GenelYazarlardanYazılar

Âdem Olmak Veya Şeytanlaşmak

Âdem ve şeytan, bu ikilinin hasımlık serüveni daha insan denilen varlığın balçık/beşer/halife kılınmasıyla beraber başlamış ve kıyamete kadarda devam edecektir. Bu kıssa kıyamete kadar sürecek Hakk-Batıl mücadelenin kaynağını tesbit açısından son derece ehemmiyet arz eder. Hakkın karşısında duran, batılın temsilciliğini-yönlendiriciliğini üstlenen bu ya­ratığın kimlik profili, bu kıssa ile ortaya çıkar, insanın en geniş haliyle tanıtılıp su­nulduğu kıssada, meşguliyet sahası sadece insan olan şeytanın da aynı paralellikte tanıtılması, Allah’ın rahmet ve lütfunun bir eseri olsa gerek.

Bu kıssada anlatılan  gaybi haberleri nereden biliyoruz? Tabi ki gaybın sahibi olan Allah’ın resuller vasıtasıyla bizlere ulaştırdığı vahiyden öğreniyoruz; “Hani meleklere: “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 34)

“Buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak inin! Yeryüzünde sizin için belli zamana kadar bir yerleşim ve faydalanma vardır.” (A’râf 24) “

“Dedi ki: “Oradan birbirinize düşman olarak hep beraber inin. Benden size bir hidayet gelecek. Kim de benim hidayetime uyarsa, o sapmayacak ve bedbaht olmayacaktır.” (Tâhâ 123)

Baştan şunu ifade edelim ki, bu haberler gaybe taalluk eden haberlerdendir. Gayb imanın şartlarındandır “onlar gayba iman ederler” Kur’an da kılişe bir sözdür ve çok kez vurgulanır. Bir konu iman mevzuû ise o kunuda vahyin dışına çıkmak, zan ifade eder. “Zan ise gerçekten hiçbir şey ifade etmez” sadece gayb konusundaki imanı zedeler. Gaybi meselelerde gaybın sahibi ne kadar bildiriyorsa o kadarıyla yetinmek, gayba imanın kayyumluğunun göstergesidir. Herkesin bu konudaki imanını Kur’an’la test etmesi elzemdir. Çünkü iman şüphe ve zan götürmez!

İşte bu kıssa (Âdem ve Şeytan) da iman mevzûunu içeren konularındandır. İsterseniz şöyle bir kendimizi yoklayalım; Âdem (as) yaradılışı, İblisin onunla sınanması, cennete yerleşmesi ve eşinin yaratılması daha sonrası gelişen hadiseler hakkındaki bilgi ve imanımızı bir gözden geçirelim ve bakalım ne kadar Kur’ani?

Naçizane benim şöyle bir tesbitim var: ‘Yaşadığımız çağ itibariyle kendini İslam’la tavsif/nispet eden kahir ekseriyetin inandığı ve yaşadığı “DİN” Yahudilik ve Hıristiyanlıktan aparma ve eklektik bir dindir.’ Bu iddianın ispatı olarak Mukaddes Kitaptan (Tekvin/Yaratılış bölümünden) bazı alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu kitap; Adem, Melek, İblis ve Adem’in eşi konusunu şöyle anlatır:

“Rab Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu” (Tekvin 2:7).

RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu.  Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Tekvin 2: 15-17)

Rab Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapladı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi: Adem: ‘İşte bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir’, dedi, Ona ‘kadın’ denilecek, Çünkü o adamdan alındı.” (Tekvin 2: 21-23).

“Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi.” (Tekvin3: 20)

RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.

Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.

Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi.

Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.

RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”

Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.

RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu.

Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi. (Tekvin 3: 1-13)

Burada biraz durup düşünmenizi istiyorum! Bu konudaki inancınız yukarıdaki alıntıyla örtüşüyor mu?

Herkesin cevabı kendisine kalsın biz konuya devam edelim.

Kur’an kıssalarının bize anlatmak istediği; geçmişte olmuş olayların içyüzünü, doğru şeklinin özünü, yani bize lazım olanı kadarını anlatır, gerekmedikçe fazla teferruata girmeden ve vermek istediği mesajı ise “sizde onlar gibi yapmayın veya yapındır” diyerek iletir. Çünkü yukarıdaki alıntıda da görüldüğü gibi bir hakikatin yanlış anlatımı var. Bunun doğrusunu Kur’an’da  şöyledir:

“Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Dediler ki: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni tüm eksiklerden tenzih ederek sana hamd etmekte ve seni takdis etmekteyiz.” (Allah) dedi ki: “Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.” (Bakara 30)

“Andolsun ki, insanı süzülmüş çamurdan yarattık.” (Mü’minûn 12)

Şüphesiz İsa’nın Allah yanındaki durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona: “Ol!” dedi, o da oluverdi.” (Âl-i İmran 59)

“Allah, sizleri topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çift kıldı. O’nun bilgisi dışında bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Yaşayan birinin ömrünün uzatılması da, kısaltılması da mutlaka bir Kitap’ta yazılıdır. Şüphesiz ki bu, Allah’a kolaydır.” (Fâtır 11)

Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O diretti.” (Tâhâ 116)

“Meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.” (Bakara 34)

 “Ey İblis! Neyin var ki secde edenlerle beraber olmadın?” (Hicir 32)

 Dedi ki: “Ben kuru bir çamurdan, şekillenebilir bir balçıktan yarattığın beşere secde etmem.” (Hicir 33)

 Demiştik ki: “Ey Âdem! Şüphesiz ki bu, sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın! Bedbaht olursun.” (Tâhâ 117)

“Dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’” (Bakara 35)

 “Şüphesiz sen orada acıkmayacak ve çıplak kalmayacaksın.” (Tâhâ 118)

“Orada susamayacak, Güneş’in altında yanmayacaksın.” (Tâhâ 119)

Şeytan ona vesvese vermiş ve demişti ki: “Ey Âdem! Sana ebediyet ağacını ve tükenmeyecek mülkü göstereyim mi?” (Tâhâ 120)

“Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır’ dedik.” (Bakara 36)

“Ondan yediler, avret yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarıyla üzerlerini örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti, şaşırdı” (Tâhâ 121)

“Andolsun ki bundan önce Âdem’e, ahit vermiştik. O unuttu. Biz onda bir azim/kararlılık görmedik.” (Tâhâ 115)

“Derken Âdem, Rabb’inden kelimeler aldı. Böylece, Âdem’in tevbesini kabul etti. Kuşkusuz O, Tevbeleri Kabul Eden’dir, Rahmeti Kesintisiz’dir.” (Bakara 37)

“Dediler ki: “Rabbimiz! Şüphesiz biz kendimize zulmettik. Şayet bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (A’râf 23)

Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve yol gösterdi.” (Tâhâ 122)

Dedi ki: “Oradan birbirinize düşman olarak hep beraber inin. Benden size bir hidayet gelecek. Kim de benim hidayetime uyarsa, o sapmayacak ve bedbaht olmayacaktır.” (Tâhâ 123)

Bu kıssayla alakalı bütüncül okuma yapmak isteyenler şu surelerdeki diğer ayetlere de bakabilirler. Bakara 30-37, Araf 11-19- Hicir 26-28, Kehf 50, Taha 116-121

Yukarıdaki alıntı Mukaddes Kitap (Tevrat/Zebur/İncil) den özetle Yahudi ve Hıristiyanların inanışlarına göre; 1. Âdemin eşi onun kaburga kemiklerinden yaratılmıştır. 2. Kadın meyveyi yedi ve eşine de yedirdi. 3. Meyveyi yediler, ölmeleri gerekiyordu ama ölmediler. 4 Bu meyveyi yerseniz Tanrı gibi olacaksınız. 5. Tanrı bahçede yürüyor ve Âdem’i arıyor “neredesin”! Diye soruyor. 6. Âdem, yanıma verdiğin bu kadın beni aldattı. 7. Kadın; yılan beni aldattı…

Hıristiyan telakkisine göre de kadın haram meyveyi Âdem’e yedirerek cennetten   kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkâr olmasına sebep olmuştur. İlk günahı işletendir. Bu günahından ancak çok cocuk doğurarak kurtulur. (Yeni Ahit. Korintoslular’a ikinci Mektup 11/3)

Kur’an’a göre ise; 1. Âdem topraktan yaratılmış, o neyden yaratılmışsa eşi de ondan yaratılmıştır. 2. Allah’ın “yasak/yapmayın” dediği şeye yaptığı için ziyan edenlerden olmuşlardır. 3. Yasak ağaçtan yemeleri sonucu kötülükleri/günahları ortaya çıkmıştır. 4. Allah Âdemi yeryüzü için yaratmış, cennet diye zikredilen bahçenin nerede olduğu önemli değildir. 6. Âdem ve eşi suçu bir başkasının üzerine atmamış “biz nefsimize zulmettik bizi bağışlamazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz.” Diyerek suçu kabullenmişlerdir.7. Allah’a karşı işlediği suça bahane bulmak veya bir başkasının üzerine atmak, Allah’ın emrine açıkça isyan etmek İblisleşmek/şeytanlaşmaktır.

Kur’an, kıssayı bu eksen üzerinde anlatıyor. Bu anlatımla yetinip bu kadarına iman etmemiz gerekirken, biz bununla yetinmemişiz! Yukarıdaki Kitabı Mukaddes anlatımının aynısının tamamını Allah resulünün ağzına koyarak hadis uydurmuşuz. Tevrat’ın anlatımına iman etmişiz.

Aşağıdaki sunacağımız hadis diye uydurulan şu sözler örnektir:

“Kadınlar hakkında hayır tavsiye ediniz; çünkü kadın eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı baş tarafıdır. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın, hali üzere bırakırsan öyle eğri kalır. Kadınlar hakkında hayır tavsiye ediniz” (Buhârî, “Nikâḥ”, 80; İbn Mâce, “Ṭahâret”, 77).

“Eğer Havvâ olmasaydı kadın cinsi eşine hıyanet etmezdi” (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 1, 25; Müslim, “Raḍâʿ”, 62, 63).

İbn Abbas, İbn Mesut ve sahabeden bir topluluktan rivayet edildiğine göre:
“İblis cennetten çıkarıldı. Allah, Âdem’i cennette iskan etti. Âdem, alışmadan ve ülfet etmeden cennette dolaşıyordu. Kalbinin ülfet edeceği eşi yoktu. Âdem, uykuya dalmıştı, uykusundan kalktığında bir kadının başı ucunda oturduğunu gördü. Allah onu, Âdem’in kaburga kemiğinden yaratmıştı. Adem, ondan:

“Sen kimsin?” diye sordu. O:

“Ben bir kadınım” diye cevap verdi. Âdem:

“Niçin yaratıldın?” diye sorduğunda, kadın:

“Bana ülfet edesin” diye, cevap verdi.

Melekler, Âdem’in ilminin ne derece olduğunu anlamak maksadıyla:
“Ey Adem! Kadına, neden dolayı bu ad (Havva) verilmiştir?” diye sordular. Âdem:

“Çünkü o, canlı bir maddeden yaratılmıştır” dedi.

Kaynak: Taberi, Milletler Ve Hükümdarlar Tarihi, C.1, Çev. Z.K. Ugan ve A. Temir, MEB Yy. İstanbul, 1991.

“Âdem hata işlediği zaman,

‘Ya Rabbi! Muhammed’in hakkı için beni affetmeni istiyorum.’ diye yalvardı. Allah,

‘Ey Âdem! Kendisini daha yaratmamışken, sen Muhammed’i nereden öğrendin?’ diye sordu. Âdem:

‘Ya Rabbi! Sen beni elinle yaratıp ruhundan bana üflediğinde, başımı yukarıya kaldırdım. Arşın sütunlarında “La ilahe illallah, Muhammedurresulüllah” yazılı olduğunu gördüm ve bundan anladım ki, ismini kendi isminin yanında yazdığın kimse yarattıkların arasında sana en sevgili olandır.’ Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu:

‘Ay Âdem, doğru söyledin; hiç şüphesiz Yarattıklarımdan bana en sevimli olan Odur. Onun hakkı için istediğinden ötürü seni bağışladım. Bilesin ki, eğer o olmasaydı, seni yaratmazdım.”

(Hadisi, Beyhakî, Taberanî, Hakim rivayet etmiştir. (bk. Hâkim, Mustedrek, II/615; Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, 1/116. Yusuf Nebhanî, Hucetullahi ale’l-âlemin, s. 210).

Hadis diye uydurulan bu sözler itikatta kattîyen delil olamazlar çünkü bütün hadisler zan içermektedir, zan üzerine itikat inşa olunamaz itikadın hem delaleti hem de sübutu kati olmak zorunluluğu vardır. Ama bu sözleri yıllardır müftü/ hoca denen vaizler millete din diye anlattılar. Millette dinini bu hocalara havale ettiğinden, doğruluğunu veya yanlışlığını hiç sorgulamadılar. Bu konuda da Yahudilerin ve Hıristiyanların yaptığının aynısını yaptık;

Onlar, Allah’ın yanı sıra hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabb’ler edindiler. Oysa bunlar, bir tek olan İlâh’a kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bunların ortak koştuklarından münezzehtir.” (Tövbe 31)

Bu ayeti kerimeyle alakalı olarak Adiy bin Hatem den şöyle bir haber verilir; bu ayet nazil olduğunda Adiy itiraz eder, “onlar haham ve Rahiblerine ibadet etmiyorlardı.” Allah resulü ona, “onlar bir şeyi haram kıldılar mı onu haram kabul ediyorlar helal kıldıklarını da helal sayıyorlar mıydı”? “Evet” deyince “İşte bu Allah’tan başkasını Rab edinmek demektir.” (Tirmizî, Berae suresi Tefsir, Bab 10, Hadis no: 3095; Kutub-i sitte, 641)

Şimdi bu sözün arkasından, Müftüsünden başlayın hocasına hocasından başlayın alimine, aliminden başlayın mezhebine… kadar götürün. Kim kimleri “rab” ediniyor…?

Şeytan, insanı çok iyi tanıyan, onun zaaflarını da bilen zeki biridir! Zaaflarını kontrol edemeyip zafiyet gösterenler onun ivmesine çabuk kapılıp aldanabilir, hatta şeytanlaşa bilirler. Biz ademoğulları için bu mümkün olmakla beraber, bize merhamet eden bir rabbimizin olması bizim için büyük bir avantajdır. O’nun merhameti gereği içimizden biz insanlara bizim gibi insan olan elçiler göndermesi, bizden nasıl bir kulluk istediğini bu prototiplerle nevi şahıslarında yaşatması ve bir de kitap yollamış olması ne büyük bir nimettir! Adımız üzerinde insanız ve hata yapabiliriz, ayağımız kayabilir. Allah’ın bizler için çizmiş olduğu sınırları/hududullahı çiğnemiş de olabiliriz. Ama bize düşen ceddimiz Âdem gibi tavır koymaktır; “biz nefsimize zulmettik, bizi bağışlamazsan hüsrana uğrayanlardan oluruz” diyerek yanlışımızı anlayıp hiç kimseyi suçlamadan dürüst davranıp tövbe ettiğimizde rabbimiz bizleri bağışlayacağını söylemektedir. Bu biz insanoğulları için büyük bir nimettir. İşte Âdem olmak böyle bir şeydir; büyüklenmeyen/böbürlenmeyen sahip olduklarıyla övünmeyen üstünlük taslamayan, yanlışa yanlış doğruya da doğru diyen, çapının ve konumunun farkında olmaktır.  Âdem gibi adam olmaktır.

Evet, her insan Âdem’in torunlarından biridir ama O’nun torunu olmak, Âdem gibi adam olmak için yeterli değildir. Binaenaleyh, Âdem’in torunları içerisinde O’nun inanç ve hayat anlayışını benimseyip, mü’min olan iyi insanlar da var, şekli Âdem olmakla birlikte, fitne ve fücuru ahlak haline getirip şeytanlaşanlar da var.

Esas itibariyle fikren Âdem’in özeliklerine sahip olanlar, Âdem gibi adam olmaya yönelenlerdir. Fizikî yönden Âdem’e benzemekle birlikte, fikrî yönden şeytana uyanlar da şeytanlaşanlardır.

Ezcümle, “Âdem gibi adam olmak” için Allah’ın emir ve nehiylerine karşı büyüklenip böbürlenmeden, bahaneler üretmeden (secde) kabul ederek O’nun emirlerine karşı; edepli, ahlaklı, terbiyeli, temiz, inançlı, bilinçli, davasını önceleyen insan demektir. Böyle bir insan, Allah’a iman, ibadet ve tâ’at hâlinde olup, kullukta kusur etmemeye, ettiği anda da kusurda diretmeyen, hatasından dönen ve Allah’ın kulları ile iyi geçinmeye çalışan. Başka bir ifadeyle Yaradan’a yaklaşmanın ve yaratıklarla kucaklaşmanın gayreti içinde olur. Yoksa dikilip iki ayak üzerinde yürümek Âdem olmak değildir.

Vesselam

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı