GenelYazarlardanYazılar

Her gün “TEVBE”, günüdür.

Günü haftası ayı yılı yok, her gün, onun için mevsim de aranmaz.

İhtiyaç duyulduğu, veya hataya düşüldüğu an’dır onun “ânı.

Günü, ay, mevsim beklenmez. Pişman mı olduk. Dururuz onun kapısında ;Tevbeye ( pişmanlıkla gelen ” İtirafa!

Tevbe edeceğimiz zaman, kararlılık esastır.

Düşünce ve davranışlarımızda oluşan olumsuzlukları muhasebe ve muhakeme etmektir.

Samimiyet esasına dayalı, cesaret ve dirayeti önceleyen, neden ve niçinleri irdeleyerek halden pişmanlığı itiraf ettirir.

Bu bakımdan tevbeye niyet, bir daha yanlış yapmamaya, o yola girmemeye, nefsin peşinden sürüklanmemeye, sonunda hüsrana düşmemeye azm etmektir.

Karar ve davranışlarımızın vahyin referanı ile, tıkanmayı sulh ve sukunete tevcih eden şeydir tevbe.

Bu pişmanlık, Allah’a kulluğun, fıtrata aykırı amellerin yeniden rayına oturtulmasıdır.

Tevbe,  ahlak ve şahsi kusurlardan pişman olup, hatalarımızı cesurca dile getirip, kabullenip çözüm üretmek değil midir ?

El cevap; aynen öyledir.

” ” İnsan / kul, işin başında kusursuz olma belasından kurtulmalıdır.
Bu imkansızdır.
Sonuçta ermişlik belasına duçar olunur. Veya manastır ve havralarda kusursuz yaşama isteğine.

Yok böyle bir şey.

Tevbe kapısı hiç bir zaman kapanmaz.

İnsan sosyal bir varlık olarak hayatın merkezinde olacaksa, buna da Allah’a kulluk etmek deniliyorsa, kulluğu gerçekleştirmek için fıtrata uygun olmak ( hata edebilme ihtimaliyle beraber) bir hayat inşa edip yaşamak gerekiyorsa, bilgi algı ve tasavvurlarımızın, karar ve davranış halimiz, ahlak ve şahsiyetimizin, ilişkilerimizin çerçevesi bilinmek durumundadır.

Bu bir zorunluluktur.

İşte tevbenin alt yapısına bir kaç tuğla koymuş olduk.
Aynı zamanda tevbenin merasim değil, gayet tabii bir itiraf / pişmanlık olduğunu kendimize anlatmış olduk..

Burada gözden kaçmaması gereken iki şey var, ” Niyet ve samimiyet.

Aynı zamanda tevbe duadır, istiğfardır, kulluktur.

Kendimizi ortaya koyup muhasebe etmeyi, yine kendimizle yüzleşmeyi tevbe olarak görürken, aracıya recacıya hiç ihtiyaç duyulmaz/ duyamayız.

Şah damarımızdan yakın olan biriyle aramızda kimse olmamak lazım gelir.
Zaten araya kimsenin girmemesi gerektiği vahyin genel esprisinde anlatılıyor.

Tevbenin hata kusur ve doğal sonucun AF olunmak olduğu bilincinin fırsat olduğu anlaşılmalıdır.

Tevbe etmek yeniden donanıp, dirayet ve iradeyi vahye bağlı bulundurmak anlamına gelmelidir.

” Tevbe edenler, (hatasını) düzeltenler ve (yanlış yaptığını insanlara) açıklayanlar (bu lanetten) istisnadır. Bunların tevbesini kabul edeceğim. Ve ben (tevbeye muvaffak kılan, tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanım. (2/Bakara, 160

Bu halin bizi şeytana karşı sürekli donanımlı olmamız anlamına da havidir.

Halimizin hak ve hakikate yönelik oluşunun çabasıdır “tevbe.
Rabbimiz Allah konuya açıklık getiriyor.;

“Tevbe edenler, (hatalarını) düzeltenler, Allah’a tutunanlar ve dinlerini (içine şirk ve riya karıştırmadan) Allah’a halis kılanlar; bunlar (münafıklarla değil), müminlerle beraberdir. Ve Allah, müminlere büyük bir ecir verecektir. (4/Nisâ, 146)

Kendimize merhamet duyduğumuzun itirafıdır.

Eksiğimizi zaafımızı insani düşüklüklerimizin sonunda kendimize merhamet etmiş oluruz tevbeyle.

Eğer gafleti tercih edip, hayata devam ediyorsak, yeniden dönüş yollarımızı kendi elimiz ve irademizle tıkamış oluruz.

Zaman meskenet zamanı değil, kusurlu olmaktan kurtulma zamanıdır.

Cesaretle. Öncelik, kendimizle yüzleşip, itirafta / pişmanlıkta gecikmeden, Rabbimize iltica etmeliyiz.

İlahi irade şöyle buyuruyor. Nasr Suresi, 3. ayet:
“Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

Vesselam

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir