
Buzağıyı İlah Edinenler İle Şeyhini İlah Edinenler
İnsanı yaratan Allah hemen peşinden de kendisinin tek ilah olduğunu yarattığı insanoğluna sürekli hatırlatmıştır. Zira yaratan kim ise ilah olanın da o olması gerekir. Yaratmada bir ilah yönetmede ise başka bir ilaha teslim olanlar Müslüman görünümlü müşriklerdir. Bunlar kendilerini her ne kadar Müslüman görseler de bu onların zannıdır. Malumunuz zan ise Allah katında gerçekten bir şey ifade etmez. Bu konu ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır ancak yapılan bu çalışmalar ne yazık ki günümüz insanının ihtiyacına yeteri kadar cevap verememektedir.
Günümüz sapkınlığı ve Allah’tan başka ilah edinmeler o kadar artmış ki Allah ve onun dinine savaş açıp hiçbir alanda ona yaşam hakkı tanımayan insan aklının ürünü olan yönetim, sistem ve ideolojileri kabul edip hayatlarında yaşayanlar bile Müslüman cakası satarak rahatlıkla İslam’ın mensubu olduklarını iddia edebilmektedirler!
Yaratılanlar içerisinde rabbin kendisini vahiyle doğrudan muhatap aldığı tek varlık insanoğludur. Vahiyle kendisini düzeltme yolunu tercih etmeyen bu yaratık kendisini yaratanı ya yok sayarak ya da emir ve yasaklarını ciddiye almayarak sonuçta cehennemi boylamaktadır. Kendisini yaratanı hesaba katmadan yaşamaya çalışan bu varlık tapınma ve dua etme ihtiyacını tatmin için kendisine yeni ilahlar! Edinme yollarını tercih ederek akıllara ziyan yeni ilahlar edinmektedir. Bu edinilen ilahlar arasında yüce Kuran’dan birkaç örnek vermeye çalışalım:
Edinmiş olduğu ilahı dışarıdan değil de bizzat kendi heva ve hevesi vesilesiyle sapıklığına devam edenler: “Heva ve hevesini ( Arzularını) ilahı edineni gördün mü? Sen ona koruyucu olabilir misin? Yoksa sen onların çoğunun gerçeği dinleyeceğini veya aklını kullanacağını mı sanıyorsun! Onlar hayvanlar gibidir; hatta yol bakımından daha şaşkındırlar.” ( Furkan-43-44) Bu konuyla ilgili olarak değişik Kuran ayetlerine rastlamak mümkündür.
Edindikleri ilahları mücessem görünür, ve şekil verile bilir hale getirenler ise edindikleri ilahları maddeleştirerek şaşkın ve sapkın olan yollarına devam etmektedirler. Bunlar bazen kendileri gibi bir insanı veya bir insan grubunu( parlamenter!) sistemler gibi bir den fazla insanı ilah edine bilirler. Yine bu konuyla ilgili olarak bir ayet meali paylaşalım:
“ De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızdaki eşit (ortak) bir söze gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim; O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Kimimiz kimimizi Allah’ın peşi sıra rabler edinmeyelim”! Yüz çevirirlerse (Kitap ehline) “ Şahit olun ki biz Müslümanlarız” deyin.( Al-i İmran-64)
Yine bu konuyla ilgili olarak dileyen ve isteyen kardeşlerimiz Tevbe suresinin otuz birinci ayetine bakabilirler. Allah’tan başkalarını ilah ve rab edinen insanoğlu bu haliyle ne kadar gülünç, komik ve aynı zaman da acınası duruma düştüğünü de fark edememektedir. Bazen bir taşı bazen bir kuşu bazen vahşi bir hayvanı kimi zaman da kendisi gibi bir insanı rab edinerek dosdoğru yoldan sapa bilmektedir.
İlahlarını ilk olarak mücessem aynı zamanda görünür hale getirip maddeleştiren insan toplumunun Hz. Musa (as) döneminde yaşayan ve öncülüğünü Samir’i denen şahsın yaptığı ilk uygulamadır. Yüce Kuran’da buzağıyı ilah edinmekle ilgili yaklaşık on üç kadar ayet mevcuttur. Bunlardan bir grup ayetin mealini siz kıymetli okuyucularım ile paylaşmak istiyorum:
“ Kavmi şöyle demişti: “ Biz sana verdiğimiz sözden kendi başımıza dönmedik. Fakat o kavmin ziynetinden birtakım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları çıkarıp ortaya atmıştık. Aynı şekilde Samiri’de kendi taşıdığı buzağı heykelini ortaya bırakmıştı. Samiri, onlar için önlerine, boğuk bir sese sahip ceset şeklinde bir buzağı heykeli çıkarmıştı. Birbirlerine “ İşte bu, sizin de Musa’nın da ilahıdır. Fakat Musa bunu unuttu!” demişlerdi. O heykelin, kendilerine herhangi bir söz çevirip söyleyemediğini, kendi kendilerine hiçbir zarar da yarar da veremediğini görmüyorlar mı”? (Taha – 87- 88-89- 90 ve benzeri ayetler)
Allah’ın elçileri hayatta iken yaşanan bu olay bizlere sapkınlığın ve sapıklığın sınır tanımadığının da bir delilidir. Allah’ın dışında ilahlar kabul etmekte sınır tanımayan insan toplulukları zamanla edindikleri ilahları terk ederek yeni yeni ilahlar edinmişlerdir.
Özellikle on dokuzuncu yüz yılla başlayan ilah edinmeler kulvar değiştirerek öne çıkan ve tamamen Allah ve onun indirdiklerini devre dışı bırakan özgürlük, insan hakları, her türlü izimler, demokrasi, laisizm gibi rejimler olmuştur. İnsanlar edindikleri bu ilahlar ile hayatlarına yön ve şekil vermeye başlamışlardır.
Allah’ın belirlemiş olduğu hayat standartlarını terk ederek son edindikleri ilahlarını hayatlarının merkezlerine koyarak şirk işlemeye devam etmektedirler. Dünyalık işleri olan ticaret, siyaset, her türlü hukuk ve diğer işlerinde Allah’tan bağımsız bir hayat yaşamaktadırlar. Her türlü platformum da bu ilahlarını savunmaya devam etmektedirler. Allah, onun dini İslam ve İslam’ı kabul eden ayrıca yüce Kuran ve son elçi Hz. Muhammed ( as.) söz konusu olunca her türlü hakareti gerek sözlü gerek ise medya üzerinden yapmakta ve bu iğrenç iğrenç olduğu kadarda aşağılık eylemlerini kendilerinde bir hak olarak görür iken kendi inançlarına ve edindikleri ilahlarına kısaca tağutlarına asla laf söyletmemektedirler.
Son günlerde sözüm ona dünyanın en özgür! Ülkeleri olarak bilinen batı ve batılın temsilcisi memleketlerde Kuran yakmalar ve hazreti Muhammedin şahsına yönelik hakaretler rastgele ortaya çıkan eylemler değildir. Dünya insanını saran bu Allah’tan başka ilahlar edinme modası yüce Kuran tarafından hayret ve esefle karşılanmaktadır:
“ Onlar mı hayırlı yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, arasında nehirler yaratan yeryüzü için ağırlıklar var eden ve iki deniz arasına engel koyan Allah mı? Allah’ la birlikte bir ilah mı varmış! Doğrusu onların pek çoğu gerçeği bilmek istemiyorlar. Onlar mı hayırlı yoksa kendine yalvardığında zorda kalana cevap veren. Ve sizi yeryüzünün halifeleri sorumluları olarak görevlendiren Allah ‘mı? Allah’la birlikte bir ilah mı varmış? Ne kadarda azınız gerçeği hatırlıyor!” ( Neml- 61-62)
Edindikleri ilahlar söz konusu olunca hiçbir mazeret üretmeyen bu insanlar Allah’ın emir ve yasakları söz konusu olunca kırk dereden su getirerek akıl almaz mazeretler üretmektedirler. Yeryüzünden “Tanrıyı dünyadan kovup hatta onu öldüren zihniyet” edindikleri yeni ve sahte ilahlar ile yollarına devam etmektedirler. Ancak bu yolun sonu hüsrandır ve bu sokak çıkmaz sokaktır. Bu zalimler bunu nihayetin de ahirette anlayacaklardır ama bu anlamanın onlara bir faydası olmayacaktır.
İnsanoğlu kendisi için çizilen doğru rotoyu şaşırdığı zaman ilahi vahiy olmadan bir daha doğruyu bulup âlemlerin rabbi olan Allah’ın yoluna dönmesi kesinlikle mümkün değildir. Allah’ın yolu bir tanedir ve onun adı ’da “Sıratı Müstakimdir” Allah yüce Kuran’da yollardan değil sadece bir yoldan bahsederek bu yolun adının da her konuda Allah’ı birlemek olan “ Tevhid” olduğunun altını kalın çizgiler ile çizmektedir. Mekke toplumunda ilah enflasyonu yaşanmakta iken üç yüz altmış beş sahte ilahı terk ederek ilahların sayısını bire indiren yüce Allah bu konuda hiç kimse ile yetki paylaşımına asla yanaşmamaktadır. Az da olsa bu konuda ne bir ortaklık ne de bir koalisyona girmemektedir. Biliyorsunuz tevhit zedelenme ve ortaklık kabul etmez. Zira tevhit tarlası kesekli olanın amel tarlası düzgün olmaz.
Günümüz de ilah edinmeler an itibariyle iki kategoride yoğunlaşmaktadır. Bunlardan ilki ve bugün dünyanın başına bela olan ne idiğü belirsiz ve tamamen insan aklının ürünü olan yönetim biçimlerini yani hayatlarının kurallarını belirleyen demokrasi! Sekilerizm, kapitalist ve benzeri yaşam biçimleridir.
Bu görüş sahiplerinin bir kısmında geleneksel de olsa onlara göre göklerin ilahı olan Allah vardır ancak bu Allah onların hayat kurallarını belirleyemez, karışamaz. Bu inanç sistemi tıpkı Mekke müşriklerinin inanç sistemine bire bir benzemektedir:” Onlara ( Müşriklere Allah vardır fakat) diyenlere “ Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı emri altında tutan kimdir?” diye sorsan “ Allah” derler. Allah’a kulluktan nasıl da döndürülüyorlar! ( Ankebut-61)
Mekkeli insanlar yukarıda mealini verdiğimiz ayette göklerin ve yerin yaratıcısını Allah olarak kabul edip itiraf etmelerine rağmen Allah bunlara müşrik diyor ve kesinlikle Müslimler olarak değerlendirmiyor. Günümüz demokratları ve sekülarist birisi Allah’ı yaratıcı bile kabul etmez iken Müslüman sayılıyor ve en azından ölümünden sonra bir takım ritüellere ( cenaze namazı) tabi tutulmaktadır.
Yukarıda kısaca örneklendirmeye çalıştığımız bu kesimi bir nebze olsun anlamak ve anlamlandırmak mümkün. Sakın ha kardeşlerim bizlerin bu düşünceyi taşıyanlara en ufak da olsa bir sevgi beslediğimiz zehabına kapılmasınlar. Zira küfrü imana tercih edenler öz kardeşlerimiz bile olsalar kalite Müslimlerin onlara hiçbir sevgi beslememeleri gerektiğine iman etmişizdir.
Son dönemlerde iktidar ve siyasilerce desteklenen oluşumlar o kadar arttı ki en ücra köylerde bile bu kesimin şeyh, mürit veya bu tür oluşumlara sempati ile bakan ve onlara hazır malzeme olmaya çalışan temsilcilerine rastlamak mümkündür. Allah resulünün ahirete irtihalinden yaklaşık üç asır sonra ortaya çıkan ve ana felsefesini Hint dinleri, İran zerdüştlüğü ve Şamanizm’den alan ve tamamı Kuran esprisine aykırı olan bu tür anlayışlar ne yazık ki Kuran’dan uzak ve Kuran’ı anlamak için okumayan toplumlarda adeta çerez gibi gitmektedir.
Daha önce sapıtanların uyarıcılarını dikkate almadıkları gibi günümüz toplumları da kendilerini uyaran bu insanları çeşitli iftira ve karalamalar ile efendim bunlar sünneti ve hadisi inkar ediyorlar hatta bunlar peygamberi bile ciddiye alıp inanmıyorlar diyerek toplum nazarında tu kaka ediyorlar.
Öyle ki:” “ Tarikat ve tasavvuf İslam’dan ayrı bir dindir diyerek” bütün dünya Müslümanlarını uyaran rahmetli Ercüment Özkan kardeşimizi utanmadan ve sıkılmadan bu” adam mezhepleri inkar ediyor, hadis ve sünnete inanmıyor” diyerek her türlü iftirayı ona yakıştırdılar. Hesap görücü olarak elbette Allah yeter. Temel anlayış felsefesini Allah’ın insanlardan çok uzak olduğunu ve kendisinden daha dindar ve mübarek! İnsan anlayışına aynı zamanda da aracılık müessesesine dayandıran bu anlayış sahipleri her türlü rivayeti ciddiye alıp önemserler iken sadece yüce Kuran’ı ve onun ahkamlarını yetersiz görme ve” Kuran’da her şey var mı! Bu iş sadece Kuran ile olur mu “? Demek suretiyle kendi efendilerine söz söyleme ve yeni haleller ve haramlar koyma yetkisini de vermiş oluyorlar
Gerek düşünce gerek giyim ve diğer konularda tamamen farklı bir anlayışa sahip bu insanlar her haliyle toplumumdan ayrı ya da toplumu bir birinden ayrıştıran bir yapıyı da İslam ve Müslümanların aleyhine olacak şekilde ayrıştırmaya devam etmekteler. Allah ve onun gönderdiği nizamı toptan inkar edip İslam’ı zayıflatıp hatta yok etmek isteyen Allah düşmanları önce Müslüman ile Müslümanın arasını bir daha bir araya gelmeyecek şekilde ayrıştırdılar. Mesela mezhepler yüzünden ikiye ayrılan Sünni ve Şia diye ikiye bölünen halkı Müslüman coğrafyanın acınası durumu ortada. Hız kesmeyen İslam düşmanları şimdide İslam ile Müslümanların arasını açmaya çalışıyorlar. Onun için Kuran ve son elçi hakkında akıllara ziyan uçuk uçuk olduğu kadarda saçma iftiralar ile kendilerine alan açmaya çalışıyorlar. Ne olur bu sapık, sapık olduğu kadarda şaşkın anlayışlara pirim ve fırsat vermeyelim. Bunlara güç verecek ve İslam’ı zayıflatacak hiçbir eylemin içerisinde olmayalım. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.