Ancak içlerinde gerçekten iman eden bir kişi de olsa onu da rahmetiyle kurtarıyor. Bugün de saflar bu kadar belirginleşir, mücrimlerin durumu gazabın sınırına gelirse, sünnetullah hükmünü icra edecektir.
Fakat bu bizi sorumluluktan kurtarmaz. ‘Helak ettiğimiz toplumlar içinde kendilerini iyi olarak görenler, kötülere mani olsalardı ya; olmadılar. Bizde hepsini birden helak ettik. ’İnzarın bizim için de geçerli olduğunu unutmayalım. Bulunduğumuz konum, yaşadığımız yer ve zaman, bizi kuşatan ortam ne olursa olsun; gücümüzün yettiği kadar sorumluluk hepimizin omuzlarına yüklenmektedir. Kimse kendisini müstağni göremez. Bu anlayışla kulluk bilincini kuşananlara selam olsun.