GenelYazarlardanYazılar

Ne Sentezlen(ir)mez?

Sentez: İki farklı veya zıt şeyin bir araya getirilmesiyle elde edilen başka şeyin genel adı ve bu şeyi elde etme işlemidir.

Sentezin varlığı bizatihi kendinden olmayan birden fazla şeye borçludur. Birden fazla şeyin bir araya getirilmesiyle oluşan/oluşturulan şeydir. Sentez zatı itibariyle kendinde yeterlilik olmayan, eksiğini bir başkasından ikmal işidir. Örneğin; oksijen ve hidrojenin bir araya getirilmesiyle insanın hayat kaynağı olan ‘su’yun oluşması gibi. Aslı itibariyle oksijen ve hidrojen birbirine zıt iki unsurdur; oksijen yakıcı, hidrojen ise yanıcı birer maddedir.

Eşya insanın hizmetine sunulmuş ve amacına uygun kullanma kabiliyeti de havızasına/datasına yüklenmiştir. Onun özelliklerini bilmek, ondan istenen verimi alabilmek hikmetli olmayı, hikmetli davranmayı gerektirir. Eşyanın yaratılış gayesi budur “Herşeyi size boyun eğdirdik” (Lokman 20) dolayısıyla onun bileşeninde (sentez) elde edilenler işi kolay kılmaktadır. Biraz önce su örneğini verdik ama bizim burada değinmek istediğimiz elbette kimyasal sentez değildir. Bizim değinmek istediğimiz; İslam, fikri sentezi kabul eder mi, etmez mi? Eder ise nasıl/ne kadarını eder, etmez ise neden etmez? gibi sorulara cevap arama niteliğinde olacaktır.

İnsan bir “şey”dir, ama eşya değildir, farklı maksada binaen yaratılmıştır. Özellikle iman iddiasında bulunanlardan istenen; kendisinin üzerinde karar alma merciinde bulunma yetkisine sahip olan Allah’ın istemi doğrultusunda hareket etme zorunluluğu vardır, bu zorunluluğun gereğindendir ki, kendisinden istenilenden eksiltme ve ekleme yapamaz. Bunu yaptığı taktirde kendisini karar meciinde /merkezde görür, yetki sahibine müdahele etmiş olur. “Hevasını ilah edineni görmedin mi?” (Furkan 43) Bunu yapmak İslam açısından büyük bir tehlikedir. Zira bu din bize ait değildir, ilkelerini biz belirlemedik, ancak bize emanettir. Emanetcisi olduğumuz şeye sahibiymiş gibi tavır takınıp tasarrufta bulunarak, tenzili davranamayız. Yani İslam’ın ne önüne, ne arkasına, ne içine, ne dışına; hiçbir yerine, hiçbir şekilde ne birşey ekleyebilir, ne de birşey eksiltebiliriz!

Türk-Kürt-Arap İslam’ı, Demokratik İslam, Sosyalist İslam, Ilımlı İslam… bu ve buna benzer isimlerle İslam sentezlenmeye çalışılıyor.

İnsan hayatını organize etme iddiasında bulunan herhangi bir dünya görüşü sentezlenebilir, ama İslam sentez kabul etmez.

Sentez, insan kaynaklı düşünce ve dünya görüşleri için kaçınılamıyan bir gerçektir. İnsan anlam itibariyle yanılabilen, zaafları olan nakıs varlıktır! Bu itibarla ondan çıkan/onun ürettiği şeyde de eksiklik (hata, zan, tahmin, varsayım) olma ihtimalinin olması gayet normaldir, bu normaliyet sonucudur ki eksiğini kendi dışında başka şeyden tamamlamak ihtiyacı hasıl olmaktadır. İslam’ı bilenler hemen şunu söyleyeceklerdir ‘Hayır, İslam sentez kabul etmez’. Neden kabul etmez? Çünkü İslam, herşeyi yoktan var eden tarafından gönderilen, insanın dünyada nasıl bir hayat yaşayacağını tarif eden kullanım kılavuzunun adıdır. Nerde arıza yapar/verir ve arıza nasıl giderilirin kılavuzudur. Onda düzeltilecek bir hata olmadığı gibi, başka birşey tarafından doldurulacağı boşluğu da yoktur. O hayatın tamamını kuşatır; yürüyüşümüzden bakmamıza, konuşmamızdan sükutumuza, hukuktan kamusal alanımıza, nerede nasıl davranacağımıza… ile ahir hayatımızın her alanına müdahildir.

İslam’ı herhangi bir şeyle sentezlemeye yeltenenler onun eksik olduğunu mu zannediyorlar? Eğer öyle ise İslam’ı bilmedikleri aşikar, çünkü sentezde taviz vardır, nakısı başka şeyle ikmal vardır, bütünü bozmak vardır. Bütün olana herhangi bir şeyi ekleyebilmek için onda yer açılmalı ki ekleme yapılabilsin, tabi bu da bütünün bozulması, özünü, özelliğini kaybederek başka şeye dönüşmesi demektir. Geçmişte/mevcudiyette var olan dünya görüşleri şöyle veya böyle birşeylerle kendilerini sentezleyebilirler bu dünya görüşleri mantelite gereği böyle bir şeye müsade de edebilir, bu onların yapısına uygun da düşebilir, bir şekilde eksiğini ikmal edebilir, hatta varlıklarını sürdürebilmeleri için bu olması gereken bir ihtiyaçtır da dolayısıyla buna yapısal olarak müsaitlerdir, çünkü başka türlü açıklarını kapatamazlar…

Mısır’lı mütefekkir Seyyid Kutub ‘İslam Düşüncesi 1’ kitabında der ki: “Yapılacak itinalı bir inceleme, temelinde din düşmanlığı yatan Batı düşünce sistemleri ile İslam düşünce sisteminin biraraya gelerek bir sentez oluşturmasının imkansız olduğunu gösterecektir. Öte yandan İslami araştırmalarda Batı düşünce sisteminin ilke ve yöntemlerinin kullanılmasının da bir yarar sağlamayacağı anlaşılacaktır.”

Sentez; işe, işleme el atma, müdahele etme işidir. İslam dininin sahibi ve düzenleyeni Allah’tır (Al-i İmran 19) O bize bu dini yüklenmemiz için teklifde bulundu, biz de kabul ettik (Ahzab 72- 73). Biz bu emaneti daha işin başında yüklenmeseydik o taktirde sorun olmayacaktı, şimdi ise tercihimizin bize getirdiği kurallara katlanmak zorundayız. Katlanmayanların ise ahirette başlarına geleceklere kat kat katlanacakları başka şeyler çıkacaktır karşılarına. Ben bu yükü taşıyacağım diyerek Allah ile akitleşip (Aktin şartları Allah tarafından düzenlenmiş, pazarlığa tabi değildir) (Bakara 208-256) bu sorumluluğun altına girenler, bu tercihinin yanında başka tercihlere meyletme/yönelme hakkına sahip değillerdir, emanetcisi oldukları şeyin sahibi gibi davramak hem ayıptır hem de ukalalıktır. Biz insan olarak Allah karşısında haddimizi bilmek zorundayız, Allah birşeyleri eksik bıraktı da biz mi düzeltmeyekalkıyor, sentezlemeye çalışıyoruz.

İslam insanlık için gönderilmiş tam ve mükemmel içerisinde çelişki barındırmayan (Nisa 82) bir dünya görüşü/hayat şeklidir. Onda her hangi bir hata/eksiklik yoktur “…Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.”(Maide 3)

Hakla batıl sentezlediğinde, haktan bir şey kalmaz ancak yeni bir batıl üretilmiş, hak gizlenmiş olur. (Bakara 42)

İslam ve islam dışındakileri iki renge benzetebiliriz. Beyaz ve siyah gibi. Bu iki rengi sentezlediğimizde/karıştırdığımızda kendi orjinalitesini/özünü kaybettiğini göreceğiz (Bakara 138). İslam’ı sentezlemeye yeltenirsek o artık İslam olmaktan çıkacak, başka birşey olacaktır. İşte Allah bunun adını bile kendisi koymuş, şirk olarak isimlendirmiştir. Özünü kaybeden özne olmaktan çıkar nesnelleşir. Bunu islam dinine yapmaya hiç bir müslümanın hakkı yoktur. Bu konuda Allah, elçisine ve elçinin nezninde de bizlere müthiş bir uyarıda ve tehditte bulunmaktadır.

“Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.” (İsra 73-75) Alah’ın yardımından üryan kalmak hiçbir mü’minin isteyeceği şey değildir.

Sentez, bazı zamanlar yetersiz kalsa da sonuçta var olan beşeri çözümlerden bir çözüm yöntemidir. Kendisi zaten tek başına sorunlara çare/çözüm olan, meydan okuyan İslam, nasıl olur da yetersiz çözüm yöntemleri ile sentezlenmeye kalkılır…

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı