
Kurgularına Kuran’ı Kurban Edenler
Yüce yaratıcı yaratmış olduğu ilk insan ile başlatmış olduğu diyaloğunu son saate kadar yaşama imkânı bulan her insan ile kesmemek üzere sorumlu oldukları vahiyleri kaybolmamak şartıyla koruma altına almıştır. Bunun en son ve tek canlı örneğini de yüce Kuran oluşturmaktadır. Gönderilen vahiylere önce muhatap alınan elçiler sonrada onlara iman etme şerefine ulaşan takipçileri sımsıkı sarılacaklar. Zira hesap günü bu korunmuş olan vahiylerden sorumlu tutulup sorguya çekileceklerdir. Allah’ın koruması altına almadığı hiçbir şey daha doğrusu vahiy adı ne olursa olsun ahirette hesaba çekilmenin konusu da olmayacaktır. Kuran hiç kimsenin zihni kurgularına kurban edilecek kadar basite indirgenecek bir kitap da değildir. Tam aksine o kendisine kurban olacak şahsiyetli, kimlikli ve kişilikli iman neferleri istemektedir.
Allah’ın gönderdiği vahiyleri zihni kurgularına kurban eden ve ilahi rahmetten kıyamete kadar mahrum bırakılan şeytan ve onun takipçileri olmuştur. Vahiylerin mesajını doğru anlamak yerine kendi heva ve heveslerini ön plana çıkarıp kafasındaki ve zihninde ki kurgulara alet eden şeytan kendisine göre bir takım çıkarımlar yaparak emri veren otoriteye akıl verme! Küstahlığına yeltenmiştir. Bundan sonra adı ve konumu ne olursa olsun böyle bir küstahlığa kalkışan her şahıs, otorite, fikir ve ideoloji şeytanın uğradığı akıbetten asla kaçamayacaktır aynı sonu paylaşacaklardır.
Şeytan ve takipçilerinin kendi zihin kurgularına kurban ettikleri ilk vahiylerin nerede ne zaman ve nasıl ve ne şekilde yaşanıldığını bizler yüce Kuran’dan öğreniyor ve mutlak doğru olduğuna da iman ediyoruz. Bu ilk sapma ve sapkınlığın insanoğluna akıl ve sorumluluğun verilip onun diğer varlıklardan üstün kılınması sahnesidir. İster ve arzu eder iseniz bu sahneleri bize ilk ve doğru olarak anlatan Kuran ayetleri ile başlayalım: Adem as. ın yaratılış sahneleri ve oradaki olayların seyrini bizlere anlatan birden çok sure ve ayetler vardır. Bizler ise yazımızın sınırlarını aşmamak kaydı ile Bakara suresindeki ayetleri özet olarak sizler ile paylaşmak istiyorum:
“ Hani rabbin meleklere “ Ben yeryüzünde bir sorumlu görevlendireceğim” demişti. Onlar “Biz seni hamdinle (övgüyle) tesbih ediyor (yüceltiyor) ve kutsallıkla anıyorken, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve kan dökmekte olanı (insanı) mı? Halife görevlendiriyorsun?” demişlerdi. Allah’ta onlara: “ şüphesiz ki sizin bilemeyeceğiniz şeyleri ben bilirim.” Demişti. Allah Adem’e bütün isimleri öğretmiş, sonra onları meleklere yöneltip “ Doğruysanız şunların isimlerini bana bildirin ”demişti…..Rabbin hani meleklere “Adem için Allah’a secde edin demişti; onlar da hemen secde etmişti. Ancak iblis hariç. Yüz çevirmiş, kibirlenmiş, kâfirlerden olmuştu.” ( Bakara-30-31-34)
Allah’ın ayetlerini zihni kurgularına kurban edenlerin birden fazla özellikleri var ama biz kendimizce en önemli gördüğümüz iki özelliği sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bunlardan birincisi kibir, ikincisi ise inkâr edip kâfir olmaktır. Kişilerin zihin alt dünyasında kendisini yaratan rabbine kul olmasının önündeki en önemli faktör kibir ve gururuna yenik düşmesidir. Biz buna enanet veya ben ene egosu diyoruz. Bu duygu doğru kaynaktan doğru bir şekilde tatmin edilip terbiye edilmez ise insan rabbine karşı azgın bir nankör olup çıkar. “İnkârcı kişi gerçeği onaylamamış, Allah’ın dinine destek olmamış. Aksine yalanlamış ve yüz çevirmişti. Sonra da kibirlenerek kendi ailesine gitmişti.” (Kıyame-31-32-33) Şeytan ve onun tarafında yer alanların burunları dik, çeneleri ve boyunları arasında onların secde etmelerine mani olan bir halka vardır. “ Şüphesiz ki biz onların boyunlarına, çenelerine kadar dayanacak halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.” ( Yasin-8)
Bu tür insanların inkâr etmeleri ve kibirlenmeleri bir sebep boyunlarına halkalar geçirilmesi ise bir sonuçtur. Yoksa Allah kullarına zerre kadar zulüm etmez. Son saate kadar şeytan ve dostlarının Kuran ayetlerini zihin dünyaların da oluşturdukları anlayışlarına kurban etmeleri devam edecektir.
Yüce Kuran bu konuda şeytan ve taraflarının dışında birçok guruptan oluşan ve isimlerini de veren bir açıklıkla bu istismarcı, hain ve aynı zamanda nankör her seferinde imkân ve fırsat bulunca Allah ve elçilerini zihin kurgularına kurban eden iki insan! Gurubundan çok detaylı olarak bahseder. Bunlar Yahudiler ve Hristiyanlardır.
Kuran’ın bizlere bildirdiğine ve bizlerin de öğrendiğine göre: Zihni kurgularına ilahi vahiyleri en çok istismar eden diğer bir ifadeyle kurban eden Yahudilerin ve Hristiyanların şöyle dediklerini bizlere haber vermektedir: “ (Kitap ehli:) “Yahudi olanlar veya Hristiyanlar hariç hiç kimse asla cennete giremeyecek.” Demişlerdi. İşte şu iddiaları, kendi zanları ve kuruntularıdır. De ki: “Doğruysanız ve iddianızda samimi iseniz delilinizi getiriniz!” İşin aslı öyle değil tam aksine kim güzel davranarak yüzünü (benliğini) Allah’a teslim ederse, Onun ödülü rabbinin katındadır. Onlara herhangi bir korku yoktur; onlar üzülmeyecek de.” ( Bakara-111-112)
Başka bir ayet meali daha vererek konumuza devam edelim: “ Bazı Yahudi ve Hristiyanlar “Biz Allah’ın çocukları ve sevgilileriyiz!” demişlerdi. De ki: “ Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediliyor? Doğrusu siz de O’nun yarattıklarından birer insansınız. Allah dileyip isteyeni bağışlar; dilemeyip istemeyene de azap eder. Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin otoritesi yalnızca Allah’a aittir.” ( Maide-18)
Gerek Yahudiler ile gerek ise Hristiyanlar ile ilgili örneklerin sayısını artırmak mümkün iken biz bu iki örnek ile ne demek istediğimizin siz kıymetli okuyucular tarafından anlaşıldığı kanatını taşımaktayız. Gerek Tevrat gerek ise İncil’in başına gelenlerin temelinde bu kitaba mensup olanların zihinlerindeki taşıdıkları yanlış inançları mutlak doğru olan vahiylere tercih edip kurban etmeleri olmuştur.
Şöyle ki!
Daha Allah’ın elçileri aralarında iken o elçiden Allah’ın dışında sembolik bir ilah istemişler. Her defasında heva ve heveslerinin kurbanı olan bu topluluklar Allah’ın azabından yakalarını kurtaramamışlardır. Yukarıda sizler ile paylaşmış olduğum ve yüce Kuran ile sabit olan bu düşünce ve eylemler tarihin bir döneminde yaşanmış ve sona ermiş olaylar olarak kesinlikle anlaşılmamalı. Şayet böyle anlaşılacak olur ise Kuran’ın zamanımıza hitap eden bir özelliğinin olmadığını da zımnen kabul etmiş oluruz ki bu düşünce tamamen sakat ve hastalıklı bir düşüncedir. Ayetlerin hükmünü belli bir zaman, mekân ve guruba tahsis etme işi daha çok Nebevi siyasetin saltanata dönüştürüldüğü Emevi’ler dönemin de yapılmış olup günümüzde de halen devam etmektedir. Batı ve batılın temsilcileri kendilerini halkın gözünde mahkûm eden bazı ayetlerin kapsamını daraltmak istemişler ya da bu ayetlerin kendileri ile alakalı olmayıp ehli kitabı kast ettiklerini söyleyerek şimdilik yakalarını kurtardıklarını zannetmektedirler.
Kuran ayetlerini zihni kurgularına alet eden üçüncü ve son gurup ise: Halkı Müslüman coğrafyadır. Buralarda sözüm ona Müslümanlar! Var Ortada İslam yok. Bu tespitlerimizi abartılı bulanlara şunu demek istiyorum. İslam Allah’ın kitabının hayata hükmetmesi ve elçisinin örnekliği ile temsil edilir. Ne yazık ki! Bu tür toplumlarda ne Kuran’ın nede elçisinin gerçek anlamda varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu toplumların ne siyasetin de, ne ticaretlerin de ne de yaşadıkları hayatlarında yüce İslam’ın hiçbir kuralı yer almamaktadır.
Aslında, Kuran ayetlerini işine geldiği gibi yorumlayarak tahrif etme işi sadece Bel’am kılıklı âlim müsveddelerine ait de değil. Tarihte ve bugün her dini gurup ve zümre içerisinden, sözüm ona Kuran’dan kendi görüşlerini destekleyen ayet parçalarını cımbızla çekerek siyak ve sibakına, Kuran’ın bütünü içerisindeki yerine, o ayetleri Rasulullah’ın nasıl tefsir edip yaşadığına bakmaksızın, bu ayetlere nasıl takla attırdıklarına tefsir ve te’vil adı altında zihni kurgularına kurban ettiklerine şahit olmaktayız.
Hak ve hakikatin tek tartışmasız aynı zaman da doğru kaynağı olan yüce Kuran ve onun yürüyen hali son elçisi adeta bu konumlarından alaşağı edilerek batıl sahiplerinin zihinlerindeki yanlış, uçuk ve aynı zamanda da batıl olan davalarını destekleyen bir noter konumuna düşürülmüştür.
Bu coğrafya halklarının Kuran’a rağmen sahip oldukları mezhepsel, ırksal, tasavvuf ve tarikatçı, demokrat, laik, muhafazakâr ve sekuler anlayışlarının tamamı Kuran’a aykırı iken bunlar ne yapıp ne edip bu aykırı görüşlerini kendilerine göre yorumlayıp tefsir ettikleri Kuran ayetleri ile destekleme küstahlığına yeltenmektedirler.
Ayetleri zihni kurgularına kurban etme mantığını günümüzde savunanlar da gayri İslam’i olan yönetim ve ideolojilerle kalbi ya da fiili yakınlığı olan kimselerdir. Bu ve bunun gibi guruplar, yöneticilerinin işine gelmeyen: “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kafirlerin….fa sıkların zalimlerin ta kendileridir.” (Maide-44-45-47-) Ayetlerini Yahudiler hakkında nazil olmuştur diyerek bu ayetlerin Müslümanları! İlgilendirmediğini ve hükümsüz olduğunu ne yazık ki utanmadan sıkılmadan iddia etmektedirler.
Şimdi sorarım sizlere Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen bir Yahudi bir Hristiyan kâfir, zalim, fa sık olurken, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen ve sözüm ona Müslüman olduğunu her fırsat ve durumda dile getiren birisi hiçbir şey olmayacak. Adama demezler mi? El insaf ya hu! Müslüman coğrafyanın bu hastalıklı ve sakat anlayışları hemen ve derhal terk etmeleri ve acil olarak Kuran’daki bütün ayetlerin kendilerini ilgilendirip sorumlu tuttuğu bilinç ve şuuru ile hareket etmeleri gerekmektedir. Aksi halde içerisine düşmüş olduğumuz bu acınası durumdan kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.


