Genel

Okuma, anlam ve yazma üçgeni

Rasim Özdenören/Yeni Şafak

İnsan meraklı bir varlık. Her şeyi merak ediyor.

Konuşmaya başlayan bebeğin ilk sorusu: Bu ne?

Gördüğü nesnenin ne olduğunu anlamak istiyor.

Sorular giderek gelişiyor, genişliyor: Nereden gelip nereye gidiyorum?

Daha soyut bağlamda: Varlık nedir; varlık nereden başlıyor, ne zaman başlamış ve nereye doğru seyir hâlinde? Eşya nedir; eşyanın hakikati nedir?

Ve nihayet: “Ben kimim?” sorusu.

Bu, ben kimim sorusunun altında çok genel anlamda “insan nedir” sorusu kurcalanıyor. İnsanın dış görünüşünden başlayarak onun zihinsel faaliyetlerine yol bulunmak isteniyor. Zihinsel faaliyet bir adım daha öteye götürülerek insan düşünceye, düşünce de konuşmaya indirgeniyor. Son merhalede: “İnsan konuşan bir varlık” deniyor.

Merak etme melekesiyle bilimi buluyor; eşyanın, varlığın mahiyetini kurcalarken, bu dünyanın mahiyetini kavramaya çalışırken bilimlere ulaşıyor. Bugün temel bilimler dediğimiz fizik, kimya, biyoloji bilimleri ve bunlara bağlı olarak bütün bir mühendislik bilimleri manzumesi onun merakının neticesi olarak ortaya çıkıyor. Tabii mühendislik bilimi deyince matematiği es geçemiyoruz. Tümüyle zihnimizin bir verimi olan matematik ayrı bir “bilim”. Bilim demeyenler de var ona, oysa sadece zihinsel bir kurgu bağlamında farklı bir bilim. Hukuk gibi mesela; normatif bir bilim olarak kabul ediliyor. Yine bunlara bağlı olarak tababet (tıp) bilimi bulunuyor. Bütün bunlar insanın merakının neticesi. İnsanın bu dünyayı, eşyayı, varlığı, kendini (insanın kendisini) okumaya çabalayarak sonuçlar elde ediyor…

Okuma nedir? Okuma dediğimizde gazete okuma, kitap okuma gibi yazılı bir metni alfabeyle çözme uğraşı değil yalnızca. Kuşkusuz, bunlar da okumanın içindedir, ama burada söylediğimiz bağlamdaki okuma varlığa, insana anlam vererek bilgiye ulaşma süreci… İnsanın bunları okuması, bunlara anlam yüklemesi anlamını taşıyor “okuma”.

Eşya (varlık), insan ve onlara verilen anlamdan hareketle elde edilen bilgi, bunların her biri birer metindir. Başka bir deyişle birer ayettir… Gözle görülen, akılla fehmedilen her ne varsa birer ayettir. Onların okunması demek, onlara anlam yükleme demektir.

Ama anlam yükleme işi bir defalık vuku bulan bitimli bir süreç değildir. Okunarak elde edilen her bilgi yeni akıllar tarafından yeniden okumaya açılır.

Böylece okumanın işlevinin hayatın anlamını indirgemeye, onu tek bir anlama irca etmeye dönük bir işlem olmadığını söylemiş oluyoruz.

Okumanın zihnimizde anlam katmanları açma gibi bir işlevi bulunuyor.

Okumanın karşı yüzü yazmadır. Zihnimizin okuduğunu kayda geçirirsek yazma işlemini gerçekleştirmiş oluruz. Bu bakış açımız okuma ile yazmayı eş tutuyor.

Dolayısıyla Allah’ın oku buyruğu var, ama yaz buyruğu yok sananların iddiası boşa çıkıyor. Tekraren söylersek, yazma, okumanın kayda geçirilme işlemidir. Eşyada, insanda okunan kayda geçirilirse yazı meydana gelir.

Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı