
Oruçla Değişmek Ya da Aç ve Susuz Kalmak
Allah’ın ilk gönderdiği dinin adı İslam’dır. Son gönderdiği dinin İslam olduğu gibi. İlk ve son din hemen hemen aynıdır. Çünkü dini gönderen rab aynı gönderdiği insan ise yine aynıdır. Gönderende kendisine gönderilende değişmemiştir. Durum böyle olunca bizden öncekilere emredilen ile sakındırılanlarda bir değişiklik olmamıştır. Bunu der iken dinin temel ve özünü kast ettiğimiz unutulmamalıdır. Mesela tevhit ilkesi, namaz ve oruç ilkeleri hiçbir zaman değişmemiştir.
Bu yazımızda üzerinde duracağımız oruç ibadeti de bu değişmeyen esaslardan biridir. Öncelikle değişimin insanın kendisinden başlaması gerektiğini rabbimiz olan Allah şöyle açıklıyor: “Her biri için, önünden ve arkasından izleyen melekler vardır. Onu, Allah’ın emrinden dolayı korurlar. Kesinlikle Allah bir topluluğa verdiğini, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir topluluğa bir kötülük yapmak istedi mi, artık ona karşı çıkılamaz. Onların Ondan başka bir kurtarıcıları yoktur.” ( Rad- 11) Allah’ın yeni bir peygamber ve onunla birlikte vahiyler göndermesinin başta gelen nedenlerinden birisi kötü ve yanlışlar içerisinde bocalayan insanoğlunun hayatının değişmesine yönelik bir hamle olmasıdır.
Evet, ibadetlerin amacı kişiler üzerinde diğer bir ifade ile o dinin müminleri üzerinde bir takım değişiklikler meydana getiriyor olmasıdır. Ramazan ayı ile yaşadığımız bu dini yoğunluk ve bireysel anlamda dindarlaşma maalesef ramazanın sona ermesi ile kişiler üzerindeki etki ve tesirini yitirmektedir. Dolayısı ile bir önceki ramazan ile bir sonraki ramazan arasında hiçbir fark olmamaktadır. İslam toplumları geleneksel hale getirdikleri bu ibadetin Allah’ı razı ettiğini zannederek hayatlarını devam ettirmektedirler. Teravih namazlarında camileri dolduran insanlar aynı günün sabah namazını kılmadan günlerine devam etmektedirler bu yanlış anlayış yıllarca devam edip gelmektedir.
Doğru olan bu mudur? Ebetteki işin aslı hiç te böyle değildir. Bakın konunun önemini vurgulayan rabbimiz ne buyuruyor: “Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı.” (Bakara-183) İbadetlerin temel esprisi kişi üzerinde Allah korkusunun yoğun bir şekilde hissedilmesini sağlamaktır. Allah korkusu: Yapacağınız her iş, konuştuğunuz her söz ve davranışlarda Allah’ın bu konular hakkında koymuş olduğu emir ve yasakları gözeterek yaşamanızdır. İnanıp iman ettiğiniz Kuran’ın emirleri son nefesinizi verene kadar vaz geçilmez ilkeleriniz ve hayat tarzımız olmalıdır. Diğer bir ifade ile canınızı/ canımızı Allah’a Müslüman olarak teslim etmek zorundayız.
Bu konuda Allah’ın kendisine elçi olarak seçmiş olduğu Peygamberlerinin: “Ey Rabbim! Sen, bana hükümranlık verdin, bana rüyaların yorumunu öğrettin. Sen, göklerin ve yerin yaratıcısısın, Sen, dünya ve ahirette benim koruyucumsun. Benim canımı Müslüman olarak al, beni Salih kullarının arasına koy.” (Yusuf-101) diye dua etmesi bizlere bir şeylerin önemini hatırlatmalıdır.
İslam sadece söz ile ifade edilip sorumluluktan sahibinin kurtulduğu bir sistem ve din değildir. O kimi zaman bizlerden canımızı kimi zaman hem canımızı hem de malımızı isteyip karşılığında Allah’ın rızası ve cennet vat eden bir dindir. Yine onun bir hükmünü veya emrini diğer bir hükmü veya emrinden ayrı tutmak, farklı görmek birini diğerinden önemli görmek kitabın mensuplarının ahlakı olamaz.
Ramazan ayı ve oruçla ciddi bir sınavdan geçen İslam’ın Müminleri ramazandan sonrada aynı ciddiyeti ve gayreti göstermek zorundadırlar/zorundayız. Aç ve açık insanlar ramazan ayı dışında da varlıklarını sürdürmek zorundadırlar. Bu konuda daha duyarlı ve hassas olmak zorunda olduğumuzun bilinci ile hareket etmeliyiz.
Oruç bizleri mutlaka değiştirmeli onunla güzel hasletler kazanmalıyız. Aksi halde sadece aç, susuz ve nefsi arzu ve isteklerimizden uzak durarak bu ibadeti yerine getirmiş ve Allah’ı razı etmiş kullardan olamayız.


