GenelYazarlardanYazılar

Rabıta Nedir? Nasıl yapılır? Rabıta yapmak Şirk midir?

Önce başlıktaki iki kavramdan biri olan şirki kısaca açıklayalım ki, sözümüz anlaşılsın. Şirk: İnsanların Allah’a inanmakla beraber, kuvvet ve kudrette O’na denk yedek tanrılar edinmesidir. Allah’a ait yetkilerin bir kısmının gasp edilmesi ve Allah’tan rol çalma gayretidir. İbadette ve duada aracılar vasıtası ile Allah ile ilişki kurma gayretidir. Müşrik Allah’a inanır fakat Onunla irtibatı sorunludur. Zira Allah ile olan İlişkisinde aracı varlıklar kullanır.

Tasavvufî bir terim olan rabıtanın ne olduğuna gelince; “Rabıta, bir müridin, mürşid-i kâmilinin ruhaniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbi ile ondan yardım etmesini istemesidir.”1 Şu halde Rabıta; Allah ile kul arasına üçüncü bir şahıs olan şeyhi sokarak Allah ile irtibata geçme gayretidir. Tasavvufi bir problem olan Rabıta bağ ve alâka demektir. Rabıta ideal kahramanlarla bütünleşme ve aynîleşmenin bir yoludur. Rabıta yapan kişi Allah ile aynileştiğini, yani Onda yok olduğunu düşünür.

Rabıta; müridin dua ederken ve ya namaz kılarken, zelil ve mütevazı bir halde, şeyhinin iki gözünün arasından yavaş yavaş kalbinin derinliklerine indiğini hayal ederek onunla sanal bir irtibat kurmak suretiyle yapılır. Müridin mürşidini, yani Allah’ın dostu olduğuna inandığı kişinin simasını her zaman zihninde, hayalinde canlandırması, onu anması, ihtiyaç duyduğu anda ondan yardım umması, duasında ve ibadetlerinde Allah ile irtibatını sağlayan aracı olarak görmesidir. Rabıta yapmanın amacı; rabıta-ı huzur, yani salik’in huzura kavuşması, kendisini daima huzuru ilahide bulunduğu duygusunu vermek şeklinde açıklanır. Bunun yolu da, salikin önce İnsan-ı Kâmil sonra Resûlullah sonra da Allah ile aynileşerek gerçekleştirmektir.

Tasavvufun diğer pek çok ilkesinde olduğu gibi aslında din dışı olan bir ilkeyi İslamileştirmeye tipik bir örneği de “vesile” inancıdır. “Ey iman edenler! Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olunuz. O’na daha yakın olmak için “bir yol” arayınız ve kurtuluşa ermek için O’nun yolunda cihad ediniz” (5/Maide: 35) ayetindeki “vesile” kelimesini “rabıta” için kendilerine dayanak ittihaz etmeleridir.

Hâlbuki rabıta olayın aslı; Katolik Kilisesinin azizlere saygı göstermek için ayinler düzenliyor olmasıdır. Bu inanca göre; Kilise tarafından aziz olarak kabul edilmiş ölü kişilere Tanrı’ya inancı sürdürme konusunda yardımcı olmaları için dua edilebiliyor. Katolik Kilisesi’nde olan dört binin üzerindeki azizin eşyaları da kutsal kabul ediliyor.

Rabıta bir müridin, Mürşid-i Kâmil’in ruhaniyetiyle beraber, suretini kalp gözü ile hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir. (Ruhu’l Furkan, c.II, s. 64) Rabıtanın en üstün derecesi, iki gözün arasında olan hayal hazinesi ile mürşidin ruhaniyetinin yüzüne hatta iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşide karşı kendini alçaltarak, tevazu ile yalvarmak ve onu Mevlâ ile kendi arana vesile kılmak üzere, mürşidin ruhaniyetinin hayal hazinesine girip oradan kalbine ve derinliklerine yavaş yavaş indiğini düşünüp, senin de peşinden yavaş yavaş oraya aktığını ve indiğini hayal ederek, şeyhini kendi nefsinden geçinceye kadar hayal gözünden kaybetmemektir. (Ruhu’l Furkan, c.II, s.79)

Rabıta başkalarına benzeme ve taklid arzusunun tezahürü olmadır. (çocuklar anne babayı taklit eder mesela) Burada aynileşme önemlidir. Benzeme zamanla gelip geçer, ancak aslolan aynileşmedir. Aynileşmede önce benimseme ve zamanla itiyad haline getirme söz konusudur. Zira sevenle sevilenin bir olması lazım. Rabıta bu bağlantıyı sağlar!”2

“Allah’a ve ahiret gününe imanı olan artık Allah’a yapacağı ibadete hiç kimseyi karıştırmasın” ilkesine rağmen, namaza kalkarken şeyhini gözünün önünde canlandırıp ona bir süre rabıta yaparsan namazın daha feyizli olur inancı ile ve rabıta yapmak bizatihi ibadet olmadığı için şirk değildir diye iddia etseler de kanaatımaza göre; evliyadan yardım ummak ve istemek “iyyâke nesteîn” yani “yalnız senden yardım isteriz” ayetinin inkârı demektir.

Rabıta yaparak şeyhin ruhaniyetiyle beraber, suretini de kalp gözü marifetiyle hayal etmek ve ondan yardım istemek, Tevhid ile ilginin kesilmesi demektir. Çünkü bu iş şeyhe tapınmanın bir parçası olur. Bu uygulama ve inanç apaçık şirktir. Yani Allah ile birlikte yedek ilahlar edinmektir. Tıpkı Mekke müşriklerinin inancına ve tapınmalarına bezer bir pratiktir. Nitekim müşrikler de bu putlar bizim atalarımızdan salih kişilerin sembolleridir. Bunlar Allah katında saygı değer varlıklar ve Allah’ın dostlarıdır. Allah ile irtibatımızı ve diyalogumuzu sağlayan aracılardır. “Biz onlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz…” iddiasında idiler (39/Zümer: 3).

Görüldüğü üzere müşrikler iyi niyetlerinin kurbanıdırlar. Allah’a daha çok yaklaşmak için aracılar kullanıyorlardı. Kendilerinin işe yaramaz süfli varlıklar olduklarını düşünerek, Allah’ın yanında itibarlı varlıklar olduğuna inandıkları putlarını aracı yapıyorlardı. Allah ile iletişimlerini tıpkı tasavvufta olduğu gibi putları/şeyhleri aracılığı ile gerçekleştiriyorlardı.

Rabıta ve benzeri uygulamaların temlinde yatan saik tasavvuftaki Kutup ve Gavs inancıdır. Bu inanca göre; “Kutup” en büyük Velidir. Panteon Piramidi’nin en tepesindedir. Kâinatın işleyişinde tasarruf sahibidir. Yağmuru yağdıran, rüzgârı estirendir. Gavs İnsanların darda kaldığında sığınacakları ve yardım isteyecekleri bir varlıktır. Allah’ın isim ve sıfatlarının Gavs veya Kutup üzerinde tezahür ettiğine inanılır. Nitekim darda kalan sofiler “yetiş ya Gavs” diye O’na sığınırlar ve yardım isterler! Gavsın yaşıyor ve ya ölmüş olması fark etmez. Her halükarda tasarruf gücüne sahip olduğuna inanılır. En popüler ve meşhur Gavs Abdülkadir Geylanî’dir. “İnsanların ve cinlerin rehberidir.” Tam sekiz asırdan fazla insanların sığınağı, darda kalmışların imdadına yetişendir. “Kendilerine herkesten daha yakın, daha şefkatli, daha merhametli, daha bağışlayıcı, daha çok bilen gören ve işiten, her şeye gücü yeten Allah’ı gereği gibi anlamayan kişilerin Allah’la beraber başkalarına da dua ederek tevessül yapmaları ve şefaat ümidine kapılmalarıyla, Allah’ın öğretilerine uyacağı yerde kişilerin hevesini tanrılaştırması (25/Furkan: 43) olayı budur!”3

Allah’a ulaşmada vasıtaya gerek yoktur. Çünkü Allah’ın kulları ile arası açık değil ki aracıya ihtiyaç olsun. Allah kuluna herkesten ve her şeyden daha yakındır ve dua edenin duasını da kabul edendir. (2/Bakara: 186) Her işimizde yalnız Rabbimize yönelir, isteyeceğimizi yalnız O’ndan isteriz (94/İnşirah: 8) Tövbede aracı olmaz. O, Allah ile kulu arasında olan özel bir iletişimdir. Araya girmeye kalkışmak haddi aşmaktır. Allah merhametiyle affeder, kimsenin şefaat ve himmetine gerek yoktur. Duanın kıblesini Allah’tan başkasına yönelterek yardım istemek O varlığa kulluk etmektir. “Kendinde “Tövbe alma” yetkisini gören kimse, affetmeyi de üstlenmiş demektir ve bu da “Eteğime yapışın sizi kurtaracağım!” anlamına gelir. Bir kişinin kıldığı namazın her rekâtında “Ya Rabbi ancak sana kulluk eder, sadece senden yardım dilerim” (Fatiha: 4) diye Allah’a söz verip, sonrada birilerinin eteğine yapışarak ondan medet umması Allah’a güvenmediğinin göstergesidir. Kimse Allah’ın vekili ya da temsilcisi değildir. Âlimler peygamber vekili değil, ancak varisleridir; bu nedenle mirası kullanabilirler. Şefaat torpili ve illetinde olduğu gibi Rabıta rezilliğinden de uzak durmak gerekir.

Din; insanların kurtuluş yolu iken, akıl almaz bid’atlarla, dua ve ibadetlerde aracılar ihdas etmek suretiyle, Allah ile birlikte başkalarına da tasarruf yetkisi tanıyarak şirk bataklığına dönüştürülmüştür. İşte bu inanıştan ötürü Tasavvufun omurgasını oluşturan “Rabıta” inancı “Tevhid” inancının tam zıddı olan “Şirk” inancının tâ kendisidir. Allah’ın Şeyhin iki kaşı ortasına yansıyıp oradan müridin kalbine akarak, Allah’ın şeyhte tecelli etmesine inanmak şirkin açık ve seçik tescilidir.

Konuyu Faruk Beşerin bir müşahedesi ile bağlayalım. “Bir kardeşimizi namaza dururken gözlerini yumup, başını kalbine doğru eğdiğini görmüş ve ne yaptığını sormuştum. ‘Biliyorsun, namaza dururken mürşidine rabıta yaparsan o seni Allah’a hazırlar’ demişti. Şaşırmıştım ve aklıma şu ayeti kerime gelmişti: “Kim Allah’a ve Kıyamet Günü’ne varacağını biliyorsa Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin” (18/Kehf: 110.) Sorsanız, biz ortak etmiyoruz, onun imdadını istiyoruz diyecektir. Ama unutmayalım ki, müşriklere de, neden putlara tazim gösteriyorsunuz diye sorulduğunda onlar, ‘bizi Allah’a daha çok yaklaştırmaları için’ diye cevap vermişlerdi. İşte bu tavırları şirk sayılmıştı.”

1-Ruh’ul Furkan, cilt: 2, s: 64

2- Prof. Dr. H.Kamil Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, 4 ve 5. bölümün özeti, s: 32

3-Prof. Dr. İbrahim Sarmış, Şeytan üçgeni: Bid’at, Tevessül, Şefaat, s: 11

 

 

 

 

 

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

13 Yorum

  1. Peki mesela Ülke Cumhurbaşkanı na ulaşmak için
    Kimseye ihtiyacınız yokmu
    Bunu Zahir’i bir mana ile açıklayabilirmisiniz

    1. Ziya bey, değerli yorum ve ilgin için teşekkür ederim.
      Rabıta, Cumhurbaşkanına ulaşmak için Onun nezdinde hatırı sayılır bir kişiyi işini görmesi ve halletmesi için aracı yapmaktır. Tarafların tanıdığı bu kişinin aracılığına rabıta denir. Aracı kişiye sen Cumhurbaşkanının tanıyorsun, seni de kırmaz lütfen ricacı ol da benim işimi halletsin demektir. İşim olmaz ya diyelim ki oldu bu tür bir rabıta da/aracılık ta bir sıkıntı yok. Çünkü ben Cumhur başkanını tanımıyorum ve bilmiyorum. İşimi görmesi için bir aracıya muhtaç olmam doğaldır.

      Ancak benim Allah ile olan ilişkimde bir aracıya ihtiyacım yok. Zira Allah beni biliyor ben de Rabbimi tanıyorum. İş yaptırmam Ondan bir şey istemem için üçüncü bir kişiye ihtiyacım yoktur. Müdanesiz kapısını çalarım derdimi anlatırım ve dermanını isterim. Hem Allah. Cumhurbaşkanı gibi fil dişi kulelerde yaşamıyor. Etrafı da badigartlarla çevrili ve ulaşılmaz değil. Kur’an’ın ifadesiyle şah damarımızdan daha yakın. Şu halde Allah’a ulaşmak için neden bir aracıya ihtiyaç duyayım ki!

      Sanırım yeterince “zahiri” bir cevap oldu. Selam ile.

      1. İmamı Gazali hznin ihyaiûlûm kitabında yazıyor,peygamber efendimizden(sav)ibni Sinan’ın küfürle gitmesinin sebebi manen sorulmuş efendimiz”ibni Sina,aracıya ihtiyaç yok,ben aklıma Allah’ı bulurum deyip beni aradan çıkardığı için küfürle gitti”buyurmuştur

  2. Ömer Bey bır şey merak ediyorum.Söylediklerin benim dusucenmı buyuk oranda degıstırdı.Fakat RABBİMİZ bize aracılar gonderdı resuller onlara yakın olanlar daha yakın olmadılar mı ALLAH a kendilerini daha emin bır eyrelere getırmedılermı bende efendimizi hayal edip onun yuzu suyu hurmetıne ALLAH a dua etsem hz ADEM VE HAVVA gibi

  3. Hocam demek istiyorum çünkü paylaştığınız bilgiler beni bu işe baslamaktan alı koymak üzere kesin bir kararla doğru olarak kabul ediyordum çünkü son bir sorum olacak aklıma takılan kısa zamanda cevap verirseniz çok memnun olucam sorum şöyle Hz Adem ve Hz Havva işlediklerin suçtan dolayi Allah tan aff diliyorlar fakat bir türlü cevap almıyorlar yeryüzünde ozaman peygamber efendimizin yüzü suyu hurmetine aff dilediklerinde Allah ta onları aff ediyor bazıları soruyor Efendimiz Adem ve Havva dan sonra geldi bunuda söyle açıklanıyor melekler gokyuzunde Muhammed yazdıkları için yani bizde araya bir aracı koysak dua etmeden önce Efendimiz i hayal etsem onun yüzü suyu hurmetine dua etsene hem rabitanin bir sürü faydası var nefsi en güzel terbiye yollarından ve akla ve vücuda dinginlik sağlıyor.biraz uzun oldu hocam ozur dilerim.

    1. Muhammed kardeşim,
      Hz Adem hakkı olamayan bir şey yapmak isteyerek haddini aştı ve bedelini Has Bahçe’den kovularak ödedi. Sonra yaptığı yanlışın farkına varıp idrak ederek pişmanlık gösterdi, Rabbimiz olan Allah da kulu Ademi ve Havva’yı bağışladı. Olay budur.

      Ancak din kitaplarında ve bilhassa tarikat kitablarında bu olay kısmen yukarıda sizin de bahsettiğinizin gibi anlatılır ve süslenir de süslenir. Bu anlatılanlar külliyen yalan ve uydurmadır. Aslı astarı yoktur.

      Tarikat çevreleri güya Hz Peygamberi aşırı bir şekilde yüceltmek ve övmek için bu ve benzeri pek çok masal uydurmuşlardır. Güya Adem Muhammed ismini görmüş, önemli bir kimse olduğunu anlamış, şayet ben bu kişi yüzü suyu hürmetine istersem Allah da beni geri çevirmez uyanıklığına yatmış. Böyle ipe sapa gelmez şey olabilir mi? Bu anlatı masal olduğuna göre sizin de Hz Peygamberin “yüzü suyu hürmetine” şeklinde bir dua etmeniz anlamsız ve sıkıntılıdır.

      Neden böyle bir hikaye uyduruluyor. Tarikatçılar Peygamberlere özellikle de Hz Muhammed’e aracılık, şefaat ve rabıta yaptıracaklar ki, kendilerine yol olsun işgüzarlığı yapıyorlar. Bak Hz Adem bunu yapmış. O bir peygamber, bizler de alimiz, alimler de peygamberlerin varisleridir. Şu halde biz de rabıta yaparız hatta yapmamız gerekir. İşte size örneği…

      Allah’ın peygamber göndermesi olayına gelince…
      Allah peygamberleri mesajını insanlara ulaştırsın ve bu mesajın alanda uygulamasını göstersin, örnek olsun diye göndermiştir. Ayriyeten insanlığı uyarsın ikaz etsin, doğru yolu göstersin vs…

      Konuyu fazlaca uzatmadan sorunuzu şu şekilde cevaplayayım. Peygamberlerin misyonunda Allah ile insanlar arasında aracılık yapmak asla yoktur. Kuran da konu ile ilgili ayetlerde Allah ile irtibatın direk ve aracısız kurulmasının altı defalarca çizilir ve uyarılar yapılır. Hem böyle bir aracıya gerekte yoktur. Allah bize şah damarımızdan yakın olduğunu söylüyor. Bizi duyduğunu ve dua ettiğimizde icabet edeceğini açık ve net bir şekilde beyan ediyor. Şu halde siz de kabul edersiniz ki Allah ile irtibat(rabıta) için bir aracıya ihtiyaç yoktur.

      Selam ile.

      1. Siz ömer bey neden insanları yanlış yönlendiriyorsunuz neden inançlarını kendinizin doğruluğunda yönetiyorsunuz evet Allah ile araya 3. Kişileri veya nesneleri katamayız o zaman kurana peygamberlere gerek yok mu diyorsunuz eğer öyle bir düşüncede iseniz maalesef siz sapkınlık içerisindesinizvr Allah sizi ıslah etsin

        1. Selam,
          Perihan hanım ben kimseyi yanlış yönlendirmiyorum, böyle bir derdim de olamaz. Takdir edersiniz ki herkes gibi benim de doğrularım vardır. Ancak ben doğrularımı Kur’an ile test ederim ve uygun olmasına dikkat ederim. Bu bağlamda yukarıdaki yazı da Kur’an merkezli yazılmış bir yazıdır. Dikkatli okuyan bir göz bunu yakinen görür. anlaşılan siz okurken yeterince dikkatli olmamışsınız. Zira Allah ile iletişim kurarken aracıya ihtiyaç yok, böylesi problemli bir iletişim olur diyorum, siz; olayı Ku’an’a ve Peygambere ihtiyaç yok şeklinde anlıyorsunuz. Öğüdüm; kaygusunu çektiğiniz konudaki yazımı dikkatli okumanız ve Kur’an perspektifli düzgün bir değerlendirme yapmanızdır.
          Selam ile.

          Not: Sapıklıkla ithamım ilk değil, son da olmayacak. Şunu bilmenizi isterim ki; nebiler başta olmak üzere bütün muvahhidler müşrikler tarafından “sapkınlık” ile itham edilmiştir.

  4. Hocam çok teşekkür ederim.Evet tarikat ta dediğiniz gibi anlattılar.Sabah namazı yasin hatmi ve hemen ardından bu yapılıyordu bn bunun yerine zikir cekmeyi tercih ettim.Zorladilar ama yinede tam olarak bilmedigim bir şeyi yapmak istememistim.tekrardan teşekkürler

    1. Sevgili Muhammed inşaallah en kısa zamanda kafandaki tarikat ile ilgili tortulardan kurtulup sahih islam ile tanış olursun.

      selam ile.

  5. Hayırlı günler rüyamda cinlerin musallat olacağını söylüyolardı ve sonraki günler sıkıntı daralma hissettim dışarda gece bi kadnla karşılaştım tanıdığım biri telefondan biriyle görüştürdü ve nazar olduğu büyü yapıldığı söylendi rabıta ile bakan bi hocaya yönlendirdi rabıta bana mantıklı gelmedi herşeyi allahtan dilememiz gerekir canımızı verende alanda o dur o ol der ve olur peki ya büyü var olduğuna baktırmak ve bozdurmak gerekmezmi nasıl bozulur

    1. Damla kardeşim, büyü diye bir şeyin olup olmamasının bir ehemmiyeti yoktur. Önemli olan bizim etkilenip etkilenmememizdir. Farz edelim ki büyü diye bir şey var. Ben Allah’ın korumasına güveniyor ve bu tür şeylerin beni etkilemeyeceğine gönülden inanıyorsam tıpkı Firavun’un büyücülerinde olduğu gibi dünyanın bütün büyücüleri toplansa ve en etkili büyülerini yapsalar beni zerre kadar etkilemeyemezler. Mesele psikolojiktir, bu kadar net ve basittir. Bu bağlamda büyü bozmak ve bozdurmak diye bir şey yoktur. Bu tür şeyler de şarlatnlıktan başka bir şey değildir. Şayet bir sıkıntımız, psikolojik bir rahatsızlığımız varsa psikologtan veya psikiyatriden yardım almalıyız, şarlatanlara tevessül etmemeliyiz.

      Cin musallat olması ile ilgili olarak da bu sitede yayınlanan yazımın linkini atıyorum. Okuyunca göreceksin ki vehim, korku ve aldatma üzerine kurulmuş bir sistem. Olayın aslı astarı yok, cinlerinde insanlara musallat olma gibi bir derdi ve güçleri yok. Şunu unutmayın evrenin en güçlü ve akıllı varlığı insandır. Kendinden zayıf varlıkların zarar vermesi olası değildir. Yersiz ve anlamsız korkularımızın esiri olmanın bir anlamı yoktur.
      http://www.iktibascizgisi.com/cin-inanci-ve-toplumdaki-yanlis-cin-tasavvuru/

      Selam ile.

Muhammet Hakkı için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı