GenelYazarlardanYazılar

Hak Geldiği Halde Batıl Niçin Yok Olmadı?

“ Tam aksine biz hakkı batılın üstüne balyoz gibi indiririz de onun beynini parçalar böylece batıl yok olup gider. Allah’a çirkin yakıştırmalarınızdan dolayı yazıklar olsun size”  ( Enbiya- 18)

 “Onlara de ki: “ Hak geldi, batıl yok olup gitti gidecek. Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur. ( İsra-81)

Hak rabbimizden gelen gerçektir. O da en son elçiye gönderilen vahiylerdir ve tamamı şu an elimizde bulunan yüce Kuran’dır. Kuran’ın dışın da başka bir gerçek yoktur. Gerçeği arayıp onunla tanışmak isteyenlerin mutlaka Kuran ile tanışmaları gerekmektedir. Zaten Kuran’ın bir adı da hak tır. Yani rabbimiz den gelen tek ve son gerçektir. Malumunuz hak batıl mücadelesi son saate kadar bir tek insanda kalsa devam edecektir. Hak ayakları yere basan ciddi argümanlardan oluşur iken: Batıl ne yazık ki heva ve heveslerden oluşmaktadır. Hakkın tarafını tutup haktan yana olanların mutlaka dünyada galip gelip ahirette kurtulanlardan olacaklarını hakkı gönderen Allah garanti altına alarak teminat vermiştir.

Batılın tarihin belirli dönemlerinde de olsa kısmen ve göreceli olarak hakka üstünlük sağladığı da olmuştur. Ancak bu dönem insan ömründe çok az bir zamana karşılık gelmektedir. Allah’ın koyduğu yasalar gereği sayıları çok az olan inanmış topluluklar sayıları kendilerinden kat be kat fazla olan topluluklara üstün gelmişlerdir. Bu işin kemiyetle değil keyfiyet ile bir anlam kazandığını bilmeyen yoktur.  İlk insan ve ilk peygamber olan Adem as. ile başlayıp son elçi Hz. Muhammed as  ile sona eren vahiy yeryüzünde en güzel ve tavizsiz bir şekilde bu elçiler tarafından savunulmuş ve hak gerçek manada batıla üstün gelmiştir.

Allah’ın elçileri hakkın yılmaz savunucuları olmuşlar ve bu konuda Allah’tan başka da hiç kimseden korkmamışlar. Bu yolda canlarını Allah yolunda seve seve verip rabbini razı eden elçileri de bizler bilmekteyiz. Kendilerine inanıp hakkın yayında yer alan inanmışlar bazen bir ev halkı kadar bazen bir gemi dolusu bazen de tek başlarına bir ümmet olup batılın temsilcileri ile dişe diş mücadele etmişlerdir. Bu mücadelelerin sonucun da üstün gelen hep hakkın taraftarları olmuştur. Kaybedenler ise hep batıl ve onu taraftarları olmuştur.

Lut’u Nuh’u Musa’yı İbrahim’i İsa’yı ve en son olarak ta Muhammed as.  Allah’ın bağışlaması ve selamı hepsinin üzerine olsun düşmanlarına galip getiren ve düşmanlarına yem etmeyen Allah onlar gibi kusursuz olarak hakkı temsil edip sahiplenen iman edenleri de ne Amerika ya! Nede onların yandaşlarına yem etmeyecektir. Bu gün olumsuz ve Müslüman halkın perişan edildiği bir dünya da yaşıyor isek bu hakkı gerçek manada temsil edemeyen Müslüman coğrafya halklarının suçudur. Zira bunlar hakkı terk ederek batılın temsilcileri tarafın da yer almaktadırlar.

Kuran’ı anladığı dilden okuyarak manasına vakıf olan her kes Kuran’ın aslında tamamına yakınının hak ile batıl arasın da geçen mücadeleden ibaret olduğunu bizzat kendisi görecek ve şahit olacaktır. Çünkü Kuran ona yeryüzünde din Allah’ın olup fitneden, batıldan eser kalmayıncaya kadar durmaksızın mücadele etmesini hakkın taraflarından kesin bir emir ile istemektedir. Müslüman coğrafya halkları bu mücadeleyi terk ederek zamanlarını anlamadan okudukları Kuran’ı üç gün de bir hatmetmek! İle övünmektedirler. Allah’ın elçileri tek başlarına bir ümmet gibi kusursuz bir şekilde hakkı temsil etmişlerdir. Bu görevlerini yapar iken batılın taraftarlarının hareket tarzlarına göre tavır almayıp tevhidi bir mücadele vererek rablerini razı etmişlerdir.

İbrahim as. ile ilgili ayet mealini vererek ne demek istediğimizi daha da anlaşılır hale getirelim. Allah’ın elçilerinin tamamına yakını insan nüfusunun yoğun olduğu şehir merkezlerine gönderilmişlerdir. Bu şehirleri gerek siyasi gerekse ekonomik ve hukuki kurallar ile idare eden yönetim şekilleri bulunmaktadır. Firavun, Nemrut ve Mekke site devletleri gibi batıl da olsa bu kurallar ile o insanlar idare ediliyordu.

Allah’ın elçilerinin birçoğu bu sistemli ve organize güçlere karşı mücadele vermişlerdir. Musa as. Firavuna, İbrahim as. Nemrut’a Muhammed as. Da Mekke site devletine karşı tevhidi mücadelelerini vermişlerdir. Bu mücadele sürecinde her insanın zaafı olan ve kabul etmesi muhtemel görünen bütün dünyevi teklifleri de ellerinin tersiyle itip kabul etmemişlerdir. Görevlerini yerine getirir iken Allah’tan başka da hiç kimseden korkmamışlardır.

Allah’ın haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri sizler ona ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım ki! Şimdi biliyor iseniz söyleyin, iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır?” ( Enam- 81) İşte bundan dolayıdır ki İbrahim as.Tek başına bir ümmet olarak tevhidi mücadelede Allah’a inanıp ahirette hesap vereceklerine inananlara örnek olmuştur. Tavırlarını haktan yana koyup rengini belli eden her inanmış aslın da bir İbrahim olmaya adaydır.

Örnekleri çoğaltmak mümkün iken biz bu kadarıyla yetinelim ve yazımıza başlık olarak seçtiğimiz ayetler üzerinde durarak yazımıza devam edelim: İlk olarak hak geldiği halde batıl niçin yok olmadı veya olmuyor? Öncelikle bu hakkın suçu değil. Tam aksine haktan yana olduklarını söyleyip farkında olarak veya olmayarak batılı destekleyenlerin ayıbıdır. Zira hak rabbinden geldiği şekliyle orijinalitesini koruyup muhafaza etmektedir. Problem haktan yana olanların yalan söylemeleridir. Şartlarını beşe indirdikleri ve sadece ritüellere dönüştürüp kıvandıkları dinlerinin onları siyasette, ticarette, hukukta ve diğer konularda ilgilendirmemesi hususudur.

Onlara göre namaz, oruç, zekât ayrı hayatın diğer kuralları ayrı din dünya işlerine karıştırılmamalıdır. Bu düşünce sahiplerinin bu halleriyle batıla üstün gelmelerini beklemek ham hayalden başka bir şey değildir. Hak doğası gereği sağlam ve süreklidir. Batıl ise fıtratı gereği yok olup gitmeye mahkûmdur. Doğrunun hakkın kaynağı Allah’tır. Batılın kaynağı şeytandır. Elbette ki kaybedip yok olacaklar şeytan ve taraftarlarıdır. Ayette:” De ki; Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.”  Şimdi batılın özelliklerinden kısaca bahsedelim: Ayetin muhatabı her ne kadar elçinin bizzat kendisi olsa da şu an yaşayan ve iman eden herkes bu ayetin muhatabıdırBütün iman edenler Allah’tan aldıkları bu güç ile, bütün kuvveti, doğruluğu ve sağlamlığı ile hakkın gelişini, batılın yok oluşunu, devrilişini ve dağılıp yok  olmaya mahkum oluşunu yaşadığı müddetçe son nefesine kadar haykırıp ilan etmelidir.

Hakkın taraftarları her hal ve durumda ve her fırsatta batıla karşı olduklarını ve onlara karşı hiç bir sevgi beslemediklerini her platformumda ortaya koyup ilan etmelilerdir. Batıla benzeyerek onun metotlarını kullanarak batıla üstünlük sağlanamaz bunu en kısa zamanda anlamamız ve anlatmamız gerekmektedir.  “Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.” Ayette ki  bu pekiştirici ifade ile sunulan bu hususa  yani batılın kesinlikle yok olmaya mahkum olduğuna iman etmek gerekmektedir.

“İlk bakışta batılın bir sağlamlığı ve gücü olduğu tahmin edilse de, aslında batıl şişer, kabarır, sonrada patlayıp sönüverir. Çünkü batıl asılsızdır, bir gerçeğe dayanmaz. Bu nedenle göz boyamaya çalışır, kendisini ulu, büyük, kocaman ve sağlam olarak gösterir. Çok cansız ve zayıftır. Hemencecik kırılır, bozulur yok olur. Kupkuru ot alevi gibidir. Birden göklere yükselir. Sonrada hemen sönüverir. Kül olur gider.

Hâlbuki alevin kor haline geleni ısıtır, fayda verir ve kalıcıdır. Batıl kendi için de doğrudan ve gerçekten hiçbir şeyi barındırmaz ve bulundurmaz. Sınırlı olan hayatını dış etkenlerden ve doğal olmayan desteklerden alır. Bu etkenler sarsıldığında, bu destekler de çekildiğinde yıkılır, yok olur gider. İşin aslına bakar iseniz şeytanın kurduğu tuzaklar ve hileleri çok zayıftır. Bu gün psikolojik olarak çöken ve bütün ümidini kaybeden Müslüman coğrafya halkı manevi olarak tekrar diriltilmeye muhtaçtır. Üzerlerine adeta ölü toprağı serpilen bu halkın hak yani Kuran ile tekrar diriltilmeye ihtiyacı vardır. Bunun için şu veya bu modeli denemelerine ihtiyaçları da yoktur. Çare yine kendileridir. Batılın özelliklerini böylece açıkladıktan sonra şimdi de hakkın özelliklerinden bahsedelim:

Hak:  Varlığının unsurları kendi içinden kaynaklanır. Bazen hak,  insanın gayri meşru arzu ve isteklerine, şartlara ve iktidara karşı koyar. Yalnız hakkın sağlamlığı ve güveni sonuçta zafere götürür. Onu kalıcı kılar. Çünkü hak Allah katındandır. Allah “Hakkı” kendisinin isimlerinden birisi kılmıştır. Allah ise diri ve kalıcıdır. Yok, olacak değildir. Şahsında hak temsil edilen Allah baki onun dışındaki her şey fanidir ve yok olmaya mahkûmdur.

Dolayısıyla da hak kıyamete ram ah kalana kadar batıl ile mücadelesine devam edecektir. Batıl yok olmaya mahkûmdur. Çünkü batılın arkasında şeytan ve taraftarları vardır. Batılın ardında meşruiyetini haktan almayan zalim ve zorba iktidarlar vardır. Batıl ve batı yanlısı iktidarlar kaybetmeye ve yok olmaya ayrıca da yenilmeye kesin olarak adaydırlar.

Bu gün son iki yüz yılda batılın gürültüsü, sesi hakkın sesini bastırmış ve hakkı saf dışı bırakmış ise bu batılın hakka daimi bir üstünlük sağladığı anlamına gelmez ve gelmemelidir.  Batılın taraftarlarının çok olması ve an itibari ile borusunun ötmesi hakkı gerçek olarak benimseyip tevhidi bir duruş sergileyen gerçek ve kalite müminlerde asla yılgınlık ve bezginliğe sebep olmamalıdır. Zira Allah tarafından gönderilen hak ona kesin olarak iman edenler görevlerini yaptıkları sürece batılın beynini her şart ve zamanda parçalamaya ve dağıtmaya gücü yetecektir. Niye beyin ifadesinin kullanıldığı çok manidardır her insan için beyin önemlidir beynini bozduğunuz veya kontrolünüz altına aldığınız bir insan artık kullanıma hazır bir robot halini almıştır. Artık siz ne derseniz onu yapacaktır.

Eşyalar içinde beyin aşağı yukarı aynı şeyleri ifade etmektedir. Mesela, bir arabadaki veya uçaktaki beyini düşünün o bozulduğu zaman artık bunlar sıradan alelade demir yığınlarına dönerler. İşte hak bundan dolayı batılın başka bir yerine değil de beynine fırlatılıyor.  Beyni parçalanan ister canlı ister ise başka bir şey olsun ondan hayır beklemek beyhudedir. Öncelikle haktan yana tavır koyanların batılın hakkın karşısında mutlaka mağlup olacağına iman etmeleri gerekmektedir. Kendi davasının üstünlüğüne inanmayan bir düşüncenin batıla üstün gelmesi mümkün değildir.

Malumunuz her sorunun veya her problemin mutlaka doğru bir çözümü de vardır. Bugün an itibariyle halkı Müslüman coğrafya perişan ülkeleri işgal altında yer altı ve yer üstü zenginlikleri batı ve batılın temsilcileri tarafından sömürülüp o toprakların gerçek sahipleri açlığa yoksulluğa hatta mülteci durumuna düşürülmüş iseler ki gerçek bu; O zaman bu haklar kendilerini bu hale düşüren batıl yönetim şekillerinden hemen ve derhal vazgeçip hakka dönmeleri gerekmektedir. Kapı komşumuz Irak’a getirilen demokrasiden! Diğer komşularımızın ve bizlerin ibret alması gerekmektedir.

Allah ile yaptıkları sözleşmeleri unutup kullarının heva ve heveslerinin ütünü olan sözüm ona Paris ve İstanbul sözleşmeleri; gibi paçavra ve haktan bünyesin de hiçbir şey barındırmayan asılsız şeylere ümit bağlayanların artık kalplerinin titreme zamanı geldi de geçmektedir. Unutmayalım yarın bizler için olmaya bilir veya çok geç kalmış oluruz.  Önce kendime sonrada siz kardeşlerime sadece hatırlatmak istedim. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olun.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı