
İzmler + Varoluşçuluk üzerinden suçun gerekçelendirilmesi (Deneme çalışması)
İzmler + Varoluşçuluk gibi felsefi akımlar tıpkı kültür/ler gibi insan temelli kurulan yaklaşımlardır. Toplumdan topluma kültürden kültüre değişirler.
Örneğin:
Realizm: “ Ben yalan söylemem. Toplum beni kınar.”
“Ben çalmam. Toplum beni ayıplar.”
İdealizm: “Ben yalan söylemem. Geçmişte de suçtu bu gün de suç”
“Ben çalmam. Geçmişte de suçtu bu gün de suç”
Pragmatizm: “Eğer bana fayda verecekse ben yalan söylerim”
“Eğer bana fayda verecekse ben çalarım”
Varoluşçu: “ Ben yalan söylemem. Anne-babam istemediği için değil, toplum istemediği için değil, kendi değerlerime ters düştüğü için ben yalan söylemem”
“Ben çalmam. Anne-babam istemediği için değil, toplum istemediği için değil, kendi değerlerime ters düştüğü için”
Natüralizm: “Valla ben yalan söylerim. Ama siz bana değil söyletene bakın, anne- babam yalan söylemeseydi ben yalan söylemezdim.”
“Valla ben çalarım. Ama siz bana değil bana çaldırana bakın, anne babam çalmasaydı ben çalmazdım:”
Anlaşılacağı üzere insan temelli yaklaşımlar kişiye ya seçme şansı tanımaz ya dikta eder ya da eninde sonunda kişiyi başıboş bırakır… Ne istiyorsan, nasıl istiyorsan öyle yap; işine nasıl geliyorsa…
Bir de Yaratıcının kitabından konuya bakalım. Cenab-ı Allah ayette “İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor? (Kıyame 75/36) Diyerek bizi başıboş bırakmadığını haber vermektedir. İnsan temelli oluşturulan izmlerde olduğu gibi insana ahiret inancı kazandırmayan yani hesabın olmadığı yalnız kişisel ve/veya toplum çıkarlarını gözetildiği yaklaşımlar, insanı sağlam bir temele oturtmaz hatta eninde sonunda başıboş bırakır dedik.
Kur’an kendisine inanana öyle bir bilinç kazandırır ki kişi dünyanın neresine giderse gitsin hangi toplumda bulunursa bulunsun evrensel kurallara uyunca mutlu ve rahat olur. İnsan fıtratına uyumlu olan bu kurallar herkes için geçerlidir. Hiçbir insan kendisine yalan söylenilmesini sevmez. Hiçbir hırsız çaldığı malın kendisinden çalınmasından hoşlanmaz.
Rabbimiz bize temel ahlaki ilkeler sunarken; kişi yaratılmış olanın ötesinde ve üstünde farklı bir bilinç düzeyi ile ahlaka, ahlakına bakar. Artık kişi suç işlerken annem-babam, toplum ya da ben böyle istiyorum diyerek hevasını da ilah edinmez. Kitaba dayanan emir ve yasaklar hem kişisel inşamız hem de toplumsal inşamız için çok önemlidir. Ahlaki temelimizi sağlam attığımızda hem kişisel inşamız bir kitaba dayanacak hem de ahiretimizde ki hayatımız için emin adımlar atacağız. Allah ne demişse o dediğimizde ilkeli bir ahlak anlayışımız oluşmaya başlayacaktır.
Yapılan tüm iyilikler kimsenin başına kakılmadan, baskıcı ve dikta edici olmadan, yalnız kendi çıkarlarımızı düşünmeden sadece Allah’ın rızasını kazanmak için iyilik ve yardımlarda bulunmaya başlarız. Bunun sonucunda kişi sağlam bir temele sahip olmaya başlar. “(Bu Kitaba) inananlar ile Yahudi, Hristiyan ve Sabiîler’den Allah’a ve Ahiret gününe inanan ve iyi işler yapanların ödülleri Sahipleri (Rableri) katındadır. Onların üzerinde korku olmaz, üzüntü de çekmezler.” (Bakara 2/62). İnsan psikolojisini bu kadar rahatlatan başka bir kitap olamaz. İnsan ürünü olan her şey bir yere kadar insan psikolojisini rahatlatır. Bir yerden sonra mutlaka tıkanır. Sadece yalana ve hırsızlığa bakış açılarını verdiğim felsefi akımlardan en makul olanın Varoluşçu felsefe olduğu verdiğim örneklerden yola çıkarak söylenebilir. Buna rağmen varoluşçu felsefe hümanist bir bakış açasıyla temellendirildiği için kişiye Yaratan yaratılan dengesi kurdurmaz. Anlaşılacağı üzere ahiret ve Allah inancı da kazandırmaz. Bu akımın deist bakış açısına (deizmi savunan) daha yakın olduğu söylenebilir.
Kısaca tüm İzmler + Varoluşçuluk Allah’tan bağımsız bir ahlak felsefesi karşımıza sundukları için hesap verilebilirliği ortadan kaldırırlar.
Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İçinizde olanı, açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Affın gereğini yapanı affeder, azabın gereğini yapana da azap eder. Her şeye ölçü koyan Allah’tır. (Bakara 2/284)


