
Duruş Analizi
17 Aralık 30 Mart arasına sıkıştırılmış, algıları ve kararları bu süreçte kurgulanmış kitleler olarak seçimlere giriyoruz ve yola devam ediyoruz. Müslümanca yaklaşımların “Dur, şimdi sırası değil, şimdi safları sıkılaştırma zamanı” cinsinden söylemlerle gölgelendiği bir konjöktürdeyiz. Yaşananlar Batı-Abd-İsrail ve Parelel medyada büyük bir memnuniyetle karşılanıyor ya da karşılık buluyor.
Muhazakar camiada ise hükümet üzerinden elde edilen bir takım kazanımların yeniden riske girmemesi için İslami camiada kontrolsüz bir Gülen-Hizmet düşmanlığı meydana getiriliyor.
Yaşanan süreçte geliştirilen söylemlere bakacak olursak, hükümet yanlış eğilimlerini halk iradesini kendisine kalkan yaparak savuşturma yolunu etkili bir şekilde kullanıyor. Kitleleri dönüştürme potansiyeline sahip islami camia, tercihlerini inşa ederken bu kirli manipülasyonların etkilerinden uzak kalabilmelidir. Bizler, sınırlarını vahyin çizdiği bir vasata göre tespit ettiğimiz konumumuzu muhafaza etmeye devam edeceğiz. Müslümanlar için demokratik rejimlerin gayri meşru oluşunu gündemde tutmak zorundayız.
Maalesef ki, taraflar mevcut yaşanan hadiselere gösterdikleri tepkileri duygusallıktan öte bir zemine taşıyamıyorlar. Politik manevralar her geçen gün yepyeni paranoyalar üretmeye devam ediyor. Kaybolan Malezya uçağının Fetullan Gülen’in bedduasının etkisiyle, hükümetin yolsuzluk sonucu elde ettiği altmış milyar dolar parayı sevk ederken kaybolduğuna yönelik paranoyalar bile üretilebiliyor.
Bu süreçte islami kesimin rejimle aralarına koyduğu mesafe artık yeni tanımlamalar ve yorumlarla kapatılmaya çalışılıyor. Demokratik kazanım ve iyileşmelerin müslümanları liberalleşme ve sekülerleştirme adına dönüştürdüğü gerçeği görülmek istenmiyor. Müslümanların rejime yönelik itiraz noktaları her geçen gün biraz daha grileşiyor. Netliğini kaybediyor. Dikkat edersek müslüman camiadan bir çok kesimin mücadele ahlakı bu süreçte zedelenmiş durumdadır.
Kendi kültür dairesi ile islamın siyasal duruşunu baskılayan muhafazakar kitle ve demokratik yaşam modeline meşruiyet kazandıran kitle ile ayrıştığımız noktaları gözden geçirmek zorundayız. Bunu tüm duygusallıklarımızı bir kenara bırakarak ilkesel bazda yapmalıyız. Müslümanlar olarak rejimin kendi argümanları ile kendi özgün toplum modelimizi inşa edemeyiz.
“Mücadelemizin gerekçesi nedir?” sorusuna vereceğimiz cevap bizi ölçüleri belli bir zemine çekecektir. Anayasa ve ona bağlı hukuk sisteminin hangi referanslarla oluşturulduğu gerçeğini görmezden gelerek ilkeli bir mücadele tasavvur edemeyiz.
Hükümet mensuplarının bazı dini motiflere sahip olmasının siyasi tavırlarının islami olacağı anlamına gelmeyeceğini yeniden ifade etmeliyiz. Bizler müslümanlar olarak islami toplum ve yönetim taleplerimizi örgütlü organize bir mücadele ile gerçekleştirmeyi idealize ediyoruz. Buna inanıyoruz ve çalışıyoruz. Bu minvalde çalışırken de hesaplaşmamız gereken tüm sistem ve algılarla ayrışma noktalarımızı net bir şekilde deklare etmeliyiz.
İslami kimliğe sahip yöneticilerin hakim olduğu hükümet(hükmetme) tarzında maalesef ki sistemin ana dinamiklerini sorgulayabilecek bir hareket gözlemlenemiyor.
Aktüel gelişmelerin etkisi ile ‘bir takım kazanımlarımız var’ diğergamlığı ile bir takım ilkesiz ilişkilere imza atmamalıyız. Bu islami duruşumuza yabancılaşmaktır.
Mevcut gelişmelere asla kayıtsız değiliz; fakat mevcut siyasi pozisyonlar içerisinde yer alıp almama tartışmasıyla gündemimizi oluşturamayız. Müslümanlar olarak bu ‘Duruş Analizi’ konusunda yeniden özgün bir yaklaşım tarzı ve çizgileri net bir söylem oluşturabiliriz.


