GenelYazarlardanYazılar

Kul Hakkı Diyenler Ve Kul Hakkı Yiyenler

İnsanımızın diline pelesenk ettiği bir söz vardır özellikle cami vaizlerinin diliyle; “Aman ha aman, aman ha aman” Allah’ın huzuruna kul hakkıyla gitmeyin!.. Nedir bu kul hakkı dediğimiz şey? Bunu belirleyen ve insanlara hak olarak veren kimdir? Bunun üzerinde durmalı değil miyiz? Her insan neyin kendi hakkı neyin başkasının hakkı olduğunu kendisi mi belirlemiştir? Yoksa bir şeyin hak olduğunu belirleyen insanın halıkı, hâkimi olan Allah Teâlâ mıdır? Her akıl sahibi bilir ki, tüm varlıkları yaratan, her bir varlığa belirli özellikler veren, o özellikler çerçevesinde hakkını ve hukukunu belirleyen Allah Teâlâ’dır. Hiç şüphesiz, bütün varlıkları yaratan, yaşatan, hak ve görevlerini belirleyen, dünya ve ahirette sorumluluklarını bildiren, sonucundan sorumlu tutacak olan O’dur. Ayı zamanda neyin hak neyin batıl olduğunu belirleyen de odur. Neyin daha önemli olduğunu belirleyen de O’dur. Konuya bu açıdan baktığımız zaman, herhangi bir kuralı ihlal eden her şeyden önce kuralı belirleyen Allah’ın hukukuna riayet etmediği anlaşılacaktır. Bu nedenle ihlal edilen hak öncelikle Allah’ın hakkıdır. Saygı duyulmaya, itaat edilmeye, yapılan hatalar için tövbe ve istiğfar edilmeye layık olan da O’dur. İşlenen suçun kime zarar verdiğinden önce kime karşı işlenmiş olduğu önem arz etmektedir. Hiç bir otorite sahibi otoritesinin çiğnenmesine rıza göstermez. Saygı ister, itaat ister. Hükümranlığına ortak kabul etmez. Birliğine gölge düşürmez. Ortak koşanları da asla bağışlamaz.“

Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.”(4/48)

“Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah’a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.”(4/116)

”Lokman (as), oğluna şöyle öğüt vermişti: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.”( 31/13)

Ayetlerin ortaya koyduğu mesaja göre şirkin, asla bağışlanmayacağı anlaşılmaktadır. Çünkü şirk, tevhidi örten, Allah’ın kudretine gölge düşüren, imanı bozan bir küfürdür. Kul hakkı ve benzeri davranışlar ise günah olarak nitelendirilmektedir. Günahla küfür kıyaslanamayacak kadar farklı şeyledir. Şirk imanı bitiren bir inanıştır. Kul hakkı yemek ise meşru görülmediği sürece sadece günahtır, vebaldir ve haram bir davranıştır. Bir haramı işlemenin, bir farzı terk etmenin Allah indindeki durumu gibi bir günahtır. Belki diğerlerinden farkı, hem Allah’a hem de hakkı elinden alınmış olan kula karşı işlenmiş bir günah olmasıdır. Bu hak ihlalinden kurtulmak için; Allah’a tövbe edip bağışlaması için dua ve niyazda bulunurken, kula da hakkının iade edilip rızasının alınması gerekmektedir.

Kul hakkı deyince ilk bakışta anlaşılan; birinin malını gasp etmek, birine olan borcunu ödememek, ya da mirasta hak sahibi olan akrabaların hakkını vermemek, alış verişte eksik tartmak, satılan malın kusurunu gizleyerek kusursuzmuş gibi satmak… ila ahir davranışlar akla gelir. Bunların yanında basitmiş gibi gördüğümüz birçok şeyi daha kul hakkı diyebildiğimiz davranışlara ilave etmek mümkündür. Müminler olarak hastalarımızı ziyaret etmemek, karşılaşınca selamlaşmamak, insanları rahatsız edecek şeyleri ortaya bırakmak, insanlara zarar verecek şeyleri üretmek, satmak taşımak, aracı olmak, güncel olduğu için deprem olayındaki yıkıma sebep olanlardan yaptığı işini doğru yapmayıp insanların zarara uğramasına, mallarının ve canlarının zarar görmesine ve hayatlarını kaybetmelerine sebep olmak gibi… Debremde yıkılan evler kaybedilen canlar konusunda müteahhidi, mühendisi, belediyesi, siyasetçiçisi ve denetçilerin hepsi bu cinayete ortakdırlar. Yaptıkları şey cinayettir. Bu vebalin altından kalkamazlar. Trafik kazasına sebebiyet veren kimseler de meydana gelen zarar ve ziyandan ihmalleri kadar mesuldürler. Kısaca sizi rahatsız edecek bir şey mutlaka başkalarını da rahatsız edecektir. Bunların tümünden uzak durmak gerekir. Ortan vatan ortak yaşam demektir. Tüm dünya insanlar için ortak yaşam alanı olarak düzenlenmiştir rabbimiz tarafından. Hayatı insanlarla beraber yaşıyoruz. Havayı suyu ekmeği birlikte yiyoruz. Sonuçlarına da birlikte katlanmak zorunda kalıyoruz. Bu nedenle insan olarak, mümin olarak yaptığımız işi kendimizin beğeneceği ve gönül hoşluğu ile kabul edebileceğimiz şekilde yapalım ki, sonuçta hepimiz huzur ve güven içinde bir hayat yaşama şansına sahip olalım. Rabbimiz:“

İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”(26/183) buyuruyor.

“Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (2/188)

“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.” (Nisa 4/29)

İnsanların kul hakkı konusunu bu kadar öne çıkarmalarında, işin ucunun dünyada kendi menfaatlerine dokunuyor olmasının payı büyük olsa gerek. İnsan o kadar bencildir ki herkesin malını çalan hırsız bile, kendi malının çalınmasını istemez. Başkasının canına saygı göstermeyen cani bile kendi canının korunmasını ister. Aslında bu Allah’ın insana vermiş olduğu fıtratı doğru kullanmadığından kaynaklanmaktadır. İnsan işine geldiği yerde kılı kırk yararcasına ince eleyip sık dokurken, işine gelmediği yerde o tarafa doğru asla yönelmez. Bencilliği cimriliği, nankörlüğü ve kıskançlığı tutar. Allah Teâlâ ise, her zaman ve her yerde sağ duyunun bozulmadık fıtratın tezahürünü istemektedir. Yenilen kendi hakkı olduğu zaman bütün gücüyle onu korumaya çalışırken; başkasının hakkını korumada aynı titizliği göstermez. Hakkını yiyenlere bağışlamayacağını haykıranlar. Kendilerinin bağışlanmamasını da aynı derecede isteyebilirler mi?!

Allah dilerse kişi ile kalbi arasına girer.” Hz. Ebu Bekir (r.a.) Medine de en çok yardım edip gözettiği fakirlerden birisi “ifk” olayında aşırı davrandığı için ona bir daha asla yardım etmeyeceğine ve yaptığı bu işi bağışlamayacağına dair yemin etmişti. Ancak Allah Teâlâ bu işten razı olmadığı için öyle bir ifade kullanmıştır ki, taş olsanız dayanamazsınız.

“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah’ında sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (24/22)

Şimdi bu hükmün karşısında bağışlamayacak bir kimse olabilir mi? Allah kulunun “bam teline” dokunarak, bütün öfkesini ve intikam duygularını bitirmektedir. “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” Kuralına göre İster misiniz ki, size de merhamet edilmesin? Bunun için Müminler sonunda bir birlerine haklarını helal ederler bağışlarlar ki, Allah da bizi bağışlasın merhamet etsin!..

Biz bu işin edebini böyle gördük: mümin kardeşlerimizden bir mümin bir sohbet esnasında kendisine yersiz ve haksız olarak yapılan iftiralardan, hakaretlerden ve nihayet öldürmeye kalkan insanlardan bahsetmişti. Sonunda şu cümleyi kurdu: bunların birçoğu bilmeyerek cehaletlerinden, bir kısmı da bile bile ihanetlerinden yaptı bunları. Rabbim herkesin gönlünde olanı bilmektedir. Benim de gönlümde olanı bilmektedir. Bu nedenle bağışlayıcı olalım ki bağışlanmak istemeye yüzümüz olsun. “Ben Allah ve resulüne düşman olmayan herkese hakkımı helal ediyorum.” (Ercüment Özkan ) Evet sonuçta hepimiz Allah Teâlâ’nın bağışlamasına muhtacız. Bu nedenle aklıselim sahibi olan her müminin dünyada söylemesi gereken söz bu olmalıdır. “Allah affeder ama ben affetmem” diyenler kendilerinin günahsız olmadıklarına göre affedileceklerinden emin mi oldular?!.. Ya da kendilerini Allah’tan büyük mü görüyorlar ki böylesine haddini aşan bir söz söylüyorlar? Unutmayalım ki, Resuller bile Allahın affına muhtaçtır.

Bu konuda ellerinin altında haklarını korumak üzere kendisine emanet edilen savunmasız yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler için ise tehdit, daha farklı bir biçimde yapılmaktadır:

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.” (4/10)

“Allah’tan korkun da yetimlere mallarını verin. Murdarı temiz ile haramı helal ile değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin, çünkü o, büyük bir günahtır.” (Nisa 4/2)

“Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah, iyice düşünüp öğüt alasınız diye bunları size tavsiye etmektedir.” (6/152)

Ancak kul hatasız olmaz. Herkes hata işleyebilir. İmanını muhafaza eden ve Salih amel işleyenlerin durumunu Allah şöyle değerlendiriyor:

“Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.” (25/70)

“İman edip Salih amel işleyenlerin (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.”(29/7)

“İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.” “(Bütün bu lütuflar) mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.” (Fetih 48/4-5)

“İşte bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah’tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını arttırır.” (Talak 65/5) buyurmaktadır.

Elbette insan kendi amelinden hesaba çekileceği gibi; sebep olduğu işler konusunda da hesaba çekilecektir. Bu başkalarını doğruya ulaştırmak için yapıldıysa mükâfatını, yanlışa düşürmek için gayret edildiyse mücazatını görecektir. Allah bunun örneğini kâfirler üzerinden bize şöyle göstermektedir:

“Onlara: Rabbiniz ne indirdi denildiği zaman, «Öncekilerin masallarını» derler. Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilmeden saptırdıkları kimselerin günahlarını da kısmen yüklenirler. Dikkat edin, yüklendikleri yük ne kötüdür!” (16/24-25)

Burada kısmen yüklenmelerinin sebebi, bu işe müdahil oldukları kadar sorumluluk yüklenmiş olmalarındandır.

“Bir de küfredenler o iman etmiş olanlara: «Bizim yolumuza uyun, biz de sizin günahlarınızı yüklenelim!» dediler. Oysa onlar onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir ve onlar kesinlikle yalancıdırlar.”

“Elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.” ( Ankebut 29/12-13)  İnsan bizzat kendi yapıp ettiklerinden sorumlu olduğu gibi bir olayın meydana gelmesine veya bir işin yapılmasına sebep olmuşsa o işin sonucundan da dahli oranında sorumludur.

“Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her şeyi gözetip karşılığını verir.” (Nisa 4/85)

Hal böyle olunca bilerek saptırmak İhanet, Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığı halde karanlığa taş atar gibi zanlarıyla insanları saptırmakta cehaletlerinden olmaktadır. Sonuç olarak fazla fark etmemektedir. İnsan haddini aşmış, ihtiraslarının ve cehaletinin kurbanı olmuştur. Şimdi bu işleri yapanlar görsel medyanın gözdeleridir. Kimi Allah’ ile aldatıyor, kimi peygamberle. “Dine karşı din” anlayışının bir uzantısı olarak hakikat yerine hurafe, Allah’ın ayetleri yerine rüya ve hikâyelerle yeni bir din / (anlayışı) oluşturuyorlar. Allah’ın değişmez ayetlerini dillerine dolayıp tartışarak toplumda bu hükümlerin hürmetini bitiriyorlar. Bunların durdukları yer, teşhir ettikleri anlayış Allah indinde mahkûmiyetlerinin belgesi olarak yeterlidir. İşte bunlar kendi fiillerinin yükünü taşıdığı gibi, bilerek bilmeyerek saptırdıkları kimselerin yükünden paylarına düşeni de taşıyacaklardır. İnanıyoruz ki, Allah hesap günü bunların da yakasını bırakmayacaktır!..

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı