GenelYazarlardanYazılar

BİDEN Dönemi ABD-TÜRKİYE “Savaş”ları -GARA OPERASYONU-

Sık sık ifade ettiğimiz üzere, uzun süredir dünyada “Güçlüysen haklısın” anlayışı hakimdi. Ve bu yaklaşım, zalimlerin kurguladıkları (sözde) evrensel kavramlar ve değerlerle kamufle edilmekteydi… Söz konusu zülmün arkaplanındaki küresel güçlerin kontrolünde hareket eden medyanın algı yönetimiyle de insanlar, – “Okumuşlar”ının büyük bir kısmı da dahil- önce çeşitli önyargılarla kitleleştirildi, sonra da kolaylıkla manipüle edildi…Özellikle değişen dünya  dengeleri ve yeni bir denge arayışı sürecinde bahse konu algı yönetimi ve manipülasyon sistematiği çok daha aldatıcı ve kafa karıştırıcı hale geldi. Bu çerçevede eski düzenin kurgulayıcısı Batı/ABD, yeni denge arayışı sürecinde de kendi çıkarlarını korumak için her yola başvurmakta ve bunu da “suret-i hak”tan gözükerek yapabileceğini zannetmektedir. Öyle ki hala karşılarında “gerçek adaleti” sağlayacak, kim olursa olsun mazlumların yanında yer alacak bir güç/yapı, henüz, – tüm boyutlarıyla- oluşmuş bulunmamaktadır. Böyle bir iddia ile ortaya çıkanlar, “düşünsel ve siyasal duruş”ları itibarıyla netleşemediklerinden, dengeleri kısmen değiştirmede rol oynasalar da istenilen niteliklere sahip gözükmemektedirler. En vahimi de söz konusu güçlerin de temel referansının “Batı düşüncesi” olmasıdır…

Bu bağlamda gündeminize taşıdığımız yorumlarda, “ideolojik duruşumuz” dan taviz vermeyerek reel-politik okumalar yapmaya çalışmaktayız… Bu ayda bahse konu gelişmelerin devam eden boyutlarını ve bunların arkaplanını dikkatlerinize sunmaya çalışacağız…

Son günlerde “Büyük Şeytan” ABD’nin yeni başkanı ve dışişleri bakanının “demokrasi” soslu açıklamarını, “içimizdeki beyinsizler”/Romantik demokratların nasıl okuduklarını takip ediyoruzdur. Lakin, küresel kapitalizmin önünü açma işlevini sürdüren önemli kavram/aparatlardan birisi olan “demokrasi”yi de diğer Batılı kavramlar gibi doğru tanımlayanlar, biz bu filmi daha öncede görmüştük’ uyanıklığıyla yaşananları anlamaya çalışmaktadırlar… Şüphesiz ABD’nin dış politika açılımlarını anlamaya ve yorumlamaya çalışırken, plan-proje ve stratejilerini kurguladığı ideolojik arkaplanın yanında eski ve yeni aktörlerin durumlarındaki değişiklikleri, sahip oldukları avantaj ve riskleri doğru okumak durumundayız. ABD ve” dostları”nın yapmaya çalıştıkları gibi, belirli dönemlerde bir yaşanan böyle bir süreci,” düz mantık ” ile okumak, onların gürültülerine pabuç bırakmak durumunda değiliz, olamayız da…Aksi takdirde onların yakın geçmişte yaptıkları temel yanlışların sonuçları bugünlerde  nasıl gözüküyorsa aynı şekilde bizim karşımıza gelecektir. Mesela, Haydut-Terörist devlet ABD ve bölgedeki hala değişmeyen partneri İsrail’in planlarının, beklentilerinin, değişen şartların ortaya çıkardığı gerçeklikler ve bölgenin dinamikleriyle uyuşmayacağı artık anlaşılmalıdır. Her ne kadar dönemsel gelişmeler aldatıcı bir manzara ortaya koysa da dikkatli/basiretli gözlerden kaçmayan derin gelişmeler yaşanmaktadır…

Bu çerçevede ABD ve Batı’nın yanılgıları, yeni süreçtede avantajlarını koruma stratejilerini boşa çıkaracaktır. Küresel şirketler/güç odakları koalisyonu olduğu anlaşılan ABD’nin içindeki ekonomik, sosyal – siyasal düzlemlerdeki derin sorunlar, giderek içinden çıkılmaz bir kaosa doğru yol alacaktır… Ulusalcılar ile küresel finanscılar arasındaki ciddi görüş ve strateji farklılıkları ABD’yi teslim alacaktır. Nitekim Kongre baskını, Biden’in yönetimi teslim almasıyla birlikte kontrol etmekte zorlanılan Teksas’taki felaket benzeri gelişmeler -orta ve uzun vadede- ABD’nin geleceğiyle ilgili işaretler vermektedir… Ki, ABD’nin hatalı okumalarla küresel çaptaki hesapları ve bunların sahadaki sonuçları ABD içine yansıdıkça, neler olabileceği şimdiden tahmin edilebilir… ABD dışında yaşananlar ise küresel odaklarca algı yönetimi ve manipülasyonlarla kontrol edilmek istenilmektedir…

ABD yetkililerinin bölgemize yönelik olarak demeçleri, malum kuruluşların raporları-strateji belgeleri havada uçuşuyor. “İçerdekiler” ve “dışarıdakiler” bunları paslaşarak gündem oluşturmaya devam etmektedirler… Keza, tek başına bir güç olamayacağını anlayan AB içinde de ABD ile birlikte hareket etmekten yana olan Translantikçilerle, farklı bir yaklaşıma sahip devletlerin imzasını taşıyan bir başka AB belgesi de gündemdeki yerini almış bulunmaktadır. Söz konusu belgede, AB-Türkiye ilişkilerinin yeni bir düzlemde müzakere edilmesi istenilmektedir. Ve ABD-AB mutabakatı, bu ittifakın Türkiye’nin üzerine birlikte geleceği iddialarının pek de güçlü olmadığına dair işaretler, bahse konu belgeden çıkarılabilmektedir… Bu arada Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Rusya ilişkilerinin yanısıra Türkiye-İran ilişkilerinin seyri konusunda AB ülkelerinin farklı düşündükleri anlaşılmaktadır. Aynı zamanda, Azerbaycan’ın, -uygun bir konjonktürden yararlanarak- Türkiye’nin de tam desteğiyle Ermeni işgali altındaki topraklarını kurtarması da AB ülkelerinin bir kısmını yeniden düşünmeye sevkettiği söylenebilir. Evet, Kafkas bölgesindeki jeopolitik savaşlar ABD ve AB ülkelerini tedirgin etmiştir. Tabi ki bu stratejik gelişme İran’ı da ciddi anlamda düşündürürken, Rusya da -gelişmeler kendisi için en iyisi olmasa da- değişen şartlarda büyük sıkıntılar yaşamadan bu süreci atlattığı için kısmen memnun gözükmektedir. Ne var ki Türkiye’nin bölgede giderek güçlenmesi ve yeni denge arayışı sürecinin bölgede de Türkiye’nin önünü açmasından tedirgin olan bir Rusya’dan bahsetmek de gerekmektedir…

Bu arada, İran’ın İmam Humeyni sonrasında, bölgedeki gelişmeleri hatalı okuması, 2011-15’de netleşen Irak-Suriye politikalarının sonuçları ortadayken tekrar benzeri  tercihlerle ABD ile mutabakatların gündeme getirilmesi insanımızı tedirgin etmektedir… Hatırlanacağı üzere, bir proje dahilinde bölge yeniden şekillendirilirken ABD ile Türkiye politikaları paraleldi. Ta ki “Demokratik değişim” süreci olarak sahaya yansıyan strateji, ABD tarafından değiştirilip yeni Türkiye bir karara zorlanana kadar. Yeni Türkiye’nin kendi güvenliği ve geleceği için vermek zorunda olduğu bu kararla birlikte Türkiye ile ABD, süreç içerisinde, bir çok yerde karşı karşıya geldi… Arkaplanda ABD’nin yer aldığı bir çok operasyon ile Türkiye’ye diz çöktürülmek istenildi. Ama hesapları tutmadığı gibi Türkiye kendi güvenliği ve geleceği için bölgede stratejik adımlar da attı…

Bu çerçevede terör örgütlerine yardımlarına aralıksız devam eden ABD, son zamanlarda, Irak-Suriye ekseninde yeni hesaplar peşindedir. Daha doğrusu, bölge gerçeklerine uymayan adımlarında, ABD-İsrail ve dostları, ısrarlı gözükmektedirler. DEAŞ’ın tekrar sahaya sürülmesi, İsrail’in Suriye’deki bazı mevzileri bombalaması, ABD’nin Irak merkezi yönetimi ve IBKY üzerindeki baskıları ve İran’ı da bölgedeki malum gelişmelere razı etme çabaları yeni gelişmelerin işaretleri olarak okunabilir… Böyle bir vasatta, Türkiye, tüm sıkışmışlıklarına rağmen bölgeye operasyonlarına devam etmektedir. Bu meyanda Sincar’a operasyonun konuşulduğu bir zamanda Türkiye’nin GARA operasyonunun önemi ve sonrasında yaşanan gelişmelerin doğru okunması gerekmektedir…

SİNCAR Hazırlıkları- GARA Operasyonu

Sincar’a operasyon hazırlıkları yapılırken GARA operasyonu gündeme düştü. Konuyla ilgili en dikkat çeken husus da, bu operasyonun stratejik öneminin, sonrasındaki gelişmelerin konuşulması yerine GARA üzerinden Erdoğan yönetiminin köşeye sıkıştırılması çabalarıydı… PYD/PKK’nın GARA’daki mağarada katlettiği/infaz ettiği 13 sivil (değişik zamanlarda rehin alınan Türk vatandaşları/değişik görevlerdeki insanlar) ile ilgili, öncelikle, PKK kaynakları ve onlara destek veren medyanın karartma/saptırma çabalarına şahit olduk… Diğer taraftan, -kimilerince skandal olarak nitelenen- ABD’den gelen açıklama… Tarafını açıkça ortaya koyuyordu, ABD yetkilileri; “Eğer bu doğruysa…” diye başlayan açıklamalarıyla… Hemen akabinde gelen tepkiler üzerine ABD, teröristlerin/dostlarının gözüyle bu katliamı okumayı bırakıp, kerhen de olsa bir kınama yayımladı… Aslında konuyu ta başından beri tüm netliğiyle bildiğinden kimsenin şüphesi olmayan ABD, bölgedeki yaşananlarla ilgi duruşunu ortaya koymuş oldu. GARA operasyonunun başarılı olması halinde, -ciddi bir bir kayıp vermeden ve 13 sivil kurtarılarak- Türkiye’nin bölgedeki moral üstünlüğünün daha da artacağını biliyordu ABD. “İnfaz emri”nin nereden geldiği, sonrasındaki algı yönetiminin PKK’lı dostlarıyla birlikte yapıldığı da aşikardı. Tabii ki diğer ABD dostları da üzerlerine düşen görevi eksiksiz yapmışlardı… Bununla da kalınmadı. Malum cephe, -bilerek ya da bilmeyerek- kin ve düşmanlıklar üzerine kurulu ittifaklarını bozmamak adına “kem-küm” ediyorlardı. Yani diğerleri kadar net değillerdi… Muhalefetin, en azından bir kısmı, bir süre bekleyip gerçekten iddia edilenlerin doğruluk payı varsa diyerek eleştiri hakkını kullanmak yerine, hamasetle karışık söylemleriyle ABD’li dostlarına katıldılar… Halbuki bu operasyon sonrası gündeme gelen koalisyonun Türkiye’nin güvenliği ve geleceğiyle doğrudan bağlantılı olduğu çok açıktı…

Değişen dünya ve bölge şartlarında,-kendi koydukları kurallara bile uymayan- kendi çıkarları için hiçbir ilke ve ahlak tanımayan ABD ve dostları bir kez daha “söbeleşmiş”lerdi adeta…

Yani kimin eli kimin cebinde, kimler küresel güçlerle ne adına iş tutuyor; ve bunu da gizlemek üzere nasıl bir algı yönetimi ve manipülasyon yapıyor bir kez daha görüldü. Hep işaret etmeye çalıştığımız, -özgürlük, demokrasi, insan hakları- sütrelerini kullanarak örgütsüz toplumları nasıl kitleleştirdiklerinin sahadaki yansımalarına şahit olmaya devam ediyoruz…

Yaşananlar göstermektedir ki ABD-Türkiye ilişkilerinin yeni bir düzlemde ele alınması artık kaçınılmazdır. Ve yeni dönemde bu iki şekilde olabilir. Birincisi ABD yönetiminin iddia ettiği gibi mevcut yönetimi/yeni Türkiye çizgisini yıkıp yerine “Dost muhalefet”i geçirme çabalarını başarılı olması… İkincisi ise, değişen şartların açtığı alanda, neredeyse yüz yıldır hakları gasp edilen, vesayet altında tutulan, hep sindirilmeye çalışılan ve tarihsel-stratejik derinliğinin farkına varmaya başladığı anda kafasına “dipçik” ile vurulan Türkiye ile yeni bir ilişki biçimi geliştirilebilmeleri… Ortak çıkarları gereği buna mecbur olduklarının farkına varacaklar, daha doğru bir ifadeyle bunu hazmedecekler…

Artık, “güç” ün Batı’dan Doğu’ya kaydığı “çok kutuplu” bir dünya dengesi arayışında epey yol alındığı bir süreçte, ABD başta olmak üzere küresel güçler, kendilerine büyük diyen devletler, bunu kabulleneceklerdir. Zira, tarihi geçmişi ve stratejik derinliği/geniş hinterlandıyla (etki alanıyla) kendi stratejisini netleştirmeye çalısan bir yeni Türkiye gerçeğiyle dünya karşı karşıya… Ve böyle bir Türkiye öyle bir aşamaya geldi ki -bütünlüğünü koruyarak- geriye dönüşü çok zor; hatta imkansız… En önemlisi de (Ilımlı Laik-Demokrat) /Batı referanslı bir ideolojik eksende Türkiye, reel-politik adımlarıyla tarihi ve stratejik derinliğinin farkında olarak hareket etmektedir artık…

Son planda, bölgemizde hava giderek ısınmaktadır. Gündemde olan GARA tartışmalarının uzantısında Sincar’a yapılacak operasyon hazırlıkları da yer almaktadır. Bu çerçevede Irak’taki merkezi hükümet ve IBKY ile görüşmeler sıklaşmış gözükmektedir. Irak-Suriye eksenindeki ortak çıkarlarının yanında bölgenin güçlü iki ülkesi İran ile Türkiye arasında ciddi görüş farklılıkları da sahaya yansımış bulunmaktadır. Aklı selim ile dışarıdan bakıldığında her iki ülkenin güvenlik ve gelecek kaygıları nedeniyle mutabakatlar, çatışmalardan daha fazla oluşturabilir. Ne var ki yakın geçmişteki, Astana zeminindeki Türkiye-Rusya-İran arasındaki işbirliklerine rağmen taraflar arasındaki yakınlaşma istenilen düzeyde değildir… Tüm bu gerçekliklere rağmen Türkiye, kendini mecbur hissettiği Sincar operasyonunu komşularıyla birlikte yapmak isteyecektir. Ancak, gerek İran ve gerekse de Irak Merkezi Hükümeti ve IKBY’nin, ABD-İsrail tarafından sıkıştırılması kuvvetle muhtemeldir…

Ezcümle, yeni dönemde ABD, askeri müdahale yerine suikast ve sokak olaylarından iç savaşa her türlü yöntemi kullanmaktadır…. Ve ABD tüm bunları yaparken  aynı zamanda  algı yönetimi ve manipülasyonlarla suret-i haktan gözükmekten de geri kalmamaktadır… Biden’in güvenlik danışmanı Jake Sullivan’ın da altını çizdiği gibi; ABD, “Askeri gücün yetersiz kaldığı yerde saldırgan (agresif) diplomasiyle başarılı olabilir” (!?) Daha doğrusu başarılı olmak isteyecektir. ABD’nin Obama döneminde geçtiği Kaos stratejisi’nin bir devamı olarak…

Ancak, ‘Geçti, “Bor’un pazarı”, sür SİHA’ nı Biden’a dönemine girdiğimizin farkında olmalıyız artık!

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı