KANDİLLER VE YILBAŞI
Bir Müslüman’ın, kadın olsun erkek olsun kaçındığı bir haram sebebiyle kazanacağı sevab, hangi gün veya gece olursa olsun değişmeyeceği gibi, yerine getirdiği bir farzın da sevabı hangi gün veya gece olursa olsun aynıdır. İslam, insanda istikrar istiyor. Bunun içindir ki, çok tanrılı dinlerde olduğu gibi formelliklere (şekilcilik) boğulmuş, ibadetleri belirli gün ve vakitlere yığılmış değildir.
Güncelleme: Bu yazı 04 Ocak 2015 tarihinde sitemizde yayınlanmıştır.
Ercümend Özkan/İktibas Dergisi Editörü/ Yeni Yüzyıl Gazetesi/30.12.1994
Sitemizde yayınlanması için yazıyı gönderen Celal SANCAR kardeşimize teşekkür ediyoruz.
Kendilerini “Müslüman” olarak tanımlayan kimselerin asırlardan beri muhtelif tarihleri çeşitli isimlerle andıkları ve bu tarihlere özel önem atfettikleri bilinir. Bunlara genel olarak Kandil, özel olarak da Miraç, Mevlüd, Berat, Regâib, Kadir gibi isimler verilmiş ve özel isimleriyle anılmaktadırlar. İsimlerinden anlaşılacağı gibi kimisi peygamberin doğumu, kimisi Kur’an’da geçmeyen; yine peygamberin göklere çıkarak Allah’la bizzat görüşmesi, kimisi Kur’an’ın indiği geceye izafe edilmiş, kimisi de “insanların (Müslümanların) günahlarının affedileceği gece” gibi anlamlar kazandırılmış anma günleri olarak bilinmekte ve anılmaktadırlar. Bu isimleri taşıyanlar Müslümanlar arasında anılırlar iken, Yılbaşı gecesi gibi neye dayandığının yine bilinmediği; fakat Hıristiyan dünyasınca anılan günler de Batı siyasi hegemonyasının Müslümanların ülkelerinde varlığını bütün ağırlığı ile hissettirmeye başlamasından bu yana bir “Hıristiyan geleneği” olduğu halde anılmakta veya kutlanmaktadır.
Kutlamak, “takdis etmek” manasındadır; ki, hangi dine ait bir kutlama ise o dinin esaslarını belirlediği günler, geceler söz konusu olur. Bu tanımdan sonra baktığımızda, İslam dininde Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı ve haftalık bayram diyebileceğimiz toplantı günleri (Cuma günleri) bulunmaktadır. Bunların dışında Allah’a kulluğun yoğunluğunun, kendilerinde toplandığı ne bir gün ne de bir gece bulunmaktadır.
Allah’ın elçisi yaşıyorken Müslümanlar O’nun yaş gününü veya doğum gününü kutlamazlardı. Böyle bir âdet, O’nun vefatından sonrası için de söz konusu olmamıştı. İslam’a taşınan, İslam dışı kültürlerin getirdiği teressübâttan (dibe çökme) olarak böylesi günler, daha sonraki yıllarda Müslümanların aralarında yayılmaya ve yerleştirilmeye başlandı.
Kadir Gecesinin, diğer gecelerden hiçbir farkı yoktur. Nasıl diğer geceler Allah’ın ise ve her gece Müslüman, Allah’ı razı etmek durumunda ise; o gecelerden bir gece alarak da Kadir gecesi, öyle bilinmelidir. Bu gecenin öneminden bahseden (Kadir Suresi(97): 1-5) âyetlerde, Kur’an’ın bu gecede indirildiği ve bu gecede her iş hakkında bir takım emirler alarak melekler ve ruh’un yere indiği; bu gecenin ‘selamet ve esenlik’ gecesi olduğu yazılıdır. Bu gecede Allah’a kulluk etmekle, bir başka gecede kulluk etmek arasında sevab bakımından hiçbir fark yoktur. Hem Allah, kullarından bazı gün veya gecelerde yoğun olarak kulluk etmelerini, bazılarını ise es geçebileceklerini aslâ söylememekte; istikrarlı ve aşırı gitmeyen bir kulluğu bütün hayatlarında göstermeleri gerektiğini belirtmektedir.
Adından da anlaşılacağı gibi “Kandil” Hıristiyanlıktan gelmedir, İslami rivayetlere. Din, özellikle de İslam; bir hayatı bütünüyle, istikrarlı bir şekilde ve bilinçli olarak, aşırı da gitmeden Allah’a kulluk etmeyi, Allah’ı razı etmeyi hedeflemiştir. Bu konuda Allah kulları ile arasındaki ilişkileri düzenlemeyi bizzat üzerine aldığından, ruhban sınıfına yer kalmamış ve bu sebeble de ruhbanlık İslam’da reddedilmiştir.
Bir Müslüman’ın, kadın olsun erkek olsun kaçındığı bir haram sebebiyle kazanacağı sevab, hangi gün veya gece olursa olsun değişmeyeceği gibi, yerine getirdiği bir farzın da sevabı hangi gün veya gece olursa olsun aynıdır. İslam, insanda istikrar istiyor. Bunun içindir ki, çok tanrılı dinlerde olduğu gibi formelliklere (şekilcilik) boğulmuş, ibadetleri belirli gün ve vakitlere yığılmış değildir.
Din, “İslam” olunca; kurallarını belirleme konusunda Allah’ın dışında hiçbir yetkili kural koyucusu yoktur İslam’ın. Hüküm koymada da Allah, ortak kabul etmemektedir. Kendi içinden kimi kimselerin hurafeler üretmesine izin vermediği gibi, kendi dışından gelecek hurafelere de aslâ sıcak bakıp, izin vermez, “Müslüman’ım” diyenler izin verseler de. Dini, Allah’a has kılmanın anlamı budur.
Yılbaşı kutlamaları da bir hurafedir. Üstelik de haram işlenerek yaşanan belirli bir günün adıdır. İnsanlar haram işlemek için, değil belirli günleri; hiçbir günü seçmemelidir. Bütün hayatı boyunca, yaşam tarzında haram bulundurmamaya, farzları terk etmemeye çalışmalıdır. ‘Büyük günahlardan hayat boyunca kaçınılmaya çalışılması halinde, Allah; küçük günahlarımızı örteceği ‘ ( 4/31) ne söz vermektedir.
Kendi dünya görüşü ve buna dayalı yaşam tarzını gereği gibi bilmeyen; bildiği halde gereklerini yerine getirmeyenlerde meydana gelecek kişilik bozuklukları, kendine güvensizlikken başlayarak başkalarına da güvensizlik verir ve meydana gelen boşluk yabancı düşünce, kuruntu ve kavramlarla dolar.
Bu toplumun en az iki yüz seneden beri içine düştüğü ve daha önceki yüzyılların getirisi olan kendini anlama, dinini ana kaynağı Kur’an’dan kavrama ve yaşama geçirmedeki esasi yanlışları; sonuçta, bugünkü hâle gelmemizi kaçınılmaz kılmıştır.
İçi boş, bit yeniği buğdaylar gibi olanlardan ancak emperyalizme yem olanlar çıkar. Nasıl ki, bit yeniği buğdaydan un olmaz; ekmek, börek, çörek olmaz ve ancak hayvan yemi/kepek otursa, tıpkı onun gibi…
İnsanımız düşündüklerinin ve yaptıklarının sağlamasını yapmadıkça, kendilerinden öncekilerden kalan mirasa göre yaşayıp, bu mirası mahiyeti bakmadankorumaya çalıştıkça; bozuklarını atıp, sağlamlarını muhafazayı düşünmedikçe, bugün şikayet ettiği halinden asla kurtulamayacaktır.
Sorun, insan sorunudur; insanın, kendi gerçeğini bilmesi sorunudur. Tabiatı bilmesi, eşyanın özelliklerini, insanın fıtratını bilmesi ve gereğine göre hareket etmesi sorunudur.