
Bir süredir Kur’an’ın mü’min şahsiyeti inşası ile ilgili yazılar kaleme almaya gayret ediyorum. Bu yazıda da aşırılıklardan uzak olma, her şeye hak ettiği kadar değer verme olarak da ifade edilebilecek olan “i’tidal ve denge” ele alınacaktır.
Bilgeye zehrin ne olduğunu sormuşlar. Demiş ki; “İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Fazla güç, fazla dinlenmek, fazla yiyecek, fazla ihtiras, fazla korku, fazla sakinlik, fazla öfke, fazla neşe, fazla nefret hatta fazla iyi niyet.” Yaşamın özü ve şifası dengede kalabilmektir.
Allah’ın insana verdiği ömür sermayesini doğru bir şekilde değerlendirme kılavuzu olan Kur’an’ın, rehberlik ettiği hususlardan birisi de her konuda aşırılık ve israftan uzak durmaktır. Yani ihtiyaçtan fazlasını infak ederek dengeli bir birey ve toplum olmaktır. Zira fazlalıklar ve aşırılıklar insanı çeşitli şekillerde zehirledikleri gibi aleyhine bir sonucun oluşmasına da neden olabilmektedirler.
Kur’an aşırılığı israf, ifrat, teref, i’tida, gibi kavramlarla ifade eder. Kur’an öğretisine ve onun hayat pratiğine aktarımı olan Hz. Peygamberin siretine/hayatına bakıldığında aşırılıklardan uzak durulması gerektiğini ortaya koyan çok sayıda örnek görmek mümkündür.
Allah Resulüne ne infak edeceklerini soranlara vahiy şu cevabı verir: “…Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: ‘O’nun için ayırabileceğiniz her şeyi.’…” (Bakara 2/219). Ayette zikredilen “a’fve” ifadesi bu harcamanın ne olduğu ve nasıl olacağı konusunda önemli bir ölçüdür.
“A’fv”; aileden arta kalan, az çok demeden verilen sadaka, harcarken ne israf etmek ne de cimrilik etmek[1] olarak açıklanmaktadır. “A’fv”ı ‘harcarken israf ve cimrilikten kaçınmak’ olarak yorumlayan Hasan el-Basri’nin yaptığı bu yorum Kur’an’ın çizdiği mü’min tasvirine daha uygun düşmektedir. Zira Rahman’ın has kullarının vasıfları zikredilirken bu özelliklerine de dikkat çekilmiştir: “Onlar infak edip (harcadıkları) zaman, ne israf edip savururlar, ne de (cimrilik edip) kısarlar; her ikisi arasında (kıvamında) orta bir yol tutan (hayırda harcayan, israftan kaçınan) kimselerdir.” (Furkan 25/67).
Allah Teâlâ kendisinin koyduğu sınırları gözetmeyip veya meşru kıldığı alanla yetinmeyip daha fazlasını isteyenleri de haddi aşan, aşırılığa yönelen kimseler olarak nitelemektedir: “Siz kadınları bırakıyor da, cinsellik arzunuzu tatmin etmek için erkeklere yöneliyorsunuz, öyle mi? Doğrusu siz, gerçekten sınırı aşmış bir topluluksunuz!” A’raf 7/81).
Helal ve haramı belirleme konusunda da aynı ölçüler geçerlidir: “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı o temiz ve hoş nimetleri kendinize haram kılmayın; güya Allah’a yaklaşma adına kendinizi hayatın güzelliklerinden mahrum bırakmayın! Fakat dünya zevklerinden faydalanacağım diye başkalarının hakkını çiğneyerek sınırı da aşmayın! Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez.” (Maide 5/87)
Düşmanlık konusunda dahi Allah Teâlâ i’tidal ölçüsünden uzaklaşıp aşırılığa kaçılmasını yasaklamaktadır: “Sizinle (Dininiz, devletiniz, ülkeniz ve hürriyetiniz konusunda ve çeşitli yollarla) savaşanlara karşı, (siz de) Allah yolunda çarpışın; aşırılığa kaymayın! Kesinlikle Allah aşırı gidenleri sevmez.)” (Bakara 2/190)
Her konuda dengeli olmayı ve orta yolu izlemeyi öğütleyen vahiy öldürme konusunda da aynı ölçüye riayet edilmesini istemektedir: “Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmeyin; haklı sebeple olursa başka. Kim haksız yere öldürülürse onun en yakınına (velisine) yetki vermişizdir. O da katili öldürme işinde aşırıya kaçmasın çünkü o yardım görmüştür.” (İsra 17/33)
Allah Teâlâ’nın herhangi bir konuda belirlemiş olduğu ölçülere riayet etmeyip o konuda koymuş olduğu sınırları/hadleri aşanları şu şekilde uyarır: “İşte Biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli daha sürekli ve kalıcıdır.” (Ta-ha 20/127)
Rahman olan Allah, rahmetinin bir sonucu olarak bu tür günah ve hataları işleyen kullarına “mağfiret/bağışlama” kapılarını kapatmayarak kendisinin kapısının çalınmasını istemektedir: “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer 39/53)
“Aşırılıklardan kaçınmak” nasıl ki mü’min bireyin olmazsa olmaz bir özelliği ise, mü’min bireylerin oluşturduğu üst yapı olan ümmet için de olmazsa olmaz bir vasıftır. Ümmetin niteliğini ifade eden şu ayet bunun en güzel kanıtıdır: “Ey müminler! İşte böylece sizi, her türlü aşırılıklardan uzak, vahye dayalı, dengeli, ölçülü, uyumlu, âdil, iyiliksever ve orta yolu izleyen bir ümmet yaptık ki, tüm insanlığa karşı hakîkate şâhitlik eden güzel örnekler ve âdil şâhitler olasınız ve bu Elçi de size karşı güzel bir örnek ve şâhit olsun…” (Bakara 2/143)
Kendimize ve insanlığa örnek olmak istiyorsak hem söylemde hem de eylemde aşırılıklardan uzak, i’tidalli, ölçülü ve dengeli[2] olmak mecburiyetindeyiz. Zira takvaya yakın/uygun olan ve bizden istenen[3] budur.
Rabbim! Her türlü aşırılıktan, hadsizlikten, ölçüsüzlükten ve adaletsizlikten sana sığınırız…
[1] Maverdi, en-Nuket ve’l U’yun, Bakara 2/219
[2] En’am 6/152 [3] Maide 5/8


