GenelYazarlardanYazılar

Kur’an’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller:

Hamd  Allah’a Salat ve selam onun bütün resullerine ve resullerinin takipçilerinin üzerine olsun.

Sanki anlaşılmazlık,müphemlik bizzat Kur’an’ın kendisinden kaynaklanıyor gibi anlaşılmasın. Kur’an gayet açık anlaşılır ve anlaşılıp yaşanılmak üzere gönderilen son ilahi mesajdır. Kur’an yaratan Allah’ın, yaratılmış olan insana tenezzül edip konuşması ve ona değer vermesidir. Şayet Kur’an gönderilmemiş olsa idi insanın hiçbir değeri olmazdı. Bundan dolayı Kuranı gönderen Allah mesajının gayet açık anlaşılır olmasını da sağlayarak insan oğlunun işini kolaylaştırmıştır. Anlaşılmayan veya anlaşılması muhal olan bir kitabı gönderip, sonrada kullarını ondan hesaba çekmek âlemlerin Rabbi olan Allah’ın özelliklerinden olamaz. Kulları ile anlaşamayan adeta onlar ile kavgalı olan bir ilah anlayışı Kur’an ile ile asla bağdaşamaz. Bu konuyu sizlere sunan bir kardeşiniz olarak şahsen ben Kur’an’ın kesinlikle anlaşılabilir ve kolay bir kitap olduğuna inanıyorum. sizlerinde benim gibi düşündüğünüze ve Kur’ana böyle baktığınıza inanıyorum. Allah’ın gönderdiği, yani Hz. Ademden itibaren son elçi dahil mesajları hep anlaşılır halde gönderilmiştir. Peygamber lerin davalarını anlattıkları topluluk veya kavimler mesajı anladıkları için elçilere karşı çıkmışlardır. Anlamasalardı niye karşı çıkacaklardı hiç düşündünüz mü? Okunan vahiyler muhatapları tarafından anlaşılıyor ki elçilere ya bunu değiştir, ya da okuma diye karşı çıkıyorlardı. Anlamasalar idi niçin böyle bir tavır sergileme gereği duyacaklardı. Allah’ın gönderdiği vahiyleri duymamak için parmakları ile  kulaklarını tıkayıp elbiseleri ile başlarını kapatıyorlardı. Niçin Peygamberlerin söyledikleri onları rahatsız ediyor. İşlerine çomak sokup onların keyfi davranışlarına müsaade etmiyor idi Anlamayan insan böyle davranabilir mi? Onlar bu yüzden Kur’an’ın okunmasına da karşı çıkıyorlardı. Çok net bir ifadeyle Allah’ın vahyinin anlaşılabilir olduğunu kafir, müşrik, münafık herkes zımnen kabul ediyor. Bunu son vahiy olan Kuran-ı Kerim çok net bir ifadeyle bize haber veriyor Fussilet süresi  41/26. “ inkar edenler bu Kuranı dinlemeyin, okunur iken gürültü yapın belki bastırıp(Anlaşılmasını)önlersiniz dediler”. Evet, gayet açık ve net inkâr edenler Kuranın anlaşılabilir bir kitap olduğunu açıkça itiraf ediyorlar. Bununla ilgili olarak rahmetli Seyit KUTUP bakın ne diyor ;Kureyş kabilesi ileri gelenlerinden kitleleri kandırmak için kendilerine söyledikleri bir sözdür bu. Çünkü bu Kuranın kendi ruhları hem de kitlelerin ruhları üzerindeki etkinliğine karşı koyamıyorlardı. Bu Kuran’ı dinlemeyin. Çünkü ileri sürdükleri gibi bu Kuran onları büyülüyor, akıllarını çeliyor ve rahatlarını kaçırıyordu.Evet Kuran ayırıyordu. Âmâ iman ile küfrü sapıklık ile hidayeti birbirinden ayıran Allah’ın ön gördüğü kriter ile Furkan ile ayırıyordu. Kalpleri bütünüyle Allaha özgü kılıyordu. Allah’ın bağından başka bir bağa önem vermiyordu. İşte insanları birbirinden ayırmada esas alınan kriter göz önünde bulundurulan Furkan buydu.

Okunurken gürültü yapın belki ona galip gelip (Anlaşılmasını önlersiniz)Bu yakışık olmayan seviyesiz bir tutumdu. Ne var ki iman etmeye tenezzül etmeyen küstahlar kanıt ile, delil ile, belge ile karşı koyamadıkları  zaman yüzsüzlüğe, şamataya başlarlardı. Nitekim insanları Kuranı dinlemekten alıkoymak için Malik Bin Nadir’in yaptığı gibi İsfendiyar ve Rüstem masallarını anlatarak şamata çıkarıyorlardı. Bazen kargaşa çıkararak, bağırarak Kuranın okunmasına engel olmaya çalışıyorlardı. Kimi zaman Kuran okunur iken şiirle,kafiyeli sözlerle halkın dikkatini dağıtmaya,Kuranı dinlemelerine engel olmaya çalışıyorlardı..Ama bütün çabaları boşa gidiyordu. Kuran hepsine üstün geliyordu. Çünkü Kuranın üstün gelme sırrı gizlidir. Çünkü kuran hak içeriklidir. Ve batıl ne kadar çırpınırsa çırpınsın her zaman hak üstün gelir.(Seyyit Kutup Fizilal-il Kuran Cild 9)demek ki o zamanlar onların ellerinde hadis külliyatı-Fu susul Hikemleri Risaleleri ve Mesnevileri yokmuş. Ancak bu şekilde Kuran’ın anlaşılmasının önlüyorlarmış. Bugünün Müslümanları Kuran Arapçadır. Biz anlamayız derken Kuranın önüne geçirdikleri hadislerin ve diğer kitaplarında Arapça olduğunu biran unutuveriyorlar. Üzülerek ifade etmeliyim ki Kuranın anlaşılmaz ve zor bir kitap olduğunu iddia edenler maalesef bu kitaba iman ettiğini söyleyen, bu kitabın mensupları ve adı Müslümana çıkmış insanlardır. Çünkü bunlar Kuranı anladıkları dilde değil maalesef anlamadan sevap kazandığına inanarak okuyan kimselerdir. Oysa onlar Kuranı açıp bir baksalar şu ayetler ile görüş ve kanatlarının Kurana ne kadar aykırı olduğunu anlayacaklar: Kamer süresi 17-22-32-40-Ayetler 41/44 ‘’And olsunki,kesinlikle Kuranı öğüt olsun diye kolaylaştırdık;Öğüt alan yok mudur? ’Bu ve buna benzer manaya gelecek yüzlerce ayete rağmen Müslüman toplum halen Kuranın anlaşılıp anlaşılmayacağını tartışıyor. Oysa Kuran;(Muhammed Kutup’a )göre mü ‘minin yeryüzündeki yorucu seyahatinde ruh arkadaşın Kurandır. Ruhunun derinliklerini aydınlatan Kurandır. Ona telkinlerde bulunan öğretmen Kurandır. Yolunun güzergahını gösteren kılavuz Kurandır. Kuranla birlikte yaşamak ;Ruhu,öylesine duygularla dolu bir evrene götürüyor ki onu ancak açık bir kalp ve engin bir hisle Kurana eşlik edenler bilebilir, ve zevkini tada bilirler.Kuranla birlikte hayat; Allah ile birlikte yaşamaktır. Kuran Allah’ın indirilmiş kitabı ve insan oğluna yöneltilmiş hitabıdır. İnsanın ruhuna kalbine kafasına ve nefsine seslenişidir.. Kuran ile birlikte hayat; Şanı yüce olan Allah ile sürekli bir konuşma ve irtibat kurmadır. Alamadığımız ve anlayamayacağımızı iddia ettiğimiz bir kitaptan nasıl istifade edeceksiniz söylerimsiniz? Allah aşkına. Anlaşılır ve kolay bir kitabın yine o kitabın mensupları tarafından konan birtakım bariyerlerden bahsedelim: Kuran kıyamete kadar gelecek olan insanlığın  dilinde gönderilmiş bir rehberdir. Herkesin onu anlaması mümkündür. Şimdi ise kuranı anlamanın önündeki engellerden bahsedelim.

1-Kuran Niçin gönderilmiştir amacı nedir? Alemlerin Rabbi olan Allah’ın Kuranı göndermedeki maksadını kavrayamamak Allah yeryüzünde işlerin kendi istediği şekilde yürümmesi üzerine ilk insan Hz Adem den başlayarak vahiy ve peygamber göndermek sureti ile dünya nizamına an  be an hayatın gidişatına müdahale etmiştir. İnsanoğlunun kendi heva ve hevesi neticesinde ortaya koyduğu yaşam biçimi omu mutlu etmemiştir ve etmeyecektir. Bu safhada Allah’ın hayata müdahalesi söz konusudur. Kuran bu dünyanın ve hayatın kitabıdır.  Onun konusu insan ve insan davranışlarıdır. Akletme- anlama- yaşama özelliğini kaybetmiş bir insana onun fayda vermesi, kurtarması söz konusu değildir. O öğüt alacaklara ,öğüt verecek bir kitap tır. Onun gönderiliş amacı ile ilgili daha fazla şeyler söylemek mümkün iken konu ile ilgili, birkaç ayet numaralarını vermekle yetinmek istiyorum.

a)Kuran korunanlara yol gösterir.2/2

b)İnsanlara yol göstermek doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak 2/185

c)Karanlıklardan aydınlığa çıkarır 5/16

d)Akıl sahiplerinin öğüt almaları 14/52

e)Hakkı batıldan ayırmak 25/1

f)Yaşayan dirileri uyarmak için 36/69-70    14/52

2-Hakikatın göreceliğini iddia etmek. Bu şu demektir. Kurandan anladıklarınız sizi bağlar, o size göredir. Siz o ayeti öyle anlıyorsunuz. Ben ise böyle anlıyorum. Bir başkası ise daha farklı anlayabilir. Böyle saçma bir iddia nın tek hedefi , amacı bütün insanlığı doğru yola iletmek olan kura nın bu kitabın mensupları tarafından bu hale düşürülmesi kitaba yapılacak en büyük ihanettir ,hatta delalettir. Oysa Kur an Nisa Suresi 82. Ayette 4/82 bakın ne buyuruyor: “ Onlar kuranı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o kuran Allahtan başkasından gelse idi onda çok aykırılıklar ve çelişki bulurlardı.” Evet, bu açık ayete rağmen batının incili okumak için geliştirmiş olduğu rölativizmimin etkisinde kalarak aynı okuma şeklini kurana da uyarlamak büyük bir sapıklıktır. Şu anki İncil ve Tevrat’ın bozulduğunu insan ürünü olduğunu hak adına bir şey ihtiva etmediğini yani insan fikirleri taşıdığı bilinmektedir. İncil öyle okunabilir, ya kura na ne dersiniz!

Oysa Kur’an tamamen Allah merkezli ve Allah’a ait bir kitaptır. Göreceli okumak tek bir hakikat yoktur demek aslında tek doğru Kur an değildir demektir. O zaman hiçbir inanmış MÜ ‘minin doğruları yoktur. Bundan dolayı kimseye bunlar Kuranın doğrularıdır diyerek Emri Bil Maruf nehyi anil münkir yapma gibi bir hakkı da yoktur sonucunu doğurur. Oysa Kuran tek hakikat ve dorunun kendisi olduğunu şöyle açıklıyor. 3/19 “ Allah katında din şüphesiz islamdır.” İslam kendisinin tek hakikat olduğunu haykırırken kendi dışında hakikat iddiasında bulunanları tek ortak kelime olan kuranda birleşilmesini onlardan istemektedir. Senin ki de doğru, benimki de doğru mantığı kurani ve İslami değildir. Allah Kuranda daha ilk suresinde bir tek yoldan sıratı müstakimden bahsetmektedir. Evet, bütün yollar Allaha götürür ama bazı yollar Allah’ın gazabına götürür. Bugün yaygın olan ve İslam alemini saran hastalıkların başında Kurani doğruları göreceli rölativist okuma hastalığı sarmıştır. Birisine veya birilerine Kurandan bir ayet okuyacağınız zaman ayeti bu işe bulaştırmayın o sizin o ayetten anladığınızdır. Diyorlar ve ağzınıza lafı tıkıyorlar. Edileli şerriye kitap sünnet icma ve kıyası fukuha  olarak sayılır!Ama uygulama tam tersinden başlanarak kuran gündeme bile gelmez.

3-Kuranın anlaşılmasının önündeki engellerden birisi de Kur’an’ı yeterli görmeme konusudur. Bu konu ile ilgili 29/51 ayetinde rabbimiz olan Allah şöyle buyuruyor;”Kendilerine okunan bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.” Evet Allah’ın yeterli gördüğünü yeterli görmemek Allah’ın tamamladım dediğini eksik kabul etmek Müslümanların ve   bu kitaba iman ettiğini söyleyenlerin özelliklerinden olabilir mi? Bununla ilgili olarak  bir örnek vererek konumuzu biraz daha açalım inşallah. İfk olayında kuran konuya müdahale etmiş ve kesin bir şekilde Hz Aişeve Hz. Saffan’nın masumluğunu, günahsız lığını ortaya koymuştur. Bu kadar açık ve net Kuran ayetleri ortada iken, bir takın müelliflerimiz bunu yeterli görmemiş olacaklar ki; Hz. Saffa’nın Hasur olduğunu, erkekliğinin olmadığını da aktararak olayın iftira olduğunu isbat etmeye girişmişlerdir. Oysa Saffan evlidir ve çocukları vardır. Zaman zaman gelip peygamberimize hanımının ihtiyaçlarını karşılayamadığından şikayetçi olmaktadır.Bu tür yaklaşımlarda maalesef Kuranın doğru anlaşılmasının önündeki engellerdir.

4- Kur’an’ı literal okuma; Bu anlayış  Kur’anın indiği ortamın düşünülmeden, olduğu gibi üzerinde konuşulan veya tartışılan  konuyla irtibatlandırılarak ayetin kendi bağlamından kopararak anlamlandırılmaya çalışılmasıdır. Ayetlerin sebebi nüzul bağlamından koparılarak salt bilgi ile anlaşılmaya çalışılmasıdır.Örnak olarak şu konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum; ”Allah’ın fethedilen memleketler  halkının mallarından peygamberlerine verdikleri; Allah, peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Ta ki içinizdeki zenginler arasında elden ele dolaşan bir devlet olmasın “Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden men ederse ondan geri durun Allah’tan sakının doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir.” 59/7 Haşr Bu ayet ganimet, mal paylaşımından bahsetmektedir. Bu paylaşım esnasında Allah’ın Resulü sonradan islama girenlere taksimatta biraz daha fazla pay ayırınca ilk Müslümanlardan bazıları buna itiraz ediyorlar hatta” Adil ol ey Allah’ın elçisi” diye seslerini yükseltiyorlar. Bunun üzerine Allah’ın resulü” Allahtan korkun yeryüzünde bende adil olmayacaksam, kim adil olacak diye üzüntülerini ifade ediyorlar.” İşte bu olay esnasında bahse konu olan ayet iniyor. Ve Müminlere şiddetli bir uyarı ile kendilerine gelmelerini istiyor. Bu ayet kendi bağlamından  ve konu bütünlüğünden koparılarak bambaşka bir zemine taşınıyor. Ve peygambere verilen kuranın dışında peygamber size bir o kadar da(hadis) vermiştir. Onu da almak zorundasınız Yani peygamber adına “ kale resulullah” diye başlayan her sözü kesin peygamber söylemiş gibi alıp kabul edeceksiniz anlayışı ortaya çıkmıştır ve kuran perdelenmiş ve bi o kadar sağlam ve doğru olduğuna inanılan hadis kitapları ortaya çıkmıştır.

5- Kur’an’a yaklaşım ( Kurana nasıl yaklaşmalıyız?)

Lafzı muhkem: yanlız anlaşılan Kuran’ın;

Çünkü kaydında değil, hiç birimiz mananın

Y açar Nazım’ı Celilin bakarız yaprağına

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak, nede fal bakmak için

M.Akif ERSOY

Kur’an bizim varlığımızın biricik şartıdır. Kuran sız bir İslamiyet düşünmek ruhsuz bir beden düşünmek gibidir. Biz ancak kuranı yaşadığımız ve hayatımızı kurana göre yönlendirdiğimiz zaman, gerçek anlamda Müslüman oluruz. Yoksa Müslümanlığımız bir isim olmaktan öteye geçmez. Kuran hayatın kitabıdır. Günlük hayatta yaşanmak için inmiştir. Bütün emir ve yasaklarıyla eksiksiz yaşanmak için. Ne yazık ki, Müslümanlar bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek Kura nı hayatlarının dışına çıkardılar. Bununla birlikte Müslümanlarda hayattan uzaklaştılar. Dünya milletlerine lider olmak üzere yeryüzüne gönderilmiş bir ümmet iken(3/110 Ali imran)”Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz doğruluğu emreden fenalıktan alıkoyan Allah’a inanan hayırlı ümmetsiniz.” Kurandan uzaklaşmamız sonucunda bütün hayati fonksiyonlarımızı kaybederek Allahın ve inananların düşmanları olan insan sürülerini örnek alan amaçsız, hedefsiz sürü gibi güdülen topluluklar haline nasıl getirildik hiç düşündünüz mü? Nasıl Müslümanlığımız sadece bir isimden ibaret hale gelmiş se elimizde bulunan Kur’an da sadece klasik ve anlaşılmadan okunan bir kitap konumuna getirilmiştir. Oysa biz bu metnin anlamını kavrayıp hayatımızda uygulamak yerine onu, ölülerimizi için okunan dua, hastalıklarımız için okunan bir şifa kitabı haline getirdik. Alimlerimiz Kuran dan yaşanan pratik bir hayat nizamı çıkaracaklarına, onun yalnızca dil ve üslup özellikleri üzerinde durdular. Tafsirlerimizin büyük bir kısmı Kur’anı metin çözümlemesi için maalesef bir malzeme olarak kullandılar. Onun hayata uygulanmasından ibaret olan fıkıh, bir müddet sonra teferruat içinde kaybolup gitti. Kısaca elbirliği ile Kua’anı hayatımızdan uzaklaştırdık. Kuar’an dan uzaklaşınca doğal olarak ta hayattan uzaklaştık.( Kur’an ı nasıl okuyalım M Kutup Önsöz Bekir Karlığa)

6- Kur’an’ın anlaşılmasının önündeki engellerden biriside; Bizden önce yaşayan atalarımızdan bize tevarüs intikal eden din anlayışı; Bizlerin bizden önce yaşayanların geride bıraktıklarını olduğu gibi kabul edip yaşama gibi bir mecburiyetimiz yoktur. Olmamalıdır da. İnanmış insan kendisine sunulan hiçbir şeyi sorgulamadan araştırmadan, düşünmeden gereği gibi tahkik etmeden kabul eden bir anlayışın sahibi asla olamaz. O kendisine sunulan her şeyi akıl süzgecinden geçirip özümseyerek kabul eder. Kuran ‘an herkesin kendi yapıp ettiklerinden hesap vereceğini hiç kimsenin kimse adına öne çıkıp onun hesabını verme gibi bir hakkının olmadığını net olarak ifade eder. “ Onlar geçmiş bir ümmettir. Kazandıkları kendilerine, kazandıklarınız da size dir. Onların yapmış olduklarından siz sorumlu değilsiniz.”(2/134 Bakara) Bizden önce iman edip gayret gösterenler hakkında bizlerin görüşü “Rabbimiz bizi ve bizden önce iman eden bütün müminleri bağışla, yaşayan Müminlere karşı da kalbimizde kin bırakma” demekten başka bier sözümüz olamaz. Allah’ın yaratmış olduğu bütün insanlar ki buna peygamberler de dahil hata yapmaya söyledikleri sözün farklı anlamlara gelebileceği tehlikesiyle karşı karşıyadır. Evrensel olan ve kıyamete kadar da doğruluğundan şüphe edilmeyecek olan tek kaynak ve bağlayıcı doğru Allah’ın son gönderdiği Kur’an’ı Kerim dir. Onun sözünün üstüne söz söylenmez. Her şeyin doğrusunu söylemek Allah’a ait bir özelliktir. Bizden öncekileri yanılmaz ve hatasız kabul etmek aslına bakılırsa daha büyük bir hatadır. Allah’ın kitabına çağıran davetçiyi atalar dinini bahane ederek kabul etmemek müminlerin özelliği olamaz. Zira Rabbimiz olan Allah Bakın bu konuda ne buyuruyor;” Onlara Allah’ın indirdiğine uyun; denilince” Hayır atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız” derler ya ataları bir şey akıl edemeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler” 2/170 Bakara ) Bizler bu dünyadan göçüp gittikten sonra, bizden sonrakiler aynen bizim şu yaşadığımız ve anladığımız İslam zannettiğimiz dini kabul etseler Allah aşkına söyler misiniz, bunu yapanların hak ve sıratı müstakim üzere olduklarını dünya ve ahirette kurtulanlardan olacaklarını aynı zamanda Allah’ın kendilerinden razı olduğu bir topluluk olacaklarını kim iddia edebilir? Bu gün İslam alemi gelişen dünyaya karşı kendini yenilemiyor. Ölülerle dirileri idare etmeye çalışıyorlar. Dünya işlerini ölülerine havale ederek çağın gelişmelerine ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bu ne kadar İslami ve insanidir, bu durumu sizlerin vicdanlarına havale ediyorum.

7- Kur’an’ı yanlış anlamanın önündeki engellerden son olarak bahsedeceğimiz konu; Peygamberi ve peygamberliği yanlış anlamak, bu kurumu doğru anlamadan Kur’an’ı doğru anlamak mümkün değildir. Kur’an sonuçta kâğıtlar üzerine yazılmış bir metin, et ve kemiğe bürünmüş hali peygamberin ta kendisidir. Kuran denince peygamber, peygamber denince de kuran akla gelmelidir. .Diğer bir ifade ile metni herkesin canının istediği gibi anlamasının önündeki tek engel peygamberlerdir. Peygamberi saf dışı bıraktığımız ve onu önemsizleştirdiğiniz zaman Kuranı istediğiniz şekilde yorumlarsınız. Ve ümmetin vahdeti diye bir şey asla gerçekleşmez. Veya hut da Peygamberi Allah’ın ona verdiği konum ve statünün dışında bir misyonla görevlendirir iseniz. O zaman da hızınızı alamıyarak Allah’ın elçilerini Allah’ın oğlu konumuna getirirsiniz. Ne aşırı yüceleme, ne de pasifize (bir postacı) konumuna düşürmeden Allah’ın elçilerini Allah’ın vahyinde tanıttığı gibi tanımak. Kuran bunun örneklerini sunan bir kitaptır. Ve kitabı hayata aksettirecek elçide insanlardan seçilmiştir.” De ki; Bende ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahy ediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa Salih amel işlesin ve kulluğunda Rabbine hiç kimseyi ortak koşmasın”(18/110Kehf) Allah’ın bütün elçileri kendilerini elçi olarak seçip gönderen makamlara karşı direkt olarak sorumlu ve bağlıdırlar. Onlar kendilerini gönderenlerin söylemedikleri bir sözü asla söylemezler. Allah’ın istemediği bir emri veya yasağı tabii lerinden isteyemezler. Seçilenler kendini seçenlere karşı elbette sorumludurlar. Peygamberler şu üç ana esas üzere görevlendirilmişlerdir.

  1. Tebliğ; “Onlara öğüt ver; zira sen ancak bir öğütçüsün” Gaşiye-21
  2. Tebyin: “İnsanlara gönderileni açıklayasın diye Kuranı indirdik.” Belki düşünürler” (Nahl -44-16/44)
  3. Tatbik: “Hiç şüphesiz, biz kitabı sana insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için hak ile gönderdik” (4/105 Nisa) Diğer bir örnek ise hepinizin eşi ile yapmış olduğunuz evliliği başta Peygamber isteyip arzu etmemiş olmasına rağmen, hatta insanların levmin den korkarak içinde tutuyordu. Fakat Allah bunu uygulatıp tatbik ettirmekten asla caymadı Doğruların tamamı Allah’a ait yanlışlar ise  bu aciz ve zavallı kuluna aittir.

 

Selam ve dua ile

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Vedat kardeşim,
    Allah sizlerden de razı olsun. Amacımız önce rabbimizi razı etmek sonra da siz kardeşlerimize hakkı ve sabrı tavsiye amacı taşımaktadır.Beğeniniz için ayrıca teşekkür ederim.

Vedat Demiralay için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı