^^Rızasını dileyerek sabah akşam rablerine dua edenlerle olmak için elinden gelen çabayı göster. Dünya hayatının çekiciliğine meylederek gözlerini onlardan çevirme. Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımız kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme (Kehf 18/128)
CİMRİLİK YOK İNFAK VAR:
Harcamada israftan kaçınmak için cimrilik yapmakta kınanmış ve orta yolun izlenmesi istenmiştir. ^^ ve harcadıkları zaman ne israf ederler nede cimrilik ederler harcamaları bu ikisinin arasında dengeli olur^^ (Furkan 25/ 67)
Kişinin parasını Allah’ın var dediği yerlere vermesi yani infak etmesi israf değildir. Bir Müslüman infak ahlakına sahip olması lazım. ^^ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar de ki, ihtiyaçtan arta kalanı. Böylece Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz^^ ( Bakara 2/219) Vahyin anlam haritasında infakın temel anlamı bu, ihtiyaçtan arta kalanı, ihtiyaç olan yere aktarmak. Mümin kişi yaşadığı zaman ve mekanda sorumluluğunu yerine getirendir.
^^ Kendilerinden önce o yurdu hazırlayıp imanı (kalplerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri se-verler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir ihtiyaç olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa işte onlar felah bulanlardır^^ ( Zümer 59/ 9)
Mümin paylaşandır, verendir, sorumluluk sahibidir. İslam ahlakı bunu gerektirir.Kapitalist ahlaka sahip olanlar bu paylaşmanın zevkini alamayanlardır.Onlar bencildir.Çünkü zengin- burjuvanın lügatinde cömertlik yoktur, kardeşlerini düşünmek yoktur.Onlardaki anlayış cimrilik- bencilliktir.İman ile cimrilik bir arada bulunmaz veya kalpte bir arada barınmaz.
İnfak ; tıpkı Hz Muhammed (a.s.)ın dönemindeki gibi yeniden gündemde olabilmesi için , aklımıza duygularımıza yön vermesi için yeniden yorumlanması gerekir.<< Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya işte onların Rableri katında ecirleri? Vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzunda olmayacaklardır.>>( Bakara -2/274)
İnfak ,hem Allah’a iman ve itaatin göstergesi hem de ahlaki ve insani sorumluluğun gereğidir.Müminin namazı ibadetleri hayatı ve ölümü alemlerin Rabbi olan Allah içindir.Dolayısıyla,muhtaca , miskine, yetime, yolda kalmışa yapılan maddi yardımlar hep bu amaca , Allah’ın rızasını elde etmeye yöneliktir. Tekasür suresi eşyaya tutsak birey ve toplumların ruh yapısını analiz etme bakımından oldukça ilginçtir.Eşyanın kölesi olmuş bir insan malını , kazancını toplumun zayıf kesimiyle paylaşması mümkün değildir. Yaşadığımız çağda , vahşi kapitalizmin pençesine düşmüş müminlerin çoğu , seküler bir ruhla donanmış ve neticede infak ve bunun sonucu olan sosyal yardımlaşma eylemini terk etmişlerdir.
Modernizm , Müslümanları kuşatmış durumda. İnsanların bakışlarını ilahi olandan , ebediliği burada , şimdide arama anlamında yeryüzüne çevirmiştir. Ebedilik duygusu , malumunuz , insanı cennetten etmiştir. Bu duygu insanı zevk peşine sürükler ve tutkulara yönlendirir. İnsan hikmet ve irfandan koptuğu anda onun yarattığı cazibe – eşyanın malın süslü güzelliklerinin cazibesi – alanının dışına çıkamaz . Müslüman kesimde yozlaşma ve savrulma şekli böyle tezahür etti.
Mülkiyetin Sahip Olduğu İnsan Olmamak:
İki tür mülkiyet ilişkisi vardır. Biri insanın sahip olduğu mülkiyet , diğeri mülkiyetin sahip olduğu insan… Şunu unutmamak gerekir , zenginlik çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır. Kanaatkar olmaktır. Açgözlülükten kaçınmaktır. İnsan mülkiyet sahibi olabilir ama, ben bu kazandığım malıma aidim derse bu doğru değildir. İslam müminin eşya ile olan ilişkisini dengede tutar ve onu terbiye eder . Kuran’ ın terbiyesinden geçmiş müslümanın sahip olduğu serveti cebinde taşıması gayet normaldir. Kalbinde taşıması ise caiz değildir. Kalbine giren servet o insanı esir alır, cimri yapar ya da israfcı eder . Şeytani yollarda har vurur harman savurur.
Allahtan kopmuş birey ve toplum tamah ve açgözlülük , kanaatsizlik illetine yakalanmıştır.
Kur an ebedilik düşüncesini burada arayan insanın ruh halini tasvir eder.
<< Malı pek çok seviyorsunuz >>(Fecr 89/20)
<<Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür>>( Kehfl 18/46)
<<O malının kendisini ebedi kılacağını zanneder>>( Hümeze 104/3)
İslam , servetin biriktirilerek , belli ellerde dolaşmasına karşıdır. Sermaye üretime dönüştürülmesi gerekir.Biriken sermaye neticede Müslümanları sekülerleştirir ve hırs yarışı başlar, bunun bir sınırı yoktur.Gönlü aç olanın gözü doymaz. İslamda aslolan gözün değil , kalbin, nimetleri veren Allah ile doyurulmasıdır. Kısaca, İslam da ,eşya, servet, mal, mülk, temel ihtiyaçları karşıladığı sürece bir anlam ifade eder. Harcamalar ihtiyaç ötesine geçerse insanı erdemli , faziletli davranışlardan soyutlar, bununla da kalmaz , Allah tan müstağni bir hayat sürme gibi bir talep oluşturur..
Tüketen İnsan Tipi:
Vahşi kapitalizm <her arz kendi talebini yaratır> ilkesine sahiptir. Bu ilke insanı ihtiyaçlarının peşinden koşar hale getirmiştir.Vahşi kapitalizm , insanların ihtiyaçlarını arttırmada reklam yoluyla , medya sanal ortamda cinselliği ve bencilliği kullanır.
Tüm bu kanallarının reklamlarında , basın yayın organlarında , bir araba reklamında dahi kadınları görürsünüz.Kozmetik ürünlerin reklamlarında erkekleri kullandıklarını görürsünüz.
İhtiyaç meydana getirmede bencilliği devreye sokuyor şu markayı giyerseniz fark edilirsiniz gibi. Sonuçta insanı kendine tapar hale getirir. Örneğin, tesettür modası altında , vahşi kapitalizmin reklam ağına takılan Müslüman kadınlara Vakko eşarp markası bir ihtiyaç olarak sunulur…
Batı ,dönüştürücü, talep yaratıcı bir sistemin içindedir oysa İslam insanlığa hayırlar götüren faydalı olmaya çalışan bir medeniyettir.
İslam bir zenginleşme davası değil, öncelikle bir kul hakkı ve ahlak davasıdır. Her türlü bencilliği ihtişamı, israfı ve şatafatları yasaklar. Bu tür aşırılıklara dini alet etmek isteyenler maalesef dine zarar verenlerdir. Müslüman zengin , infak ettiği müddetçe hayırlı bir insandır. Yoksa sermayenin dini imanı olmaz gerekçesiyle islamı kültür- tarih ve ahlaktan soyutlayarak onu vahşi kapitalist sistemin bir alt ögesi olarak görme eğiliminin günümüz Türkiyesinde ki burjuva Müslümanlarına hakim olmasıdır.
Bir yanda ekmek bulamayan , çadırlarda , kulübelerde kalmak zorunda bırakılan milyonlarca fakir- mülteci insan , bir yanda da servetlerine servet katanlar, azgınlaşan , kapitalist ahlaka sahip göbek üstünde kahvesini yudumlayanlar , mükellef sofralarda beş yıldızlı otellerin lobilerinde Hz Ebubekir’in cömertliğinden bahsedenler…
İnsanlar açlıktan ölürken her yıl tonlarca ekmeğin çöpe atıldığı bir dünyada krizlerin yaşanması gayet doğaldır. Her moda değişikliğinde kılık kıyafetlerin değiştirildiği her yeni versiyonunu almak için zamanının gözden çıkarıldığı bir dünyada ekonomik ve siyasal lakırdıların terör ve anarşinin tedirginliğin ve huzursuzluğun toplumsal travmanın yaşanmayacağını kim ileri sürebilir… Tüketim çılgınlığı , şahsiyetsizliğin bir sembolü olan modayı takip ettirir. Anlamsız , saçma bir yarışın içinde şaşkınlar , bilinçsizler yığınına dönmüş halklar
Herkese uygun taksitler
Her fakire uygun televizyonlar
Her başa uygun traş modeller
Kredi kartına bilmem ne kadar taksitler
Al, tüket, taksit, taksit… Reklamlarda bilinçli şekilde hazırlanıyor uzmanlar tarafından eskiyi getir, yeniyi götür edebiyatı bilinçaltına yerleştiriliyor…Tv dizileri bu tüketimi ve etki altına almayı tetikliyor.
Müslümanlar , maalasef İslami popülizmin pençesi altında yani zevkine uygun olanı yapmada sınır tanımıyor. Süslü ve gösterişçi dindarlık ön planda, heva? Ve heves tutkunu insanlar popüler duygularının mahkumu olmuşlar.Dünyevileştikçe tüketen, tükettikçe tükenen zavallı insanlık vahip durumda… Tam bir facia…
Rasulullah (a.s.)<<Vallahi sizin hakkınızda korktuğum şey benden sonra Allah’a ortak koşmanız müşrik olmanız değil.Fakat sizin hesabınıza korktuğum şey dünya uğrunda aranızda rekabete düşmenizdir.>>( Buhari- Müslim-Tirmizi)
Her zaman ve mekanda , harcamada, tüketimde ahlaki –denge tevhidi bir zorunluluktur. Fıtrata muhalif sınırsız sonu gelmez heva hevesin tatmini, haz merkezli (hedonist), sorumluluk anlayışından uzak, adalet ve hakkaniyetin ertelendiği bireysel yeteneklerin, toplumsal imkanların dikkate alınmadığı sistemler tarihin enkazına terk edilmişlerdir. Bu vahşi sistemler insanı insanın kurdu durumuna getirmiştir. Allah’ı devre dışı bırakıp, insanı merkez alan bu vahşi sistemler, tüketen, hazcı, çıkarcı, bencil bir toplum meydana getirmişlerdir.
Vasat ve dengeli bir insan olmayı emreden İslam üzere- fıtrat üzere- olmak Allah’a itaat etmek O’nun çizdiği sınırlar içinde, O’na karşı sorumluluk bilinciyle hayat sürmektir. Hayatı anlamlandırmaktadır. Allah’a itaatın karşılığı ise mutluluk- esenlik yurdudur…