GenelYazarlardanYazılar

Futbol ve Teslimiyet Sınavı

İnsan bu! Kendisinde oluşan yığılmalar için sürekli boşalma ihtiyacı duyan varlık. İlk toplumlardan bu yana, bireyin dışa vuracağı eylemlerle toplumun istemleri arasında bir uyum sağlamanın formülleri aranmıştır hep. İlk toplumlarda toplumsal dengenin sağlanmasında seçkin ve karizmatik olma önemli bir faktör olarak işlev görür. Şaman denilen ya da politik lider olarak kabul edilen kişilerin şahsında, bir kitlenin teskin bulabilmesi söz konusu olmuştur genelde. İlk toplumlarda doğal olarak sağlanan bir denge vardı. Toplumda kabul gören mevcut normlara ya da uygulamalara karşı ancak bireysel türden başkaldırılar olur ve bu tür tepkilerde taraf bulamamanın yalnızlığını yaşayarak sesi sedası kesilir duruma gelir. Başlıkla daha sıkı bir bağ yakalamak için, daha temel dayanaklar bulmak için biraz geriye gidelim.

Şehir devletlerinin ortaya çıkması beraberinde bir takım kurumların ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Mesela kölelik kurumsallaşmasını site devletlerinin oluşumuna borçludur. Şehirler, ortaya çıkan sorunu daha çok kurumlar ortaya çıkararak çözme yoluna gitmişlerdir.Toplumların büyümesiyle denge sorunu yeni boyutlar kazanıyor ve daha geniş çözüm arayışları başlıyor. Mesela roma döneminde imparatorluğun güdümüne giren Hristiyanlık, baş kaldırıcı ruhunu kaybederek bireyleri manastırlarda etkisiz hale getiren öğretilere yönelmiştir. Yani mistisizmin, kökenini  o dönem insanlarının iç dünyasında oluşan bir talep yerine roma yöneticilerinin bu yöndeki çabalarında aramamız gerekir. Yani egemen güçler üzerinde etkisi olması beklenen bireyler zararsız kitlelere dönüştürülmüş oldu. Maksat hasıl oldu. Artık tıpkı mistisizm de olduğu gibi toplumsal denge kitlesel  motivasyonun sağlanabildiği projelerle (futbol en etkili olanı) sağlanıyor.

Kitlelerden gelecek tepkilerin dinamizmine bakacak olursak sanayileşme dönemine kadar farklı toplumsal mekanizmalarla oluşması  muhtemel  tepkiler bir tehlike oluşmadan engellenmiştir.Kitlelerin kendi idari yapı ve işleyişlerine toplu olarak başkaldırmaları sanayileşmeyle birlikte görülmüştür. Sanayi devrimi bunun göstergesidir. Önceki ilk toplumlarda ise başkaldırılar genellikle bir peygamber  veya  birkaç  arkadaşı ya da küçük muhalif gurup tepkileriyle başlamış tepki ya da reaksiyonlardır. Sanayileşmeyle birlikte toplumlar atomize edilerek birer kitle yığınına dönüşmüşlerdir. Üretim amaçlarını kaybeden köylü halk kesimi yavaş  yavaş şehirlerin kenar mahallelerinde iskan edilmeye başlandı. Gelişen toplumun üretim mekanizmasının bir parçası oldu bu insanlar. Emeğini satmak zorunda bırakıldı. Patronlar asgari ücretlerle kadın çocuk demeden günde on altı saat çalıştırarak insanları köleleştirdiler. Bu zor koşullar halkın kitleler halinde tepkisine yol açıyordu. İş para ve iktidar mekanizmaları da bu tepkileri yok edecek yatıştırıcı formüller üretmeye başladılar. Sportif faaliyetlerin işleyiş biçiminin çekirdeği bu dönemde atılmış oldu. Daha çok seyirci toplayan uzmanlık alanları aranarak futbollun temeli atıldı. Bir karşılaşmayı milyonlarca insan büyük bir ilgiyle izleyebiliyor. Hem de saatlerce. Gazete ve TV de ciddi bir oran spor ve futbola ayrılıyor. Kitleleşen halkın dikkatleri bu sportif yöntemlerle dağıtılabiliyor. Enerjileri ve psikolojik gerilimleri yok edilerek tepkisizleştiriliyor. Bir futbol karşılaşmasında yerinden zıplayarak havalara uçan sokaklara taşarak iddia toto loto salonlarında, kuponlarında mesai harcayarak tüm gerilimini boşaltan bireyden hangi başkaldırının hangi fikri, ideolojik, ya da fiili bir tepkinin dinamizmini bekleyebilirsiniz.

Kafalardaki inanç, kuram ve sendromların yerini spor ve futbola ait öğeler doldurdu. Egemen yapı ve ideolojiler karşısında yumruğunu sallayan birey, bu kez arkasında yürüyüp dualar ettiği takımın galip gelmesi için sallamaya başladı yumruğunu. Sporun hemen hemen tüm branşlarında öncülük eden Batı , uluslararası spor platformlarında kitleleri peşinden sürüklüyor. Öte taraftan kapitalist üretici için ciddi bir sektör daha ortaya çıkmış oldu. Büyük  kazançlar elde ediyorlar. Üretici kesimin bunca gözünü kamaştırmasına rağmen, sporun arkasında duran en önemli kesimin  her zaman iktidar sahipleri olduğunu söylemek durumundayız. Dünyada kimliği ne olursa olsun sporun arkasında durmayan iktidar yoktur.

Modern hayat toplumu dönüştürmek için önce kitleleştirmek durumundadır. Oysa kitleden değil bireyden işe başlar. İslam bireyin kitleleşmesine müsade etmez. Sporun ve futbolun kurumsallaşması da kitleleştirmeyi beraberinde getirir. “takım ruhu, taraftarlık “ dediğimiz hadise kitleleşmenin edebi yönüdür. Ya da en masumane tabirle; farkında olmadığımız bir teslimiyettir. Var olan spor kulüpleri veyahut takımlar kendine has amblemleri, flamaları, marşları, finans kaynakları, (kitlelerin mabedi konumundaki) statları, eğitim kampları, bültenleri, medyaları, oyuncuları, yorumcuları, reklamcıları, lotoları, fanatikleri, holiganları vs. ile örgütlenmiş ideolojik yatıştırma formülleridir. Konuyla ilgili dikkat çeken bir yön daha var. Özellikle futbol bağlamında düşünecek olursak,  futbolun dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında değil de gelişmekte olan yada gelişmemiş ikinci dünya ülkerinde daha ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Güney Amerika ülkeleri  Brezilya,  Arjantin sonrasında Güney Afrika , Türkiye gibi ülkeler de bunun örneği durumundadır.

Spor birçok boyuttan analiz edilebilir. Örnek olarak milli karşılaşmalar. Toplumların şuur altında saklı duran ortak duyguları açığa çıkaran çoşkun ve tahrik edici bir güçtür. Sadece bir oyun gözüyle bakmak yanlıştır. Olay sosyolojik bir vakıa dır. Son dönemde özellikle İslami camianın da  futbolla arasındaki duygusal bağlar güçlenmektedir. Birkaç futbolcu ve teknik direktör hakkında söylenen sözler bu bağları sağlamlaştırıyor. Mesela 2008 Hırvatistan maçında son saniyede gol atan Semih Şentürk’ün : “Top önüme geldi, Allah’ın verdiği güçle vurdum.” demesinden tutun da Volkan Demirel’in :” 70 milyonu bırakın tüm Müslümanlar bizim için dua ediyor.” demesi,  Hakan Şükür, Ertuğrul Sağlam gibi isimlerin namazlı niyazlı insanlar olması, Cuma namazı kılan örnek futbolcuların olması vs. İslami camianın bu sosyal vakıa karşısında gösterdiği muhalefeti kırmaya yetmiştir. Halbuki kitlelerin kontrolü noktasında ortaya çıkan vakıa, bu tarz duygusal tepkimeleri kaldıramayacak kadar ciddidir. Örnek Türkiye’nin son dakikada Hırvatistan’ı yenmesi ya da bir başka egemen karşısında aldığı başarı  Arap ülkelerini, Malezya’yı , Mısır’ı , Afrika’yı, Endonezya’yı ayağa kaldırıyorsa, bu ülkelerin halklarını sokaklara döküyorsa, bunu ümmet bilinci diye değer lendirmek de yorumlamak da bir Müslüman kafa için acziyettir. Bu tarz milli müsabakalar derunumuzda saklı ümmet bilincini ortaya çıkarmıyor. Aksine bu bilincin yaratabileceği dinamizmi duygusal bir tepkimeyle etkisiz hale getiriyor. Var olan gerilimin yönünü ya da zeminini değiştiriyor. Dikkat etmemiz gerek. Tribünlerde oynanan galibiyetimizin değil, teslimiyetimizin maçı olabilir.

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı