Kurbanın Fıkhı
Kurban, vahye muhatap olan ilk insandan bu yana Allah’ın kuluna kendisini hatırlatmak için koyduğu bir bağlılık bildirgesidir. Bugün devletler, vatandaşının eğitim, güvenlik ihtiyaçlarını karşıladığı için vatandaşlarından nasıl vergi alıyorsa, Allah da kullarının beklentileri için kendilerinden bir takım eylemler gerçekleştirmelerini talep etmiştir. Kurban bir sembol olarak; bol rızık veren Allah’ın bizim için lütfettiği sayısız nimetlerden, garip gurebanın istifade etmesine önayak olmaktır. İnsanlardaki “benseverlik” ve “mülkiyet tutkusu”nun yerine “infak etmeyi” koymaktır.
İnsanlık tarihinin ilk kurban tecrübesi, Kur’an’da bir mesel olarak Âdem’in oğulları üzerinden bize anlatılır. Bu anlatıya göre Âdem’in iki oğlundan biri olan Habil’in gönül rızasıyla seçtiği iyi, kaliteli ve güzel kurbanını Allah kabul edilmiş, gönül rızasıyla ve güzel şekilde Allah’a yönelmeyen Kâbil’in kurbanını ise kabul etmemiştir. Zira Allah “ancak takva sahiplerinin, yani O’nun rızasını gözetenlerin ibadetlerini kabul eder” (5/Maide: 27).
Bize Kur’an’da anlatılan ikinci örnek ise İbrahim ve İsmail peygamberlerin hikâyesidir. Bu anlatıda Allah, İbrahim’den oğlu İsmail’i kurban etmesini istemiş (ya da Allah’ın ona gösterdiği rüyadan Hz İbrahim bunu anlamış) ve 90 yaşından sonra Allah’ın ona hediye ettiği güzelim oğlunu sırf Allah için canına kıymaya yeltenmiştir. Kendi muradını en iyi kendisi bilir ama belki de Allah, İbrahim’in imanının bütün insanlığa örnek olması için böyle bir mizansen kurgulamıştır.
“Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlıklar üzerine Allah’ın adını ansınlar diye, biz her ümmet için kurban kesmeyi farz kıldık. İşte sizin tanrınız tek bir Tanrı’dır. O halde O’na teslim olun. O’na samimiyetle boyun eğenleri müjdele!”(22/Hac: 34) ayetinden de anlaşılacağı gibi, Hz. Âdem ile başlayıp oradan Hz İbrahim’e uzanan Kurban günümüze kadar her dönemde ve hemen her ümmet için bir ibadet olarak varlığını sürdürmüştür.
Niye Kurban Kesiyoruz?
Bugün çocukların anlam veremediği bazı önemli bayramlar olabilir. Örneğin, on yaşındaki bir çocuk Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki’de Amerika tarafından atılan nükleer bombalardan haberdar olmadığı için, o bölgede devlet tarafından gerçekleştirilen törene ne için o kadar insanın toplandığına tek başına anlam veremez. Bu toplantının sebebini anladığında ise yapılan işin perde arkasında ulvi bir amacın olduğunu anlar. Anladığında o da aynı işi yapmaya başlar. Buradan hareketle dinimizdeki ibadetlerin görünen tarafında insanların bir anlam bulamaması normaldir. Dinini, tarihini bilmeyen bir insan ebetteki koca koca adamların toplanıp hayvan boğazlamasına ve bununla tatmin olmasına anlam verememektedir.
Müslümanların kurban kesilmesi, geçmişte Âdem’in oğullarının ve İbrahim peygamberin yaptıklarına öykünmekten ibarettir. Ne o melül bakan oğlağın etinin ne de burnundan buhar fışkıran öküzün budunun bizim kurbanımızla direk ya da dolaylı bir ilintisi bulunmamaktadır. Biz, müminler, kurban keserek içimizde dünyaya ait ne kadar beklentimiz, vazgeçemediğimiz fikrimiz, ideolojimiz, malımız, mülkümüz varsa onların hepsinden Allah için İbrahim gibi vazgeçebileceğimizi, Âdem’in oğlu gibi Allah’ın bize verdiklerinin en iyisinden vereceğimizi taahhüt etmekteyiz.
Kurban bir “infak” değil, bir nüsük/ritüeldir. Bedeli ödenen kurban infak olur, ama kurban yerine geçmez. Kurbanı salt “kan akıtma” veya “yoksullara dağıtılacak et”e indirgemek dinin bu önemli bir hükmünü sekülerleştirme tehlikesine kapı aralar.
Kan akıtmanın psikolojik faydası ve etin yoksullara dağıtılması hükmün “liaynihi/bizzat” değil, “ligayrihi/dolayısıyla” bir faydadır. Liaynihi olan Allah’a kurbiyet ve takvadır. Kesilen hayvanın etinin lezzetli olup olmaması, etinden yağ çıkıp çıkmaması bir müminin konuşacağı en son şey dahi olmamalıdır. Kurban etinin fakirlere dağıtılması muhtaç kişinin yüreğine mutluluk dokundurduğu için güzeldir, değerlidir, sevaptır. Biz bu işi eti budu yerinde heybetli, cüsseli bir öküz kestiğimiz için değil; Allah rızasını kazanmaya matuf bir iş olarak yaptığımız için sevap kazanırız.
Eğer Allah için evimizden, telefonumuzdan, bağımlılıklarımızdan vazgeçemiyorsak; onları İbrahim’in iradesiyle kılıçtan geçiremiyorsak, kestiğimiz hayvanın eti midemize bayram ettirecek başka da bir kazancımız olmayacaktır.
Kurban uygulamalı ve yaygın bir eğitimdir. Bu sayede insanın Allah’a karşı sorumlu davranması ve kendi kusurlarını, ezikliklerini, defolarını görüp onlardan kurtulması amaçlanır. Eğer bu kazanımlar gerçekleşmiyorsa hayvan boğazlamak karnımızı doyuracak belki ama hedeflenen amaç hâsıl olmayacaktır.
Her ibadet gibi kurbanda da hissedar olması beklenen bizim yüreğimizdir. İnsan, dünyada yaşayarak kirlenir, paslanır, eğilir, bükülür. Bu bağlamda kurban, uykusunun en tatlı yerindeki askere “ayağa kalk” ihtarı ve seslenişidir.
Kurban, insanın tutkularından ve diğer tüm bağlarından kurtulduğu bir özgürlüktür ve lisanı hal ile bize şöyle seslenir: Bütün emelini, amacını, gayeni, zamanını neden dünya denen bu bataklığa harcıyorsun. Bir bak son bir senedir nelere üzüldün, nelere sevindin? Hep dünyalık ile doldurmuşsun yüreğini. Sen İbrahim milletindensin. Büyük deden İbrahim, putlarını kırdı, Allah için en sevdiğinden vazgeçti. Sen de bunu yapabilirsin, yapmalısın. O hayvanın Allah ile bir bağı yok, sensin Rabbinin değerlendirdiği, kulluğa layık gördüğü. Ona çektiğin bıçağın daha sağlamını ve keskinini bağımlılıklarının boğazına çekmelisin. Ancak bu şekilde özgürleşebilirsin. Sen özgürleşmessen şeytan seni köleleştirir. Buna izin vermemelisin.
*Dr. Ahmet Bayraktar’ın aynı isimli makalesinden istifade edilmiştir.
Kurbanın Psiko-Sosyal Boyutu
Allah için yapılan bir ibadet, Allah ile insan arasındaki bir ilişkidir. Bazı ibadetler ise hem Allah ile insan hem de insan ile insan arasındaki bir ilişkidir. İşte Kurban bu cinsten bir ilişkidir. Yani bir hayvanı kurban etmek maksadıyla kesmek, hem Allah ile insan arasında hem de insan ile diğer insanlar arasındaki bir ilişkidir.
Kurban; Allah’a yaklaşmak ve ona yakın olmak anlamına gelir. Allah ile bu yakınlık tesis edilirken kulun değer atfettiği şeyleri feda edebilmek yürekliliğini göze alabilmesidir. Kurban eşyaya gereğinden fazla değer vererek onu kutsamanın/tabulaştırmanın önüne geçmektir. Sahip olma güdüsünden/tutkusundan bir gaye uğruna vaz geçmek/geçebilmektir. Yani herkesin kendi İsmail’ini kurban etme gayretidir. Literatürde ise; Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla, kurban bayramı günlerinde bedenen gelişmiş, koyun, keçi, sığır, manda ve deve gibi hayvanların usulüne uygun kesilmesidir.
Kurbanın tarihçesi her ne kadar Hz İbrahim ile başlatılsa da, tüm formel ritüellerde olduğu gibi Kurban da insanoğlu ile yaşıttır. Nitekim Hz Âdem’in kıssasında iki oğlunun Allah’a birer kurban sunduğu, bir oğlunun kurbanının kabul edildiği, diğer oğlunun kurbanının ise kabul edilmeği anlatılır (5/Maide: 27). Ayet bize bir tarihçe sunmakla beraber Erol Göka Hocaya göre; bu ayette güçlü bir psikolojik anlam da sarih olarak görülüyor. Hoca, Habil ile Kabil arasındaki gerilimin, aslında her birimizin psikolojisinde de var olduğunu söylüyor. Ayet bizi kendi içimizdeki eğilimler konusunda uyarıyor, olumsuz yanlarımızı görüp haktan, hakikatten yana tavır almamızı istiyor.
Kurban kesmenin gayesi et yemek değildir ve olmamalıdır. Herkesin en sevdiği İsmail’ini Allah adına feda edebileceğini, böylece en çok Allah’ı sevdiğini fiilen gösterebilmesidir, takvadır yani görev ve sorumluluğunun bilincinde olmaktır. Allah’a yaklaşma niyetidir, şükürdür, İbrahim’le başlayan bir sünnetin ihyasıdır.
Tarihin her diliminde söz konusu olan bütün dinlerde Tanrı’ya veya doğaüstü güçlere kurban sunma/takdim etme uygulaması vardır. İslâm’daki kurban uygulamasının bu dinlerdeki pratiklerden en önemli farkı, Allah’tan başkası adına kurban sunumu kesinlikle yasaklanmıştır. Ayrıca kurban olarak hayvan kesimi dışındaki bütün uygulamalara da son verilmiştir. Bir diğer önemli bir fark ise: Kurban etinin yoksullara dağıtılmasıyla olaya sosyal bir boyut kazandırılmış olmasıdır.
Kurban insanın maddi, manevi bütün benliğiyle Allaha yöneldiği bir tecrübedir. Allah’ın bize verdiği nimetlere şükrün bir ifadesidir. Bu işimizde Allah’a ulaşan kan ve et değildir! Allah’a ulaşacak olan takvamızdır (22/Hac: 37). Kurban sunumu kişinin Rabb’i ile arasındaki gerçek iletişimin somutlaşmış ifadesidir. Bir bilinçlilik halidir. Hz Peygamberin buyurduğu gibi Allah bizim şeklimize ve mallarımıza mülkümüze bakmaz. Kalbimize ve amellerimize bakar (Müslim/Birr, 33). Bu nedenle kurbanda övünme olmaz. İnsanımızın şuuraltında bir “kurbanlık tokuşturma” güdüsü var. Bu nedenle kurban keserken filanca en büyüğünü kesti, bizim kurbanımız onların kurbanından küçük olmamalı, biz eşraftan bir aileyiz; bir hayvanı tek başımıza kesmeliyiz gibi duygular kurbanın gayesine terstir ve riya içerir. Riya ise gizli şirktir. Riyanın günahı kurban kesme sevabından daha büyüktür.
Kevser Suresi 2. ayetteki “Venhar” emri Mekke’de indiğinde Allah Resulü hemen kurban kesmedi, taki Hicretin 2. yılından itibaren, Hac Suresi’ndeki “Her ümmet için kurban kesmeyi meşru/farz kıldık…”(22/Hac: 34) ayeti ve ilgili diğer ayetlerle konu netleşince kurbanını kesti. Kurban kesmek Hanefilere göre; akıllı, iyiyi kötüden ayırt edecek temyiz gücüne sahip ve fitre verecek kadar zengin olan kadın erkek tüm Müslümanlara vaciptir. Şafi, Maliki ve Hanbelî ekollerine göre ise sünnettir.
Kurban keserken sağlık kuralları ve çevre temizliği ihmal edilmemelidir. Her yıl kurban bayramında Haliç’in kan kırmızısına dönmüş halini televizyonlardan izlemek çok sevimsiz bir durum. Acemi kasapların kendilerini kesmeleri bir yana, kesim sırasında, hayvana zahmet çektirilmemeli. Hayvan okşanıp sıvazlanarak tekbirlerle teskin edilmeli. Kurbanın sağlıklı bir hayvan olması, hem ibadet ve hem de sağlık bakımından önemlidir. Bu nedenle, hasta, zayıf ve düşkün ve organları eksik bir hayvan kurban edilmez.
Çocuklarda kurban algısı
Çocukların farklı niyetlerle kurban kesimine şahit olduklarını görüyoruz. Köyde yaşayan bir çocuk için bu sıradan bir durum olabilir. Ancak şehirde yaşayan ve bilhassa ergenlik çağına gelmemiş çocukların kesim olayına asla şahit olamamaları gerekir. Ayrıca evde birkaç gün önceden beslenen kurbanlık hayvanla çocuğun duygusal bir bağ kurması olağandır. Şayet böyle bir duygusal bağ söz konusu olursa bu hayvanın kurban edilmesi çocuk için “travmatik” etki oluşturabilir. Bu nedenle çocukların kurbanlık hayvanla bu tür bir bağ kurmasını engellemek gerekir. Çocukların psikolojilerinin bozulmaması için mümkün mertebe kesim yerinden uzak tutulmalı. Buna rağmen kesime şahid olurlarsa insanın proteine ihtiyacı olduğu gibi makul açıklamalar yapılarak, olayın normal ve hayatın içinden bir durum olduğu uygun bir dille izah edilmelidir. Zira kurban ibadeti çocuğa aktarılması gereken pek çok farklı anlamlar içermektedir. Bunların başında kurbanı “hayvan kesme” işine indirgeyen yaklaşım, çocuklardaki ibadet algısını zedeler. Çocuğa bunun bir ibadet olduğu anlatılmalıdır.
Prof Dr. Mücahit Öztürk’e göre kurban ibadeti, ibadetlerde var olan sembollerin, o ibadetin anlam ve amaçların önüne geçme tehlikesini en çok yaşadığımız bir ibadettir. Bu nedenle kurban kavramının daha en başında, salt hayvan kesmek olmadığını, ekonomik olarak yetersizlikleri nedeniyle et yiyemeyenlere ülkemizde ya da dünyanın her tarafında ikram edilerek insanların birbirlerine yakınlaşmalarına vesile olacağını, çocuklara özenle anlatmamız gerekir.
Hoca’nın altını çizdiği ve dikkat edilmesi gereken konulardan bir diğeri de inancın gereği yapılan ibadetlerimizin çocukların bilişsel gelişim düzeyine uygun şekilde ve çok yalın bir dille anlatılması ve yanlış anlamaları önlemek zorunluluğudur. Mesela çocuğa 12-13 yaşından önce İsmail’in kurban edilmesi hikâyesini sadeleştirerek anlatmaz, bunun bir rüya olduğunu söylemeyip yanlış vurgulamalar yapar isek, o yaştaki çocuğun zihninde sadece “babasının bir çocuğu niçin öldürmeye götürdüğü” düşüncesi kalır ki, bu durum çocuğun zihnindeki Allah ve din algını zedeler.
Fedakârlığı, malından vazgeçebilip dostlarla ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşmayı, karşı tarafın duygularını anlayabilmeyi, hakka teslim olmayı, kötülerin yoldan çıkarma taktiklerini bozmayı, Allah’ın sonsuz merhametini ve bunun kullara yansımasını yani kurbanı, çocuklarımıza tam olarak aktarabilmek için aslında hac ibadetiyle ilişkilendirerek anlatmak daha açıklayıcı ve anlaşılır olacaktır. Haccın içerdiği tüm semboller ve ritüeller üzerinden her iş bir anlam taşır, çocuğu eğitir ve bilinçlendirir.
Kurban Bayramı’nın telaşı ve koşturmacası bir başkadır. Her ne kadar kurbanlarını güvendiği kurumlara bağışlayan, hatta dünyanın öbür ucundaki kardeşlerimize kurban bağışı gönderenlerimiz olsa da, hala büyük çoğunluğumuz kurbanla kendimiz uğraşırız. Kurban Bayramı ve öncesinde bizleri satın almasından, kesimine, paylaşımından, dağıtımına kadar yoğun bir mesai bekliyor. Bu mesaide kurbanı “ihsan” ile kesmek çok önemlidir. İhsan güzel bir işi Allah için en güzel şekliyle yapmaktır. Keserken hayvana eziyet etmemek, keskin bir bıçakla kesmek, ortalığı kirletmemek gibi şeyler kurbanın ihsanındandır. Çünkü kurban aynı zamanda bir merhamet eğitimidir. Her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de “ihlâs” esas olmalıdır. Yapılan ibadetin icrasında samimi olunması ve gösterişten uzak olması gerekir. Kişinin din adına ne yapılıyorsa bunu sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapması, ona başkalarını ve hiçbir şeyi karıştırmaması iktiza eder. Bu bağlamda gösterişin yani riyanın gizli şirk olduğu unutulmamalıdır. Amele Allah rızasından başka bir niyet karışırsa o faydasız bir iş olur. Kul ibadet ettiğini sanır ama sonuçta hiçbir karşılığını göremez. Şu halde ihlâsın niyetle de yakından alakası vardır. Yapılan bir işin Allah katında değer bulması için temiz ve halisane bir niyetle yapılmış olması gerekir. Bu nedenle ibadetlerde “el âlem ne der putu”na asla itibar edilmemeli, “dini sırf Allah’a has kılarak yalnızca O’na ibadet edilmelidir” (39/Zümer: 11).
Kurban İle İlgili Bazı Hususlar
1- Kurban keserken besmele çekmek: Normal zamanlarda yapılan hayvan kesiminin aksine, kurban keserken “besmele” çekilmesi farzdır. Bu bağlamda Kurbanın ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı Hac suresinin ilgili ayetlerinde Kurban kesilirken “Allah’ın adının anılması” istenmiştir (22/Hacc: 28, 34, 36). Bağlamlarından anlaşılacağı üzere söz konusu ayetlerde sair zamanlardaki hayvan kesiminden değil, “Kurban niyeti ile kesilen” bir hayvandan bahsedilmektedir. Buna göre kurban edilecek hayvanı keserken özellikle besmele çekilmesi emredilmiştir.
Kurban keserken besmele çekilmesinin temel sebeplerinden biri, müşriklere muhalefettir. Çünkü müşrikler putları için kurban keserlerken özellikle putların adını anarlardı. Mesela Lât putu için kurban kesecekleri zaman “Bismillâti: Lât’ın adıyla”, Menât için kurban kesecekleri zaman “Bismilmenâtî” derlerdi. Allah Teâlâ da mü’minlerin kesecekleri kurbanlar üzerine “Bismillah: Allah’ın adıyla” diyerek kendi adının anılmasını istemiş ve bu konuda müşriklere muhalefet edilmesini emretmiştir. Bu açıdan kurban kesimi esnasında besmelenin unutma hali müstesna kesinlikle terk edilmemesi gerekir.
Cahiliye Arapları Hac esnasında Zemzem Kuyusu yanında kurban keser, kurbanın kanını Kâbe’ye sürer ve “Allah’ım kurbanımızı kabul et” diye dua ederlerdi. Müslümanlar da bu cahiliye ritüelini yapmaya kalktıklarında “Kurbanlıklarınızın kanları ve etleri Allah’a ulaşmaz” [22/Hac: 37] ayeti nazil oldu ve bu ritüel yasaklandı.
Kurban kanını Kâbe duvarına sürme âdetinden mülhem olduğu anlaşılan ev, araba ve diğer şeyler için kesilen kurbanlar, putlar için kesilen kurban hükmündedir, murdardırlar. Abdestli kapitalist Hacı emminin aldığı lüks cipi için kestiği kurbanın kanını cipinin tekerine, lüks villasının duvarına sürmesi, müşriklerin putları için akıttıkları kan gibidir. Zira burada amaç Allah rızası ve şükür olmayıp, kazadan beladan korunmak ve nazar isabet etmemesi gibi bağlamından kopartılan batıl inançlar söz konusudur. Bu amaçla kesilen kurbanlar “leş” hükmündedir.
2- Aile adına tek bir kurban kesmek yeterli midir?: Kurban kesmeyi “vacip” olarak kabul eden Hanefilere göre nisap miktarı mala sahip olan her bireyin ayrı bir kurban kesmesi gerekir. Aile bireylerinden sadece birinin kurban kesmesi, diğerlerinden bu sorumluluğu düşürmez. Kurbanı “sünnet” olarak kabul eden Şafiî, Malikî ve Hanbelî ekollerine göre ise; aynı çatı altında yaşayan aile bireylerinin tek bir hayvan -ki bu bir küçükbaş da olabilir- kesebilecekleri, böylelikle herkesin aynı sevaba nail olabileceği görüşü kabul görür.
3- Ölmüşlerimiz için kurban kesilir mi?: Şafii ve Maliki ekollerinde ölmüş kimseler için kurban kesmek mümkün görülse de bu hususta vurgulanması gereken temel prensip şudur: İbadetler yaşayan insanlar içindir! Kişi öldükten sonra artık sorumlu olduğu herhangi bir ibadet kalmaz. Geride kalanların onun ibadet borçlarını düşürmesi veya kendi ibadetlerinden ona sevaplar yollaması söz konusu değildir. Sağlam bir delile dayanmadan bir takım temennilerden hareketle sevabı ölenlere bağışlanmak üzere kesilmesi gereken bir kurbandan bahsetmek doğru olmayacaktır. Nitekim Kuran’da; “Doğrusu insana kendi emek ve çabasından başkasının faydası yoktur” (53/Necm: 39) ve “Kim ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları kabul edilir” (17/İsrâ: 19) buyrulur.
Bu ayetlerde de görüleceği gibi ibadetler kişiseldir ve insanın kendi çalışıp çabalaması ile yerine getirilir. “Sana ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine kulluk et!” (15/Hicr: 99) ayetinde ifade edildiği gibi bu sorumluluğu son nefesini vereceği ana kadar devam eder. Ölümle birlikte insanın ibadetler dâhil tüm sorumluluğu biter. Ölen kişiler için geride kalanların yapabilecekleri şey; “Rabbim! Hesabın görüldüğü günde beni, anamı, babamı ve tüm mü’minleri bağışla” (14/İbrahim: 41) şeklinde hayır dua etmekten ibarettir.
4- Kurban kesmek için kredi kullanmak caiz/ahlakî midir?: Kredi, faizli borç demektir. Faiz de İslam dininin büyük günah olarak gördüğü yasaklarından biridir. Dinimize göre faizli borç vermek de almak da haramdır. Hacca veya umreye gitmek ya da kurban kesmek için dahi olsa hiçbir şekilde faiz pisliğine bulaşılması caiz olmaz.
Bankaların “hac kredisi”, “umre kredisi” ve “geleneksel bayram kredisi” gibi safsatalarla kapitalizmin kılcal damarlarına kan pompalayan faizi ibadetlerimize bulaştırmalarına kesinlikle müsaade etmemeliyiz.
Maddi durumu iyi olmayan kimselerin kurban kesmesi gerekmez. Bu konuda “kurban kesmezsem acaba insanlar ne der!” şeklindeki putlaştırmanın aldatıcı mahalle baskısına kapılmamak lazım. İbadetlerin sadece ve sadece Allah rızası için yapıldığını unutmayalım. İbadetleri insanlar görsünler, beğensinler yani desinler için yapmak riyadır. Riya ise gizli şirktir. İçine riya karışan amellerin Allah katında hiçbir değeri olmaz, yapılan ibadetler yok hükmündedir! Gösteriş için yani halk tabiri ile “kurban kesti desinler” diye kesilen kurbanlar kesene fayda değil zarar getirir. Nitekim konu ile ilgili Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Müminler! Yaptığınız yardımları, başa kakarak ve inciterek değersiz hale getirmeyin. İnsanlara gösteriş olsun diye malını harcayan; ama Allah’a ve Ahiret gününe inanmayan kişi gibi olmayın! Onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Şiddetli bir yağmur yağar ve onu çıplak bırakır. Böyleleri çalışmalarından bekledikleri sonucu alamazlar. Allah böyle nankörler takımını yola getirmez” (Bakara, 2/264). Bu nedenle imkânı olmayan kimseler kurban kesmek için sağdan soldan borç arayarak veya kredi çekip harama bulaşarak kendilerini hem maddi hem de manevi anlamda sıkıntıya sokmamalıdırlar.
5- Kurbanın tamamını hayır kurumlarına bağışlamak: Son zamanlarda birçok kimsenin çeşitli gerekçelerle vekâlet verip kurbanlarını bir hayır kurumuna bağışlama eğilimi yaygınlaşmakta. Vekâletle kurban kestirilmesi caiz olduğu için hayır kurumlarına kurban bağışlamak ve bu şekilde kurban kesmekle ibadet yerine getirilmiş olur. Ancak kurban eti hakkında yapılacak işlemlerle alakalı olarak Allah Teâlâ: Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların etinden hem siz yiyin hem halinden memnun olana da isteyene de yedirin (22/Hac: 36) buyurur. Ayetten anlaşıldığına göre Allah Teâlâ, kurban etinden hem kurban sahibinin yemesini hem de zengin-fakir akraba ve konu komşuya ikram edilmesini tavsiye etmektedir. Dolayısıyla kurban kesmek durumunda olan kişilerin bu tavsiyeye uyarak, kurbanlarının etlerinden kendileri de istifade edecek şekilde kesmeleri veya kestirmeleri daha iyi olur.
6- Hayır kurumlarının kurban etlerini satması: Hacc suresinin 34 ve 36. ayetlerine göre kurban ibadetinde asıl olan; en’âm yani koyun, keçi, sığır ve deve cinsi hayvanların, Allah’ın ismi anılarak ve Allah rızası için kesilmesidir. Vakıf ve dernek gibi hayır kurumlarına veya Kur’an kurslarına bağışlanan hayvanlar kesildiği anda ibadet yerine gelmiş olur. Bundan sonra etlerin mülkiyeti ya tamamen ya da kısmen bağışçı tarafından bu kurumlara devredilmiş olmaktadır. Kurum yöneticileri de diğer ihtiyaçlarını giderebilmek için bu etleri takas edebilir veya satabilirler. Bunu yasaklayan herhangi bir delil bulunmamaktadır. Bir kimse şayet hayır kurumlarına bağışladığı kurbanının kesilmediğine muttali olursa o kurbanı tekrar kesmelidir.
Her ibadette olduğu gibi kurban olayında da gösterişten şiddetle kaçınmak gerekir. Zira gösteriş felakettir. Son bir hatırlatma; bayram boyu “kaç kilo et paylaştınız” muhabbeti çok çirkin, irrite edici ve ibadetin değerini azaltan lüzumsuz davranışlardandır. Bu tür sığlıklardan kaçınmakta fayda vardır.