GenelYazarlardanYazılar

Neopagan Bir Gelenek: Noel Kutlaması

Evvelki sene yılbaşı arifesinde ilginç bir haber düştü yazılı ve görsel medyaya: “İstanbul Maltepe Belediyesi, Hıristiyan vatandaşların Noel Bayramı’nı kutlamak için Maltepe Meydanı’na “Noel Ağacı” dikti. Altıntepe Protestan Kilisesi Pastörü Carlos Madrigal, Maltepe Meydanı’nda teşekkür konuşması yaptı. Ardından Carlos Madrigal’in duasına Belediye Başkanı ve belediye heyeti eşlik etti.” Bir yönüyle “Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı” çağrıştıran, diğer yönüyle de ikiyüzlülüğün göstergesi olan bu ve benzeri toplum mühendisliğinin, sembolik değeri hayli yüksek olmasından olsa gerek, bu tür gösteriler toplumun hemen her katmanında hızla kabul görmeye başladı.

Papaz eşliğinde Noel Ağacı açılışı yapmak, Noel Ağacı süslemek, meydanlara “Noel Baba” heykeli dikmek ve o güne özel hindi menülü yemekler yemek Müslüman bir toplum için izahı son derece güç olaylardır. Bu ritüellerin batılılaşmanın göstergesi olarak kodlanması nedeniyle, her sene bir önceki yıla oranla Aralık ayı sonlarına doğru, televizyonlarda, AVM’lerde, çarşı-pazarda Batı ülkelerini kıskandırıp onlara nazire yaparcasına inanılmaz bir “Noel Baba” çılgınlığı ve yılbaşı kutlaması yaşanır oldu!

Hıristiyan dünyasının Noel yortusu; 24 Aralık’ı 25 Aralık’a bağlayan gece başlar ve ertesi gün devam eder. Hıristiyan âlemi’nin en önemli üç yortusundan, yani Paskalya, Noel ve Pentakosta’dan, önem sırasına göre ikinci sırada olandır. En önemli olanı paskalyadır. Noel, Hz İsa’nın doğum günü olarak kabul edilir. Paskalya çarmıha gerildiği ve üçüncü günü yani Tanrı katı’na çıktığı günlerdir. Pentakosta yortusu ise; İsa’nın çarmıha gerilmesinden 50 gün sonra bir kere daha Havarîlerine görünerek onlarla son kez konuştuğu gün olarak kabul edilir.

Noel Hz İsa’nın doğum gecesi olarak kabul edilmesine rağmen gerçek bir tarih değildir ancak kurumsal bir kimlik kazanmıştır. Buna rağmen 24/25 Aralık Katolik ve Protestanlar tarafından Noel olarak kutlanırken Ortodoksların Noel’i ise bu tarihten 13 gün sonradır. Bunun sebebi ise, “Jülien takvim”i ile “Gregoryen takvim”i arasındaki artık gün farkıdır.

1582 yılına kadar Hıristiyanlar İsa’nın doğum günü olarak kabul ettikleri tarih olan 24 Aralık gecesini Noel/yılbaşı olarak kabul ediyorlardı, fakat o yıl papa xııı. Gregorius, kendi adıyla anılan takvimi yürürlüğe koydu. Yılbaşının da bundan böyle, 31 Aralık 335’de ölen ve aynı zamanda papa I. Silvester’in “isim günü” olan 31 Aralık’a alınmasını emretti. Bu sebeble Noel bazı batı ülkelerinde “Silvester günü” olarak ta anılır.

Noel ile ilgili gelenekler zaman içinde birer ikişer ortaya çıkmıştır. Meselâ “Noel ağacı” 16. yüzyılda, “Noel Baba” ise; 20. yüzyıl başlarında üretilmiştir. Kutsal bir aziz olarak sunulmasına rağmen, yılbaşında Noel baba’nın ön plana çıkarılması Hıristiyanların dinî hassasiyetinden dolayı değildir. Her türlü değeri istismar eden küresel kapitalizm, Noel Baba’yı da isminden rant devşirmek için popülerleştirmiştir. Günümüzde “Noel Baba” figürü, dini bir karakter olmaktan ziyade, yılbaşını bir tüketim karnavalına dönüştürmeyi hedefleyen ve maalesef bunda da önemli ölçüde başarılı olan kapitalizmin bir sembolü olmuştur. Tahrif edilmiş Hıristiyanlık ve neopagan kültürün bir yansıması olan yılbaşı ve Noel, Küresel kapitalist sistem tarafından tüketimi artırmak ve pazar oluşturmanın bir imkânı olarak görülmüş, Noel Baba da, Jean Baudrillard’ın dediği gibi “tüketmeyi ihtiyaç haline getirmenin” aracı yapılmıştır.

Bugün Müslümanların evlerine kadar girmeyi becermiş, kocaman göbekli, kırmızı beyaz giysili, kafasında kukuletası ve uzun beyaz sakallı Noel Baba, 1930’larda Coca Cola firmasının reklâm kampanyası için, “bir Anadolulu Hıristiyan azizinden üretilmiş, milyarlarca dolarlık bir alış-veriş soytarısıdır.” Noel Baba figürünün yılbaşında bu denli öne çıkartılması; kapitalizmin ileri karakolu olan büyük şirketlerin tüketiciyi kendi ağına düşürmek amacıyla dinî olan da dâhil, her türlü paradiqmayı istismar etmesinden kaynaklanmaktadır. Mesele para kazanmak olunca kapitalizm için her yol ve her şey mubahtır.

İyilik timsali Aziz Santa Claus’u temsil eden, “Noel Baba” kostümlü soytarıların AVM’ler önünde şaklabanlık yapması ile kotarılan Noel alış verişi, tüketim çılgınlığının ve din istismarının en insafsız ve izansız örneğidir. Kola firması Demreli bir azizden müthiş bir “tüketim putu” ihdas etmiştir. Noel Baba artık ruhanî ılımlı bir misyoner olmaktan çıkmış, “seküler bir pazarlama elemanına” dönüşmüştür.

Akif Emre’nin deyişi ile “Noel ve yılbaşı olayı gerek bayram, gerek “Noel ağacı” ve gerekse “Noel Baba” figürü açısından tüm yönleriyle pagan, Roma kaynaklı dinî bir olaydır. Bir Batılılaşma bid’ati olarak icat edilen yılbaşı kutlamaları aslında dini olanı sekülerleştirmektir, daha doğrusu paganlaştırılmış Batılılaşma ritüelidir.”

Batı’da “Noel” ve “Yılbaşı” ritüeli ayrı ayrı kutlanırken, ülkemizdeki paganlaşmaya teşne Batılılaşmış güruh Noel ile Yılbaşını aynı şeylermiş gibi düşünmektedir. Bu nedenle “Noel Baba” ve “Noel ağacı” mit’lerinin her ikisi de yılbaşı için söz konusu olmaktadır. Yılbaşı kutlamalarında evler acımasızca kesilen gencecik çam ağaçlarıyla donatılmakta ve şehirlerin mutena semtleri ve televizyon kanalları “Noel Baba” gösterileriyle şenlendirilmekte!

Bizim açımızdan yılbaşı kutlamalarına muhafazakâr bir elbise giydirilerek, yılın bitip, yeni başlayan yılın insanlık için hayırlı ve güzel geçmesi arzuna yönelik masumane kutlamalar olduğu ve bunun da kimseye zararının olmayacağı savunusu ile mesele bu kadar da abartılmamalı anlayışı tasvip edilemez. Ayrıca mesele göründüğü kadar pek de masum değildir. Çünkü süreç içinde bu tür gelenek, ayin ve kutlamalar insanlarda algı değişimine sebep olmaktadır. Mesela; çocuklarımıza hediyeleşmenin ve yardımlaşmanın erdemini nerede ise “Noel Baba’nın Torbası” örnekliğinden öğretecek pozisyonuna geldik. Yılbaşı Gecesi çocuklarımız bacadan hediye getirecek “Nole Baba” bekler oldular.

Başlangıçta yılbaşı akşamlarında dansözlü televizyon programlarını izlemeyi kanıksadık, sonra eğlencemize kuruyemiş eşliğinde tombala oynamayı ilave ettik. Gelinen aşamada ise tüm popüler zamane putlarının içselleştirilmesinde olduğu gibi bu olayında cazibesine kapılıp tüm direncimiz kırıldı. Artık gecenin köründe kafasında kukuleta, ağzında düdüğüyle eğlenmekten yorgun düşmüş tesettürlü hanımlarımız ve bıçkın mücahitlerimizin alkolsüz İslamî Yılbaşı kutlamasından dönmesi kimsecikleri rahatsız etmemektedir. Toplumun hemen hemen her katmanında “Yılbaşı/Noel” kutlamalarının olağanlaşması, yozlaşmanın en açık tezahürlerindendir.

Bilinmelidir ki küçümsenen ve önemsenmeyen bazı ayrıntılar sonuçları itibariyle büyük yıkımlara neden olmaktadır. Unutulmamalı ki ahlaki sapmalar itiqadî sapmayı beraberinde getirir. Asla “ne olacak bu kadar da abartılmamalı” anlayışına pirim vermemek gerekir. Yılbaşı, Sevgililer Günü, Babalar ve Anneler Günü gibi vesilesi ile vahşi/küresel kapitalizmin kılcal damarlarına kan pompalayan, bu geleneklerin, hayatımızı şekillendirmesine izin vermemeliyiz. İslam dışı her türlü sapmanın, sonuçları itibariyle büyük yıkımlara, ahlaki çöküntüye sebep olacağını ve şeytanının ayrıntıda gizli olduğunu unutmamalıyız. Bu bağlamda “Müslüman namazda Kâbe’ye, sosyal hayatta Paris’e dönemez.”

Rahmetli Ercüment Özkan’ın yıllar öncesinden dikkat çektiği gibi: “Yılbaşı kutlamaları bir hurafedir. Üstelik de haram işlenerek yaşanan bir günün adıdır. İnsanlar haram işlemek için, değil belirli günleri; hiçbir günü seçmemelidir. Farzları terk etmemelidirler. Bütün hayatı boyunca, ‘büyük günahlardan kaçınılmaya çalışılması halinde, Allah’ın küçük günahlarımızı örteceğine’ (4/Nisa: 31) söz verdiği unutulmamalıdır.”

Bu gecede bu ülkede sular seller gibi içki tüketiminin adeta mubah görülmesi, kumarın zirve yapması nedeniyle insan sormadan edemiyor: Burası gavuristan mı? Bu ne rezalet? Bu ne vurdumduymazlık? İşin en vahim tarafı ise; “özellikle genç kuşaklarının zihin dünyası, hayal dünyası “sevimli” bir “Noel Baba” figürü ile işgal edilerek, İslâm’dan arındırılıyor, uzaklaştırılıyor. Korkarım bu durum böyle sürerse bir kaç yıl içinde bu memlekette Hıristiyanlıkta patlama olursa kimse şaşırmasın! diye hayıflanan, Yusuf Kaplan’ın feryadına, Adem Çaylak hocadan ödünç alarak söylüyorum, “dinci Kemalist”lerin aldırdığı/dertlendiği ve olayın vahametini ciddiye aldığı yok.

Halkı Müslüman olan bu memlekette Yılbaşı kutlamanın psikolojik alt yapısı; Modernleşme ile birlikte başlayan Batı’da ne varsa bizde de olsun anlayışından kaynaklanan aşağılık kompleksidir. Batı’nın her şeyi iyi ve güzeldir aymazlığıdır. Takvimler 31 Aralık’ı gösterdiği gün sokaklara çıkıp bol ürünlü ve tüketimli “neopagan” bir ayinin icra edilmesi İslam Medeniyetinin kodlarıyla asla bağdaşmaz. Bu neopagan ve Hıristiyanî gelenek, Tevhid inancına aykırı ve Tevhid inancını yok etmek için üretilmiştir. Son yıllarda daha fazla tasvip görüp, içselleştirilen Noel kutlamaları, Müslümanlıkla, İslam’la, hiçbir şekilde telif edilemez. Zira İslam bir bütündür ve Müslüman’ın hayatının tümünü kuşatma iddiasındadır. İbadette Müslüman, ahlakta, siyasette, iktisatta ve sosyal hayatın bir kısmında gayri İslami bir hayat yaşamak “Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr etmek” (2/Bakara: 85) anlamına gelecektir. Hâlbuki Kitabı Kerim bizi tutarlı olmaya ve ötekilerin geleneklerinden de uzak durmaya çağırır. Akif’in şu ikazına kulak vermek gerekir.

Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!

Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!

Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.

Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.

Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!

Mukaddesatı unuttun, medeniyyet diye diye!

Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,

Kiminin maymunu var, kiminin “Noel Babası!”

Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.

Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.

Malum olduğu gibi, Kemalist rejimin toplumu tepeden dönüştürerek Batılılaştırmak politikalarından birisi de Hicrî Takvimin yerine Miladî Takvimin ikame edilmesidir. Müslüman toplumun tarihiyle bağını kopartmaya matuf bu operasyon sistematik bir şekilde sürdürülmüştür. Müslüman kimliği yok etmeyi hedefleyen bu paradiqma değişikliği kaçınılmaz olarak yabancılaşmayı ve yozlaşmayı beraberinde getirmiştir. Noel kutlamalarının toplumun önemli bir kesimi tarafından olağan karşılanması bu değişimin turnusol kâğıdı hükmündedir.

Batı yanlısı Kemalist diktatörler eliyle yürütülen fiili ve kültürel işgale Muhafazakârların tepkisi ve alternatifi hemen hemen her konuda olduğu gibi bu olayda da köksüz, özgün olmaktan uzak ve taklitten öteye gidememiştir. Bu bağlamda bir müddettir Noel kutlamalarına alternatif olarak üretilen; Mekke’nin fethinin “Yılbaşı Gecesi”ne denk getirilip stadyumlarda sema gösterileri düzenleyerek, söylenen ilahiler eşliğinde raks edilmesi, eziklik ve aşağılık kompleksinden kaynaklanan komik ve patolojik bir durumdur. Bu hastalıklı anlayıştan bir an evvel vaz geçilmelidir.

Bu toplumun uzun bir süredir içine düştüğü bunalımdan kurtulmak için dinini ana kaynağı Kur’an’dan öğrenmek ve yaşama geçirmek yerine, Kur’an dışı kanallardan beslenmek yanlışı, bugünkü absürt, ne doğulu ne batılı bir toplum hâline gelmemizi kaçınılmaz kılmıştır.

Allah’ın rahmet hazinelerine kavuşmayı O’nun indirdiği Kur’an’dan öğrenmek yerine kendi icat ve uydurmaları olan yöntemlere başvurmak divaneliktir, ahmaklıktır, Allah’a karşı yalan uydurmaktır, bankamatiği uyduruk bir karton parçasıyla soymaya çalışmak gibi faydasız ve saçmadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Allah râzı olsun, ağzınıza sağlık.
    Ancak önemsiz gibi görünen farkında olunmadan yahut bir takım kötü niyetli çevrelerce yer etmiş bir hususa dikkat çekmek istiyorum.
    “Halkı Müslüman olan bu memlekette…..” diye başlayan cümleniz, hâlihazır içinde bulunduğumuz toplumu Müslüman kabul etmiş olmayı çağrıştırıyor. Bu, gökyüzüne serpiştirilmiş birkaç yıldız yahut gece karanlığında uçuşan bir miktar ateş böceği misali gerçekten Müslüman olan kardeşlerimize haksızlık olmuyor mu? Beyaz’a beyaz, siyah’a siyah, doğruya doğru, yanlıa yanlış demek hak ifade olduğu gibi, kâfire kâfir, müşriğe müşrik, münâfığa münafık, mümine de mümin diyebilmek adaletli bir yaklaşım değil mi?! Şanlı Nebî’den sonra günümüze dek gelen kendini İslâm’a nisbet etmiş devletlerin öyle olmadıkları bilinirken ve tevhîdi inanışla henüz tam olarak tanışmamış toplumumuz apaçık ortada iken, bu halkı Müslümanmış gibi tanımlamak ne derece uygun olur! Yazınızın muhtevasına-‘içeriğine’ bakarak bunu sizin sehven kullandığınıza inanıyorum.
    Nitekim “Bilinmelidir ki küçümsenen ve önemsenmeyen bazı ayrıntılar sonuçları itibariyle büyük yıkımlara neden olmaktadır.
    Bilinmelidir ki küçümsenen ve önemsenmeyen bazı ayrıntılar sonuçları itibariyle büyük yıkımlara neden olmaktadır.” haklı sözünüze dayanarak bu açıklamayı yapma lüzumunu duydum. Çünkü bu tür yaklaşım, bilhassa düşünenlerin kalemlerinin sürçtüğü nokta olarak dikkat çekiyor. Çünkü hoşgörü adı altında kâfire kâfir dememe gerektiği pompalanırken, diğer yandan da tekfirci, selefi gbi suçlamalarla, sosyal yaygın baskıyla hak söz sahipleri yıldırılmaya çalışılıyor.
    Âcizane tavsiyem Müslüman olmadığı halde bu iddiada bulunan kişi ya da toplum için, “kendini İslâm’a nisbet edenler” yahut “Ben Müslümanım diyenler” ve benzer şekildeki tanımlamaları kullanmalarıdır.

    Bu yazınızla toplumu birçok bakımdan bilgilendirdiğiniz, uyardığınız ve uyandırdığınız için tekrar teşekkür ederim.
    Selâm ile…

    1. Sevgili kardeşim hassasiyetiniz ve uyarılarımız için teşekkür ederim ancak bizler kafir sayma memurları değiliz. “Halkı müslüman olan…” genel bir ifadedir bu bakımdan kimin müslüman kimin gavur olduğunu yakinen tanımadığımız için bilemeyiz diye düşünüyorum. Ayrıca toptancılıktan da kaçınmak iktiza eder.

      Selam ile.

Nûreddîn Âdil için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı