
Siyer kitapları olmadan Kur’an anlaşılabilir mi?
Soru : Siyer kitapları olmadan Kur’an anlaşılabilir mi? Kur’an’ın anlaşılmasında bu kitapların rolü nedir?
Cevap: Kur’ânın anlaşılması için değil siyer kitaplarına, hiç bir kitaba ihtiyaç yoktur. Ancak, Kur’an-ı Rabb’ın, kullarına gönderdiği hayat bilgisi kitabı olduğunu anlayacak bir anlayışa ihtiyaç vardır. Bu anlayışın olmadığı yerde Kur’an anlaşılmadığı gibi anlamaya gerek de yoktur. “Kur’an sadece teberrüken okunur ve saygı duyulur, yüksek yerlerde korunur. O’nu anlamak, hayata katmak, onu kirletmek olarak kabul edildiğinden hayattan uzak tutulur”!!!
Kısa bir zaman önce hakkın rahmetine kavuşan merhum Muhammed Gazali, bu konuda şöyle diyor:
“Dünyanın her yerinde insanlar öğrenmek için okudukları halde, müslümanlar Kur’an’ı sadece okumak için öğreniyorlar, öğrenmek için okumuyorlar”. İşte müslümanların oturduğu yerden kalkamayışlarının sebebi bu anlayıştır. Temiz su içmek istiyorsanız önce bardağınızı temizlemeniz gerekir. Kirli bardağa koyduğunuz su ne kadar temiz olsa da bardak kirli olduğundan temiz kalamaz. O temiz su ile önce bardağı yıkayıp, sonra temiz su ile dolduracaksınız ki istediğiniz temiz suyu içebilesiniz.
Kur’an’ı anlamak için de Kur’an dışı olan anlayışlarla Kur’an’a yaklaşırsanız Kur’an’dan istifade etmeniz mümkün olmaz. Bu anlayışların üzerine Kur’anla gideceksiniz. Hak o zaman açığa çıkacaktır. Çünkü, Kur’an hakkın, doğrunun kaynağıdır. Allahu Teâlâ, kitabını insanlara anlaşılmaz bir kitap olarak değil, açık, anlaşılır ve gönderdiği halkın diliyle açık ve anlaşılır bir öğüt olarak göndermiştir.
“Apaçık kitaba and olsun ki, anlamanız için Arapça bir Kur’an kılmışızdır.” (43/2-3)
“Biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, Kur’an’ı, senin dilinde kolaylaştırdık. Sen bekle, onlarda beklemektedirler.”(44/58-59)
“Andolsun ki, Kur’an-ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?”(57/17, 22, 32, 40)
“Bu Kur’an alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.”(68/52)
“Ayetleri üzerinde düşünsünler ve aklı olanlar ders alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”(38/29)
“Bu Kur’an insanlar için belgeler sunmaktadır, kesin olarak bilen bir toplum için de bir rehber ve rahmettir.”(45/20)
Bu ayetlerin vurguladığı mesaj, Kur’an’ın açık ve anlaşılır bir kitap olduğu ve anlaşılmak için gönderildiği yönündedir… Öğüt olan, rehber olan, kolaylaştırılan Kur’andır. Kur’an’ı anlamak için Kur’an’ı okumak lâzımdır.
Kur’an’ı okuduğunuzda göreceksiniz ki hurafelerden arınmış bir siyer, (Peygamber hayatı) Kur’an’ın içindedir. Kitabı nüzul sırasına göre okuduğunuzda hem Peygamberi, hem mü’minleri, hem de müşrikleri bütün tavırlarıyla Kur’an’da bulacaksınız.
Siyer kitapları dinin kaynağı değildir. Yazıldıkları çağda dinin nasıl algılandığını, nasıl anlaşılıp yaşandığını anlatan bir kültürdür. O dönemin kültürünü yansıtırlar. Bunların içinde, kendinden önceki zamanlara ait bilgiler rivayete dayanır. Rivayetlerin sıhhati de malumdur. Zamanımızda cereyan eden bir olayda yazılıp çizilenleri kaç değişik ağızdan dinlerseniz o kadar farklı bilgi alırsınız. Her göz kendi açısından bakıyor. Aklıyla anlıyor. Anladığını da anlatıyor. Siyer kitapları da bundan farklı değildir, içinde en çok yalan ve hurafe bulunan kaynaklar, siyer ve megazi kitaplarıdır.
Bunlardan bir kültür olarak istifade edilir. Fakat “dinin kitabı bunlarla anlaşılır” gibi bir iddia kabul edilemez. Eğer böyle olsaydı Peygamber siretini kaleme aldırır, insanlığa takdim ederdi. Onun kaleme aldırdığı tek kaynak ise kendisine vahyedilenlerden başkası değildir. Çünkü onda her şey vardır.
“Biz bu Kur’an’da insanlar için her çeşit örneği verdik, (ama) insan tartışmaya en düşkün varlıktır.”(18/54)
Kur’an’ı anlamak için onu kendi atmosferinde çok çok okumak, Kur’an’ı anlamanın en başta gelen ve vazgeçilmez şartıdır. Bu anlayışla okunmayan bir kitap anlaşılamaz. Kendinizi anlamamaya kilitlerseniz, elbette anlayamazsınız. Bir şeyi anlamak için, yüzümüzü o şeye döndererek anlamaya, akletmeye ve düşünüp hazmetmeye çalışmalıyız.
İkinci şart ise, onu anladığımız dilden okumaktır. Anlamadan okumak, anlamadığın dilden okumak, okumak değil kelimeleri seslendirmektir. Allahu Teâlâ, “Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki anlayasınız”(12/2) buyuruyor. Burada vurgulanan şey anlamaktır. Okumak değil. Ömrü Kur’an okumakla geçen nice insanımız var ki, onun bir kelimesini dahi anlamaz. Onun amacı anlamadığı dilden de olsa okuyup sevabını almaktır. Hiç düşünmez ki Allah bu kitabı, anlaşılsın ve hayata geçirilsin, yaşansın diye göndermiştir.
Kur’an’ı anlamanın üçüncü şartı da akıllı olmak ve aklını kimseye ihale etmemiş olmaktır. Aklını birilerine ihale eden kimse artık kendi aklıyla düşünmüyor, kendisine ne söylenir ise onu tekrar ediyor. Karşılaştığımız insanların çoğu böyledir. Kur’an’ı anlayabilmek için onlarca engel sayarlar da, ellerinin altında bulunan ve kendi dillerinden yazılmış bir meali okuma zahmetine girmezler. Okuyalım bakalım gerçekten anlaşılmaz bir kitap mıdır Kur’an? Elbette her okuyan bir okuyuşta Kur’an’ın âlimi olacak değildir. Bir bakışta ne biliniyor ki, Kur’an bilinsin. Ancak okuyarak, düşünerek, bildiklerimize bilmediklerimizi mukayese ederek ve de farklı insanlardan okuyarak bir noktaya gelmemiz mümkündür.
Okula gittiğimiz gün okuryazar, arabaya bindiğimiz gün şoför, kalem tuttuğumuz gün yazar olmadığımız gibi Kur’an’ı elimize aldığımız gün de alim olmayacağız, bunu kimse iddia etmiyor. Her şey zamana, ilgiye ve bu konudaki gayretimizle belli bir sonuca ulaşacaktır. Yeter ki kendimizde bu anlayışı bulalım