
Mirasta varisin payını belirleyen hudud kelimesi neyi ifade ediyor?
SORU: Ebu Zeyd (Nasr Hamid) fıkhın miras konusundaki ayetleri de doğru anlamadığını düşünmektedir. Ona göre Nisa suresinin bu konudaki ayetleri çağdaş eşitlik kavramlarıyla yorumlanmalıdır. Ebu Zeyd’e göre, miras paylarını belirleyen Nisa/11 ve 12. ayetlerinden sonraki 13. ayetinde geçen hudud kelimesi mirastaki alt sınırı belirtmektedir.
Bu bakımdan kadına, erkeğe verilenin yarısının verilmesi alt sınırdır. Üst sınır ise kadının erkekle eşit pay almasıdır. Müctehidler, kadını eksik gören tasavvuru terk ederek bunu görmeli ve kadına mirastan bu üst sınıra kadar pay vermelidirler. Hatta bu yaklaşım, fıkhın kadını eksik gördüğü her konuya teşmil edilmelidir/uygulanmalıdır.(M. Hayri Kırbaşoğlu || Ahir Zaman İlmihali)
Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Miras paylarını belirleyen Nisa/11 ve 12. ayetlerinden sonraki 13. ayetinde geçen hudut kelimesi gerçekten mirastaki alt sınırı mı belirtmektedir?
CEVAP: Bir konuyu değerlendirirken o konuyla ilgili ayetleri konunun anlatım seyrine uygun olacak şekilde sıralayarak birlikte okumalıyız. Okuduğumuz ayetler bizim zihin dünyamızda nasıl bir anlayış meydana getirdiğini gördükten sonra, söylenenleri yeniden gözden geçirerek kararımızı vermeye çalışmalıyız. Şimdi bahsedilen ayetleri birlikte okuyalım:
“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” (Nisa 4/11) (Bu kadar teferruatlı açıklamaya rağmen anlaşılmayan bir yanı olabilir mi?)
“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana babası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkiyle bilendir, halimdir.”(Nisa 4/12)
“Bunlar, Allah’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.” (Nisa 4/13) Ayetin başındaki “bunlardan” kasıt, yukarıda her bir mirasçıya değişik durumlarda verilen paylar demektir.
Görüldüğü gibi ayetlerde bir tek kadın ve erkek çocukların paylarından bahsedilmiyor. Sadece çocukların paylarıyla başlıyor. Arkasından, erkeklerin, kadınların birbirlerine mirasçı olduklarında çocuğu varsa ayrı, yoksa ayrı hisselerden bahsedildiği gibi çocukların sayıları farklı ise yine payları farklı veriliyor. Baba ve annelerin çocuklarının mirasındaki paylarından bahsettiği gibi, kardeşlerin cinsiyetlerine göre farklı haklarından da bahsediyor. Yine anne baba ve çocukları olmayan Kelale’nin mirasının kimler arasında nasıl paylaşılacağından da bahsedildikten sonra; bunların tümü kastedilerek: “İşte bunlar, Allah’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.” (Nisa 4/13) buyuruyor.
“Had” kelimesinin çoğulu “hudut” dur. Had, herhangi bir konuda konulan ölçünün son sınırını gösterir. Türkçede bir aracın azami taşıyacağı yükü belirtmek için “istiap haddi” ifadesi kullanılmaktadır. İnsan için tanınan son sınır için de “haddini bil” yani sınırını sana insan olarak tanınan son çizgiyi/ ölçüyü bil denilmektedir. Ölçüsüz davrananlar için de “Haddini aşıyorsun” ifadelerini kullanırız. “Hududullah” denildiğinde de Allah Teâlâ’nın yaratılmışlar için her konuda koymuş olduğu yasaları ve değişmez ölçüleri anlamına gelmektedir. Bu manada Kur’an’da verilen cezalara da “had” tabiri kullanılmaktadır. Zina edene yüz, iftira edene seksen sopa vurmak, Allah’ın koymuş olduğu haddidir. Ne aşağı ne de yukarı çekmek kimsenin haddi değildir. Bunu insanlara uygulamaya da, “had” tatbik etmek/ cezayı infaz etmek denilmektedir. Bir ülkenin sahip olduğu toprakların en son çizgisine de “sınır” / sınır haddi- sınır çizgisi ifadesi kullanılır. Tüm bu ifadelerde görüldüğü gibi “had” kelimesi en alt çizgiyi değil en son çizgiyi göstermek için kullanılan bir kelimedir. Kuran’daki “Tilke Hududullah” İşte bütün bu hükümler, “Allah’ın çizdiği sınırlar/ koymuş olduğu yasalar” anlamına gelmektedir. Ayetin devamına baktığımızda: “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.” Yani bu konulan yasaları uygulamak suretiyle Allah ve Resulüne itaat gerçekleşmiş olacaktır. Bu işin alt sınırıysa, üst sınırı nedir? Niçin eşitlik? Sınırı belirtilmeyen bir konuda nasıl eşitlik dersiniz? İnsanoğlu bir kere sınırı geçti mi nerede duracağını kimse kestiremez. Haddi aşan ve “özgürlüğe” bulaşan kimselerin savrulduğu gibi savrulur ve insan kendini ilahlaştırır. Bunun en açık örneği, demokratik bir sistemi benimseyen kitlelerin, Allah’ı dünyada işlerine karıştırmayarak dünyada kendi ilahlıklarını ilan etmeleridir. Bunlar da hayatı düzenlemek için kendi hudutlarını/ yasalarını kendi hevalarına göre tespit ederek hayata geçirmeye çalışmaktadırlar.
Sözün özü bu ayette geçen “Hududullah” Allah’ın koymuş olduğu yasaları/ haklar konusunda “belirlediği sınırları” anlamına gelmektedir. Bu ifadeden “en alt sınırdır” diye bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Böyle bir yorumun tutarlı bir yanı yoktur. Bundan önce esas hudutların belirtildiği iki ayette aksine: “Bunlar Allah tarafından konulmuş farzlardır (paylardır).” Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkiyle bilendir, halimdir” buyrulmaktadır. Güya Müslümanların halinin ilmi diye yazılan kitaplar yazanın keyfine göre şekil alan kitaplardır. Bunlardan din anlamaya çalışanların işleri oldukça zordur. Allah’ın kitabı bunlardan daha açık ve anlaşılır durumdadır. Ayrıca hüküm ayetleri muhkem ayetlerdir. Açık ve anlayacağımız şekliyle sunulmuştur. Aksi halde Allah kullarının anlayamayacağı ayetlerden sorumlu tutar mıydı? Öğüt olarak kolaylaştırıldığını, açık ve anlaşılır bir kitap olarak indirildiğine kendisi şahitlik etmektedir. (Yusuf 12/2, Kamer 54/17,22, 32, 40) okuyup görelim ve kararı kendimiz verelim.