
Derdi Dert Edinmek
Küçük-büyük, az-çok, dermanlı-dermansız… dertler olmak suretiyle her insanın derdi/dertleri mutlaka vardır. Dertlerin farklı oluşunu insanın amacı doğrultusundaki meşguliyetleri belirler.
İnsan vardır en büyük derdi makama, kariyere, güzelliğe sahip olmaktır. İnsan vardır en büyük derdi paraya, mala, mülke sahip olmaktır. İnsan vardır en büyük derdi yiyip, içip eğlenmek, sanal alemde vakit geçirmektir. İnsan vardır en büyük derdi Allah’ı razı etmektir…
Dert, aynı zamanda hem amaç, hem meşgale/uğraş, hem de kişi ile hedefinin arasına giren engeldir. Bu bağlamda dertsiz insanı düşünmek mümkün değildir. Farklı ve değişen dertler vardır diyebiliriz.
Akıl düşünme yetisinin merkezidir. Düşünme akıllı olmasının gereğindendir. Düşünen insan çözüm arayan, sorgulayan, soruşturandır. Bu duygu nemelazımcılığın, bencilliğin, kaygısızlığın zıttıdır.
Kişi melalini dert edinmiş ise, çözümlemek için say-ü gayreti mutlaka olacaktır. Önemsenen şeylerle ilgilenmek, üzerinde durmak, çözüm için çaba harcamak, derdi dert edinmek insan olmanın gereğidir.
Say-ü gayreti olmayanlara dertsiz denilemez. Derde bigane kalan kişi, yaradanın kendine bahşettiği aklını, idrakini ve iradesini doğru yönde kullanmayan, derdini savsaklayan, etrafında olup bitenlere ve kendine karşı gözünü, gönlünü ve kulağını tıkayan olsa olsa “belhum adal”dır.
“Bana değmeyen yılan bin yaşasın” mantığıyla hareket eden sorumluluktan kaçan sorunlu insandır. Bilinmelidir ki, bugün kendisine değmeyen yılan, bir gün gelecek kendisinin de canını yakacaktır.
Derdin biri gider bir diğeri gelir. Hatta yeni dertlerin gelmesi için öncekilerin gitmesine bile gerek yoktur bazen. Dert sahibi olmayı kimse istemez; bu yüzden insan tedbirler alarak, çareler arayarak dertleri azaltmanın yollarına bakmalıdır.
Derdi dert edinmek, derdi ortadan kaldırmak için arkasına düşmeyi, çözümlemeyi gerektirir. Bu da insanın olgunlaşmasını/yetkinleşmesini beraberinde getirecektir. Tecrübeler bazen pahalıya mal olsa da, yetkinlik kazanan kişi, hayatına daha bir anlam katarak sorunlar karşısında apaşıp kalmayacaktır. Tecrübelerinden istifadeyle hikmet-i teenni ile hareket edip yanlışı en az seviyeye indirerek çözümleyecektir.
İnsanın, bazen halledemediği, üstesinden gelemediği dertleri de olması muhaldir. Bu noktada bunu kendisine dert edinmekle birlikte işi yaradana havale etmek en doğrusudur. Merhamet edenlerin en merhametlisi, bize gücümüzün üstünde birşey yüklememiş, bizi sorumlu tutmamıştır.
Allah’a, O’nun şanına yaraşır şekilde iman etmeyenlerin karşısında çaresiz kalan, çok üzülen Peygamberimiz bu yüzden “İman etmiyorlar diye üzüntüden kendini kahredeceksin…” (Şuara/3) ayetiyle uyarılmıştır.
En büyük dert; asıl derdin farkında olmamak, dert edinilmesi gereken derdi dert edinmemektir. Bunun farkında olanlar ise aklını, idrakini ve iradesini Allah’ın istediği şekilde kullanan insanlardır.
Edinilen dert, insanın kişiliğini belirler. Hedefi büyük olanın derdi de hedefi oranında büyük olur. Müslümanın en büyük derdi en büyük uğraşı (hatta tek derdi bile diyebiliriz) Allah’ın dinini yaşamak, ila edip insanlara ulaştırmak, kısaca Allah’ı razı etmek olmalıdır.
Bu derde değer veren, verdiği değer ölçüsünde değer ve anlam kazanır. Değerli olan şey başkalarına havale edilemez. Değerli olduğunu anlayanlar ancak kadrini kıymetini bilirler.
Dert; oturup ağıt yakmakla, diz dövmekle derman bulmaz. Bu davranış ne yapacağını bilemeyen acizlerin işidir. Neyi, ne adına ve nasıl yapacağını bilenler eşyanın tabiatını doğru kavrayıp (hikmet) onun kanununa uygun hareket ettiğinde derdin çözümleneceğini bilirler. Bu noktada derdimizi doğru tespit etmek zorundayız. Dert edindiğimiz şeyler gerçekten ben “ahsen`i takvim” üzereyim diyen insanların derdi mi, yoksa yüce Allah’ın “Dünya hayatı sizin için oyun ve eylenceden ibarettir” (Muhammed/36) diye nitelendirdiği, insana ve eşyaya hiçbir fayda getirmeyen yapay şeyler mi bizim melalimiz?
Derdi sevmenin ölçüsü sorumluluktur. Bir şey severek dert edinilmişse onu taşımak artık ağır gelmez.
Sevgili uğrunda dökülen ter, başa gelen meşakkat ve sıkıntılar, inşirah sağlayan uğraş olduğu müddetçe, yakınma, küsme olmaz. Sükünet olur, itminan olur, huzur olur.
Sorumluluk duygusudur derde çözüm aratan. Doğal olarak, kendimizi sorumlu hissetmediğimiz şeylere karşı kayıtsız kalmamız, bizi ilgilendirmediğini düşündüğümüz meselenin semtinin kenarından bile geçmememiz normaldir. Ancak kendimizi sorumlu hissettiğimiz derdimize sahiplenir, bu dert benimdir der, halimizi başkalarına havale etmeyiz.
Her insan dertlerin sona ermesi için gayret gösterirse, dertleri kendine dert edinirse çoğu işler kolaylaşmış olur. Sevinçler, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır; dertler, kederler paylaşıldıkça azalır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi günümüz insanının en büyük derdi, derdin asıl olanıyla dertlenmemesidir.
Duyarlı insan kendi dertlerinin yanında başkalarının dertleriyle de ilgilenir. Olumsuzluklar karşısında duyarsız kalmayı dinimiz kabul etmiyor (En’am/165). Bu yüzdendir ki, yüce Allah insanlara asıl derdi farkettirmek için sürekli peygamberler göndermiştir (Nahl/36).
Allah’ın bizler için en güzel insan örneği (Kalem/4-Ahzap/21) olarak seçtiği Hz. Muhammed’in kendisine henüz vahiy gelmeden önce bile içinde yaşadığı toplumun dertleriyle sürekli ilgilendiğini biliyoruz. Çıkmaza girdiği vakitler Hira mağarasına çekilerek Mekke’deki insanların adaletsizliği üzerine kafa yorardı. Yine böyle bir anda ‘Eşyayı yaradanın adıyla okumak’ bütün dertlerin devası olduğu kendisine bildirilerek onu Hira mağarasına kapatan dertlerin tümü derman bulmuştur. Toplumun dertleri derman bulmuştur ama Muhammed aleyhisselam için başka bir dert başlamıştır. Bu dermanı topluma ulaştırma derdi.
İnsanlığın her evresinde, aklını doğru çalıştıranlar, doğru çalıştırmayanlar için büyük bir derttir. Aklını doğru çalıştırmayanlar da, çalıştıranlar için büyük derttir. Bu iki grubun insanları birbirleriyle sürekli mücadele içindedirler. Kur’an buna hak-batıl mücadelesi diyor.
Bu mucadelede derdine sahip çıkan hak taraftarları her zaman muzaffer olmuşlardır/olacaklardır. Çünkü “Hakkın olduğu yerde batıl yok olmaya mahkumdur.” (İsra/81)
Allah’ın bizleri yapay dertler ile değil de, asıl dert ile dertlendirmesi umuduyla….


