Yazılar

İki Kitabı Birlikte Okumak

Kur’an okumalarımızda asla göz ardı etmememiz gereken bir hususun altını çizmek istiyoruz. Kitabın satırlarında olanı okurken, başımızı kaldırıp kâinata, gökteki yıldıza ve aya, yerdeki karıncaya, bastığımız toprağa, ağaca, taşa, kuşa ve insana, dönüp kendi nefsimize ve her bir özelliğimize ibretle bakmamız gerekmektedir. Bunların tasarımcısını, yaratıp yaşatanı, döşeyip donatanı, öldürüp dirilteni, görüp gözeteni Akletmek, tefekkür ve tezekkür etmeliyiz.

Kur’an, muhteva olarak Allah Teâlâ’nın peygamberlerine indirmiş olduğu münzel / tenzili ayetleri ihtiva ettiği gibi; Allah’ın Münzel olmayan tüm kâinatta yaratmış olduğu kevni / tekvini ayetlerini de ihtiva etmektedir. Bu gerçeğe Kur’an şöyle işaret eder:

“Onlara, (insanlara) ufuklarda ve kendi nefislerinde bulunan ayetlerimizi göstermeye devam edeceğiz. Taki onun (Kuran’ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun /anlaşılsın diye. Rabbi’nin her şeye şahit olması, yetmez mi?” (Fussılet 41/53)

Bu ayette ifade edilen “afak” ve “enfüs” kelimelerini şöyle açıklayabiliriz: Afak, ufuk kelimesinin çoğulu olup gözün görebildiği en son çizgi, kıyı, kenar, insanın dışında kalan tüm âlem.                                  Enfüs, insanın kendi benliği anlamına gelen “nefs” veya “nefis” kelimesinin çoğulu “nefisler” demek olup, insanların kendisi, kendi içinde, özünde olan anlamına gelmektedir.

Buna göre Allah, hem insanın kendi benliğinde yaratmış olduğu ayetlerini, hem de insanın dışında kalan tüm evrene yaydığı ayetlerini görmek isteyen insanlara bir ömür göstermeye devam ediyor demektir.

Ayetler ikiye ayrılır, tenzili ayetler, tekvini ayetler diye.

Tenzili ayetler; Allah’ın peygamberler vasıtasıyla insanlara gönderip kitaplara kaydedilen ayetlerdir. Muhtelif Peygamberlere verilen Suhuflar ve Kitaplar ki: Tevrat, Zebur İncil ve Kur’an’da olan ayetlerdir.

Tekvini ayetler; bütün kâinat ve o kâinatın kendisi olduğu gibi; kâinata konulmuş kanunlar anlamına da gelmektedir ki, kâinat bu kanunlar ile ayakta durur ve faaliyetini devam ettirir. Gece, gündüz, güneş, ay ve yıldızlar, mevsimlerin değişimi, buna bağlı olarak bitkilerin yeşerip sararması rüzgârların esmesi, yağmurun yağması, bulutların oluşup intikali, ölü toprağın baharla canlanması ve benzeri bütün oluşumlar Allah’ın kâinatta varlığına ve birliğine, sonsuz kudretine delalet eden ayetleridir.

Yine konunun tam anlaşılması için “ayet” kelimesinin de ne anlama geldiğinin bilinmesi gerekmektedir.

Ayet; kelime anlamı işaret, alamet ve bir şeyi ispata yarayan delil, emare, eser, nişan, menzil, mekân, anlamlarına geldiği gibi, Kur’an-ı Kerim’de iki durak arasında bulunan her bir bölüme de ayet denir…           Yukarıda bahsedilen ayet; Kur’an’da yazılı olan tenzili ayet olmaktan çok kâinattaki kevni ayetlerdir. Peygamberlerin Allah’ın elçisi olduğunu ispat için verilen mucizelere de “ayet” denilmektedir. Çoğulu ise “âyât” olarak ifade edilir. Kelimenin tekili mucize, kitap ve bir peygambere verilen şeriat anlamında kullanılırken, çoğul kalıbıyla ifade edilen “âyât” ise daha ziyade kitabın ayetlerinden her biri anlamında kullanılmıştır. (Bakara 2/106) (Bakara 2/39; Zuhruf 43/69) gibi…

Bu anlamda kâinatta ve kendi varlığımızda mevcut olan yasalar ve özellikler de bizim herhangi bir dahlimiz olmadan ilim, irade ve kudret sahibi biri tarafından dilediği gibi yaratılmış ilahi ayetlerdir.

Bu ayetin(Fussılet 41/53) öncesinde getirilen konu, insanın hâlet-i ruhiyesinin bir değerlendirilmesi yapılarak “insana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan çizer, ona bir şey dokununca da bol -bol dua eder” şeklindeki bir değerlendirici açıklamadan sonra şöyle buyruluyor:           “De ki, söyleyin bakalım! Eğer Kur’an Allah katından indiriliyor ve siz de onu inkâr ediyorsanız, o zaman gerçekten uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?”(Fussılet 41/51, 52) tespiti yapılıyor. Sonra insana, tüm evrendeki gerçeğin delillerini göstermeye devam edeceğini beyanla şöyle buyuruyor:

“İnsanlara gerek dış dünyada / afakta gerek kendi nefislerinde / enfüste ayetlerimizi göstereceğiz ki, Kur’an’ın hak / gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?Bilesin ki onlar Rabbine kavuşma konusunda şüphe içerisindedirler. İyi bil ki Rabbiniz her şeyi kuşatmıştır.”(41/53-54)

İnsanın nefsiyle alakalı ayetlere konusunda ise Allah şu örnekleri veriyor:

“Sizi yaratan biziz, ne diye tasdik etmiyorsunuz?” uyarısının ardından; insanın oluşumunda ilk rolü alan sebebe işaretle:

“Söyleyin! Attığınız meniyi yaratan siz misiniz? Yoksa biz mi yaratmaktayız?”

“Ölümü aranızda biz tayin ettik, sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek, kimse önümüze geçip engelleyemez!”

“Şüphesiz ilk yaratılışınızı biliyorsunuz, öyleyse ne diye düşünüp ibret almıyorsunuz?”Söyleyin! Ektiklerinizi yerden bitiren sizler misiniz? Yoksa biz mi bitiriyoruz?Dilersek biz onu çer çöp yaparız da siz de şaşar kalırsınız. Sonra da, Borç altına girdik büsbütün mahrum kaldık” dersiniz.Söyleyin! İçtiğiniz suyu buluttan indiren siz misiniz? Yoksa onu biz mi indiriyoruz?Dileseydik onu tuzlu yapardık. Öyleyse niçin şükretmiyorsunuz?”         Düşünün ki, yağan yağmur sularını Allah tuzlu kılsaydı, yeryüzünde hiçbir tohum çimlenmez, her yer tuz gölünün kıyısı gibi olurdu. Çünkü hiçbir bitki çorak topraklarda çimlenmez. O zaman halimiz nice olurdu!.Söyleyin bakalım şimdi, yaktığınız ateşin ağacını siz mi var ettiniz? Yoksa biz mi? Biz onu bir ibret kaynağı ve çölde konaklayanlar için bir fayda kıldık.O halde çok büyük olan Rabbinin ismini tesbih et.”(Vakıa 56/57-74)

Bu sıkı muhasebeden sonra yine insanın kendisine dönerek, düşünüp anlamasını temin için şöyle buyuruyor:

“Allah sizi yaratmıştır, sonra sizi vefat ettirecektir. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazıları ömrün en son zamanına ulaştırılır. Doğrusu Allah bilendir, her şeye kadirdir.”(Nahl 16/70)

“Allah size kendinizden eşler yaratır. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. Size temiz ve helal rızıklar verir. Öyleyken onlar hala batıla inanıyorlar da Allah’ın ayetlerini inkâr mı ediyorlar?”(Nahl 16/72)        “Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı? ”(Yasin 36/68)

“O Allah ki, yarattığı her şeyi güzel yaratmış ve insanın yaratılışına da çamurdan başlamıştır. Sonra onun neslini basit bir suyun özünden yaratmıştır. Sonra onu düzeltip tamamlamış ve ona  ruhundan üflemiştir. Sizin için kulaklar, kalpler ve gözler yaratmıştır. Sizler ise pek az şükrediyorsunuz.”(Secde 32/7-9)

“Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah’tır. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilen üstün kudret sahibidir.”(Rum 30/54)

İnsan hayatını, merhale -merhale ortaya koyan bu ayetleri görmeye çalışan insan şunları düşünecektir: Bir zaman bir şey bilmeyen çocuk iken, daha sonra gençlik, olgunluk ve ardından ihtiyarlık gelip çatmıştır. Ben bunların hiçbirisini istemedim. Benim istemediğim bu sonu bana hazırlayan kimdir? Yerinde duramayan gençliğin ardından, yerinden kalkamayan ihtiyarlığı bana kim reva gördü diyecektir. Çevresine baktığında, hayatın sevincini ve kederini paylaştığı arkadaş, eş ve dostlarının hayattan göçmesi, sıranın kendine geldiğinin habercisi olduğunu düşündükçe yolun sonuna geldiğini anlayacaktır.

Bir yanda yaptıklarının gururu öbür yanda yapamadıklarının pişmanlığı, diğer yanda gideceği yerin endişesi gözlerinin önünden gelip geçecektir. Bozulan fiziki, buruşan kasları, beyazlayan saçları kendine neyin habercisi olduğunu söyleyecektir.

İşte bütün bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Bununla birlikte yaratılış özelliklerimiz, duyularımız ve bunların her birinin özellikleri birer ayettir. Dillerimizin ve renklerimizin farklılığı Allah’ın ayetlerindendir. Gözler ve kulaklarla gönlümüze yansıyanların, sevgi, ilgi ve nefrete dönüşmesi de duygularımızdaki Allah’ın ayetleridir.

“Sizi topraktan yaratması onun ayetlerindendir. Sonra siz her tarafa yayıldınız. Birbirinizle kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de onun ayetlerindendir. Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da onun ayetlerindendir. Bunda bilenler için ibretler vardır.”(Rum 30/20-22)

Bunların dışında afakta da bir takım ayetlerden bahisle şöyle buyrulmaktadır:

“Gökte ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu ayetlerden yüzlerini çevirip geçerler.”(Yusuf 12/105)

“Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yaratan, sonra onu tesviye edip düzenleyen, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır. Bunların her biri muayyen vakte kadar akıp gitmektedir.Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden çift-çift yaratan O’dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ayetler vardır.Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su ile sulanır. Hâlbuki meyvelerinin de birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir kavim için bunda muhakkak ibretler / ayetler vardır.” (Rad 13/2-4)

Allah tarafından sayılan bunca nimetin meydana geliş safhasını, birazcık durup düşünürsek, kökü toprağa bağlı bunca bitkinin besini, aynı su ve aynı toprak olmasına rağmen, çiçeğinden meyvesine kadar, tadından görüntüsüne ve rengine kadar, bunca farklılığı meydana getiren Allah’ın kudreti ne büyük, şanı ne yücedir.

Yine bir menekşenin üzerindeki ayrı -ayrı ton ve rengi, aynı sudan ve kara topraktan oluşturan, bu farklı renkleri de yeşil bir gövdeden geçirerek çiçeğin yapraklarını boyayan boyacının (Bakara 2/138) şanı ne yüce, marifeti ne büyüktür!..

Ayrıca Nahl suresinde insanı bir damla sudan yarattığını, fakat insanın ona karşı bir hasım olduğunu, hayvanlardan ısınmak ve yemek için istifade ettiğimiz birçok faydalar yarattığını, sabah akşam onları getirip götürürken, insanın onlardan zevk aldığını, bir kısmıyla yüklerimizi uzak mesafelere taşımak için kullandığımızı ve nihayet bir kısmını da süs ve saltanat için binmekte kullandığımızı ve daha nice nakil vasıtaları da yaratacağını beyandan sonra (Nahl 16/3-8) afakta ki ayetlerini göstermeye devamla şöyle buyuruyor:

“Yolun doğrusu Allah’ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi. Gökten suyu indiren odur. Onda hem size içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler. O su sayesinde Allah sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için ayetler vardır O geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emriyle hareket ederler. Bunlarda akledenler için pek çok ayetler vardır. Yeryüzünde rengârenk sizin için yaratılmış olanlarda da öğüt alan bir toplum için ayetler vardır.”(Nahl 16/9-13)

“İnsanlar, develerin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı? Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğüt vericisin.”( Gaşiye 88/17-21)

Bunların her birinde Allah’ın nice ayetleri vardır. Fakat insan bunların farkında bile değil. Bir devenin özelliklerini anlamaya çalıştığımızda ne büyük bir hesapla yaratıldığını görürüz. Bilim adamları: “Eğer develer olmasaydı insanlık yeryüzüne yayılamazdı” demektedirler. Uzun çöl yolculuğunda bir ay ikmal yapmadan yol alan tek nakil aracı devedir. Karnı su deposu, hörgücü de besin deposu olarak görev yapıyor olması nedeniyle, deve uzun yolculuklara tahammül edebilen tek hayvandır. İnsanlık çölleri bunların sayesinde aşmıştır. Uzun çöl yolculuğuna çıkanlar, yanlarına aldıkları fazla develeri ihtiyaç durumunda keserek, karnında bozulmadan duran suyu içmişler, etlerini de yemek suretiyle uzun çölleri geçebilmişlerdir.

Yeryüzünün düzenlenmesinde dağların önemi ise ne kadar anlatılsa azdır. Yeryüzü ve insan için Dağların, ovaların, ırmakların, göllerin, denizlerin, dimdik yükselen karlı tepelerin, yakıcı güneşin, koyu gölgelerin biri diğerinden farksız büyük bir öneme sahiptir. İnsan için bunca tefrişat ile kusursuz bir mekândır yeryüzü. İnsanın ayakları altına serilmiş ve “arzı sizin için döşedik onun omuzlarına basarak dolaşın” iltifatına muhatap olmuştur insan.

Bunca ayeti görebilmek ve bizlere bahşeden yaratana şükrünü eda edebilmek ne büyük bir bahtiyarlık!.. Kainatı bu gözle görebilmek ne büyük bir basirettir!..

Yâ Rabbî! Bütün insanlığa, mümin kardeşlerimize ve bizlere basiretler ihsan eyle!..

Senin gösterdiğini görmeyi, senin bildirdiğini bilmeyi, yüzümüzü sadece sana döndürmeyi, sadece sana kulluk edip, sadece senden yardım istemeyi, senin yolunda senden razı olanlarla birlikte olmayı ve birlikte ölmeyi, birlikte huzuruna varmayı diliyoruz. Bizlere rahmeyle!.. Lütfeyle!.. ihsan eyle!.. Bütün kötülerin ve kötülüklerin şerrinden sana sığınıyoruz!.. Hıfzeyle!.. Muhafaza eyle!.. Emanına al!.. Yâ Rab!..

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir