EtkinliklerHaberlerVideolar

Kayseri İktibas’da Bu Hafta “İslam Ve Cahiliye Toplumlarında Mülk” Konuşuldu

Kayseri İktibas Dergisi temsilciliğinde  bu hafta (15 Şubat 2015 pazar günü) ZEKİ BAĞIRGAN kardeşimiz konuğumuzdu

Kayseri İktibas’ın bu haftaki konuğu ZEKİ BAĞIRGAN idi. “İSLAM VE CAHİLİYE TOPLUMLARINDA MÜLK” konusunun konuşulduğu dergimizin  Cumhuriyet Mahallesi Vatan Caddesi kiraz Ap. no 21 kat 3 Melikgazi/Kayseri  adresinde bulunan temsilciliğimiz de ki sohbette/buluşma da ki konuşmanın tam metni ile  video görüntülerini istifadenize sunuyoruz.

 

Kardeşlerim; Sözlerime Kovulmuş şeytanın şerrinden Allaha sığınarak ve Rahman ve Rahim olan Allah-ın adıyla başlarken, İçinde bulunduğumuz mekanın ve bu düşüncenin oluşmasında emeği olan Ercümend ÖZKAN beyi de rahmetle anarak başlamak isterim. Bence bu mekanı diğerlerinden farklı kılan en başta özellik, biliyorsunuz diğerlerinde kendilerini bir hareket topluluğu olarak takdim ederlerken, hareketin lideri olarak bilinenlerin, kendilerinden başkalarının kendilerini geçmesine izin verilmiyor. Adeta bir merdiven kuruluyor, o merdivenden kendiler çıktıktan sonra hem merdiveni alıyorlar hem de adeta ellerinde bir silah çıkında göreyim veya çıkanı vururum. Halbuki merdiveni kurup haydi aslanlarım yarış başladı, koşun denilmesi gerekirken tam tersini yaptıkları içindir ki kendilerinden başka görüyorsunuz entellektüel anlamda veya hareketi devam ettirecek başka insan yetişmemekte. Bu hakkı da bu vesile ile teslim etmiş olayım.

Konumuzu hazırlarken Kur-an ayetleri ışığında hazırlamanın gayreti içinde oldum. Çünkü Allah; “Gerçek şu ki: Bu Kur’an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan (kur-andan)sorumlu tutulacaksınız.” (43/Zuhruf- 44)Buyuruyor.

İslam ve Cahiliye Toplumlarında Mülk Konusunu; A- Kur-an(islam)nizamı ve toplumu B-Cahiliye(şirk)nizamı ve toplumu şeklinde sunmak konuyu daha da anlaşılır kılacaktır.

Kur’an; Cahiliye kelimesini, küfür kelimesi ile eş anlamlı olarak nitelendirmektedir. Aslında Kur’an’ın birçok konu ile bağlantılı olarak sık sık tekrarladığı küfür kelimesi, Cahiliye’yi en kapsamlı şekilde tanımlayan bir sözdür.

Kuranda;”(Onlar hala)Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanan bir millet için Allah’dan daha iyi hüküm veren kim vardır?” (Maide: 50) “Hükmünde O’na ortak kabul etmez.”(Kehf:26) “Muhakkak ki bu Kur’an insanları en doğru yola hidayet eder.” (İsra: 9) “Eğer herhangi bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz onu Allah’a ve Rasulüne havale edin! Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman etmişseniz bu daha hayırlı ve sonuç itibarı ile de daha güzeldir.” (Nisa: 59) Allah Resulü (a.s) buyurdular ki: “Allah’a isyanda (kula) itaat yok! Ancak taat ma’ruftadır!”(Buhari,ahad)

Cahiliye nizamı ve toplumunu üç başlık halinde ele almamız doğru olacaktır.

1-Şirk düzenlerinden Kapitalist düzende, Kişinin mülkiyeti esastır… Göklerin ve Ahiretin Hakimiyetini mülkünü Allah-a, Yeryüzünün Hakimiyetini Mülkünü ise insanlara verir.(Dini -imanı yoktur. Dini ve imanı kullanır) “Faizsiz Bankacılık” “Hava Kurumunun zekat fitre toplaması, namaz kıldırma memurlarının para ve kurban derisi toplaması gibi ve “Bir Kenya devlet başkanı şöyle demiş: “Beyaz adam topraklarımıza geldiğinde, bizim elimizde altınlarımız vardı, onların elinde İncil, bize gözlerimizi kapatıp dua etmemizi istediler, gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil vardı, onların ellerinde altınlarımız…  İşte kapitalizm ve onun dini nasıl kullandığının birkaç örneği…

2-Yine şirk düzenlerinden Sosyalizm veya Marksist düzenler. Bu cahili düzende Göklerin ve Ahiretin Hakimiyetini Mülkünü Tabiata, Yeryüzünün Mülkünü ise Topluma verir (Dini–imanı yoktur.) Dini imanı kullanmamaya çalışır.

3-Mutlak monarşik, kırallık,  tek kişi iktidarları ki burada mülkiyetin tamamen ya da kısmen kişi, kısmen toplumda ya da kral gibi tek kişide toplanması…(Bazen Dini-imanı kullanır. Buna örnek Suud’un şeriat ülkesi sayılması, Oysa biat sız ve şurasız şeriat olur mu? …) Cahiliye(şirk) nizamı ile ilgili bu açıklamalardan sonra esas konumuza dönebiliriz.

KUR-AN(İSLAM) NİZAMI VE TOPLUMU:

Kur-an nizamında (İslam’da) ise aynı malın üzerinde üç katlı bir mülkiyet vardır. Gerçek tek sahiplik bakımından mülk Allah’ındır. İntifa (faydalanma)bakımından Kişi ve Cemiyetin, Her şeyden önce mal mülk Allah’ındır, sonra kişi ve cemiyetin arzularını da ilâhî kaideler sınırlar. Çünkü “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.”( Kıyame-36 ) Biraz sonra bu sınırlamaları yani ilahi kaideleri izah edeceğiz.

Kur`an, mülkiyete bakışta cahili sistemlerden ne sosyalizmin ve marksizm’in mülkiyet anlayışını benimser ne de kapitalizmin mülkiyet anlayışını benimser. Bu cahili düzenlerde iktisadın tanımı; İnsanın sınırsız ihtiyaçları ve sınırlı maddi tabiat kaynakları arasında denge kurmak olarak tanımlanmıştır. Oysaki insanın ihtiyaçları sınırsız değildir. Mutlaka bir sınırı da olmalıdır. Sınırsız olan arzulardır. İhtiyacın yerine arzuları ikame ettiği için kapitalizm, işte bu dengeyi korumak mümkün olmuyor, o zaman da mülkiyeti, parayı ve serveti mutlaklaştırıyor, putlaştırıyor. Kapitalizm sınırsız sermaye biriktirme özgürlüğüdür. Kapitalizmi tek bir cümleyle tarif etmek gerekirse” sınırsız sermaye biriktirme özgürlüğüdür.” Sistemin buna göre kurulmasıdır. Bu böyle olunca, kapitalizmle İslam nizamı arasında hiçbir yakınlık olmaz. Bu beşeri ve cahili ideolojilerin söylemlerinden birini Kur`an`a giydirmeye çalışmayı beyhude bir uğraş olarak görüyorum. Kur-an nizamının da başka bir beşeri nizama ihtiyacı da yoktur.

Kur`an, öncelikle muhatabında bir mülkiyet tasavvuru inşa eder. Bunun için de mülkün, mülkiyetin gerçek malikinin Allah olduğunu, servetin insana emanet olduğunu söyler. Onun için de “lâm”ı tahsis ile gelir. “Lehü`l-Mülküs semavati vel ard, Lehü’l-Mülkü ve lehü’l-Hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” gibi birçok ayet “lâm”ı tahsis ile mülkü Allah`a hasreder.

1-Mülkün Sahibi Allaktır.2- Bize hesabını soracaktır.3- İmtihan için vermiştir. 4-Kuranın ön gördüğü yollarla elde edeceksin. 5-Sınırsızdırır. Lakin elde ediş biçimi ve yolları bakımından sınırlıdır. Bu sınırları da ilahi kaideler belirler. 6-Lakin dilediğin gibi harcayamazsın. İşte burada da kapitalizmden kesin olarak ayrılıyorsun. Mesela; meşru yolları takip ederek istediğin kadar servet sahibi olabilirsin, burada komünizmden veya sosyalizmden ayrılıyorsun. Fakat sahip olduğun serveti istediğin gibi harcayamazsın, burada da cahili kapitalizmden ayrılıyorsun.

Müslümanların tarihinde cahiliye gibi hiç sınıf olmamıştır. Zenginlik hukuki ve siyasi bir imtiyaz sebebi değildir. Olmamıştır ve olamazda… Böylece Ku-ran nizamının diğer cahili nizamlara benzemediğini kısaca görmüş olduk. Burada bu konulara kısaca değindikten sonra esas konumuz olan Kuran toplumunda Mal-Mülk Kavramları, sınırlarını birlikte irdelemeye çalışacağız…

MÜKL ALLAH’INDIR  VE KURANDA MÜLK KAVRAMI:

Kuranda mülk yani hükümranlık ile ilgili husus 30 dan fazla ayette geçmekte, Ancak biz bunu zaman mefhumumuz açısından aşağıda sıraladığımız ayetle iktifa edeceğiz.

**Furkan(2) ”O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkün de hiçbir ortağı da yoktur. O her şeyi yaratmış ve yarattığı O şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.”

**Şura(49) “Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.”

**Enam(73) “O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûra üflendiği günde mülk (hükümranlık) onundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.”

**Hac(56) “İşte o gün(Kıyamet günü) mülk (hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. Artık iman edip salih ameller işlemiş olanlar Naîm Cennetleri’n dedirler.”

**Fatiha(3)” (O)Din gününün sahibidir.”              Mülk(1)”Mülk O’na aittir”

**(Enbiya, 22)”… Eğer yerde ve gökte birden çok ilah olsaydı, bunlar kargaşaya koyulurdu.”

**(Zuhruf, 84)”Gökte de ilah, yerde de ilah O’dur.”

******************************************

Temelde Allah’ın olan bu mülkün intifa yani kullanma veya faydalanma hakkı ;

1-Ümmet veya Cemiyet (toplum) özel adı ile “Beytül Mal” bu ifade ile de kamunun menfaatine verilmiş bunu da şu ilahi emirden anlıyoruz. “Sana ganîmetlerin hükmünü sorarlar. De ki: ‘Ganîmetler, Allah’ın ve Peygamberinindir. O halde eğer mü’min iseniz Allah (c.c)’tan korkun ve aranızı düzeltin, Allah (c.c)’a ve Peygamberine itâat edin.’ Mü’minler o kimselerdir ki, Allah (c.c) anıldığı zaman yürekleri ürperir, karşılarında Allah (c.c)’ın ayetleri okununca ayetler îmanlarını artırır ve hep Rablerine dayanıp güvenirler. (Mü’minler) o kimselerdir ki, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah (c.c) yolunda harcarlar. İşte onlar gerçek mü’minlerin ta kendileridir. Onlar içinde Rableri katında büyük dereceler, bol mağfiret ve değeri yüksek bir rızık vardır.” (Enfal Sûresi, Âyet: 1-4)

2-Kişi mülkiyeti yani özel mülkiyet adı ile Allah-ın kulları arasında paylaştırılmıştır.

Her ikisi de bu mal ve mülke sahip olurken yada bunun üzerinde tasarrufta bulunurken muhayyer olmayıp yine mülkün esas sahibine karşı sorumludur. Kur-an nizamını diğer cahili nizamlardan ayıran en başta gelen özelliğidir. Devletin varlık hikmeti sosyal adalet ve güvenliği sağlayabilmesidir,. “Ey îmân edenler! Allah (c.c)’a itâat edin. Peygamberine ve sizden olan Emir-ül-mü’minin sahiplerine de itâat edin. Sonra bir şeyde ihtilafa düşerseniz, hemen onun Allah (c.c)’a ve Resûlüne arz edin. Allah (c.c)’a ve ahiret gününe inanan mü’minler iseniz. Bu, hem daha hayırlı, hem de netice itibariyle daha güzeldir.” (Nisâ : 59) Hükmü gereği vatandaşlar devlete itaat ile mükelleftir. Yalnız İslâm ilkelerine tezat teşkil eden hususları uygulamak istediğinde devlete itaat edilmez. Devlet zulümden kaçınarak toplum yararı neyi gerektirirse onu yapmak zorundadır. Yine devletin, maslahat ilkesi çerçevesinde, bazı kaynakların mülkiyetine (rakabesine) Sözlükte “beklemek, kollamak, korumak” sahip olduğunu söyleyebiliriz. İslâm’ın devletçiliği, denetim anlamındadır.

Burada Devlet “Beytül Mal” devlet bütçesi tek başına bir inceleme konusu olduğundan bir de cahiliye toplumunda yaşadığımızdan şu anda da malesef pratiği olmadığından burada kısaca değinip geçerek bu başlığı kapatıp esas özel mülkiyet üzerinde duracağız.

ÖZEL MÜLKİYET:

“Özel Mülkiyet”, Kur’an ve Hz. Muhammedin Kur-andan anladığı, kendi hayatında uyguladığı ve ümmete tatbik ettiği (Sünnet) lkelere dayanır. Kur-anın öngördüğü sistem, Kamu menfaatiyle sınırlı ferdî mülkiyettir. Kul hakkına dayanan bir sistem kurmayı amaçlayan bu Kur-ani ilkeler; İsrafın bertaraf edilmesi, iktisadî ve siyasî bağımsızlığın sağlanması, mülkiyetin yaygınlaştırılması, içtimaî adalet, güvenlik ve refah şeklinde özetlenebilir. Özel mülkiyetin İslam nazarında tanındığını ise; Mirasın paylaşımı, Mihrin emredilmesi. Zekatın emredilmesi. Sadakaların teşvik edilmesi. Nafaka yükümlülüğü. Malla cihadın teşviki. Ganimet paylaşımı. Alış-verşin teşviki. Mal yığmanın yerilmesi. Hırsızlığın cezalandırılması. Kan bedeli tazminat. Fitre ve kurban ibadeti. Bütün bunlar İslamın özel mülkü tanıdığının göstergesidir.

Kişinin özel mülkiyet hakkının olduğu ile ilgili ayetlerden birkaç örnek verecek olursak ”İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(Necm Sûresi âyet:39) “İnsanları(malca) derecelendirdik ki, birbirleriyle iş görsünler” (Zuhruf, 43/32).″Allah, sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için derecelendirendir” (En’am, 6/165). Bunları verebiliriz.

Yukarda kişi ve cemiyetin arzularını da ilâhî kaideler sınırlar demiştik şimdi bu sınırların neler olduğuna bir bakalım.

Kuran nizamı ve İslam toplumunda mülkün: miras, avcılık, ölü araziyi ihya, yerden maden çıkarma, hammaddeyi işleme, ticaret, emek/ücretle çalışma, savaşta ganimet alma, mihir, ikta, hibe… gibi helal bir yolla elde edilmiş olması;

Yine Kur-an nizamında mülkün; İçki, kumar, her türlü uyuşturucu, haram eşyanın satılması, faiz, ihtikâr, yalan, hile, kadın ticareti, hırsızlık, zamanla oluşan rant ve spekülatif kazançlar yasa dışı kabul edilmiş, gasp… gibi haram yollardan biriyle kazanılmamış olması gerekir. Çünkü mülkün esas sahibi bunun sınırlarını belirlemiştir. Çünkü bunlar ya toplumun ahlaken çökmesine, böylece güçlülerin güçsüzleri ezmesine, ya da servetin belli ellerde birikmesi sonucu, toplumda karşıt sınıfların doğmasına, gelir dağılımının güçsüzler aleyhine hızla değişmesine sebep olur. Oysa İslâm’ın servete ilişkin prensiplerinden birisi, bu tür bir servet birikimini önlemektir.

Kuran toplumunda mülkiyetin asıl sahibi Allah’tır ve Allah’ın kullarına bağışladığı mülk onların sınanmalarına (imtihana)yönelik emânetten başka bir şey değildir. Bununla ilgili ise şu ayetleri örnek verebiliriz. Rabbımız; “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik’ demeleriyle kurtulacaklarını mı sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut-1-3) İnsanların mülkiyeti Allah’ın mülkiyetinden türemiştir. Kulun elindeki mülk bir imtihan aracıdır. “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hâinlik etmeyin. (Sonra) bile bile kendi emânetlerinize hâinlik etmiş olursunuz. İyi bilin ki mallarınız ve çocuklarınız birer fitneden/imtihandan ibârettir. Allah yanında ise büyük ecirler/mükâfatlar vardır.” (8/Enfâl, 27-28) Özel mülkiyet bu imtihan esprisi çerçevesinde toplumsal görev niteliği olan bir haktır. Helâl yollardan elde edilen mülkiyet saldırılardan korunmuştur.

Kur-an toplumunda Mülkiyet olgusu bir yönüyle insan şahsiyetiyle ilgilidir. İslâm insana güvendiği ve onun şahsiyetine büyük değer verdiği için özel mülkiyeti de tanır. Zira özel mülkiyeti kabul etmeyen sistemler insana güvenmeyenlerdir.

Kur-an toplumunda böyle bir esas olan özel mülkiyetin çerçevesini toplum çıkarları çizmektedir. Toplumun menfaati gerektirdiği zaman (sağlığı bozan şeyler vb.)özel mülkiyete müdahale edilebilir.

Kur-an, özel mülkiyete müsaade vermiş ama kurallara bağlamıştır. İntifa hakkını kullanırken bir kere;

—Malın devamlı kullanılması,

—Kazancının zekâtını ödemek,

—Kamu yararının gözetilmesi,

—Helal kazanma şartı,

—Mülkün tasarruf altında israfa kaçmamak,

—Miras prensiplerine uyma gibi bir dizi kurallar getirilmiş.

1) Özel mülkiyetin bir meşru hak olduğu ile ilgili ayetler ise: “Allah diğer bir kısım insanların yeryüzünde kendi lütfundan rızık aramak üzere yolculuk yapacaklarını bilir” (el-Müzzemmil, 73/20); “Cum’a namazı kılındığı zaman, yeryüzünde dağılınız ve Allah’ın lütfundan rızık arayınız” (el-Cum’a, 62/10);

“Hac mevsiminde, ticaret yaparak Rabbinizin lütfundan rızık istemenizde size bir sakınca yoktur” (el-Bakara, 2/198). “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye layıktır. (2/Bakara, 267)

Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah’a pek kolaydır.(4/Nisâ, 29)

Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.(24/Nûr, 33;)

Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükafatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.” (47/Muhammed, 36)

“ Eğer onları sizden isteyip de sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz, O da kinlerinizi ortaya çıkarırdı.” (47/Muhammed,37)

2)Kuran özel mülkiyete önem verirken adil gelir dağılımı üzerinde durur ve adil gelir dağılımı olabilmesi için servetin belli ellerde toplanmaması, geniş halk kitlelerine yayılması için de şöyle emreder. “Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir. (59/Haşr, 7).

Adil gelir dağılımı ve iktisadî ilke bu ayete dayanır: “…(Servet) içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir iktidar vesilesi ol­masın…” (Haşr,59/7). (Allah’ın verdiği bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah’tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah’ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır. . (59/Haşr, 8).

3-a)Özel mülkiyeti elde ederken bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karşı sorumluyuz. Ribâ/Fâiz gibi haram yollara sapamayız. .Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz.

“Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alış veriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.” (2/Bakara 275) “Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr nankörü sevmez.” (2/Bakara 276) “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.” (2/ Bakara 278) “Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.” (2 Bakara 279) “Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.” (2/ Bakara 280) “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (3/Ali-İmran 130) “Kafirler için hazırlanmış ateşten sakının.”  (3/Ali-İmran 131)

Riba/Faizin bugün ilim adamlarınca da kabul görmüş zararları ise özetle şöyle sıralayabiliriz. 1. Merhamet ve Şefkati Yok Edebilmesi. 2. Yardımlaşma ve Dayanışma ve kardeşlik Anlayışını Yıkma Tehlikesi. 3. Maddenin Putlaştırılması. 4. Tembellik, Hazırcılık ve İsrafa Sevk Etmesi. 5. Strese ve Karamsarlığa Sebep Olması. 6. Motivasyon Sıkıntısı ile toplumları mahvetmesi,  gibi zararları bulunmaktadır.

3-b) Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. İçki, kumar ve fal okları yasaklanmıştır. Bu vb. yollarla mal kazanmak haram kılınmış haram yollara tevessül edemeyiz. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz. “-Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide,90) “Öyleyse Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.”  (Maide -91)

3-c) Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz.  Her türlü üretim ve tüketimde haram-helale, çevrenin ve tabi kaynakların korunması gibi, kürre-i arzın tahrip edilmemesi, yeryüzünde fesat çıkarılmamasına dikkat etmeliyiz. Sermayemizi yığıp yığıştıramayız. Yatırıma dönüştürmeliyiz. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyorsun. Emek ve sermaye Kur’an’daki “Ve gerçekten de insan ancak kendi çalıştığını elde eder.” (Necm, 53/39) âyeti bunu ifa de eder. Hz. Peygamber de kazancın en üstününün el emeğinin ürünü olduğunu belirtir: “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir” ( Buhari, Büyu’, 15.)

Emek temel değer kaynağı ve üretim faktörüdür. Teşebbüs (girişim) de emek kavramı içersinde ele alınır. Bir iş ve hizmet üreten esnaf ve sanatkârlar da bu kavrama dahildir. Bu yüzden İslâm’daki ‘işçi’ kavramı cahiliye ‘işçi’ kavramından daha geniştir. Yine İslâm farklı emeğe farklı ücret ödenmesinden yanadır. Fakat emekçi ile onun emeğini kiralayan arasında hayat standardı farkı olmamalıdır. Teşebbüs faktörünün kapitalizmdeki hayati rolü dolayısıyla ayrı bir üretim faktörü olarak ele alındığını biliyoruz.

3-d) Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Bâtıl (haksız) yollarla mal kazanmak haram kılınmış haram yollara sapmamalıyız. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz.

Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa onu cehennem ateşine atacağız. Bu Allah’a pek kolaydır” anlamındaki (4/Nisa 29-30 )ayetleri.

3-e) Haram ve helalin sınırlarını Allah belirlemiştir. Özel mülkiyeti elde ederken yine bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. leş-kan-domuz eti-Allahtan başkası adına kesilmiş olanı yiyemeyiz, alıp satamaz, haram yollara sapama gibi bir lüksümüz yoktur. Toplumun sağlığını bozacak her türlü hal ve hareketten sakınmalıyız. Cahiliye ile işte bu noktada da ayrılıyoruz..

“Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.” (Maide Suresi, 87)

“O, size ölüyü (leşi)- kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (2/Bakara 173)

3-f) Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Bizler borsa gibi haram yollara sapamayız. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz. Borsa gibi zamanla oluşan rant ve spekülatif kazançlar yasa dışı kabul edilmiştir. Borsa denilen kazanç yolu kendi doğal mecrasında yoluna devam etmiş olsa bunda bir beis olmayabilir. Ancak günümüzde dünyanın bir noktasında birisi hapşırsa burada nezle olunuyor. Bakıyorsun düşüyor-kalkıyor. (Örnek: Gezi olayı-Ukrayna karışıklığı gibi olaylar bunu etkilemekte bu örneklerden hareketle konuyu açıkla) Buna karşılık kâr olgusu girişim özgürlüğüne paralel olarak çok geniş çapta kullanılmıştır. Her türlü adına şans oyunu denilen şeyler ise bizim işimiz olamaz. Çünkü biz müminiz cahiliye ile burada da yollarımız ayrılmaktadır.

4) Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Yetim malına el uzatarak haram yollara sapamayız. Cahiliye ile işte burada  da ayrılıyoruz. Yetimlerin, aklı ermezlerin mallarını korumak için rüşde erinceye (doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt edinceye) kadar onların, mallarında tasarruf yetkileri kısıtlanmıştır. “Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (büluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.  (4/Nisâ, 6).

5) Servetin tek elde toplanmaması ve tabana yayılması için İslâm’ın başlangıcından itibaren namaz gibi zekât da farzdır . Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler yine muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Kazancının zekatını vermelisin. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyorsun.

“Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.”(51/Zâriyât, 19-20); (60) ”Sadakalar (zekatlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(103) “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekat) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (9/Tevbe, 60, 103).

6) Para ve ticaret mallarında zekât miktarı: % 2,5; toprak ürünlerinde sulama sistemine göre % 10 veya % 5’tir. Hayvanlarda zekât miktarı da fıkıh kitaplarında belirtilmektedir.

7) Toplanan zekât 9/Tevbe, 60’ıncı âyette sayılan sekiz sınıfa veya bunlardan birine dağıtılır. Zekât, ister malî ister sosyal güvenlik kurumu olarak ele alınsın, bir nesil içinde servet ve mülkiyetin yaygınlaşmasının en önemli aracıdır. Bilindiği gibi zekât temel ihtiyaçlar çıktıktan ve bir yıl geçtikten sonra, bir asgarî geçim çizgisinin (nisâb) üstünde olanlardan altında olanlara, bazen devlet aracılığıyla, gelir transferidir. Vergi sistemi oldukça esnektir. Müslümanların ürün ve gelirlerinden %5-50 arasında, ayrıca servetlerinden % 2,5 oranında vergi (zekât) alınmaktaydı. Hz. Osman’dan sonra zekât, devletin karışmadığı, tıpkı namaz gibi ferdî bir sorumluluk unsuru ve sosyal dayanışma kurumu olarak yaşamıştır.

8) Servetin tek elde toplanmaması ve tabana yayılmasına matuf Özel mülkiyeti elde ederken yine bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Yoksullara Allah rızâsı için yardım etmek, bazı hataların keffâreti sayılmıştır. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz.

8-a) Zıhâr keffâreti (58/Mücâdele,3) “Hanımlarından zıhar ile ayrılmak isteyip sonra söylediklerinden dönenlerin hanımlarıyla cinsel ilişkide bulunmadan önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”(58/Mücadele 4-) “Köle azad etmeye imkân bulamayan kişi, hanımıyla cinsel ilişkide bulunmadan önce kesintisiz iki ay oruç tutsun. Buna da gücü yetmezse, altmış fakiri doyursun. Bu hafifletme, Allah’a ve Peygamber’ine inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.”

8-b)Yemin keffâreti (5/Mâide, 89) “Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun kefâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir köle âzat etmektir. Bunları bulamayan kişi üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde, yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz.”

8-c) Hata ile öldürme diyeti (4/Nisâ, 92) “ Yanlışlık olması dışında, bir mümin bir mümini öldüremez. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, mümin bir köle âzat etmesi ve ölenin ailesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer ölenin ailesi bağışlar, diyetten vazgeçerlerse başka! Öldürülen mümin, düşmanınız olan bir topluluktan ise öldürenin mümin bir köle âzat etmesı gerekir. Eğer öldüren kişi, sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine bir diyet verecek ve mümin bir köle âzat edecektir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay kesintisiz oruç tutması gerekir. Allah bilendir; işini yerli yerince yapandır” gibi.

9) Özel mülkiyeti elde ederken yine bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Kusura bakma bizim cahiliyeden farkımız olmalı. Bizim nafaka yükümlülüğümüz var. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz. Erkek; karısının, ergen olmayan çocuklarının, ana-babasının geçimlerini sağlamaya mecbur kılınmıştır. “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.” (Nisa 34)  ”Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. -Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir. (2/Bakara, 233) “Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız size bir günah yoktur. (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. Bu iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur.” (Bakara 236), “ İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara 240) ”Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlar, (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.” (4/Nisâ, 9) “ Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (17/İsrâ, 23) “ Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (17/İsra 24) “İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”(31/Llokman, 14) “Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (29/Ankebût,8) “Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.”(7) “Eli geniş olan, elinin genişliğine göre nafaka versin. Rızkı dar olan da, Allah’ın ona verdiğinden (o ölçüde) harcasın. Allah bir kimseyi ancak kendine verdiği ile yükümlü kılar. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır”. (65/Talâk, 6-7).

10) Özel mülkiyeti elde ederken yine bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Kusura bakma tek başına sana bunu yedirmezler. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz.  Farz olan zekâttan ayrı olarak nâfile sadaka teşvik edilmiştir. Allah yolunda infak, Allah yolunda cihad ile beraber anılır. Buda cihad için infâkın, cihada eşdeğerde olduğunu gösterir. Çünkü savaş para ile sürdürülebilir. Zamanın şartlarına göre savaş araç ve gereçlerini sağlamadan savaşa girmek, peşin olarak yenilgiyi kabul etmek demektir. İlk Müslümanlar, günün şartlarına göre gerekli savaş malzemesini, kendi bağışlarıyla sağlamışlardır. Böylece mallarıyla savaşı desteklemişler, canlarıyla da savaşmışlar; mal ve canlarını Allah yolunda fedâ etmekten çekinmemişlerdir. Bundan dolayı da onlar, Allah katında en yüksek dereceye ermişlerdir. “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanların, Allah katında dereceleri daha büyüktür. İşte kurtuluşa erenler onlardır. Rableri onlara, kendisinden bir rahmet, rızâ ve içinde sürekli kalacakları, nimeti bol cennetleri müjdeler.” (9/Tevbe, 20-21)

11-a) Özel mülkiyeti elde ederken yine bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumlusun. Kusura bakma tek başına bize bunu yedirmezler. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyoruz. Cimrilik edip Allah yolunda infaktan geri durmak, küfür ve nifak alâmeti olarak kabul edilmiştir. Kur’an’a göre cimrilik, “Yahudileşenlerin” özelliğidir. Cimri, paranın egemenliğine boyun eğdiğinden paranın mahkûmudur. Müminler; Karun gibi toplayıcı değil, Harun gibi dağıtıcıdırlar. Dağıtmak için kazanırlar. Verirken tükeneceğinden korkmazlar. Çünkü veren Allah’tır;  “ver” diyen de Allah’tır. “Siz Allah için bir şey verdiğinizde Allah onun daha iyisini verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır” (Sebe’ 34/39). “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve cimriliği emreder. Oysa Allah size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder. Allah’ın lütfu boldur; O, her şeyi bilir”(Bakara 2/268).Mümin, İblis gibi fakirlikten korkutup cimriliği emretmez; İdris gibi cömertliği emreder. Kritik dönemlerde bundan kaçınanların, o kritik dönemlerden sonraki harcamaları da Allah katında makbul olmaz. Malları, dünyada da, âhirette de onların başlarına dert ve belâ olur. “ De ki: İster gönüllü, ister zorla veriniz; nasıl olsa sizden kabul edilmeyecektir. Çünkü siz yoldan çıkmış bir topluluksunuz” (9/Tevbe, 53) ve “Artık, onların malları ve çocukları da seni imrendirmesin! Allah bunlarla, onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.”( 9/Tevbe 55)

11-b) Özel mülkiyeti elde ederken yine bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz.  Harcarken şuna dikkat etmelisin. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyorsun. İsraf ve savurganlık kötü olarak adlandırılmıştır. Çünkü sen varsa fazlanı yatırıma dönüştürmelisin… İslam ümmetine iş,aş ve istihdam sağlamaya vesile olmalısın “Bir de akrabaya, yoksula ve yolcuya/çaresiz kalana hakkını ver! Gereksiz yere de saçıp savurma” (17/İsrâ, 26)) “Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür” (17/İsra 27) bunların karşıtı olan “buhl” ve “şuhh” (cimrilik ve pintilik) de kötüdür” “ Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme ve büsbütün de açıp tutumsuz olma! Yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.” (17/İsrâ, 29) “Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile muhâcirleri kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin kıskançlığından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” ( 59/Haşr, 9)

12) Özel mülkiyeti elde ederken yine bir dakika bizler muhayyer değiliz. Mülkün esas sahibine karsı sorumluyuz. Riyadan uzak ihlası elden bırakmayacaksın. Allah, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkes gücü ölçüsünde sadaka verir. Önemli olan, verilenin miktarı değil; verildiği niyettir. İhlâs ile verilen az sadaka, riyâ ve art niyetle verilen büyük paralardan iyidir. “Sadakalar hakkında gönülden davranan müminlere dil uzatanları ve ancak güçleri kadar bulup verenlerle alay eden kimseleri de, Allah maskaraya çevirecektir. Onlar için can yakıcı bir azap da vardır..” (9/Tevbe, 79)  Peygamberimiz (s.a.s.): “Bir hurmanın yarısı dahi olsa verdiğiniz sadaka ile kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz!” hadisiyle, ihlâsla verilen sadakanın önemini belirtmiştir.

13)Elde ettiğin bu serveti elde de tutamazsın helal ve temiz olan yollarla Ticaret yapmalısın istihdama ve kurana dayalı devlete vergi vb. katkın olmalı. Süs ve güzel rızıklar helâl  kabul edilmiştir. “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?” De ki: “Onlar, dünya hayatında, özellikle de kıyamet gününde müminlerindir. İşte, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” .(7/A’râf, 32)  “Ey Âdemoğulları! Her mescide çıkışınızda/ibadetinizde elbiselerinizi giyiniz; yiyiniz, içiniz, fakat isrâf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (7/A’râf, 31) Ancak, başkalarını imrendirecek kıskandıracak davranışlardan imkânlar ölçüsünde kaçınman gerekir. İşte burada da cahiliyeden ayrılıyorsun.

14) Elde ettiğin servet için şükredeceksin çünkü sen müminsin cahiliyeden farkın olmalı “Rabbinizin size duyurduğu şu gerçeği de hatırlayınız: “Eğer şükrederseniz, ben de sizin için nimetimi mutlaka arttıracağım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz benim azabım çok çok şiddetlidir.” (İbrahim-7)Şükreden zengin, sabreden fakirden; veren el, alan elden daha iyidir. “Allah’ın sana verdiği mal içinde âhiret yurdunu ara, fakat dünyadan da payını unutma! Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.”” (28/Kasas, 77) âyeti, her iki cihan için çalışmayı emrettiği gibi, “Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” (2/Bakara, 201) meâlin de ki duâ âyeti de insana, iki cihan için de çalışmayı telkin etmektedir.

15) Özel mülkiyeti elde ederken sen İnsanlara tepeden bakamazsın çalışanlarınıza kardeşiniz muamelesi yapmalısın. Kuran Sınıfsızlık öngörmüştür. Kur-an yürüyüşüne bile karışır. İşine-Aşına-Eşine-evliliğine kısaca her şeyine karışır.  Mü’min, daima orta yolu izlemek durumunda “Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol, sesini alçalt! Unutma ki, seslerin en çirkini eşek sesidir.” (31/Lokman, 19). “İnsanları derecelendirdik ki, birbirleriyle iş görsünler” (Zuhruf, 43/32). ″Allah, sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için derecelendirendir” (En’am, 6/165). “ Onlara, “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin!” dendiğinde, “Biz hiç beyinsizlerin iman ettikleri gibi iman eder miyiz!” derler. Biliniz ki, beyinsizler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.”(Bakara -13) “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah’a en çok saygı duyanınızdır. Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır”(Hucrat-13)

“Karun Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez… Karun; ‘Bu servet ancak bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir.’ demişti” (28/Kasas,76-78).”Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir imtihan olduğunu ve büyük bir ecrin Allah katında bulunduğunu bilin.” (8/ Enfâl,28) “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükafat vardır.”(64/Teğâbun 15) “Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.”(64/Teğâbun 4) “Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı.”(42/Şûrâ,27) “O (insan), mal sevgisine aşırı derecede düşkündür.” (100/Âdiyât,8)

Müstekbirler mutlak hâkimiyet ve mülkiyetin Allah’a aid olduğunu, ondan başka tüm güç, otorite ve hâkimiyetin reddedilmesi gerektiğini ifade eden “La ilahe illallah” gerçeğini kabul etmezler. “Onlara La ilahe illallah (Allah’tan başka Allah yoktur) denildiğinde şüphesiz büyüklenirler” (37/es-Saffat,35).

Müstekbirler kendilerinde bulunan iyi özelliklere değil; kuvvet, makam; mevki, SERMAYE gibi bu dünya hayatında sahip oldukları geçici şeylere güvenip dayanırlar.

“Onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve “kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş” dediler” (41/el-Fussilet,15).

16) Özel mülkiyeti elde ederken, mülkün esas sahibine karsı sorumlu olduğunun bilincinde olmalısın. Dünya tutkusu, mal yığma sevdasına kapılamazsın. Cahiliye ile işte burada da ayrılıyorsun. Kuran toplumunda sen yatırım yapmalısın, istihdam sağlayıp insanlarımıza iş-aş sağlamaya vesile olmalısın “Ey iman edenler, hahamlardan ve râhiplerden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yoluna engel olurlar. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azâbı müjdele. O gün cehennem ateşinde bunların üzeri ısıtılıp (pullanır); bunlarla, onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanır. ‘İşte nefisleriniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın!’ (denilir.)” (9/Tevbe, 34-35)

Ebû Zerr-i Ğıfârî gibi bazı sahâbîler: “Ve sana Allah yolunda ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Af (yani, ihtiyacınızdan fazlasını veya helâl güzel olan şeyleri verin)’.” (2/Bakara, 219) âyetine dayanarak zekâtı verilmiş dahi olsa, ihtiyaçtan fazla mal biriktirmenin, haram olan “kenz/yığma” sayılacağını söylemiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kimin yanında ihtiyaçtan fazla şusu busu varsa, olmayanlara vermesini emretmiş, bu sözünü o kadar tekrar etmiştir ki, dinleyen sahâbîler, hiç kimsenin, ihtiyaçtan fazla bir şey saklamaya hakkı olmadığını sanmışlardır (Müslim, Lukata 18; Ebû Dâvud, Zekât 32; Ahmed bin Hanbel, 3/34). Gibi rivayetlerle de bu görüşlerini destekleyerek bir sonuca varmaktadırlar.

Öyle ise ihtiyaç nedir? Klasik fıkıh usulünde ihtiyaçlar; İnsanın hayatını sürdürebilmesi için yeme-içme, ba­rınma, giyinme gibi temel ihtiyaçlar bu ihtiyaçlar zaman ve mekan içersinde izafî ve nisbî olabilir.

İşte bu çerçevede Bakara Suresinin 219. ayetini ele almak lazım. Kur`an`ın ifadesiyle “kenz” yasaktır. Kenz, biriktirmektir. “Altını ve gümüşü kenz edenler, yani yığınlar ve onu infak etmeyenler…” Yığmak değil burada sadece, yığıp infak etmeyenler… “İşte Allah onlara o altınlarını, gümüşlerini ısıtıp onların ahirette böğürlerine, göğüslerine, sırtlarına damga vuracak, basacak” (9/Tevbe-34-35)buyuruyor.

Bu aslında “kenz”in yasaklanmasıdır. Peki, bu bağlamda Bakara 219`u nasıl anlayacağız? Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki affı infak edin. Af nasıl anlaşılmalı? Bugün tartışma aslında buradan doğuyor. Bugünkü tartışmanın merkezinde bu “gulil affe” ibaresinin nasıl anlaşılacağı yatıyor. İşte burada kelimenin de etimolojisi atlanan ve ıskalanan budur. “İhtiyaçtan fazlasının infakı” tavsiye edilmektedir. Efendimiz bu tavsiyeyi çeşitli vesilelerle yapmıştır. Bakara 219`u doğru anlamak lazım. Burada teşvik edilmiştir. Rabbimiz tavsiye etmiştir. Fakat tersi haramdır. Bu da bir emirdir. “İhtiyaç fazlası haramdır” diyecek ne ayetin metlulü ne lafzı ne maksadı ne manası ne Allah Rasulünün uygulaması ne de sahabenin uygulamasında bunu doğrulayıcı asla bir şeye rastlamıyoruz.

17-EŞİTLİK: Son zamanlarda moda tabirleri olan, devrimci-sosyalist-Müslüman yada abdestli-abdestsiz kapitalist gibi bu tabirlere gerek var mı? Allah Kur-anda ismimizi koymuştur. Cahiliye ile ilişkilendirmeden olmuyor mu? Zaman zaman internet çıktıları veya başka yerlerden Kuranın şu iki ayeti ile yola çıkarak eşitlik, eşit olunmalı gibi çoğumuzun karşısına çıkılmakta bunun üzerinde isterseniz biraz duralım. “Yeryüzünde sabit dağlar var etti. Orasını bereketlendirdi. Orada dört mevsim güç/kuvvet kaynaklarını, isteyenler/ihtiyaç sahipleri yararlansın diye takdir etti.” (Fussilet; 41/10) (sevâen li’s-sâilîn) ibaresinden nasıl eşitlik anlamı çıkarılıyor. Ve yine ;“Rızıkta üstün kılınanlar yanlarındaki ile hale gelmemek için onlara vermiyorlar. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar? (Nahl; 16/71). Şimdi sizlere şu Kuran ayetlerini de arz edeyim. Böylece konunun resmi ortaya çıksın ve bu husus daha da anlaşılsın. “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(Necm Sûresi âyet:39) “İnsanları(malca) derecelendirdik ki, birbirleriyle iş görsünler” (Zuhruf, 43/32). ″Allah, sizi yeryüzünün halifeleri yapan, verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için derecelendirendir”(En’am, 6/165). “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin” (Nisa, 4/32). İşte kısaca bu dört ayetle, Fussilet-10 ve Nahıl-71. Ayeti birlikte değerlendirildiği zaman ancak gerçek ortaya çıkmaktadır. Buradan nasıl eşitliği çıkarıyorlar doğrusu anlamış değilim. Sabırla dinlediğiniz için sizlere şükranlarımı arz ederim.

KAYNAKLAR:

1-Nasiruddin Tusi, HORASAN Tus şehrinde Şubat 1201 de doğdu. 1201- 1274 yıllarında yaşamış İslam filozofu. Söz konusu dönem, Moğol istilası sebebiyle Bağdat’da, bir yandan karanlık bir dönem bir yandan da önemli düşünce okullarının kurulduğunu görmekteyiz

2-Tunuslu İbni Haldun 1332 de doğdu daha açık bir tanım getirmiştir ekonomiye. O, ekonominin, insan refahı ile çok derin ve sıkı bir ilişki içerisinde olduğunu, kendinden sonra gelen ekonomistlerden daha açık olarak görmüştür. O’nun “Ahlâk ve Aklın Buyruğu” adlı eseri, ekonomiyi, hem pozitif, hem de normatif ilim olarak düşündüğünü göstermektedir.

3-İslam ve Siyasi Durumumuz: Şehid Abdulkadir UDEH

4-İslam da Sosyal Adalet: Şehid Seyyid KUTUB

5-Muhammed Bakır Es-Sadr,1 Mart 1935 tarihinde Irak’ın Kazimeyn şehrinde dünyaya gelen ve 9 Nisan 1980 Saddam tarafından 72 yaşında işkence ile şehit edilen.(İdam) Ekonomimiz veya İslam Ekonomi Doktorini gibi eserlerden faydalanmak suretiyle, Kuran ayetleri ile de bezeyerek konuyu sunmaya çalıştım. Burada şehitlerimizi rahmetle ya da ederken, bizleri de Kuran ve şehitlerimizin yolundan ayırmamasını Rabbimizden niyaz ederim.

 

Etiketler
Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı