GenelYazarlardanYazılar

İhtiyaç Nedir?

İhtiyaç; insanın hayatını idame ettirebilmesi için muhtaç olduğu, maddi, manevi şeylerdir diye biliriz.

İnsan yaşaya bilmesi için temel fizyolojik ihtiyaçları olan bir varlıktır; yemesi/içmesi, nefes alıp/vermesi, defni hacet etmesi, sıcaktan/soğuktan korunması gerekir. Bunlar temel ihtiyaçlardan olup, bunlar olmaz ise insan hayatiyetini devam ettiremez. Bir de bunların dışında hayatını kolaylaştıracak eşyalara ihtiyaç duyar; korunmak/sığınmak için bir eve, bir yerden başka bir yere gidebilmesi için yol bilgisine, elbiseye/ayakkabıya, bineğe/vasıtaya, alet/edevat, kap/kacak vs. Bu ihtiyaçları edinme ve kullanma şekli temel fizyolojik ihtiyaçlardan farklılık arz etmektedir. Fizyolojik olanlar olmaz ise olmazlardandır, diğeri ise olmasa da olacaklardandır.

İkinci kategorideki ihtiyaçları giderirken/edinirken hangi değer ölçülerine göre hareket etmesi gerektiği, edindiği dünya görüşü veya kültürü belirleyendir. Her dünya görüşünün insana sunduğu hayat şekli farklılık arz ettiğinden eşya da duyduğu gereksinim, onu edinme yolları da farklılaşacaktır. Bu farktan dolayıdır ki, bazı şeyler biri için olmasa da olur iken, bir diğeri için olmazsa olmaz türündendir. Dolaysıyla biz hangi dünya görüşünü benimsemiş isek ihtiyaçlarımızın edinme yollarını, sınırını ve gereksinimini de ister istemez o belirleyecektir. Ne ihtiyacımızdır ne de değil dir(i), o bize öğret(ir)ecektir. Aynı zamanda ihtiyaçları gidermede nasıl bir yöntem/usul takip edeceğini de önermektedir. Örneğin İslam’a göre ihtiyaç gidermek için öncelikle; elde edilecek şey meşru olmalı, gerçekten ihtiyaç mı, bunu belirledikten sonra ne miktarda ihtiyaç, (geminin yüzebilmesi için üzerinde durabilecek suya ihtiyacı vardır. Gemi için suyun hem fazlası hem de azı zarardır) meşru olan ihtiyacı elde etmede tutulan yolda ihtiyaç kadar meşru olmak zorundadır. Çünkü haram yollarla elde edilen şeyde haramdır. İslam’ın genel geçer kaidesidir; ‘bir şey haram ise ona götüren yollarda haramdır.’ İslam insana meşru yoldan mal edinmeyi helal kılmıştır, ancak harcamayı da helal ölçüler içerisinde yapmak zorundadır. Klasik İslam fıkhı bunu belirlerken havaic-i asliye/asli ihtiyaç demiştir. Buradan yola çıkarak zekat miktarına malik olunan malın tespitini belirlemeye çalışmıştır. ‘İslam’da diğer bedenî ve malî yükümlülüklerde olduğu gibi, zekâtta da mükellefin durumu göz önünde bulundurularak, ona makul ve taşınabilir bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu nedenle İslam bilginleri, zekât ve sadaka-i fıtır ile yükümlü olmak için, kişinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olma şartını aramışlardır.
Temel ihtiyaç maddeleri insanın hayat ve hürriyetini korumak için muhtaç olduğu şeylerdir. Bunlar, barınma, nafaka (yiyecek, giyecek ve sağlık giderleri), ulaşım, eğitim, ev eşyası, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, kitaplar, güvenlik amacıyla kullanılan aletler ve elektrik, su, yakıt, aidat vb. diğer cari giderler ve bu temel ihtiyaçları karşılamak için ayrılan paradır. (Mevsıli, el-İhtiyar, I, 332-333; İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, 178).’

Bugün hayatımıza giren ve hayatımız da yer kaplayan, ihtiyaç zannettirilen o kadar çok şey var ki. İnsanlar bu şeyleri elde edebilmek için nelerini feda edip ne sıkıntılara katlanıyorlar anlamak mümkün değil. ‘İnsan eşya için mi, eşya insan için mi?’ Eşyaya hizmet eden elbette eşya için, eşyayı işlerini kolaylaştırmak için hizmetinde kullanıldığın da insan içindir.

Herkesin bulunduğu yer, konum ve şartlar itibariyle ihtiyaçlar da değişebilir; bazıları için bir telefon/otomobil/giyim-kuşam vb. İhtiyaç iken bir başkası için lüks, israf olabilir. İradesi kendi elinde, aklına mukayyet olan insanlar, ihtiyaçlarının neler olması gerektiği konusunda başkalarının yönlendirmesine (reklamdı, modaydı, el alem ne derdi…) itibar etmeden, neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu da kendisi bilen/belirleyendir.

İslam’ı Kur’an’dan öğrenenler bilirler ki, o hayatın tamamını kuşatan bir dünya görüşüdür, onun Müslümanın hayatında müdahale etmediği bir tek alan yoktur.  Dolayısıyla bu konuda da nerden kazanacağını, nasıl kazanacağını ve bunu nasıl harcayacağını da belirlemiştir.

Eksik ölçüp tartanların vay haline Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar.                            Onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler.Yoksa diriltileceklerini sanmıyor mu?                                          Büyük bir günde…” (Mümtehine 1-5)
Gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir.” (Nisa 10, Enam 152, İsra 34-35)

Eğer İslam’ı hayat şekli olarak benimsemiş isek, o taktirde ihtiyaçlarınızın ne olduğunu, ne olması gerektiğini ve ne kadar olması gerektiğinin sınırını da o belirleyecek demektir.“Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (Araf 31)

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilmiş olan Kur’an ne yazık ki insanlık tarafından mahcur (terkedilmiş) bırakılmıştır. Ona sırtını dönen, onun öğütlerine kulak tıkayan şeytan ve dostlarını arkadaş edinerek ihtiyacın ne olduğuyla ilgili çıkmaza girmiştir. Bundan dolayı, yaşadığımız çağ itibariyle, bütün bir dünyada insanlar kapitalizmin ayartıcı ve aldatıcı manipülasyonuna kapılarak, üretmeden tüketmek için adeta yarışa girmiş; bir aç gözlülük, doyumsuzluk, gösteriş delisi olmuş gibiler. Bütün bir insanlığa virüs gibi bulaşan tüketim çılgınlığı/arzusu, kapitalizmin iştahını daha da kabartmakta insanda sahip olma duygusunu medya ve reklamlar aracılığıyla yönlendirip/dürtülüyerek insanları tahrik edip azgınlaştırmakta, bu istek ve arzulara cevap verebilmek için var olan doğal kaynaklarımızla birlikte, insan kaynaklarını da sorumsuzca heba edilip tüketilmekte, adeta dünyayı yaşanılmaz mekana dönüşmesini sağlamaktadır.

‘Dünya genelinde kirlilikten dolayı 1 milyondan fazla insan temiz suya ulaşamıyor

Evsel atıklardan, endüstriyel atıklardan dolayı kirlenmiş suyu içen 5000 tane insan ölüyor.

Çevre kirliliği her yıl 1 milyon deniz kuşunun ve 100 milyon memelinin ölümüne sebep olur.

Amerika’daki göllerin neredeyse yarısındaki ekosistem aşırı kirlilik nedeniyle yok olmuştur.

Birleşik Devletler dünya atıklarının neredeyse 3’te 1’ini üretir. Dünya’nın doğal kaynaklarının ise % 25’ini kullanır.

Her yıl 3.5 trilyon litrelik arıtılmamış kanalizasyon ve endüstriyel atık Birleşik Devletler’ tarafından sulara boşaltılıyor.

Çevre kirliliğinden dolayı her yıl ortalama 5 yaşının altındaki 3 milyon çocuk ölüyor.

En çok karbondioksit üreten ülke Çin’dir. İkinci sırada ise ABD gelmekte.

Şu anda Dünya’da 500 milyondan fazla araba var. Bu sayının 2030 yılında iki katına çıkması bekleniyor. Bu da hava kirliliği seviyesinin iki katına çıkacağı anlamına geliyor.

Yeryüzünde içme suyu olarak içilen suların çoğunda ortalama 73 farklı çeşit böcek ilacı bulunmakta.’ (Emoji.com)

Bizim buraya aldığımız istatistikler ‘devede kulak misali’ mesabesindedir. Bu istatistiklerin de, şöyle bir ayartıcılığı ve manipülesi var ona da dikkat etmek lazım.! Dünyada her şey kirlendi, bozuldu, ifsat oldu bu söylem ‘el hak’ buraya kadar doğrudur. Tıpkı Şeytanın “Beni ateşten, onu topraktan yarattın” demesi gibi. O zaman bu ifsattan beri olmanın yoları aranırken, bizlere işaret edilen, çıkış yolu olarak insanlığa sunulan reçetelere dikkat etmek gerekmektedir. Kapitalizm paraziti burada da insanlığın yakasına kene gibi yapışmakta, çıkış yolu olarak şunu sunmakta; ‘natür/doğal/bio yiyecekler ve giyecekler tüketin’ demektedir. Peki bunları nasıl, nereden elde edeceksiniz? İşte orada da tuzak yine hazır. Ekoplaza stantları yüksek fiyatlarla sizleri beklemekte, birçok aynı mamulü diğer marketlerde daha ucuz iken, orada iki katına satılmakta.! Belki stantların arasında birkaç doğal prodük olmakla birlikte, doğal maskesi altında insanlar yine kandırılmaktadır.!

İlk evrelerde kapitalist sistem ihtiyaç ve isteklere cevap vermek için üretim eksenli sosyal ve politik bir yapısı vardı, bu fakirliğin ve yetersiz kaynakların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Bugün itibariyle görsele dayalı tüketim merkezli ihtiyaç ve isteklerin oluşturulması ve yönetilmesine dayanan bir toplumsal organizasyona yönelmiştir. Böylesi bir toplumsal yapılanma fertlerin ve toplumların ihtiyaç tanımlarını ve algılarını da belirlemeye başlamıştır. Bu sürecin bir sonucu olarak yaşadığımız toplumda ihtiyaç tanımı da değişmiş, fanteziler ve lüks alışkanlıklar bir zaruret ve ihtiyaç olarak zannedilmekte/algılanmaktadır.

Oysa bizlerin çöpe attıklarımıza ihtiyacı olan o kadar çok insan var ki; ‘Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’de bir yıl içinde 1 milyar 700 milyon ekmek çöpe atılırken, 214 milyar liralık gıda israfı yapıldığı belirlendi. Günlük olarak bakıldığında ise, 4 milyon 900 bin ekmeğin çöpe atıldığı tespit edildi.’ Bunun nedeni ise insanların ihtiyaçlarından fazla ekmek almalarından kaynaklanmaktadır. Bir tek ekmekte bu kadar israfımız var iken, bunu bir de dünya genelinde düşündüğünüz de ve diğer ihtiyaç zannedilerek alınıp da heba edilen, bir defa dahi kullanılmayan şeyleri de kattığınız da rakamların boyutunu kestirebilmek zorlaşmaktadır. Bundan dolayıdır ki: ‘Dünya nimetleri insanlara yetmediğinden insanlar açlıktan ölüyor değil,’ ‘aç gözlü’ insanların gereksiz tüketim ve harcamalarından doyumsuzluğundan kaynaklanmaktadır.

Biz müminler şunu biliriz/bilmeliyiz; varlık da yokluk da bizlerin bir imtihanıdır. Bu ömür yolculuğunda bize verilen ne var ise hepsi bizim için imtihan/emanettir. Emanetçi emaneti sahibinin istediği gibi kullanmak zorundadır, aksi taktirde emanete ihanet etmiş olur. ‘Hainler de hiçbir zaman felah bulamaz.’ Bize emanet edenin buyruğudur; emanet edilenden ihtiyacın kadarını kullan geriye kalanı O’nun istediği şekilde infakta bulun. “…Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan artakalanı.’ Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz.” (Bakara 219) Eğer bunu yapmaz isen Karun gibi azgınlaşırsın. “O dedi: “Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi.” Peki o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.” (Kasas 78)

 

 

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir