
Hakkı Batıl İle Karıştırmak Ya da Bulaştırmak!
Yer ve gök arasın da görünen ve görünmeyen her şeyi yoktan var eden, can veren karnını doyuran, yaşamaları için onları görüp gözeten sonrada öldüren bundan sonrada tekrar diriltip hesap soracak ve günahları bağışlama yetkisi sadece kendisine ait olan Allah’tır. Bunun böyle olması onun ilah olmasının da olmazsa olmazlarındandır. O ilaha iman eden kimselerin de bu hususu itikat ve imanlarının esasları yapmaları da mümin olmalarının mümin kalmalarının en önemli şartlarındandır.
Yaratan Allah yarattığı bütün mahlûkatın bilgisine de sahiptir. O bilgi edinmek için sebep ve sonuçlara ihtiyaç hissetmeyen tek ilahtır. Zira yaratan yarattıklarından asla habersiz değildir. Yine yarattıklarını koruyup kollamak görüp gözetmek ona asla zor gelmemektedir. Kullarının yaptıklarını ve ne yapacaklarını, yapmaları gerekir iken yapmadıklarını da bilmektedir.
Allah’ın yaratmış olduğu varlıklar içerisinde yaratıcısı ile sorun yaşayan iki varlık var olan insan ve şeytan desek hakikate en yakın gerçeği de ifade etmiş oluruz. Diğer varlıklar güneş ve ay dâhil fıtratlarının gereği olan kaderlerine uygun bir biçim de yörüngelerin de akıp gitmektedirler. İnekler kıyamete kadar süt yine tavuklar da kıyamete kadar yumurta vermeye devam edeceklerdir. Bakın bunlar kendilerine verilen fıtratın gereğini sorunsuz ve problemsiz bir şekilde yerine getirmektedirler.
Ancak söz konusu insanoğlu olunca durum farklılık göstermekte yaratıcısı ile sorun yaşayan insan kendi dışındaki hatta kendisi gibi insan olanlar ile de çok ciddi sorunlar yaşamaktadır. Yaratılış gayesi sadece Allah’a kulluk olan insan kendisine biçilen bu rolü de terk ederek Allah’tan başkalarını rab ve ilah edinerek rabbine karşı bir nankör ve zorba oluvermektedir. Adeta yapmaması gerekenleri yaparak istenmeyen acıklı ve kötü sona doğru süratle yuvarlanmaktadır. Allah diğer canlılara yardımcı olduğu gibi en çokta insanoğluna yardımcı olmaktadır. En güzel şekilde yaratıyor yaratmakla kalmayıp ona kendi cinsinden elçiler ve kitaplar da göndererek neleri yapması neleri de yapmaması hususunu da açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koymaktadır.
Bütün bunlara rağmen o kendisine gönderilen elçileri ve kitapları inkâr ederek sınırları zorlamaktadır. Elçileri inkâr ve reddetmekle kalmayan insanoğlu sizlerin de bildiği gibi elçilerini öldürmüşlerdir. Maddi anlamda varlıklarını ortadan kaldırdıkları elçilerin mesajları için aynı şeyi söylemek pek de mümkün olmamıştır.
En son elçi olması dolayısıyla Hz. Muhammed as. Üzerinden bir örnek verecek olur isek bakın kendilerince ona nasıl bir teklif sunmuşlardı? “ Ayetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, öldükten sonra bize kavuşmayı ummayanlar, “ Ya bize bundan başka bir Kuran getir veya bu Kuran’ı değiştir” dediler. De ki: “ O Kuran’ı kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.” (Yunus-15)
Evet,
Elçilere gelen mesajları onlara değiştirtemeyen insanoğlu ne yazık ki o elçilere gelen mesajlardan anlaşılması gerekenleri değiştirerek kutsal kitaplara vere bileceği en büyük zararı da vermiş oldu. Tevrat ve incilin başına gelenleri yine son kutsal metin olan yüce Kuran şöyle haber vermektedir: “Vay o kimselere ki, elleriyle kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değiştirmek için, “ Bu Allah katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onları haline.”(Bakara-79)
Tevrat ve İncilin başına gelenler ne yazık ki bu kitaplara iman ettiğini söyleyen kitap ehli tarafından reva görülmüştür. Gerek din adamları gerek ise kendileri bu kitapları gönderen Allah’ın söylemediği ve istemediği bir takım hususları Allah ve elçisi söyledi ve istedi demek suretiyle iftira ettiler. Bu halleriyle de Müslüman kalabilecekleri zannına kapıldılar. Bu gün aynı oyun yüce Kuran’a karşıda oynanmaktadır.
Yazımıza başlık olarak seçtiğimiz bulaştırmak ve karıştırmaktan ne kast ettiğimizi sizlerle paylaşmanın zamanı geldi sanırım. Bununla ilgili bu kavramların geçtiği ayet mealini vererek yazımıza devam edelim: “ Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimiz Kuran’a iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki sizler olmayın. Ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının. Hakkı batılla karıştırıp, bulaştırıp da bile bile hakkı ve hakikati gizlemeyin.” ( Bakara-41-42)
Ayette geçen telbisu kelimesinin aslı üç harfli ( le-be-se) olan mazi formatın da bir fiildir ve manası da: Karıştırdı içerisinden çıkamadı, giyindi, karıştı, bulaştı, bulaştırdı gibi anlamlara gelmektedir. Biz kelimenin lengüistik olarak ne anlama geldiğinden ziyade bu gün icra ettiği fonksiyonundan bahsetmek istiyoruz. Şöyle ki bu günde pratik yani günlük hayatta kullandığımız karıştırmak ve bulaştırmak kelimeleri her birimiz tarafından kullanılmaktadır. Fasulye ile nohudu bir birine karıştıra bilirsiniz sonrada yanlış yaptığınızı anlayıp bunları bir birlerinden ayıra bilirsiniz. Zira ne fasulye ne de nohut özelliklerinden her hangi bir şey kaybetmemişlerdir. Buna karıştırma denir. Ancak bulaştırma ise toz şeker ile unu bir birine karıştırma yani bulaştırma eylemidir ki bu eylemin neticesinde toz şeker de un da asli özelliklerini kaybetmişlerdir.
Buradan şöyle bir sonuca gitmek elbette mümkündür: Hak olan İslam’a sonradan giren veya karışan bir takım hurafe ve bidatları hakkın kendisi olan yüce Kuranla ayıklamak ve gerçeği ortaya çıkarmak elbette mümkündür. Ancak ne var ki: Batıl ve hurafeler hakkın kendisine bulaştırılarak sunulması halinde neyin hak neyin batıl olduğunu anlamamız ve ortaya çıkarmamız mümkün olmamaktadır. Yaşanan karmaşa ve içerisinden çıkılmaz olan da tamda budur. Kur’an da ki bir ayetin belirli bir zamana veya belirli bir ırka veya belirli bir kavme indiğini kabul ederek okuma şekli Kur’an’ı samimice okumak olmayıp Samiri’ce yani art niyetli bir okumadır. Zira Kuran çağlar üstü bir mesaja sahiptir.
Onu okuyan insan hangi zaman ve çağda olursa olsun kendisini ilgilendirecek bir ikazı ve uyarıyı elbette bulacaktır. Parçacı, mezhepçi, meşrebçi kavmiyetçi ve tarihselci, tarikatçı ve tasavvufi okumalar onun mesajının tam olarak anlaşılmasının önündeki en büyük engeldir. Diğer bir ifadeyle bu ve benzeri okumalar hak ile batılı birbirine karıştırarak veya bulaştırarak okumak anlamına gelmektedir. Günümüzün en büyük sorunlarından birisi hakkı ve hakikati batıla bulaştırmadan anlatacak tevhit erlerinin sayılarının yok denecek kadar az olmasıdır. Böyle bir durum hakkı batıla karıştıran veya bulaştıran hainlere fırsat vermektedir.
Hakkı batıla karıştırmanın veya bulaştırmanın en başta gelen nedenlerinden birisi insanoğlunun dünyevi beklenti ve menfaatleridir. Dünyadaki sahip olduğu statü ve makamlarını Allah’ın ahirette vaat ettiklerine tercih eden insanlar bunu yapmaktadırlar. İnsanlık tarihinde bu işi ilk yapanların Yahudiler olduğunu günümüz itibariyle de halkı Müslüman olan coğrafyada mevcut siyasi otoriteler tarafından Allah adına değil göbek bağı ile bağlı olduğu sistem ve yönetim adına konuşan çağdaş belamlardır.
Gerek resmi statüde gerek ise kendilerine sunulan renkli camlar aracılığıyla günün her saatinde hak ile batılı bir birine karıştırarak anlatmaya devam etmektedirler. Hak ve hakikati cami önünde ayetler ile haykıran Diyarbakırlı bir Müslümanı meczup veya deli diye akıl hasta hanesine yatıranlar aralıksız on yedi yıl fakir kalmayı ve fakir yaşamayı anlatıp kendileri milyon dolarlık villalarda oturan hurafeci hocaları adına ağıtlar yakıp methiyeler dizmektedirler.
Değerli kardeşlerim bu yazının amacı mazeretler üretip sizlere ümitsizlik vermek olmayıp aksine çare üretmeyi amaçlamaktadır. Yüce Kuran’ın ifadesiyle: “Sizden öncekiler onlar gelip geçmiş ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından kesinlikle hesaba çekilip sorumlu tutulmayacaksınız.” (Bakara-1349) Kur’an da ki bu ve buna benzer ayetler günümüz Müslümanının asla geçmişi bahane ederek mazeret üretemeyeceğini kendi yaşadığı zaman diliminde ortaya çıkan olumsuzlukları geçmişte ortaya konan çözüm yollarını olduğu gibi alıp kendi zamanına uygulamanın doğru olmayacağını ortaya koymaktadır. Görevimiz geçmişin ocağından kül taşımak değil var ise kor taşımak olmalıdır.
Amacımız geçmişte yaşanan olumsuz durumları sizlerle paylaşmak olmayıp şuan yaşamakta olduğumuz olumsuz ve sıkıntılı durumdan kurtulmanın yollarını sizler ile hep birlikte düşünmek ve çareler üretmek olacaktır. Sorun odaklı değil çözüm odaklı düşünmek olacaktır. İnsan yaratıldığı ilk günden itibaren para, mal ve dünyalık kazanç konusunda ne yazık ki karşı konulamaz bir tutku ile bunlara bağlanmıştır. Bunu en çok yapanların kim olduğu sorusuna ise Kuran net olarak Yahudiler cevabını vermektedir. İnsan aynı insan ister adı Yahudi ister ise Müslüman olsun fark etmez Kuran ile kendisini kontrol etmeyen her insan bu zaafı gösterebilir. Burada lütfen isimlere takılıp kalmayalım.
Burada eleştirilen Allah’ın dini üzerinden getirim gelir ve statü elde etme hastalığıdır. Bunu kimin ve kim adına yaptığı önemli değildir. Yani bu insanlar dinine ekmek yedirme yerine semirene kadar din den ekmek yiyen insanlardır! Bugün Allah’ın dini sosyal hayattan tamamen sökülüp atılmış ise bunun sebebi dinde ruhbanla şanlar ve dininin ekmeğini yiyenlerdir. Gerek demokrasilerde gerek ise laisizmimde din sadece merasimlerde oda özellikle cenaze merasimlerinde bir aksesuar olarak toplumun gazını almakta kullanılmaktadır. Allah’ın gönderdiği dinin kitabını hayatlarının dışına atanların ne dünyada nede ahirette kurtulanlardan olması asla mümkün değildir. Dünyada iktidar, güç ve devletlerini kaybeden bu toplumlardan peygamber de rabbim bunlar Kuran’ı hükümsüz kılarak hayatlarının dışına attılar diye şikâyet edeceği aşağılık bir duruma düşeceklerdir.
Allah’ın bütün elçileri Allah’tan aldıkları vahiyleri kendilerini gönderen otoritenin açıklamış olduğu şekil de ikinci bir anlama gelmeyecek kafa karışıklığından uzak bir tarzda anlamışlar, anlatmışlar ve yaşamışlardır. Bununla ilgili olarak rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “ Elif. Lam. Ra. Bu hikmet sahibi olan ve her şeyden haberi bulunan Allah tarafından ayetleri muhkem kılınmış, sonra da ayetleri iyice açıklanmış bir kitaptır.” ( Hud- 1)
Değerli dostlar sorun kitabın birilerinin iddia ettiği gibi açık ve anlaşılır olmaması değil asıl sorun gayet açık ve anlaşılır olan bu kitabın ne demek istediğini hakkı batıla karıştırmadan veya bulaştırmadan anlatacak Allah’tan başkalarından korkmayan yiğit, delikanlı ve akidesini Kur’an’dan alan tevhit ehlinin olmamasıdır. Sorun İslam ve kuran ile alakalı olmayıp tam aksine Müslüman olduğunu söyleyip mümin olmamakla alakalıdır. Topu taca atmanın bir anlamı ve manası yok. Böyle bir topluluğun oluşması Allah’ın emridir.
Oturup Mehdi veya Mesih bekleyecek değiliz. Bizi kurtaracak olan reçete elimizde bunun gereğini yapmak zorundayız. Her birimiz Allah’a ve iman edenlere düşman olan sistem, ideoloji ye düşüncelere karşı hakkı batıla karıştırmadan, bulaştırmadan anlatan, haykıran birer tevhit ehli olmak zorundayız. Her kes gücü oranında bir şeyler yapmak zorundadır. Unutmayalım ki, ahirete bu görevi yapıp yapmadığımızdan da hesaba çekileceğiz. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.


