GenelMektuplara Cevap

Cahillikle kötülük eden kimselerin” hemen sonra tevbe etme­leri nasıl izah edilebilir?

SORU: Nisa 17. ayetinde: “cahillikle kötülük eden kimselerin” hemen sonra tevbe etme­leri nasıl izah edilebilir? Bunun bilgisi ayetlerle kendisine ulaştıktan ve öğrendikten sonra tevbe etmesi için mi?

CEVAP: Buradaki “cehaleti” iki şekilde değer­lendirmek mümkündür. Birincisi, neyin doğru ne­yin yanlış olduğunu bilecek durumda olmayan bir kimsenin aklına estiği gibi davranmasının sonu­cunda işlemiş olduğu günahlar. İkincisi ise, doğru­yu ve yanlışı bilecek konumda olduğu halde, yap­tığı şeyin bizzat yanlışlığını bilmemek veya hataen bir yanlış davranışta bulunmak. İnsanın böyle bir duruma düşmesi, hataen, zaaflarına yenik düşe­rek, ihmal ederek, tembellik göstererek böyle bir günahı işlemiş olabilir.

İşte Nisa suresinin 17. ayetinde ve berabe­rinde 6/54, 16/119 ayetlerinde bahsedilen: “bil­meden bir günah işleyip de (yaptığı şeyin günah olduğu bilgisi kendisine ulaşıp gerçeği öğrenince veya hatasını, kusurunu, ihmalini öğrenince he­men tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi Allah üzerine almıştır. Allah onların tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir” buyur­maktadır.

Bundan başka doğru ve yanlışı, suç ve güna­hı bildiği halde, mala düşkünlüğün, ihtiraslarına kapılmanın, zaaflarına kurban olmanın, kendini tatmin etme düşüncesinin sonucu vb. nedenlerden olarak günah işleyip sonra da yaptıklarına gerçek­ten pişman olup düzelmeye karar vererek Allah’a tevbe edenlerin de Allah tevbelerini kabul edece­ğini bildirmektedir:

Allah’tan bağışlanma dile Al­lah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. (Nisa 4/106)

Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Al­lah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur. (Nisa 4/110)

Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.(Bakara 2/160)

Rabbini överek tesbih et, O’ndan bağışlanmanı dile, çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr 110/3)

Ey Muhammed! Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah’tan bağışlanma dile. Al­lah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız ye­ri de bilir. (Muhammed 47/19)

Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlik­te iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. On­ların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nurları aydınlatıp gider de, “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin” derler. (Tahrim 66/8)

Biz hangi pey­gamberi gönderdikse, sırf Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah’ı affedici, merhametli bulurlardı. (Nisa 4/64)

Allah, ancak şu durumda olan kimselerin tevbelerini kabul etmeyeceğini bildiriyor: Kötü­lükleri işleyip dururken, ölüm gelip çatınca: Şim­di işte gerçekten tevbe ettim, diyenlerin ve kafir olarak ölenlerin tevbesi kabul değildir. İşte onlar için, elem verici bir azap hazırlamışızdır.(Nisa 4/18)

İman etmenin yaş haddi olmadığı gibi, işledi­ğimiz hatalardan/günahlardan dolayı Allah’a yö­nelerek ondan bağışlanma dilemenin, tevbe edip mağfiret istemenin de yaş haddi yoktur. Ancak ölüm sekeratı gelmeden aklımız, gücümüz, bilinci­miz yerinde iken yapabilmek kaydıyla. Burada dikkat edilmesi gereken şey, kimsenin yarına ulaş­ma garantisi olmadığına göre, hemen geçmişte yaptıklarımıza acilen tevbe edip Allah’tan bağışla­masını dilerken, hal ve gelecekte aynı hatalara düşmekten de Allah’a sığınmalıyız. Unutmayalım ki bir nefes önce diri, bir nefes sonra ölmüş olabi­liriz. Ölüm her fani olan canlıya bu kadar yakın­dır. Tevbesini bozmayanların da Allah’a yakın oldukları gibi…

SORU: Bakara 248. ayetinde geçen “ta­but” kelimesine meallerde değişik manalar veril­miştir. Bu konuda M. Esed’in tespiti doğru mudur?

CEVAP: Muhammed Esed, özetle, “sandık” kelimesine “kalp”, “Melekler tarafından taşınması­na” melekler tarafından verilen veya getirilen, Musa ve Harun ailesinden kalanlara da ilahi kay­naklı olan mirasın kalp huzuru olarak melekler eliyle sunulması anlamı vermiştir. Ayete verdiği manada bunu görmemiz mümkündür.

“Ve peygamberleri onlara: “Bakın, meşru hükümranlığın bir işareti olarak size içinde Rabbiniz tarafından bahşedilmiş bir iç huzuru ile Musa ve Harun’un ailesinden geriye kalan, Meleklerce taşı­nan mirasın bulunduğu bir kalp bağışlanacaktır. Eğer gerçekten inanıyorsanız, bunda sizin için bir işaret vardır” dedi.(Bakara 2/248)

Aynı ayetin diğer meallerdeki anlamı ise şöy­le verilmiştir:

“Peygamberleri onlara dedi ki; ‘Talut’un hükümdarlığının belirtisi, size meleklerin taşıdığı bir sandığın gelmesidir. Bu sandıkta Rabbinizden size yönelik bir huzur ile birlikte Musa ve Harun ailelerinin geride bıraktıkları bazı önemli eşyalar vardır. Eğer mümin kimseler iseniz, bu sizin için kesin bir belirtidir.”(Fi zılalil Kur’an)

“Ve onlara peygamberleri dedi ki: “Şüphesiz Tâlut’un hükümdarlığına açık alâmet, size tabutun gelmesidir ki, onda Rabbiniz tarafından bir sekinet vardır ve Musa ile Harun hanedanının metrukâtından bir bakiyye vardır. Onu melekler yükleneceklerdir. Eğer siz müminler iseniz şüphe yok ki, onda sizin için bir delil-i kati vardır.”(Ömer Nasuhi Bilmen)

“Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut’un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut’un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.”(Diyanet Vakfı)

Ayetin orijinalinde, “tabut, sekinet, bakiye, tereke, âl ve tahmilü” kelimeleri geçmektedir. Bu kelimelerin anlamı lügatlerde şöyle verilmektedir:

Tabut = sandık, Sekinet=sükûna kavuşmak, Bakiye = geride kalan, Tereke=Miras, Âl = aile, Tahmilü= taşımak.

Kelimeleri manası itibariyle ayetteki yerleri­ne koyduğumuz zaman en uygun mananın Mer­hum Seyyid Kutup’un vermiş olduğu mana oldu­ğunu görürüz. Diğerleri de ona yakın olmakla bir­likte o daha açık bir dille maksadı ifade etmiştir. Bu mana ayetin siyak ve sibak ilişkisine ve olayın anlatmak istediği mesaj a daha uygun düşmekte­dir. Merhum Esed’in bu konudaki vermiş olduğu manayı tercih etmiyoruz. Kelimeleri asli manala­rından kaydırmadan olduğu gibi almak ve anlamak maksada daha uygun düşmektedir.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir