Genel

Dine hakarete karşı Allah ne diyor?

Bülent Şahin Erdeğer/Şarkul awsat

Dini değerlere, Allah’ın seçkin kulları Peygamberlere, eşleri ve annelerine vs. saygın kişiliklere hakaret tarih boyunca bir acziyet geleneği olarak süregelmiştir. Yahudi Talmud geleneğinde Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’e yönelik, Katolik Kilise geleneğinde ise Yahudiliğe karşı hakaret, aşağılama kültürü maalesef tarihe geçmiş, Hz. Muhammed’in şahsiyetine yönelik ağır hakaretler de yine Ortaçağ’da süregelmiştir. Modernite sonrası bir de bunlara agresif kimi ateistlerin Allah’a, kitaplarına ve tüm peygamberlerine yönelik sövgüleri eklenince nefret söylemleri katlanmıştır. Hakaret, sövgü, küfür etmek bir düşünce olmadığından ifadesinin de özgürlüğünden bahsedilmemelidir. Hz. Muhammed’e hakaret içeren karikatürlerin Eylül 2005’te yayınlanması ile başlayan kriz 2006’da sürmüş, Kasım 2011’de ise Fransız Charlie Hebdo Dergisi hakaretleri sürdürme nöbetini devralmıştı. 7 Ocak 2015’te ise El Kaide militanları tarafından dergi binası basılarak 12 kişi öldürüldü.   Montrouge saldırısı 8 Ocak günü Amedy Coulibaly (32) Paris’in güney banliyösü Montrouge’de belediye zabıtası Clarissa Jean-Philippe’i vurarak öldürdü. Sonrasında da Avrupa’da da Resulullah’a hakaretler gerekçe gösterilerek benzer pek çok terör saldırısı ve karşı-terör saldırıları gerçekleştirildi.

El Kaide ve DEAŞ gibi örgütler tarafından yapılan bu saldırıların “İslam’ı savunmak” “Peygamber sevgisi” ile alakası var mıdır? Kur’an ve Sünnet’ten bir kaynağı da var mıdır? Rahatlıkla bu iki soruya da hayır cevabı verebiliriz.

İnanç yoğun duygusal bir tecrübe olduğundan kişinin inanadığı değerlere hakaret edilmesi de bu gerilimin kolayca şiddete evrilmesine yol açabilir. İslam bu konuda da bağlılarını hikmet ve adalet sınırları vaaz etmekte. Hakaretin aslında hakaret edenin edilenin mutedil dengesini bozup provoke etmeye yönelik bir saldırı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Peki Kur’an bu duruma yönelik nasıl bir fıkıh emretmekte?

Aşağıdaki ayetlerde Rabbimiz dinle alay edenler görüldüğü vakit alayları bitene kadar onlarla mesafe konulmasını emretmektedir. Sadece mesafe koymakla kalmamakta aynı zamanda uyarılarda da bulunmamız bize emredilmektedir:

“Ayetlerimizle alay edenleri gördüğün vakit, başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra böyle zalim kimselerle birlikte oturma.

Kötülüklerden kendilerini koruyanların böylelerin hesabından sorumlu tutulmaz. Fakat olur ki dinlerler diye hatırlatmak iyi olur.” (En’am 6/68-69)

“Dinlerini oyun eğlenceye alanları ve dünya hayatına aldananları bırak. Sen bununla (Kuran’la) hatırlat ki, bir kişi kazandığının felaketli sonucunu çekmesin.

-Onun ALLAH’tan başka bir Sahibi ve Şefaatçisi yoktur.

-Her türlü fidyeyi verse bile kendisinden kabul edilmez.

-Bunlar, kazandıklarından dolayı felaketli sonuca uğrayanlardır; inkârları yüzünden kaynar sudan bir içkiyi ve acı verici bir azabı hak etmişlerdir.” (En’am 6/70)

Seviyesiz Polemiklere Girmeyin

Aynı surenin ilerleyen bölümlerinde de sövgülere ve seviyesizliklere gösterilecek tavra rehberlik etmektedir Kur’an Bu tavır onlardan yüz çevirmek/tavır almak, onlara aynı seviyesizlikte karşılık vermemektir;

ALLAH isteseydi (özgür irade vermeseydi) ortak koşamazlardı. Seni onların üzerine bekçi yapmadık. Onların avukatı da değilsin. Rabbinden sana indirilene uy. O’ndan başka tanrı yoktur. Ortak koşanlardan da yüz çevir.

ALLAH’ın dışında yalvardıklarına sövmeyiniz ki onlar da sınırı aşıp cehaletten dolayı ALLAH’a sövmesinler. Biz her topluluğa yaptıkları işi böyle süslü gösterdik. Sonunda dönüşleri Rab’lerinedir ve onlara yapmış bulunduklarını haber verir. (En’am 6/107-108)

Elçilere Hakaret Ediliyor

Resuller’e hakaretin cezası Ahiretteki Ateştir

– Kâfirler (gerçeği örtenler) seni gördüklerinde, “Tanrılarınızı diline dolayan bu mu,” diye alaylarına hedef yapmaktan başka bir tepki göstermiyorlar. Rahman’ın mesajını tümüyle inkâr etmektedir onlar.

– İnsanlar aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi (işaretlerimi) göstereceğim; acele etmeyin.

– “Doğru sözlü iseniz O verilen söz ne zaman gerçekleşecek,” diye meydan okuyorlar.

İnkâr edenler, yüzlerinden ve arkalarından ateşi savamayacakları ve yardım da görmeyecekleri anı bir bilselerdi.

– Nitekim onlara ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine süre verilir.

– Senden önceki elçilerle de alay edildi. Ancak onlarla alay edenleri, eğlenceye aldıkları şey kuşatıverdi. (Enbiya 21/36-41)

Cahiliye Bağnazlığı

Bu tip sövgüler ve seviyesizlikler faillerinin bağnazlığını gösterir. Bu bağnazlıklar karşısındaki aksi tavrımız bize huzur verir:

İnkâr edenler, gönüllerindeki öfke ve bağnazlığı, cahiliye döneminin fanatizmini ateşlediklerinde, ALLAH elçisinin ve inananların üzerine huzurunu indirmiş ve onların erdemlilik sözünü tutmalarını sağlamıştı. Onlar buna tam yaraşan ve hak eden kimselerdi. ALLAH her şeyi bilendir.  (Fetih 48/26)

İnananların Özellikleri

Müminlerin bu gibi seviyesizlere karşı sert-onurlu-vakarlı müminlere karşı ise şefkatli olmaları gereklidir. Bu temel bir ilkedir:

ALLAH’ın elçisi Muhammed ve beraberinde bulunanlar inkârcılara karşı vakârlı ve kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, eğilip secde ederek ALLAH’tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Yüzlerinde secdelerin izleri vardır. Bu, onların Tevrat’taki nitelikleridir. İncil’deki nitelikleri ise, filizini çıkarıp güçlendirmiş ve kalınlaşıp gövdesi üzerine dikilerek ekincileri sevindiren bitki gibidir. O, onlarla inkârcıları öfkelendirir. ALLAH, onlardan inanıp erdemli davrananlara bağışlanma ve büyük bir ödül söz vermiştir. (Fetih 48/29)

Müslümanlar Sövgüler karşısında fiziksel şiddete başvuramazlar, karşıdaki muhatabın seviyesine inemezler:

(Resûlullah’ın:) Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesine karşı Allah: Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu. (Zuhruf 43/88-89)

‘Boş, çirkin ve yararsız olan sözü’ işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: «Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz» derler.  (Kasas 28/55)

Müslümanlar gerçeklerden kaçan, hakikati örten kişilerden kesin olarak ayrışmışladır.

KUR’AN’DAN GÜNDEME:

Kur’an’ın bu konudaki tavrını en güzel aşağıdaki ayet özetliyor:

“Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız, (bu) emirlere olan azimdendir.” (Âl-i İmrân 3/186)

Üstad Ebu’l Ala Mevdudi Tefhim’ul Kur’an’ın’da ayeti şöyle tefsir etmiş:

“Yani “Yüksek karakterinizin sağlamlığını, tahrikler karşısında bile hiddetinizi kontrol ederek ispat etmelisiniz. Onların suçlamalarına, sataşmalarına, alaylarına, kötü laflarına ve propagandalarına sabırla karşılık verin. En zor durumlarda bile yanlış, adaletsiz, gayri medenî ve ahlâkdışı söz ve hareketlerde bulunacak şekilde hiddetlenmeyin.”

İslam’a, Peygamberine hakaretlere karşı Kur’an’ın hadleri bunlardır. Bu hadleri çiğneyenler hadlerini aşmışlardır. Peki rivayetlere dayanılarak şiddet meşrulaştırılabilir mi? Genellikle bunun için Resulullah’ın 23 yıllık mücadele sürecinden tek bir örnek bulamayanlar Mekke’nin fethi sonrası verilen idam cezalarını gerekçe göstermektedirler. Oysa dikkatle incelendiğinde görülmektedir ki bu cezaların hemen hepsi Medine’de cinayet vb. idam gerektiren suçlar işleyip Mekke’ye kaçmış kanun kaçakları hakkında verilmiş mahkeme kararlarıdır. Resulullah hayatı boyunca hakaretlerine maruz kaldığı, bizzat fiili ölüm saldırıları yapmış Mekke’nin ileri gelenlerini Mekke’nin fethi sonrası affetmiştir. Sadece şiir okudukları için Ka’b b. Eşref gibi kişilere suikast düzenlettiği iddialarını dile getiren ravilerin güvenilir olmaması da bir kaç rivayet üzerinden bunca sağlam ilkenin çiğnenemeyeceğini gösterir.

Sonuç olarak, Müslümanlar değerlerine yönelik hakaretlere karşı özür dileyici ve pasif davranmamalılar, vakârlarını koruyarak İslami kimliklerini savunmalıdırlar. Bu vakâr onları taşkınlıktan, hikmetsiz ve ferasetsiz fiillerden de alıkoyar.  Bu savunu muhatabın seviyesizliğine prim vermeyen, onun alçaklığına ortak olmayan bir tavırdır. Bilgi ve olgunlukla gösterilecek bir örneklik belki de karşıtların içinden bazılarının hakikati görmesine vesile olabilir…

Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. Çok pasif bir yazı olmuş. Bu konuda pasif olanlar hep aynı ayetleri delil getiriyor?. Peki şu ayetler ne olacak..

    “Andolsun, senden önceki elçiler de alaya alındı da alaya aldıkları şey, onlardan maskaralık yapanları çepeçevre kuşatıverdi” (En-âm 10).

    “Onlara sorarsan, andolsun: ‘Biz dalmış, oyalanıyorduk’ derler. De ki: ‘Allah ile, O’nun âyetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?’. Özür belirtmeyiniz. Siz, îmânınızdan sonra inkâra saptınız. Sizden bir topluluğu bağışlasak da, bir topluluğunuzu gerçekten suçlu-günahkâr olmaları nedeniyle azaplandıracağız” (Tevbe 65-66).

    “Andolsun, sen’den önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o inkârcılara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırmam?” (Ra’d 32).

    “Böylece işledikleri kötülükleri kendilerine isâbet etti ve alaya aldıkları şey, kendilerini sarıp-kuşatıverdi” (Nâhl 34).

    “Andolsun, sen’den önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi” (Enbiyâ 41).

    Bu âyetler ağır tehditler ve yaptırımlar içeren âyetlerdir ve sâdece âhiretle değil, hem Dünyâ hem de âhiretle ilgili olup, yaptırımı hem Dünyâ’da hem de âhirettedir. Zîrâ ne İslâm’ın ne de Peygamberimiz’in îtibârına bir halel getirilemez.

  2. Harun Görmüş Bey’in yazdığı hiçbir ayette Allah’ın inananlara dini/peygamberi/Kitabı/Allah’ı alaya alanlara şöyle davranın diye bir emir/telkin/ima yok (en azından ben farklı mealleri okudum ve görmedim ya da ben böyle bir anlam çıkarmadım). Örnek verdiğiniz bütün ayetlerde de bu alaya alma ile ilgili cezayı/karşılığı verecek olanın Allah olduğu (bu dünyada da hesap gününde de) gayet açık ve net.

  3. Selamunaleykum,
    Alıntıladığınız ayetlerin tümü siyak-sibak ve Kur’an bütünlüğünde okunduğunda ahiret azabından bahsediyor. Yani sevgili aktif kardeşim anlayacağınız kendi kendinizi nakzetmişsiniz.
    Alıntıladığınız ayetlerin neresinde dünyevi bir zorlama ya da yaptırımdan bahsediyor bana gösterirseniz memnun olacağım. Ne İslâm’ın ne de Peygamberimiz’in îtibârına bir halel getirelim diyen de yok boykot edersin, ilişkiyi hakaretten vazgeçilinceye kadar kesersin. Aksine gidip insan öldüremezsin bu İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürer diyorum.
    Selametle…

  4. Kur’ân’daki her âyet hem Dünyâ hem de âhiret hakkındadır. Âhirete hasredilecek cezâları Allah zâten açıkça söylüyor. Günümüzde müslümanlar çeşitli nedenlerden dolayı İslâm’ı âhirete hapsetmektedirler. Oysa Dünyâ’daki cezâ “rezillik” şeklinde olacağı gibi âhiretteki cezâ da “acı azap” şeklindedir. Aynen şu âyetin dediği gibi:

    “…Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?. Artık sizden böyle yapanların dünyâ-hayâtındaki cezâsı aşağılık olmaktan başka değildir; kıyâmet gününde de azâbın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir” (Bakara 85).

    Din ile ve Peygamberimiz ile alay etmenin hiç-bir yaptırımının olmadığını söyleyerek, Peygamberimiz’in her türlü aşağılanmasına ses çıkarmayanların gözünde Peygamberimiz’in îtibârı azalmış yada azalmaya başlamış demektir. “Bir şey yapamayız, onlar başka söze dalıncaya kadar onlardan uzaklaşmalıyız” diyorlar. Çünkü gözlerinde Peygamberimiz’in bir değeri ve îtibârı kalmamış yada azalmıştır.

    Modern müslümanlar, Peygamberimiz’i aynı-zamanda siyâsî bir lîder olarak görmedikleri ve rûhânî bir varlık olarak gördükleri için bir tepki ortaya koymuyorlar. Peki açıkça aşağılanan kişi Atatürk olsaydı ne olacaktı?. Söyleyin bakalım pasifler!. Din, devletin kurucusunun aşağılanması durumunda ne diyor?, onun için de aynı şeyi mi söylüyor?. Atatürk’ün aşağılanması söz-konusu olacak olsa yine Peygamberimiz’in aşağılanması ve alay edilmesi için söylediklerinizi mi söyleyeceksiniz?. Atatürk için de aynı şeyleri söyleyebilir misiniz ve aynı şeyleri yazıya-dile dökebilir misiniz?. Meselâ Atatürk için de, dış ülkelerden birinde bir gazete yada dergi tarafından yapılan aşağılanmaya yada alay edilmeye din adına konuşarak “bir yaptırımı yoktur” diyebilir misiniz?. Tabî ki de diyemezsiniz. Pişmân ederler ve hayâtınızı karartırlar çünkü. Peki bu aşağılanma, hakâret ve alay etme, âlemlere rahmet, muhteşem bir ahlâka sâhip olan Peygamberimiz’e yapılınca niye hiç-bir yaptırımı olmadığını söyleyebiliyorsunuz?. Bunu söylemenin size bir yaptırımı olmayacağından emin olduğunuz için olabilir mi?. Yada lâik-seküler ve Allah’ı hesâba katmayan bir ülkede yaşadığınız için mi Peygamberimiz’in alaya alınmasının bir yaptırımı olmayacağını bu kadar kolayca söyleyebiliyorsunuz?. Peki ya Kur’ân’ı ve Sünnet’i merkeze almış ve baş-tâcı yapmış, üstün bir gücü sâhip olan bir İslâm Ülkesi’nde yaşasaydınız da yine aynı sözleri söyleyebilecek miydiniz?. Tabî ki hayır!. Çünkü o ülkenin İslâm’dan kaynaklanan kânunlarında hem Peygamberimiz’le alay etmenin hem de alay edilmesine karşı pasif söylemlerde bulunmanın yaptırımı olurdu. Peygamberimiz’e hakâret edenlerin, alay edenlerin ve o’nu aşağılayanların cezâsı hem Dünyâ’da hem de âhirette hafif-ağır bir yaptırımdır.

    Pasifler, seçmece âyetleri ortaya koyarak ve konuyla ilgili tüm âyetleri ortaya koymayarak eksik ve dolayısıyla yanlış görüşlere vara-dursun, Kur’ân’a baktığımızda Allah’a ve Peygamber’e yapılan çirkinlikler karşısında çok sert olduğunu görürüz. Şu âyet bunun delîlidir:

    “Allah’a ve Peygamber’ine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezâsı ancak ya öldürülmeleri veyâ asılmaları, yâhut el ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi yada bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onların Dünyâ’da uğradıkları aşağılayıcı cezadır. Âhirette ise onlar için büyük bir azap vardır” (Mâide 33).

    Bir cezâ suçun şiddetine göre olur. Kur’ân “gidin adamın kafasını-kolunu kırın” diye bir âyet mi indirmesi gerekiyordu?. Peygamberimiz’le alay edildiğinde ne tür yaptırımların olacağını anlamak için, Peygamberimiz’in böyle durumlarda ne yağtığı, âyetlerden anlaşılması gerekeni açığa çıkarır. Zâten İslâm’a, Kur’ân’a ve Peygamberimiz’e yapılan alaylar ve çirkinliklere pratikte de sert karşılıklar verilmiştir. Ahmet Kalkan bu konuda şunları söyler:

    “Resûlullah, bâzı İslâm düşmanlarını, İslâm’ı şiir ve sözleriyle tahkir eden kimseleri, Kur’ân ve Peygamberimiz aleyhine diğer insanları kışkırtan fesatları yüzünden bâzı sahabeleri görevlendirerek onları gizlice öldürtmüştür. Bunlardan beş kişinin isimleri şöyledir: Kâ’b bin Eşref, Ebû Râfi Sellam bin Ebu’l-Hukayk, Asma bin Nübeyh el-Anzî, Hâlid b. Nübeyh el-Anzî, Ebû Afek. Hepsinin nasıl öldürüldüğünü de biliyoruz.

    Resûlullah, yirmi üç yıllık dâveti sırasında İslâm dâvâsı önünde set olmaya çalışanların öldürülmesi gibi tehlikeli bir işte bâzı sahâbeleri görevlendirmiştir. Bu sahâbeler görevlerini hiç korkmadan îfâ etmişler, İslâm’ın yayılması yolunda engellerin ber-tarâf edilmesi uğruna büyük fedâkârlıklar göstermişlerdir. Bu işi gönüllü olarak yapmışlardır. Bu şekildeki her bir faaliyetin gerçekleştirilmesindeki hedef, İslâm’ın azılı düşmanlarından birini ortadan kaldırmak olmuştur ve yapılanlar, plânlı birer öldürme eylemidir. Bununla bir mânâda düşmanlara göz-dağı da verilmiştir. Yapılan bu eylemlerle küfrün ele-başlarının ortadan kaldırılması/susturulması esas alınmış ve bunda başarılı olunmuştur. Resûlullah’a düşmanlık edip hakkında kötü konuşanlar arasında müşriklerden olan Hâlid b. Nübeyh el-Anzî ve Ebû Afek hâriç, diğerlerinin ortak özellikleri yahudi olmalarıdır. Zîrâ Medîne’de ona en fazla düşmanlık edenler yahudiler oldular. Münâfıkların aksine bu işi alenen yaptılar.

    Bu öldürülenler İslâm’a düşmanlık etme, müslümanlara dil uzatma ve başkalarını müslümanlar aleyhinde kışkırtma suçundan bu cezâya çarptırılmışlardır. Yahudiler Medîne’de oturdukları ve müslümanlarla aralarında birlikte yaşamaya dâir bir sözleşme bulunmasına rağmen Resûlullah aleyhine insanları kışkırtma gibi bir cür’eti gösterebilmişlerdir. Bu da ortadan kaldırılmalarında en büyük sebep olmuştur. Zîrâ sergiledikleri tavır, müslümanlarla aralarındaki sözleşmeye ihânet olarak kabûl edilmiştir. Öldürülen üç yahudiden biri de (Asma bin Nübeyh el-Anzî) kadındır. Bu eylemlerin tümü, Medîne İslâm Devleti Başkanı Resûlullah’ın izni ve emri ile gerçekleşmiştir”.

    Kur’ân’ı hepimizden daha iyi bilen ve idrâk etmiş olan Peygamberimiz bu cezâlandırmayı elbette keyfine göre değil, vahyin iznine ve yönlendirmesine göre yapmıştır. Üstelik Allah böyle bir cezâlandırmayı kınamamıştır.

Davud için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı