
Modern Edebiyatın Bektaşileri
Eflâkî’nin Menâkıbü’l- Arifîn’de yazdığına göre, Mevlâna gıyaben tanıdığı Hacı Bektaş-ı Velîye pekiyi gözle bakmıyordu. Hacı Bektaş ve çevresinin Mevlânâ’nın etki alanının genişliğini kıskandığına dair Eflâkî Dede tarafından anlatılanlar ilgi çekicidir. Osmanlı Devleti’nin doğuşunda da bu mücadelenin rolü bir hayli önemli görünüyor. Rum Abdalları diye anılan, Hacı Bektaş-ı Velî geleneğine bağlı “Baba İlyas Müridleri” Osmanlı fütuhatina savaşçı ve propagandist dervişler olarak katılıyorlardı. Yeniçeri Ocağı’nın Hacı Bektaş geleneğine bağlanması bu faaliyetlerin bir sonucudur. Tarikatın bazı haramları yürürlükten kaldırmış olması kayıtlara bağlanmayı sevmeyen mizaçları kendine çekmektedir.
Osmanlı yöneticileri Bektaşiliği, muhtemelen imparatorluğun karmaşık inanç ve nüfus yapısını bir arada tutmak için bir araç olarak görmüşlerdir. Başka bir deyişle, Bektaşilik, tabii şartlarda dışarıda kalabilecek insanları dairenin içine çekip bünyeye katabilmektedir. Haci Bektaş-ı Velî geleneğini benimseyen Rum abdallarının bugün anladığımız manada “Bektaşi”ye dönüşmeleri için tarikatın başına 15. yüzyıl sonlarını beklemek gerekecektir. Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşundan itibaren Bektaşilikle çok sıkı bir ilişki içinde olması, Yeniçeri Ocağı’na duyulan öfke, Bektaşiliğe de yönelmiş ve Vak’a-i Hayriye’den sonra Yeniçerileri ifsad ettiği gerekçesiyle Bektaşi tarikati ilga edilmiş, babalar oraya buraya sürülmüş, tekkeleri başka tarikatlara devredilmişti.
1826’dan sonra bir süre yer altına çekilen Bektaşiler, tekkelerini Nakşibendî kisvesi altında açmış, Tanzimat’tan sonra, yasağın gevşemesinden yararlanarak yeniden faaliyete geçmişlerdir. Bektaşi tekkeleri, Tanzimat’tan sonra daha liberal bir ortam sunduğu için, Sünniliğin katı kurallarından sıkılan, Avrupa’da alkollü içkilere alışmış serbest düşünüşlü alafranga aydınlara daha cazip gelmeye başlamıştı. Bektaşiliğin Jön Türk hareketine kolayca nüfuz edebilmesi bu niteliğiyle açıklanabilir. II. Abdülhamid’i devirerek daha liberal bir rejim kurulmasına sıcak baktıkları için Jön Türk hareketine destek vermiş, hatta Mason localarıyla ilişki içine girmişlerdir. Talat Paşa, Rıza Tevfik ve Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi’nin hem Bektaşi, hem Mason oldukları bilinmektedir. Edebiyatın önemli simalarından Yahya Kemal, Bektaşi değildi, fakat Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanına konu olan Çamlıca Bektaşi Dergâhı, onun hayatında da önemli bir yere sahiptir. Yakup Kadri’nin annesinin evinde birlikte kaldıkları sırada, bir gün birlikte bu dergâha giderler. Yahya Kemal, Meydan’daki ritüelleri çok yadırgar, Ayîn-i Cem’de bile sıkılıp somurtur. Yaklaşık on yıl yaşadığı Paris’te bağdaş kurup oturmayı unuttuğu gibi, rakıyla da pek arası yoktur; ilk kadehleri yüzünü ekşiterek ağzına götürür, bir yudum aldıktan sonra tepsinin kenarına usulca bırakır. Yakup Kadri, modern edebiyatımızın “nasip” almış Bektaşilerindendir; ancak Nur Baba romanıyla “sırr”; ifşa ettiği için tarikat çevrelerinde çok eleştirilmiştir.
Orhan Pamuk da Kara Kitap adlı romanının Kafdağı’nın Harfleri başlıklı yedinci bölümünde, Bektaşiliğin 20. yüzyılda Marksizm-Leninizm’le kurduğu ilişkiden söz etmiştir. Bektaşilerin İstanbul’dan ilk sürülmeleri de Yeniçeriler yüzündendir. Kışlaları II. Mahmud’un emriyle 1826’da topa tutulurken Yeniçerilerin ruhsal birliğini sağlayan tekkeler kapatılmış, Bektaşi babaları da İstanbul’dan sürülmüştür. Bir süre yeraltına inen Bektaşiler tekrar Nakşibendî tarikatının kisvesiyle gün yüzüne çıkmışlardır.