Yazılar

Peygamber Neden Şikâyetçi Olacak?

Allah yarattığı ilk insandan itibaren onun sorumlu olduğu kuralları da onun ile birlikte kendisine bildirmiştir. Diğer bir ifadeyle Allah insanoğlu ile irtibatını yine onlar gibi bir insanı elçi seçmek suretiyle sürdürmüştür. Allah’ın bu sünnetinde hiçbir değişiklik olmamıştır. En son göndermiş olduğu ve kıyamete kadar da başka bir elçi ve kitap göndermeyeceği yüce Kuran’da ve Kuran’ın kendisine gönderildiği elçide bu uygulamanın dışında bırakılmamıştır. Elçiler insanlardan seçilmek suretiyle gönderilen dinin aslında kendi dışındaki insanlar tarafından da uygulana bilir olduğunun başka bir delilidir. Hiç kimsenin o peygamberdir bizler onun gibi olamayız deme hakkı ve salahiyeti yoktur.

Hiç kimse peygamber olduğu iddiasında bulunamayacak ancak bu dini bir peygamber gibi yaşama, yaşatma ve en iyi şekilde temsil etme hak ve yetkisini her zaman kendisinde görecek ve bu konuda herhangi bir bahane ile rabbinin huzuruna çıkmayacak. Zira hesap günü onun ortaya koyacağı hiçbir mazereti kendisini kurtaramayacak ve din gününün sahibi tarafından kabul edilmeyecektir. Bir insan olarak elçiler hangi özelliklere sahip iseler onların dışındaki insanlarda o özelliklere sahiptirler. Mesela bütün elçiler yemeden, içmeden, uyumadan ve tuvalete gidip ihtiyaçlarını gideremeden hayatlarını devam ettir emememişlerdir. Onlarda şayet banyo yapmamış iseler terleri kendi dışındaki insanların terleri gibi kokup diğer insanları rahatsız etmiştir. Olayı farklı boyutlara taşıyıp yanlış ve hiç kast etmediğimiz manalara çekmenin bir anlamı yoktur. Ne demek istediğimizi farklı iki anlama gelmeyecek şekilde anlaşılır ve net olarak ifade etmeye çalışıyoruz. Yaygın alan ve yıllarca Müslüman olduğunu söyleyen ancak dinini Kuran’dan değil kendileri gibi birer insan olan kimselerin yazdıkları kitaplardan öğrenmeye çalışan veya kendilerinden önceki atalarını buldukları din üzere hiçbir geçerli kriterlere vurmadan kabul eden bu topluluk hep şuna inanmış veya inandırılmıştır: “ Peygamberler kendi ümmetlerine kıyamet günü şefaatçi olacaklar ümmetlerinden en son fert cennete girmeden kendileri cennete girmeyeceklerdir.” Bu ve buna benzer o kadar fazla Kuran dışı rivayetler vardır ki insanın bunları duyduğu zaman bunlar Allah ve onun kitabına açıkça iftiradır dememesi içten bile değildir.

Şunu çok açık ve net olarak söylemeliyim ki: Peygamberlerin tamamı veya tamamına yakını gönderildikleri kavimlerinin kendilerini kabul etmekte çeşitli bahaneler ürettiklerini kendileri ile alay edip çağrılarını dinlemediklerini. Kendilerinin söylemedikleri bir takım sözleri kendilerine atfen nasılda uydurup söylediklerini son kitap bizlere şöyle haber vermektedir: “Allah kıyamet günü şöyle diyecek: “ Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilah edinin, dedin.? İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen onu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sensende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilirsin.”( Maide-116)  Allah Kuran’da bu ayetine yer vermek suretiyle peygamberlerinin hakkında ileri geri konuşup elçilerinin söylemedikleri bir takım sözleri söyledi diyen kavimlerin başlarına gelecekleri bir bir haber vermektedir.

Hz. İsa as. Hakkında yukarıdaki sözleri söyledi diye atfetmek ile son elçi Hz. Muhammed as. Hakkında “ Ben kıyamet günü şu insanlara şefaat edip onları kurtaracağım !” demek arasında ne fark var Allah için birazcık düşünüp sonrada karar verelim. Asla olmayacak ama bir varsayımdan hareket ederek bir daha vahiy gelse idi Allah “ Ey Abdullah’ın oğlu Muhammed sen mi insanlara kıyamet günü sizlere şefaat edeceğim dedin?” diye soracağı günde o elçinin cevabı kendisinden önce gönderilen İsa peygamberin cevabından hiç farklı olur muydu?  Niçin Allah’ın ayetlerini bir kez de böyle okumuyoruz ve anlamaya çalışmıyoruz? Neden Kuran’ı kendimize değil de kendi dışımızdaki insanlara okuyoruz? Yoksa başkalarına öğüt verip de kendimizi unutanlardan mı olduk da bunun bile farkına varamıyoruz.?

Sizleri ve tabi ki kendimi şu ayet özerinde düşündürmeye davet ediyor ve peygamberlerin özelliklede son elçinin kendilerine şefaat edeceğine inanan kardeşlerimizi bir kez daha ağızlarından çıkan sözlerin ne anlama geldiğini bir daha dikkatle Kuran süzgecinden geçirerek test etmelerini öneririm. Zira son pişmanlık fayda vermeyecektir.  “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!  Yemin olsun, Kuran bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir. Peygamber, “ Ey rabbim! Benim toplumum( benim ümmetim olmakla övünen) bunlar Kuran’ı devre dışı tuttular. Onun hükümleri ile hükmetmediler.” ( Furkan-28-29-30)   Kuran’da hiçbir insanın başka bir insana şefaat edeceğine dair ayet yok iken aksine insanların bir birlerinden şikâyetçi olacakları birçok ayete rastlamak mümkündür. Konuyu işin şefaat boyutuna çekmekten ziyade şikâyet boyutu ile değerlendirmeyi bu yazının konusu yaparak devam etmek istiyorum. İslam’ın mensupları öncelikle Kuran’ı inandıkları dinin merkezine koymalı ve Hz. Muhammed’e uymanın Kuran’a uymakla mümkün olacağına kesinlikle inanıp bu inançlarını itikatlarının konusu haline getirip yaşam tarzları edinmelerinden geçmekte olduğunu bilmeleri gerekmektedir. Bunu yapmakla hem dinimizi hem de peygamberimizi veya bütün peygamberleri onlar hakkında yapılan iftiralardan da korumuş olacağız. Zira bütün peygamberler kendilerinin söylemedikleri bir takım sözleri kendilerine atfen söyledi diyen herkesten şikâyetçi olacaklardır. Yukarıda meallerini verdiğimiz iki ayet bizim bu görüşümüzün Allah bilir ama isabetli olduğunun da delilidir.

Peki, Peygamber kavminden niçin şikâyetçi olacaktır bu sorunun cevabı ilgili ayette tam olarak verilmiştir ama konunun bizler açısından daha da iyi kavranması için biraz daha açmaya çalışalım. Bu gün Müslüman coğrafya da güya Kuran el üstündedir. Abdestsiz ele alınmaz, baş açık okunmaz, okunması için kıbleye dönülür, taşınırken göbek altında taşınmaz! Belirli gün ve gecelerde okunur ise daha fazla sevap kazandıran bir kitap konumundadır. Hemen hemen herkesin evinde bir Kuran olmasına rağmen aynı kişiler dua seanslarının dışında Kuran’a ihtiyaç duymazlar.

Kuran bu beldelerde hayata uygulanmayan hayat için kurallar belirlemeyen ne siyasette ne de ticarette veya hayatın diğer alanlarında hükmü uygulanmayan ve dini tek başına belirleyen bir kitap olmaktan çıkartılıp binlerce dini bir kitaptan farksız hale getirilmiştir. Hatta abartı saymazsanız bazı kitaplar Kuran’ın önüne bile geçirilmişlerdir. Din denilince öncelikle insanların aklına atalarından gördükleri veya fıkıh adı altında yazılan ancak birçoğu Kuran ve peygamberin yaparak geldiklerine aykırı olan fiil ve davranışları bünyelerinde barındırmaktadırlar.  Buraya kadarki söylediklerimizin tamamı Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğunu, bizzat Kuran’ın kendisinin açıkladığını ortaya koymaktadır.

Allah bütün elçilerinden sadece kendilerine indirilenlere uymalarını veya gönderilenlere sımsıkı sarılmalarını onlardan şiddetle istemiştir. Gönderilen hiçbir elçi bu uygulamanın dışında bırakılmamıştır. Son örnek olması açısından Hz. Muhammed( as.)  Üzerinden konuyu şu ayetler ile örneklendirmeye çalışalım. “ Ey Muhammed! Öyle ise sana vahye edilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. Şüphesiz bu Kuran,  sana ve kavmine bir öğüt ve şereftir. İleride Kurandan hesaba çekileceksiniz.” ( Zuhruf- 43-44) Hesaba çekileceği kitabı hesaba katmadan yaşayanlara peygamberler ne diye itibar edip de kıyamet günü onlar hakkında olmamasına rağmen şefaatçi! Olacak?  Bütün elçiler kendilerine indirilenler ile gerçek şeref ve değerlerini bulmuşlardır. Onları diğer insanlardan ayıran tek özellikleri kendilerine indirilmiş olan vahiylerdir. Onun dışında bir insan olarak sahip oldukları bütün özellikleri ile diğer insanlardan farklı kılınmamışlardır. Ben ve sizler gaybı görülmeyeni bilemeyiz zira Allah bildirmedikçe de elçileri de bilemezler. Son yıllarda ilkokullar seviyesine kadar indirilen kutlu doğum! Haftalarında peygambere indirilenden Kurandan daha çok bir insan olan peygamberin Kuran’ın hiçbir ayetinde bahsedilmeyen tamamına yakını İslam dışı din ve ideolojilerden kes yapıştır yöntemi kullanılmak suretiyle peygambere mal edilen uydurma sözler ile körpe beyinler kirletilmektedir. Yıllarca bu ülkenin dini anlayışında belirleyici bir rol oynayan ancak son denemde haddini aşıp ülkede darbe yapıp mevcut sistem ile kavgalı hale gelen fetocular da kutlu doğum etkinlikleri düzenlemişler ve Allah’ın elçisini bir gül ile sembolize ederek yanlış bir inanışın oluşmasında önemli bir rol oynamışlardı. Biz o zaman da yapılan bu tür etkinliklerin doğru bir peygamber inancının oluşmasında en önemli engellerden birisini oluşturmaktadır demiştik şimdi de aynı şeyi dillendirmeye ve itiraz etmeye devam etmekteyiz. Elçilerin özelliklede son elçinin hayatını Kuran perspektifinden değerlendirenler bizlerin görüşlerine hak vereceklerdir. “Eğer azap benim elimde olsa idi sizler ile benim aramda iş çoktan bitirilmişti” diyecek kadar daralan ve bunalan bir elçiyi Allah’tan daha rahmetli, merhametli, yüzünün sağ tarafına bir tokat atılınca sol tarafını dönüp lütfen buraya da bir tokat atar mısınız diyecek kadar pasif ve etkisiz göstermek son elçinin bunu yapanlardan şikâyetçi olması için başka bir sebep olsa gerekir. Yine onun söylemediğini bizzat söylemiş gibi din adına konuşmak ayrıca Allah ve resulleri arasını açmak ve o resuller arasında herhangi bir ayırım ve fark olduğunu söyleyip insanlara bunu öğütleyenlerden de kıyamet günü elçiler şikâyetçi olacaklardır. Dünyadaki özelliklede televizyon stüdyolarındaki ve ekran başındaki seyircilerine Kuran ve onun ortaya koyduğu İslam’ı anlatmayıp ham hayaller ile onları avutan medya hocalarından da Peygamberlerin şikâyetçi olacaklarını belirterek başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir