GenelYazarlardanYazılar

Yerinde Saymak İle Uçmak Dışında Bir Yol “Yüzmek” Ama Boğulmadan.

Müslümanlar olarak beraberce bir şeyler yapabilme adına neyi, nerede, ne zaman, ne kadar ve nasıl yapmamız gerekir konusunda anlaşabilmiş değiliz. Zaten bu konuda bir standart ta olmadığı için, al götür her yerde uygula diye bir şansımız da bulunmamaktadır. Esasen eşyanın tabiatına aykırıdır bir standardın olması ki her yerin ve zamanın ilmihali farklıdır.

En azından suda batmayacak kadar, kendimi idare edebilecek kadar yüzme bilmeyi çok isterdim. Küçük yaşlarda imkânımız olmadı. Büyüyünce zaten o tren çoktan kaçmıştı. Hayır, her gün deniz yolculuğuna çıkmıyorum, balıkçıda değilim ama Allah gerek etmesin belki de ömrümde bir kere yüzme biliyor olmam gerekecek, ondada bilmediğim için anlamsız bir keşke duygusuna düşeceğim. Şimdiki aklım olsa derler ya aynen öyle ne yapar ne eder öğrenirdim o yüzmeyi. Kendi hayatım hakkındaki sorumluluğum gereği ve de başkaca hayatlara da fayda adına böyle olmamalıydı. Bu pişmanlığımdan yola çıkarak…

Girişte ifade etmeye çalıştığım şeye, birlikte bir şeyler yapamama, uzun soluklu bir ilişki geliştirememe sorunumuza dönmek istiyorum. Sanırım öncelikle birlikteliğin anlamı ve birlikte olmaktan bahsedenlerdeki bu anlamın, anlamını konuşmak gerekir. Anlam birlikteliğinin olmadığı yerde hedef birlikteliğinden söz etmek ise abesle iştigaldir.

Yaşadığımız şehirlerde görüşme sıklığımız belli bir seviyede olan ve fikir birlikteliğimiz olan insanlarla bir şeyler yapmak ihtiyacı doğal olarak gelişen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bu olgu aynı zamanda bir ihtiyaçtan kaynaklı olduğundan, zamanla kişiler bunu birbirlerine dillendirmeye başlıyorlar. Zaten bu yazının konusu olan sıkıntıda buradan sonra başlıyor. Neyi, nasıl, ne zaman ve ne için yapmalıyız, anlam, yöntem ve hedef ne olmalı uzayıp gidiyor. Sonra bir defa bir şeyler yapalım diye ortaya çıkan kişiler hiçbir şey yapmadan dağılmış olmama adına ya da bazen bir de bunu deneyelim bakalım türünde, çoğunlukça tercih edilen bir şekil ile işe koyuluyor. Genellikle çok gitmeden tökezlenmeye başlıyor ve anlam, yöntem ve hedefler tekrar sorgulanıyor ardından birer ikişer eksilmelerle dağılan bir başa dönüş yaşanıyor. Anlam ve hedefin hakkıyla irdelenmediği, yöntemsel uyumsuzlukların nazik dengesine bırakılmış her birliktelik için, mukadderdir bu sonuç.

Birlikteliklerde sıklıkla rastlanılan iki zıt talep vardır. Bir taraf meseleyi, bilgi edinme ve biriktirme formatına çekerken, diğeri eylemsellik den başlayıp hızını alamayıp devlet kurmaya bile götürür. Oysaki kural, bir topluluğu oluşturan insanların genel seviyesi, potansiyel gücü ve ihtiyacı ile alakalı bir yöntem belirlemesi olmalıydı. Ne daha yolun başındaki insanla devlet kur, nede belli mesafeleri kat etmiş insanla salt bir bilgi biriktirme faaliyetleri yürüt. İkisi de yanlış ve muhataplarına eziyettir.

Yolun başındaki adamın, yol, yolculuk ve varış noktası ile alakalı bilgi ve tecrübeye ihtiyacı varken, yolu ve varış noktasını bilen yolcuya hadi gel bakalım; elif, be, te…

Onlarca yıllık tanışıklığa rağmen, birbirleri hakkında yakın bir bilgiye sahip olamadığı halde sadece haftalık ders-sohbet ortamlarında geçen ve belki bilgisel formda bereketli ancak daha hayati olan ‘‘insan-insan’’ ilişkisi geliştirme formunda kısır bir birlikteliğe, birliktelik ismi bile yakışmıyor.      İslam tarihini daha kaç kez ders konusu yapacağız. Kur-an mealini daha kaç yüz kere hatmedeceğiz, peygamber hayatını daha kaç kere okuyacağız? O tarihten dersler çıkartmadıktan sonra/sadece mealde yazılı olan ayetleri okuyup ta, yaşayan canlı ayetleri okumadıktan sonra/sadece siyer kitapları okuyup ta peygamberi, hayatımıza örnek kılmadıktan sonra! Bilgi sadece ağırlık ve gerçek manada cehaletimizi artıran bir nesneye dönüşmez mi? Bu mu muradımız, yerinde saymak mı?

Diğer taraftan kendi kişisel gelişimini kâfi görüp, ben oldum vehametine kapılarak prematüre doğmak. Üç gün ya da üç hafta, üç kişiyi bir arada görünce zerreden kürreye yol açmak, üç kişilik ve üç günlük bir araya gelişlere aşırı anlam yüklemekte başka bir uç noktamız. Herkesi yüzme biliyor varsayarak suya girmeyi hedef göstermek, giremeyenleri isteksiz, girmeyenleri korkak olarak görmek sorunlu bir noktadır. Öncelikle ortalama bir durum oluşturmak, herkesi en azından kendi başının çaresine bakabilecek kadar yüzme biliyor hale getirmek gerekmez mi? Yanımızda, yönümüzde bizlerle birlikte olmaya çalışan, bunu anlamlı gören insanları tanımadan, potansiyellerini anlamadan ve birlikte iş yapmanın onların zihin dünyasındaki karşılığını bilmeden boyumuzdan büyük hedeflerimiz olmamalı. Tabiri caizse uçmamalı, uçurmamalıyız.

Yerinde saymak ya da uçmaktan başka yöntemler de olmalı yolculuklar için, mesela yüzmek gibi.

Ne bilgi edinme ihtiyacını anlamsız buluyoruz ne de eylemselliğe karşı bir duruşumuz vardır. Bilgi edinmenin önü kapatırsak gelişimimizi durdurmuş hatta geri saymaya başlamış oluruz. Bilgi edinmeyi tek gerçeklik saymamalıyız. Buna karşın tek gerçekliğin eysemsellik olduğunu düşünmek ve öğrenmeyi terk etmek de yanlıştır. Bizi daha doğruya sevk edecek bilgileri edinmeye ihtiyacımız aşikâr.

Herkesin yüzmeyi bildiği bir toplulukta, yakın gelecekte denize gitmek söz konusu bile değilken, sabah akşam yüzme teknikleri konusunda teorik bilgileri konuşmanın ve daha önemlisi aslolanın yüzmek olduğunu unutup, yüzme güzellemelerinde boğulan bir topluluk mu amacımız! Yüzme bilmenin gerekliliğini konuşmanın yerine, eğer kendinizi idare edecek kadar yüzme biliyorsanız suya girmeyi deneyin. Yoksa dışarıda kalırsak boğulacağız hatta boğuluyoruz.

Vasatı yakalamak zorundayız. Durum tespitini doğru yapmalıyız. Sanatçıyı savaşmaya, sporcuyu resim yapmaya zorlamamalıyız. Bir şeyler yapmak ise amacımız kendi projemize elaman temin etmek yerine, karşımızdaki muhataplarımızın ihtiyaclarını doğru tespit edip, doğru bir zamanlama ve doğru bir yöntemle etki etmeyi, yardımcı olmayı denemeliyiz. Kimse bizim şahsi ordumuza piyade olmaya mecbur olmadığı gibi biz de, kimsenin entelektüel faaliyetlerine katlanmaya mecbur değiliz. Bildiklerimizle görünür olmalıyız, hayatın içinde olaylara etki eden faal bir yol bulmalıyız. Özel alanlar da seçilmiş insanlarla mesele konuşup, bilgi çarpıştırıp, eylemsellik geliştirerek olmuyor bu işler. Sokağa çıkalım, insanların hayatlarına halis bir dokunuşta bulunalım. Bir etkimiz olsun, varlığımızın bir anlamı, yokluğumuzun da eksikliği olsun.

Değmez mi?

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Müslümanlar olarak birlikte birşeyler yapamama,uzun soluklu bir birliktelik oluşturamama ,bizim önemli sorunlarımızdan .
    Bu sorunları ortaya çıkaran bazı temel etkenler var .Bunların başında Kur’an merkezli hareket eden müslümanların eksikliği yani kadro sorunu.Senelerde yapılan sohbetler eylemler ve söylemlerden sonra ortaya çıkan acı tablo bunu gösteriyor.Bu bütün ümmeti saran bir sorun.
    Bütün iyi niyetlerle bir birliktelik oluşturuluyor,birşeyler yapalım deniyor,başlıyor çalışmalar ,klasik okumalar başlıyor, fakat işi nasıl yapacağını bilen kimse yok .yol gösteren yok ,tahkîk eden yok,her türlü kafa karışıklığı içinde düşe kalka yol alınıyor .Çevrenizdede sizin gibi benzer kaderi yaşayan birçok gurup var ve ister istemez etkileşim içinde oluyorsunuz ,gerekli donanıma sahip olmayınca başlıyor cemaat içinde sorunlar ve kaçınılmaz bir son parçalanma.
    Tabiri caizse fabrika üreten fabrikalar olmalıyız.Hakkı eğip bükmeden kınayıcının kınamasından korkmadan Allah’ın dinini insanlara anlatmalıyız.
    Eylemimiz ve söylememiz,mensubu olduğumuz dini yetkin bir şekilde öğrenmek bunu en yakınımızdan başlamak üzere anlatmak ,kalbini İslam’ açanlarla birlikte İslami şahsiyetleri yetiştirmektir,diye düşünüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı