
Dua Buyurun İnşallah!
Dua: Aslı Arapça olan bir kelimedir. Türkçe ’ye seslenmek, çağırmak. Yalvarıp yakarmak, Allah’tan dilekte bulunmak ona yakarmak anlamlarına gelmektedir. Kelimenin şu veya bu anlama geldiği üzerinde durarak kafanızı karıştırmak istemiyorum amacım bu gün bu Kuran’ı bir kavram olan duanın İslam toplumu tarafından nasıl anlaşıldığıdır. Dua insanda fıtri yani doğuştandır. Yaşamı için su, hava, yemek kadar gereklidir. Yaratılmış olan insanoğlu şu veya buna dua etme gereği duymuştur. Bu durum ister iman etsin ister inkâr etsin hiç fark etmez.(Yunus-12) Yaratmış olduğu insanoğlunun bu durumunu en iyi bilen Allah nasıl ve kim adana dua etmesi gerektiğini de öğretmiştir. “Derken Adem Rabbinden bir takım kelimeler aldı, onlarla rabbine yakarıp tövbe etti o da tövbesini kabul etti. Muhakkak o , tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.” (Bakara-37)Bu ayet bize dua eder iken Adem (As.)a ve son elçi Hz, Muhammed(As.) a kadar gönderilen vahiyler ve bu vahiylere iman eden müminlere de bir yol ve yönteminde öğretmektedir. Dualarımız vahiy patentli ve vahyin içeriğine ve özüne de uygun olmalıdır. Heva ve hevesimize uyarak diğer bir ifade ile aklımıza estiği gibi dua etme hakkımızın olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Hakkımız ve haddimiz olmayan bir şeyi kendimize rab olarak seçtiğimiz ilahımızdan isteyemeyiz. Herkesin durumunu gözden geçirme gibi bir sorumluluğu vardır. Bizler bunun böyle olmasını arzu ettiğimizden değil bu durum bize bırakılmayacak kadarda önemlidir. Bakın bu konuyla ilgili olarak yüce rabbimiz ne buyuruyor: “De ki! Rabbim bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Rabbim hakkım ve haddim olmayan bir şeyi istemekten sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemez isen hüsrana uğrayanlardan olurum.” (Hud-47)
Bu gün İslam âleminin içerisinde bulunduğu bu zillet ve kuşatılmışlığın, aşağılanmanın, yurt ve yuvalarının işgal edilip kutsallarının çiğnenmesinin başta gelen nedenleri arasında Kuran kavramlarının içerisini İslam dışı şeylerle doldurmuş olmalarıdır. İşte dua kavramı da asıl maksat ve amacından saptırılan içerisi İslam ‘ın ruhuna aykırı fikir ve ideolojiler ile doldurulan bir kavram haline getirilmiştir. Bundan dolayıdır ki İslam âlemi habire dua ediyor ancak duasının sonucunu ve bereketini göremiyor. Çünkü duanın bir eylem ve hayat tarzı olduğu unutturulmuş. “ Bir görevi yerine getirmek dua etmek ile eşdeğerdir.” Hiç kuşkusuz Allah ile iletişim kurmanın kurmanın en iyi yolu onun isteğini tam olarak yerine getirmekten geçmektedir. Çalışarak elde edeceğimiz bir şeyi dua ve ihsan ile rabbimizin bize vermesini istemek duanın ruhuna aykırıdır. Maalesef bu gün yapılan da tamda budur . İslam alemi kendisinin çalışarak, gayret göstererek yapabileceği iş ve davranışları yapmamakta ancak “ Allah’ım ülkemizi ve milletimizi koru, hastalara şifa borçlulara eda, İslam aleminin kuşatılmışlığına son ver Suriye, Irak, Afganistan vb. ülkeleri koru onlara yardım et demek suretiyle camileri doldurup dua ederek o ülkelerin işgallerinin sona ereceğine inanarak dua ederek rahatlamaktadırlar. Şunu kesin bir dil ile ifade etmeliyiz ki sadece sözlü yapılıp eyleme dönüşmeyen dualar ile çekilen bu sıkıntı ve ıstıraplar sona ermeyecektir. Bundan dolayıdır ki dua bizzat bir yaşam biçimidir. Şunu unutmayalım ki dua uygun şartlarda gerçekleştirildiği taktir de daima sonuç verecektir. Ralph Waldo Emerson: “Eğer eline bir şey geçmemiş ise, hiç kimse gerçekte hiçbir zaman dua etmemiştir demektedir.”
Evet, bu gün elimize hiçbir şeyin geçmediği ayan beyan ortadadır. Bizler dua denilince ahlaki zaaflarımızı, yoksulluğumuzu, çaresizliğimizi ve gevşekliğimizi ortaya koymada bir bahane aracı olarak ele almaktayız ve böyle anlamaktayız. Yani genellikle düşünmek, çabalamak, cihat etmek, mücadeleye katlanmak, zorluklara ve güçlüklere göğüs germek, bireysel ve toplumsal hayatın sorumluluğunu üstlenmek yerine dua ederek bu sorumluluklardan kurtulacağımızı zannetmekteyiz. Tabi zannın Allah katındaki gerçeklerden hiçbir şeyi kendi bünyesinde barındırmadığını hesaba katmadan böyle hareket etmekteyiz. Bundan dolayı kelimenin yaygın anlamıyla dua, dua eden bireyin çalışarak, çaba gösterterek, eziyet ve sıkıntı çekerek elde etmesi gereken şeyleri tembelliği ve acizliği yüzünden Allah’tan dilemesi ve istemesi haline dönüştürülmüştür.
Aslında dua, insanın zaaflarını telafi eden bir şey olmadığı gibi, aksine insanın iktidarını güçlendiren, bireysel ve toplumsal hayatı kurmadaki olumlu çabasını ve yapıcı faaliyetlerini sürdürmesini sağlayan şeydir. Yani İslam da dua çalışmanın ve sorumluluğun yanında değil, aksine sorumluluğun yerine getirilmesinden sonra, sıkıntı çekme, çabalama, cihat etme ve sabır göstermenin devamında yer alır. Sorarım sizlere bu gün dua böylemi anlaşılıyor ve böylemi yaşanılıyor? Cevabınızın hayır olduğunu düşünerek Aslında acı bir gerçeği ifade etmek istiyorum o da İslam’ın mensuplarının duanın esas ve usullerini de maalesef unuttular veya unuttuk. Şöyle ki Rabbimiz olan Allah kesinlikle kendisinden başkasına dua edilmemesini istiyor. “ Mescitler (yeryüzü) şüphesiz Allah’ın dır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın ve kulluk etmeyin.(Cin-18) Bu gün Allah’ın dışında Allah hariç her şeye dua ettiğimizin acaba farkında mıyız? Yine bu konuyla ilgili olarak Rabbimiz şöyle buyuruyor: “ Allah’tan başkasına dua edenden daha sapık kim vardır? Onlar kendilerine kıyamet gününe kadar cevap veremezler ve kendilerine yapılan dualardan habersizdirler. (Ahkaf-5)
Bu gün İslam alemi Allah’a yapmaları gereken dua ve yakarmalarını kendileri gibi bir yaratılmış olan ve kıyamete kadarda yaptıkları dualardan habersiz olan türbe ve yatırlarda meftun olan insanlara yalvarıp yakarmaktadırlar. Buralarda yatan insanların İslam’ın neresinde olduğu da kesinlikle bilinmemektedir. Hatta birçoğu hayal ürünü masal kahramanı dedeler ve şeyhlerdir. Müslüman olanlar böyle yapar iken dini hayatının hiçbir safhasında uygulamayan seküler ve demokratlarda maalesef ilgili gün ve aylarda şikâyet ve memnuniyetlerini ölülerine arz etmektedirler. Kanat’ımca bu iki zihniyet arasında hiçbir fark yoktur. Zira duanın kime yapıldığı değil Allah’tan başkasına dua yapmanın haram oluşudur. Bu önemli hususu ıskalayan Müslümanlar maalesef dua edilenin kimliği üzerinde kafa yoruyorlar. Oysa Allah: “Sen, ölülere şüphesiz ki işittiremezsin; dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.”(Neml-80)Kuran ayetleri herkesin anlaya bileceği açıklıkta olmasına rağmen bu yanlışa devam edilmektedir.
Bundan dolayıdır ki bu zihin bulanıklığı ile Allah’ın ve İslam’ın düşmanlarını (ABD. Ve AB) gibi ülkelere dua edercesine yalvarıp başlarındaki zalimlerden kendilerini kurtarmalarını istemektedirler. Oysa yardımını umup dua ettikleri başlarından göndermek istedikleri zalimlerden daha da şedit zalimlerdir. Bunu bile fark edemiyoruz.
Bizler esas itibariyle kolaycılığı seven bir yapıya sahibiz. Bu anlayışımız bizleri dua konusun dada kolaycılığa sevk etti zira son günlerin moda sözü olarak karşılaşan iki Müslüman ayrılacakları vakit bir birlerine şöyle şöyle davranalım bu zulmü durdurmak için Kuran’i ve vahyi met odla nasıl hareket edelim yerine dua buyurun inşallah diyerek ayrılmaktadırlar. Duaları Müslümanlar ile olduğunu söyleyenlerin fikren. Zihnen ve hayat tarzlarıyla demokrasinin ve İslam düşmanlarının yanında olduklarını buna rağmen dualarının kabulünü beklemelerini doğrusu sizler gibi bende merak ediyorum. Başka bir yazıda buluşmak üzere sizleri ve kendimi Allah’a emanet ediyorum.
Not: Bu yazı hazırlanır iken Ali Şeria tinin dua isimli kitabından alıntılar yapılmıştır.


