
Dinde Gerçekten Zorlama Yok Mu?
Kur’an ayetlerini kendi bağlam ve konu bütünlüğünden kopararak salt bir ayetten yola çıkarak Kuran okumalarının okuyucusunu sağlıklı ve doğru bir anlayışa ve kavrayışa götürmeyeceği az çok Kur’an ‘la muhatap olanların malumudur. Bu tür okumalar okuyanları İslam’a hizmet etme yerine batıl zalim dikta ve zulüm sahiplerinin değirmenine su taşımaktan başka bir şeye hizmet etmemektedirler. Bu tür okumalar İslam’dan daha çok İslam dışı sistem ve ideolojilerin ekmeğine yağ sürmektedir. Bu yazımızda sizlerle paylamaya çalışacağımız konuda günümüzde en çok istismar edilip adeta “yavuz hırsız ev sahibini bastırır ”atasözünde olduğu gibi bir anlama bürünerek hayatımızda devam etmektedir. İster iseniz ne demek istediğimizi sizleri fazla meraklandırmadan söylemeye çalışalım inşallah.
Bu gün birilerine bu birilerinden kastım İslam’ın mensubu olanları kast ediyorum. Allah’ın emri olan iyiliği emredip kötülükten vaz geçirme gibi bir teşebbüste bulunmuş iseniz kendisi veya yanındakilerin size vereceği ilk tepki “Kardeşim dinde zorlama yoktur.” Sen bu ayeti bilmiyor musun? Diye karşı çıktıkları ve lafı ağzınıza nasıl tıkadıklarına bizler gibi siz değerli Müslüman kardeşlerimde şahit olmuştur. Bu karşı çıkanlar bizleri ve sizleri sakın yanıltmasın bunlar yukarıda da ifade ettiğim gibi başka bir dinin mensubu değil aksine İslam’a mensup olduklarını ancak yüce İslam ile ilgi ve alakaları isimlerinden ve üzerinde taşıdıkları nüfus cüzdanından ibaret aynı zamanda laik, demokrat ve İslam hariç her türlü izimlerin hizmetkârı olmuş buna rağmen Müslüman olarak kalabileceğini sanan zavallı insanımızdır. Malumunuz Allah’ın gönderdiği tek din olan İslam bünyesinde zorlama ve şiddete yer vermeyen bir yapıya sahiptir. O indirildiği toplum da hiç kimseyi şiddet, cebir ve zorlama ile kendisini kabule zorlamamıştır. Onun prensipleri arasında hiçbir insan zorla Müslüman yapılmadığı gibi hiçbir Müslümanda inkara zorlana namaz. Zira zor ve cebir ile yapılan eylem sahibinden sorumluluğu kaldırır. Şiddet zor ve zorbalık İslam’ın mensuplarının özelliği değil aksine İslam’a mensup olmayanların bir özelliğidir. Allah’ın bütün elçileri zor ve zorbalar tarafından sözlü, fiili hatta hayatlarına mal olacak ve neticesi ölüm ile sonuçlanmış zorlamalara maruz kalmışlardır.
Yazımıza bahse konu olan Bakara suresinin iki yüz elli altıncı ayetinin mealini vererek ne demek istediğimizi sizler ile paylaşalım inşallah. “ Din de zorlama yoktur; artık hak ile batıl birbirinden iyice ayrılmıştır. Kim Allah’a rağmen yaşam şekli belirleyen ideoloji ve sistemleri inkar eder ise kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa Kuran’a sarılmıştır. AIlah işiten ve bilendir” ( Bakara-256)
Din de zorlama yoktur diyenlerin esas niyeti dini yaşanılan hayata müdahale ettirmemektir. Esas onlar bununla Allah’ın ayetlerine karşı geliyorlar ve inkar ediyorlar fakat bunu açıkça ifade edemedikleri için böyle bir yolu tercih ediyorlar. Tercih ettikleri yol ise tamamen yanlıştır.
İslam’ın mensupları İslam’ı tebliğ,tebyin ve tatbik hususunda yine o dinin vaz edicisi olan Allah’ın bu konuda ki belirlemiş olduğu nebevi metoda uymak zorundadırlar. Kendileri ilke belirleyen değil rableri olan Allah tarafından belirlenen ilkelere uymak zorundadırlar. İlk insan ve ilk peygamber H.z Adem (A.S) dan başlayarak son elçi HZ. Muhammed( A.S) dahil bu ilkelere bağlı kalarak görevlerini yerine getirmişlerdir. Bu konuda hata yapan ve yanılan olmuş ise ki olmuştur dinin sahibi onları metodik olarak düzelmeleri için uyarıp ikaz etmiştir. Bu bahsettiğimiz konular ile ilgili olarak bir iki örnek vererek sonrada ne demek istediğimizi siz değerli kardeşlerimizle paylaşalım inşallah:
Allah yaşadığı zamanın en azılı kafiri olan ve ilahlık iddia eden Firavundan bahseder iken Musa (A.S)’mı ona tebliğ için gönderdiği esnada geçen olayı Allah şöyle açıklıyor: “Ey Musa seni kendime elçi seçtim.Sen ve kardeşin ayetlerim ile gidin. Beni anmakta gevşek davranmayın firavuna gidin doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar” (THA -41-42-43-44)
İkinci örneğimiz son elçinin hayatından: “ Yanına kör bir kimse geldi diye peygamber yüzünü asıp çevirdi .Ey Muhammed: ne bilirsin ki beklide o arınacak yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecek ti” (Abese-1-2-3-4) bu iki örnekten hareketle İslam ‘da zor ve zorbalığın yerinin olmadığını çok açık olarak görmekteyiz. Peki dinde zorlama yoktur diye İslam’ın mensuplarına karşı çıkan zihniyetin Kuran ‘da ki bu ve benzeri ayetleri anlamadıkları veya en azından anlamak istemedikleri bir gerçektir.
Dinde zorlama yoktur demek işin aslına bakılır ise Allah vardır fakat hayatı yönetip yönlendirmez demenin başka bir ifadesidir. Her kesin kendi kafasına göre takılıp heva ve heveslerin rab edinip yaşamasını arzu eden bu görüş sahipleri bedenlerini hürleştirir iken fikir ve zihniyetlerini köleleştirdiklerinin sanki farkında değiller. İslam mensuplarına şü ilkelere uyarak hayatlarını devam ettirmelerini aksi bir yaşamın sahibini her iki dünyada da hüsrana götüreceğini net olarak ortaya koyar. Bu konu ile ilgili olarak rabbimiz olan Allah şöyle buyuruyor: “Her şeyin kendisinde tükendiği zamana yemin olsun ki İnsan hiç şüphesiz hüsran içindedir. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, birbirlerine hakkı “gerçeği” tavsiye edenler ve sabırlı olmayı tavsiye edenler bunun dışındadır.”( Asr -1-2—3). Bir başka ayette ise şöyle buyuruluyor: “ Siz insanlar için ortaya çıkarılan doğruluğu emreden fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli de inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmak ile beraber çoğunluğu yoldan çıkmıştır.” (Al-i İmran-110)
Evet, yukarıda anlamlarını vermeye çalıştığımız iki ayet İslam dininin mensubu olduğunu deklare edip açıklayan insanın İslam’ı tebliğ konusunda metodunu da çok net olarak ortaya koymaktadır. Hiçbir Müslüman’ın bu konuda keyfi hareket etme gibi bir şansı kesinlikle yoktur. Peki sıkıntı nedir o zaman sıkıntı Kuran ayetlerini kendi konu bütünlüğü ve bağlamından kopararak okumak ve anlamlandırmaya çalışmaktır. Samimi ve muvahhit bir Müslümanın böyle bir okuma ve anlama metodunu tercih etmesi mümkün değildir eğer olursa ya cahilliğinden yada art niyetinden bunu yapmaktadır.
Esas bunu sistemli olarak yapan ve kendi devamını ve bekasını bu tür yorumlar ile sürdürmeye çalışan İslam dışı sistemlerdir. Bu gün Müslümanların nüfus olarak yoğunlukta olduğu ve yaşadığı coğrafyalara bakar iseniz bu istismarı daha açık ve net olarak görmeniz mümkündür. Bin dokuz yüz lü yıllardan sonra ortaya çıkan ve İslam düşmanlarının sınırlarını adeta cetvel ile çizdikleri devletçiklere bakar iseniz ne söylemek istediğimizi daha net anlarsınız. Kurdurdukları devletlerin halkı Müslüman olmasına rağmen gayri İslam’i sistemlerini nasılda bu halka gerçek İslam diye yutturmuşlardır. Temellerini dualar ve Kuran’dan ayetler okuyarak açtıkları meclislerinde sonradan aynı meclisin kararlarıyla Allah diyenleri nasılda dar ağaçlarında sallandırdıklarını daha dün gibi hatırlamaktayız. Irak- Ürdün-Kuveyt, Bahreyn-Suriye- Tunus- Cezair-Lübnan-Libya vb. Devletçiklerin başına getirdikleri şeklen o yerin halkına benzeyen ancak fikren batı yanlısı ve batıcıların adamı olan idareciler cahiliye döneminde acıkınca tapınmakta olan putunu yiyen Mekkeli müşrikler gibi onlar da bu günlerde bu putlarını bir bir devirip yemektedirler. Bunu yapar ilkende yine gerçek yüzlerini gizleyerek Müslümanlara sanki büyük bir lütufta bulunuyormuş gibi hava atmalarına devam ediyorlar. Maalesef bu zavallı halk bu şeytanca oyunun farkına varmamaktadır veya vardırılmamaktadır. Zulmü yapan ve yaptıran aynı zihniyet ve ideoloji sahipleri olmasına rağmen halen kendilerini bu halka kurtarıcı olarak lanse etmektedirler. Müslüman halk ne zaman Allah’ın gönderdiği ve adına da İslam dediği hayat nizamının kendileri için tek çare ve kurtuluş yolu olduğunun farkına varacaklar? Doğrusu sizler gibi bende merak ediyorum. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah7a emanet olunuz.


