GenelYazarlardanYazılar

İnsanı Anlamak ( Müslümanı Anlamak ve Anlatmak)

Değerli okurlarım  bir de kendimi anlatmak istiyorum. Yazıma başlarken bazı açıklamaları yaparak başlamak istiyorum.

Ben Şeref Bülbül  bir dağ dibi köy ilkokulunda, kısıtlı imkânlarla defter, kalem, silgi, kalem açacağı, kitap gibi gereksinimlerim olmasa da  ilkokulu iyi derece ile bitirdim. Verilen yazılı ödevlerini bir an önce aceleyle ve sabırsızlıkla bitirip öğretmene vermekti işim. Tabii olarak  soru işaretleri, noktalar, virgüller, imlâ hatalarıyla sonlanan yazılarım öğretmenimin bir çok ikazlarına rağmen ben bu imĺâ hatalarını hâlâ düzeltemedim. Okumayı, anlatmayı çok seviyorum lâkin imĺâ hatalarım yüzünden yazmayı hiç sevmiyordum.

Hayatımı Kuran’dan okuyup anlamaya başladığım andan itibaren bir  zaman sonra ilk yazımı ben yazmam lazım diye seneler önce birkaç defterlerim Şeref klasiği imlâ hatalarıyla raflarımda dolu dolu duruyorlar. Yazdığım yazılarımın imlâ hatalarını sevgili eşim,  soru, virgül, nokta, ünlem gibi yazıya uygunluğunu da sevgili gelinim düzenliyor, yazılarımın akışı tamamen madein Şeref Bülbül’e aittir. Ben de bu eksikliğimin farkındayım, ama bir düz mantıkla anladığım gibi yazmaya devam ediyorum. Bu vakitten sonra düzeltmem de zor görünüyor, yeniden birinci sınıftan başlamam lazım, bu da mümkün gözükmüyor. Sevindiğim durum, değerli okurlarımın benim bu durumumu anlayıp saygı ve sevgilerinden dolayı beni eleştirmemeleri. Bunun için okur iman kardeşlerime çok teşekkür ediyor,  Allah cc razı olsun diyorum İnşallah.

Diğer bir husus Kur’an surelerindeki kullandığım mealler. Ben faydalandığım mealleri, birçok Kur’an meal çeviri meallerinden okuyarak not aldım,  ben bu okumalarımda benimde aklıma, mantığıma uygun gelen mealleri bir  defterime yazdım, not ettim.  Bunu yaparken de mealleri de kendi açıklamalarında dikkate almaya çalışarak defterimde sıraladım, yazı yazmaya başladığımda, mealleri hangi yazılarıma açıklık getireceğim yerlere koymaya çalışarak ortaya koymaya çalışıyorum. Bunun bir profesyonel olmadığını, bir amatörce pratik olarak yapıyorum. Bu meyanda eksiklerim hatalarım olmuş olabilir, vardır da. Bunun da anlayışla karşılanacağını umup istirham ediyorum. Ben otuz beş yaşlarıma kadar türlü eksik, sıkıntılarla, yokluklarla mücadele ederek, vatanımı da değiştirerek bir yerden başladım. Daha önce ben de Kur’an’ın ezbere okunup her derde derman, ölülere, dirilere, hastalara, can çekişenlere okunan bir kitap olduğunu bilirken; yaklaşık kırk seneden fazladır, Kur’an-ı dilime göre okuyup anlayıp idrak edince,  Elhamdülillah! Böyle olmadığını anladım. Bu meyanda başlıktaki girişte bana ait, kendimi anlatma mı biraz açmam gerekiyor.  Kısaca, kendimi anlatmaya çalıştığım günlerin başlangıcındaydı Kur’an meallerini okumaya başladığım ikinci, üçüncü seneler etrafımı, tabiatı, yiyecek içeceklerin tadının tuzunun farkında olduğum günlerden bir gün. Bir rahatsızlığımdan dolayı hasta haneye gidiyordum. Buralarda hasta hanelerin etrafları türlü türlü ağaçlarla, çiçeklerle süslüdür, donatılmıştır da hastanenin kapısından girmeden bahçede yuvarlak daire halinde dört beş halka çiçekler, bu çiçekler on üç, on beş santim boyunda  çiçeklerin yaprakları, yeşil yaprak desenleri aynı, eğildim daha dikkatlice bak maya başladım. Bu beş dairenin çiçeklerin büyüklükleri, desenleri aynı ama renkleri ayrı ayrı, diz çöktüm,  ” Aman ya Rabbim ! Aman ya Rabbim ! ” Boğazım düğümlendi, gözyaşlarım akmaya başladı, mendilimle gözlerimi sildiğimi gören bir yabancı eğildi, sordu ; ” Hayrola arkadaş, bir rahatsızlığın mı var, yardımcı olabilir miyim ?  ”  Hayır, teşekkür durumumu nasıl anlatabilirim ki?  , ” Tabiatı seyrediyorum  ” dedim. O zamandan sonra düşüncelerim, hayata tabiata bakışım değişti. Nasıl, neye göre, nasıl olmam,  ben birilerinin olduğu dünyalarında değil,  kendi yaradılış gayesindeki dünyamın içinde olma, olabilme azim gayretiyle Allah cc izniyle, gayret edeceğim. Yolum bu yol İnşaallah.

Burayı bir  anımı da yazarak devam etmek istiyorum. Bir fabrikada kaynakçılık yapıyorum,  montör,  monta yapıyor, ben kaynatıyorum,  büyük büyük dikili köşebentler, bir  tanesini okşuyor, canım cicim kardeşim diyorum.  Bunu gören arkadaş yanıma yanaştı, ” Hayrola Bülbül! Sen kafayı mı yedin? ”  der gibi ifadede bulundu.  Yok   dedim.    Bu demir benim, senin bir parçamız,  izah etmemi ister misin?  , ” Ee! et bakalım arkadaş ” ,

Sen,  ben, bizler nereden yaratıldık?   Bunların çoğu bunu biliyorlar,

“Topraktan  demez mi?  Peki !  Demirler,  bütün madenler, var olan her şey, bizim bir parçamız olmuyor mu?  Bunlar olmazsa bizim hayatımızın ne anlamı kalır? Fabrikamız olmaz, arabamız, uçağımız olmaz, daha sayayım mı …..  ????????    Yok sayma,  sen haklısın, sen onları sevmeye,  okşamaya devam et,  ben de canlı hanımımı seveyim,  tartışmadık, kavga etmedik, küsmedik hatta doğrusunu söylemem gerekirse, takdir gördüm. ”  (Bir de bizimkilerle hadi bir tartışalım)….

Hak hakikati anlatmaya dur yok   o alim yok,  tarikat şeyhi, ermişler, evliyalar, ilahiyatçılar, profesörler, onu dedi bunu dediler,  çık işin içinden , biraz üsteledin mi, seni dinden çıkmış ilan eder, yüzüne bakmaz, selâm vermezler, camiler ayrı, dernekler ayrı.

Müslüman’ı anlamak, anlatmak,  değerli okurlarım yukarıda biraz değindim,  Müslüman’ı anlatmak için şu soruyu çok önemli görüyorum, hangi ölçüyü,  yaşam biçimini kendine gaye edinmiş, bu uğurda mücadeleyi iyi günde kötü günde,  kıtlıkta, bollukta,  hastalıkta,  hak hakikatte yaşam sürdürme gayreti de etrafımızda ne kadar Müslüman, ne kadar mümin var, bunu akıllıca görme, sorgulamadan  Allah cc razı olduğu Müslüman,  mümin olmadan mesafe kat etmemiz mümkün görünmüyor. Son senelerdir dünyada, hele hele Gazze’de olan vahşi batı soykırım zulmünün karşısında Müslümanların, Müslüman aleminin bir yaptırım, bir varlık, bir güç  ortaya koymadılar, koyamadılar , her şey ayan beyan ortada….

Ben bu Müslümanların, neyini anlatayım. Zevki sefalarında, dünya nimetlerinden yararlanma, mal yığma,  kalbilerinde, beyinlerinde bu zulümlere karşı hiçbir tesir göstermemişler. Aç, sussuz, ilâçsız, soğuktan biçare ölen çocuk, kadın, yaşlılar, garibanlar bu zulmün bedelini ödemişler. Müslüman âlemi, kısır imkânlarla sözüm ona,  yaralara merhem olmaya yardımlarda bulunmuşlar. Siyonist İsrail’e sınırsız yardım yapılırken,  utanması varsa,   Müslümanlar,  Müslüman âlemi utansınlar, yüzleri yerden kalkmasın,  yardımları nerede  nerede!

Şimdi ben şunları duyar gibiyim.   Olur mu efendim,  bu zulümlere karşı şu kadar hatim, mevlit,  selâtü selâmlar, okunmuş, protestolar yapılmış,  meydanları doldurduk, çok lanet okuduk.  Peki ne engellendi,  zulüm kol gezerken,  bizim Müslümanlarımız,  umre seyahatleri, geziler düzenleme yarışında, yeme içme derdinde…

Ben kısacası bugünkü  Müslümanları böyle anlıyor, böyle anlatıyorum dahası da çokta,  bu kadarıyla yetineyim. Onlar cami köşelerinde okuduğunun manasını diline göre ne olduğu, ezberden okuyarak kafalarını sallayıp, tespih çekerek, cennet’e gideceklerini sansınlar. İnşaallah bir gün bunun böyle olmadığını anlayıp,   Allah cc dinine, islâmına, müslümanlığına dönerler.

Yukarıda hayatımın başlangıcından bahsederken  birkaç yere değinerek yazıma son vermek istiyorum. Ben okul çağımda babamdan defter, kitap, kalem, silgi gibi hiç bir yardım alamadım. On dokuz,  yirmi kiloluk kütüğe bir çivi çakıp,  iple çekerek bayır aşağı yarım saatten fazla patika yolla, okula

İndiriyor, öğle paydosunda,  aynı bayırın karşıki bayırında, omuzumla taşıyıp, araba yolundaki bakkal dükkânında satıyor, defter,  kalem gibi eksiklerimi alıp, geri dönüp derse yetişiyordum,  öğle azığımdan ne kadar yiyebiliyor, doyuyorsam!

Bu benim okul yaşamım. Bir de eve gelince akşam ahır, hayvan işleri, yemek, derken işler bitiyor, bir iskemle üzerinde,  fitilli lâmba altında dersimi yapıyordum, bazende uyuyup kalıyordum. Bu minval üzere bir okul hayatı yinede iyi dereceyle ilkokulu bitirdim.

Tabii seneler geçti, odun taşıdığım o patika yollar,  araba yolu oldu.  Çile çektiğim  bu köyümü, aralıklı bin dokuz yüz doksandan beri ziyaret ederim,  çobanlık  yaptığım ormanları gezer,  hasret gideririm,  anılarımı tazeler, ağlar şükrederim.

Bundan iki sene önce ilk defa kendi arabamla gittim,  şimdi önceden patika,  şimdi araba yolu olan yarı yola geldim, arabayı durdurdum,  indim ellerimi açtım;  Ey Rabbim! Ben bir zamanlar kütüğe çivi çakılı, ip bağlı, zar zor çekerek geçtiğim burası, araba yolu oldu ve ben buradan dört tekerlekli arabamla gidiyorum. Rabbim!  Bunu bana sen bahşettin.  Gözlerim yaşla doldu, doyasıya ağladım. Ya bismillah!  Dedim,  bindim menzilime vardım,  Elhamdülillah!  .

Bunun şükür ödemesini yaparak ta kalbim mutmain oldu.

Değerli okurlarım anlatmaya çalıştığım evvelâ insan,  sonra Allah cc istediği Müslüman mümin olmak,  bu şekilde yaşayıp ölmek. Düzmece gelenek, görenek,  hikâye,  masal, hurafelerle yaşam sürmek, fayda ummak,  cennet beklemek, hayal ürünüdür diye düşünüyorum.

Bu araya bir ekleme de yapmak istiyorum: Bu bir eksiklik,  ama çokta fazlalık, bir kere  bizim anne babalarımız,  ben, biz ne dersek o olur,  ben anayım,  ben babayım,  hak hakikati, doğruluğu bilinmeden,  bir tık ta bir baskı, evlatlarla doğru ilişki kurup,  söz hakkı vererek konuşmak,  muhabbet yok.  Baskıyla yetişen evlatlar, bizler bu alt yapıyı,  insanlığa, İslâm’a göre daha kuramadık. Bunu da gözden kaçırıyoruz.

Allah cc izniyle, istediği istikamette,  yaşama gayretinde bulunanlara selâm olsun diyorum. Selâm ve Dua ile…

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir