GenelYazarlardanYazılar

Kur’an’ın Model İnsan Tipi:Mü’minler-5

MÜ’MİN KİŞİLİĞİN OLUŞUMUNU ENGELLEYEN AKLİ ve NEFSİ HASTALIKLAR-4

7-Akılcılık Hastalığı: Akıl, Yaratanın kullarına bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Kur’an’da defaaten akıl vurusu yapılır. Hakikatin anlaşılmasında ve kavranmasında akıl önemli bir araçtır. Fakat akıl vahiy olmadan, vahyin terbiyesinden geçmeden tek başına şaşkın ördek misali oradan oraya sürükler insanı. Akıl da yapısı itibariyle terbiyeye muhtaçtır. Aklıyla her şeyi halledeceğine inanan insan akılcılık hastalığına yakalanmış demektir. Vahiy öncelikle bize aklın, ilahi kudretin bir armağanı olduğu gerçeğini dile getirir ve ona bir sınır koyar. Bu sınır kula haddini bilmeyi öğretir. Sınırlarının farkında olan akıl taşkınlık yapmaz.

Akılcılık hastalığına müptela ilk varlık şeytandır. Rabbine asilik yapmasına yol açan, insan karşısında takındığı tavır kendince yürüttüğü akılcılık nedeniyledir. Ancak ortaya çıkan sonuçtan anlıyoruz ki, akıl Allah’ın yol göstermesinden mahrum kalınca kulu uçuruma götüren bir güce dönüşebilir. Kur’an’ın terbiye ettiği akıl ‘akleder’. Akleden akılla akılcılık farklı şeylerdir. Akılcılık Modern Batı’nın asli kurucu unsurlarındandır. Akılcılık Batı’ya doğaya, eşyaya ve evrene hakimiyet üstünlüğü kazandırırken onu insanı insanlığı yok eden bir noktaya sürüklemiştir. Akılcılık ilahi sınırları yok saydığından bütün akıl yürütmeleri kendi menfaatlerinin temini noktasında yoğunlaştığından insanlığı felakete sürüklemiştir. Yakın tarih buna şahittir. Yaptığı akıl yürütmelerle/akılcılıkla da kendini haklı çıkaracak argümanları da üretmiştir.

Vahiy insanlık tarihi boyunca indiği her toplumun önce aklını terbiye etmiştir. Çünkü terbiye olan edilmiş akıl sınırlarını bilir, bu da onun taşkınlık yapmasını önler. Yunan akılcılığını kendine referans alan günümüz Batısı teknik anlamda önemli ilerlemeler kaydetmekle birlikte insana insanlık tarihinin en acı olaylarını yaşatmıştır; yaşatmaya da devam etmektedir. Bugünkü Batı tarzı akılcılığın tez elden vahyin terbiyesine ihtiyacı vardır. Vahiyle terbiye edilmeyen akıl sahibini şeytanlaştırır.

Akıl insanda var olan bir melekedir akletmek ise bu melekenin faaliyete geçmesi, kendi işlevini yerine getirmesidir. Kur’an mü’minlerden bu melekeyi işlevsel hale getirmelerini ister. Çünkü akletmek düşünce mekanizmasının harekete geçmesini sağlayacak, Yaratanın kendisine yüklediği işlevselliği yerine getirecektir. Vahyin eğitiminden geçmiş akıl olgu ve olayları kuru akılla değil vahyin aklıyla anlamaya çalışacaktır.

Akılcılık şeytani, akletmek ise insani bir edimdir. Akılcılık kişiyi hevasının esiri yaparken,  akletmekse bu esaretten kurtarır. Akıl yolunu ancak vahyin aydınlığında bulabilir.  Aklın da sahibi olan Allah akletmeyi öğütlemiştir. Çünkü akletmemenin ne gibi felaketler getireceği rabbimizin malumudur:

23.80 – Hayatı bağışlayan ve ölüme hükmeden O’dur; geceyle gündüzün birbirini kovalaması O’nun buyruğuyladır. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız?
10.100 – Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması söz konusu değildir. Allah, aklını kullanmayanları en yüz kızartıcı iğrençliğin kucağına atar.

Vahyin terbiyesinden geçen akıl akleder, akıl sahibi ise aklını kullanarak iğrençliğin kucağına atılmaktan kurtulur.

 8-Önyargılı Davranma ve Peşin Hükümlü Olma Hastalığı: Yaygın hastalıklarımızdan biri de önyargılı davranma ve peşin hükümlü olma hastalığıdır. Önyargı, enine boyuna düşünmeden, iyice araştırmadan; önceden edinilmiş yüzeysel bilgilerle varılan yargıya önyargı, verilen hükme ise peşin hüküm denir. Rabbimiz bizleri böyle bir kişilik bozukluğundan men ediyor. Çünkü önyargı ve peşin hüküm hem ferdi, hem de toplumsal planda derin yaralar açar. Herhangi bir olay, durum, kişi veya toplumla ilgili karar verebilmek için yeterli bilgiye ve delile ihtiyaç vardır. Kişisel ve toplumsal ilişkilerimizde meydana gelen orunların gerçekte önyargı ve peşin hükümden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Böyle bir hastalıktan kurtulmak için yapılacak ilk şey böyle bir hastalığın varlığını kabul etmektir. Böyle bir davranışın mü’min kişiliğe zarar verdiğinin farkında olmaktır. Tanımak için bilmek; bilmek içinse araştırmak, üzerinde kafa yormak ve nihayetinde bir sonuca varmak gerekir. Bize gelen bir bilgiye/habere karşı nasıl bir tutum sergilememiz gerektiğini Rabbimiz bize öğretiyor:

49.6 – Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.

Önyargılı davranma toplumsal fesada yol açar, kişilerin ilişkilerine zarar verir ve aile facialarına sebep olur.  Böyle bir fesadın önünü alacak yaklaşımı erken dönemde kazanmak/kazandırmak gerekir. Ünlü Fizikçi Anştayn “Önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur.” der.

Vahiy indiği ilk günde itibaren insan nefsinde cereyan eden önyargılı davranma vpeşin hükümlü olma hastalığını da tedavi etmeyi amaçlamıştır. Mü’minler hem söz hem de fiillerinde Rabblerine karşı sorumluluklarının bilincindedirler ve ona uygun davranmayı ilke edinirler. Bu sebeple önyargıdan ve peşin hükümlü olmaktan uzak dururlar.

9-Zan ve Şüpheyle Yaklaşma Hastalığı: Zan ve şüphe mü’minin uzak olması gereken hastalıklardandır. Mü’min zanla ve şüpheyle yaklaşmaz. Mü’min bilir ki, zan ve şüphe kişiliğine uygun olmayan davranışlardır. Zanni davranış ortaya koyan kişinin elinde bir dayanak yoktur. ‘Ben öyle sanıyorum, zannedersem, sanırsam’ gibi ifadeler mü’min şahsiyetin ortaya koyacağı ifade biçimi değildir. Mü’min delilleriyle konuşur. Sözün bir vebal gerektirdiğini bilir. Rabbimiz zanni yaklaşmayı yasaklamış, ondan sakınmamızı emretmiştir:

49.12 – Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır…

Zan ispatsız iddia ortaya koymaktır. Şüphe kuruntulara kapılarak iftiraya varacak boyutta zehirlenmektir. Zan ve şüphe eyleme geçtiğinde hukuki işlem gerektiren hastalıklardır. Mü’min şahsiyet kendini bu hastalıklardan arındırmak zorundadır. Zan ve şüphe fesada fesat fitneye, fitne ise ailevi ve toplumsal huzursuzluğa yol açar. Zan ve şüpheyle hareket etmenin sonucunda Hz. Aişe’ye atılan iftiranın ne gibi sonuçlar meydana getirdiğini Vahiy bize öğretiyor.

10-Kibirlenme ve Kendini Beğenme Hastalığı: Allah tüm kullarını farklı özelliklerde yaratmıştır. Her birinin diğerinden ayrılan hususiyetleri, öne çıkan özellikleri vardır. Bu farklı özellikler, kendinin sahip olup da başkalarının sahip olmadığı imkanlar kişiye ayrıcalık, kibirlenme ve kendini beğenmişlik hakkı vermez. Çünkü sahip olduklarının tümünün sahibi Allah’tır. İşte mü’min bu hakikatin farında olan kişiliktir. Kibirlenme ve kendini beğenmişlik ruh hali, bu duygulara müptela kişileri öncelikle yalnızlaştırır. Hiç kimse bu özellikleri taşıyan kişileri sevmez; onlar da başkalarıyla sağlıklı iletişim kuramaz. Kibirlenme/ kendini beğenmişlik ruh hali insanın kendini ulaşılmaz/erişilmez sanması sonucunda ortaya çıkan bir ruh halidir. Bu durum kişiyi şeytanlaştırır, Rabbine karşı asi olmaya sürükler. Bu hastalığın tedavi yolu kişinin kendisinin kul olduğunu fark etmesinden geçer. Kul olduğunun bilincine varan kişi mütevazilik gibi bir erdemliliği kuşanır; sahip olduğu imkanları uhrevi kazanımlar için seferber eder. Rabbimiz kulunu kibirlenme/kendini beğenme tehlikesine karşı şöyle uyarıyor:

17.37 – Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Sen, ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara erişebilirsin.
31.18 – İnsanları küçümseyip yüz çevirme! Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah, kendini beğenmiş övünen kimseyi sevmez.
4.36 – Allah’a kulluk ediniz. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Ana-babaya akrabalara, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak komşulara, yakın arkadaşlara, yarı yolda kalanlara, elinizin altındakilere iyilik ediniz. Allah kendini beğenmiş kibirlileri kesinlikle sevmez.
57.23 – Amaç, kaybettiklerinize üzülmemeniz ve O’nun size verdikleri yüzünden şımarmamanızdır. Allah kendini beğenmiş şımarıkları sevmez.

Yukarıdaki ayetler bize sınırlarımızı/haddimizi bilmeyi öğretiyor. Sahip olduğumuzu sandığımız şeylerin gerçek sahibinin ALLAH olduğunu öğretiyor. Dolayısıyla bize ait olmayan şeylerle kibirlenmek/büyüklük taslamak/kendini beğenmişlik aptalca ve ahmakça bir davranıştır. Bu davranışın en büyük cezası ise Allah’ sevgisinden mahrum kalmaktır. O’nun sevgisinden mahrum kalan neye sahip olabilir ki? Bu sebeple Allah böyle kişileri sevmemekle tehdit ediyor.

Mü’minlerin kişiliklerini mü’mince koruyabilmeleri, ona zarar verebilecek nefsi ve akli hastalıkların farkında olmaktan geçer. Farkında olmak mü’minleri uyanık kılar. Her daim vahiyle hemhal olmak, hayatın vahiyle inşasını daim kılar. Aksi taktirde hayatın akışışına kapılıp yukarıda bir bölümüne değindiğimiz hastalıkların pençesinde savrulup, kaybolabilir.

Rabbimiz bizlere uyanık kalma konusunda dirayet versin ve ayaklarımızı sabit kılsın!

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı