
“Din mi? & Devlet, mi?
Din kavramı Encyclopedia.com’da şöyle tanımlanır: “Din üyelerine bir bağlılık amacı, bireylerin eylemlerinin kişisel ve sosyal sonuçlarını yargılayabilecekleri bir davranış kuralları bütünü ve bireylerin gruplarını ve evreni bağlayabilecekleri (açıklayabilecekleri) bir düşünce çerçevesi veren bir düşünce, his ve eylem sistemidir.”
Türk Dil Kurumu sözlüğünde:
“Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet” ve “Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen” şeklinde tanımlanır.
Sözcük anlamı ve ansiklopedik kavramsal izahı aşarak bir kurum olarak dini tanımlamakta bazı güçlükler vardır. Bilim adamlarının dinin temel özelliği olarak kabul ettikleri unsurlara göre din tanımları da farklılık göstermektedir. Din tanımı birçok farklı bilim dalı ve felsefede farklı biçimlerde ele alınmıştır.
Bergson’a göre din, zekânın dağınıklığı ve çaresizliği karşısında doğanın koruyucu tepkisi ve daha da ileride hayatın bütününe bağlanma, hayat hamlesinin en derinidir.
Edward Sapir’e göre din, günlük yaşantının anlaşılmaz ve tehlikeli ortamı içinde gönül huzuruna iç huzuruna götürecek bir yolun bulunmasıdır ve çok karmaşık bir yapıya sahiptir, doğa ve toplumla ilgili olguları açıklamada insanlara yardımcı olur.
Psikologlara göre din bir üst benlik olayıdır. Bireyi topluluğa bağlayan kişisel yapısının projeksiyon aracılığıyla belirlediği ikincil kurumlardır. Sosyologlar ise dini toplumla açıklarlar.
Sosyoloji dine kutsalın toplum hayatındaki deneyimi olarak bakar.
Parsons’a göre ise din, kâinatta insanın yeri, insanın diğerleriyle ilişkisi, çevresi ve diğer insanlarla ilişkilere bağlı olarak arzu edilir olan ve olmayan şeyler hakkında geliştirilen ve gerçekleştirilen bir anlayıştır.
Tasavvuf ve din psikologlarına göre din, insan-ı kâmil insan olmaya sevk eden bir disiplindir.
“ İslam Peygamberi Muhammed’e(as) göre “gittiğiniz yoldur”.Sırat-ı-Mustakim.
Farklı din tanımlamaların da ortak noktalar birleştirildiğin de; Din insanlara bir hayat tarzı sunan, onları belli bir dünya görüşü içinde toplayan kurum, bir değer biçme ve yaşama tarzı; yaratıcıya isteyerek bağlanma, bir takım şeyleri duyma, onlara inanma ve onlara uygun iradi faaliyette bulunma olgusu; üstün varlıkla ona inanan insan arasındaki ilişkiden doğan deneyimin inanan kişinin hayatındaki etkileri olarak tanımlanabilir.
İnsan hayatını şekillendiren tüm yasal düzenlemeler, hayatın insanda yaşanılır hale gelmesi, düşünceden fiile aksedenlerin tümü. Ana ilkeler tevhit kaynaklı/esaslı olmak kaydı ile kayıtlanmış sabitelerden hareketle, kanun hükmünde kararlar ve yönetmelikler vahin esprisi ile çelişmeden. Genel geçer, özel geçer, toplum ve şahısların bünyesi ile çelişmeden. Yaşamın yaşanabilirliğinin adı; İlk insandan beridir “Din”dir.
Bu “Din kelimesi tarihi süreç içinde anlam daralmaları ile deforme olmuş, hatta birçok kırılmalara uğramış, ona inananlarca hayata hükmedemez hale geldiği, getirildiği gibi, yetersiz görülmeye başlanacak kadar ileri gidildiğindendir ki; Başka dinlere ve hukuk normlarına müracaat etmeye başlanmıştır.
Bu hal vahiyden uzaklaşmanın tabi sonucu olarak insanda düşüklük aşağılık kompleksi üretmiş “Din “ sanki insanların sorularına yetersizmiş cevap veremezmiş gibi hissedilip, eleştirilmeye başlandığı gibi, terk edilebilirliği de normalleşmeye başlayarak, insanın kendi yanı/aklından ürettiği düşünceleri dinin yerine konmasına sebep olurken, dine karşı ciddi ötelemelere girişilmiştir.
Hal bu ki “İslam Dini; Akıllar, duygular, düşünceler, tasavvurlar üstü sınırsız bir varlıktan/kaynağın ürünü olarak, çağlar ötesine hitap edecek değerlere öze onu gönderenin gücüne orantılı olarak en yücedir.
“DİN; İnsanlık tarihi sürecinde, hayatın tüm kurumlarını şekillendirmiş, üstün hukuk normları üretmiş, eşitlik ilkelerini çağlar boyu yaşatmış adalete temeller koymuş, zalime karşı tüm toplumu uyanık olmaya davet etmiş.
Ekonomide ürettiği değerler sistemi ile toplumsal uçurumları yok etmiş, doğa tabiat hayvan haklarından yetimin hakkına, komşu hukukunun gözetilmesine kadar. Bunlarla kalmamış. Kendisinden olmayan toplumlara onların ezilenlerine kadar gerekli yerlerde müdahale etmiş “Allah’ın Hukukunun üstünlüğü ilkesinin, yeryüzüne yayılması için; Ordusu olmuş harp hukuku üretmiş, kendisini koruyacak, yayacak güç ile hareketi en ciddi işlerin başında saymış, adına cihad(cehd) denilen işleri tüm toplum bireylerine sorumlu kılmış.
“Yeryüzünde fitneden eser bırakmayacak ve “Din”in Allah’ın oluncaya kadar, olmak adına programlamış.
“Siyaset ekonomi, hukuk, itikad ve ibadetin adına; Din’ denilmiş, sahibi kanun yasa koyucusu Allah olan “Din”.
Vahiyler toplamının bütününde vahyi insanlara takdim eden, tebliğ ve yaşayarak örnek olan elçi de gözlemlenen o ki; O’nun hayatına Kuran’ın şahitliği ile baktığımızda; Bu gün dini yetersiz görenlerin görmemesi mümkün olmayacak kadar açık ve net olarak gözlemlenen.
Siyaset, hareket, davet, tebliğ hukuki sahaya atıfla ortaya çıkanlar ve onun hayatının ”DİN “olduğunu görmemek mümkün değildir.
– Allah’ın elçisi; İslami hareketin lideri, dâvetin önderi, ordusunun komutanı, hukukun adalet terazisi, ülkeler kabileler arası münasebette diplomat olarak ince bir siyasaya, beşerin sıradan ve ciddi ihtiyaçlarını karşılamada, aile hukukuna, kölelik müessesesinin bitirilmesinden cezai, kazai müesseselerin ihyasına, kapitalist sömürünün sıfırlanmasına (faiz Ve para ticaretinin yasağı) ekonomik iktisada kadar, ilkelerini vahiy kaynağından hareketle yaşayan yaşatan “Elçi Kul.
Tümü ile hayatın ilkelerini kendinden önceki Tevhid peygamberleri gibi yaşamış bu yaşadığı kurumun adını Allah “DİN “koymuş, O sade “has “ dini yaşamıştırlar.
“ Modern anlamda hayatı şekillendiren son dönemde adına devlet denilen kurumu insanlık eksiksiz olarak “Din” adı altında yaşamıştır. Dini salt iman inanç ve vicdani bir olay olarak görenler, yeniden din nedir? Sorusunu vahye onun canlı örneği elçiye sorup kapsamlı bir tarif yapamadıkları müddetçe dinin içeriğini anlamakta yetersiz kalacaklar, aynı zamanda dinlerini başka akıllara mahkûm etmeye devam edeceklerdir.
Doğumumdan ölümüme kadar hayatımı şekillendirecek ilahi yasaya din “dinim “ diyebilmeliyim. Bunu söyleyemiyor, seslendiremiyor isem din benim için sadece vicdana mahkûm demektir. Bu din de Allahın elçisine gönderdiği din değildir, olsa olsa tahrif olmuş dinler geleneğinden mülhem üretilmiş yeni bir tasavvur ürünüdür.
Kendi aczi yetimizi Allah’a yüklemek gibi densiz dengesiz algıları terk edip vahiyden gereği ile istifade etmek onu hayata taşımak toplumu onunla yeniden tasarımlamak durumundayız. Vahiy dini İnsan/ kul hayatının tüm müesseselerini tesiri altında bulunduran ilahi iradenin elçisi vasıtası ile bana/bize gönderdiği “Din”dir.
Allah hayatımızın tümünde var olduğunu, müdahil olduğunu boş alan bırakmadığını boş alanlara başka ideolojileri aldığımızda ŞİRK/KÜFÜR gibi çok ciddi sıkıntılara gireceğimizi söylemektedir. Ve demektedir ki “Dini Allah’a has kılın”.Bu ayetin hükmünce yaşamaya kalkanlar, Allah’a has kıldıkları dini hayatlarının tüm alanlarında görür, gösterir, hisseder yaşarlar.
Moda best seller “” Bir telakki; İslam’ın devlet talebi YOK.! Muş…Seküler okumalarla varılan sonuç budur..Doğrular bunlar diye !) yanlış algılar ezberletiliyor..Dünün olmayan Kelimesi “devlet ” halen batıda az kullanılan bir kavramdır..
““Devlet” Terimi.- Devlet kelimesinin İngilizce karşılığı state, Fransızca karşılığı ise Etat, Almanca karşılığı staat, İtalyanca karşılığı stato, İspanyolca estado’dur. Bunların hepsinin kökeni Latince status kelimesidir.
Ancak Latince status, “devlet” demek değil; “hâl”, “durum”, “vaziyet” demektir. İlk defa İtalya’da XVI’ncı yüzyılda, devleti ifade etmek için stato terimi kullanılmaya başlandı.
Stato terimini modern anlamda devlet karşılığında ilk kullanan kişi Hükümdar (Il Principe) (1513) isimli eserinde Machiavelli olduğu kabul edilmektedir. 1500 ve 1600’lerde “stato (devlet)” kelimesi Fransız, İngiliz ve Alman dillerine girmiştir. Polis, Civitas , Res publica, İmperium , Regnum , Terra , Citta, Bourg, vs.-
Eski Yunanlar “devlet” için “polis (poliz)” terimini kullanırlardı ki, bu “site (cité)”, yani “şehir” demekti. Romalılar ise “devlet” karşılığında civitas veya res publica kelimelerini kullanırlardı.
Civitas, “site, medine, şehir devleti” demekti. Res publica ise şey (res) ve kamu (publica) kelimelerinden oluşmakta “kamu malı”, “herkese ait şey” anlamına gelmekteydi. Bu kelime daha sonra Fransızcaya république yani cumhuriyet anlamında geçmiştir.
Ortaçağda devlet için imperium, regnum (hükümdarlık, krallık) gibi terimler kullanılmıştır. Yine ortaçağ boyunca devlet yerine zaman zaman, populus, gens (halk), terra, terre, land (toprak, yer, ülke, memleket) gibi terimler de kullanılmıştır.
Yine ortaçağ boyunca devlet yerine citta, cité, ville, bourg gibi “şehir” anlamına gelen terimler de kullanılmaya devam etmiştir (Jellinek, op. cit., c.I, s.221-226).
“Din” İçerik itibarı ile “” DEVLETTİR..” VAHİY bu kelimeye tenezzül etmemektedir..”Hayata dair ne var ise Tümüne “DİN” demekte..
Bütün ideolojilerin, dinlerin temel görüşleri vardır. Onların üzerine düşünceleri, düzenleri, nizamları bina edilirler. Buna düşüncelerin üzerine bina edildiği kaide de diyebiliriz. Nasıl ki İslam dini Tevhit esası üzerine bina edilmişse (Allah tan başka ilah, kanun koyucu, rab, insanların işlerini düzene koyan)olarak tavsif edilebilir.
-İslam’ın akidesi Allahtan başka ilah olmadığı, hükmün, hâkimiyetin Allah a ait olduğu İnsan hayat ve kâinatın evvelinde var olan bir Allah olduğu. İnsan hayat ve kâinatta hüküm, düzen, nizam, yasa koyma hakkının yalnız Allah’ta olduğu. İnsan hayat ve kâinatın ahirinde yalnız onun hükmünün geçerli olduğu ve her şey yok iken var olduğu gibi her şey yok olduktan sonrada var olacak sadece Allah olduğu İslam’ın akidesidir.
-Laik düşüncenin ise; onunda bir akidesi vardır. İnsan hayat ve kâinatı her kim yaratmış olursa olsun, yaratan ile yaratıcı olma noktasında hiçbir sıkıntıları yoktur. Asıl olan bu ideoloji için dinin hayatın hiçbir safhasına karışmamasıdır. Din varmış yokmuş onları pek ilgilendirmemiştir.
-Dileyen dilediği şeye tapmakta serbesttir. Bu Allah olmuş, İnek olmuş, cin, şeytan olmuş, buda olmuş veya başka bir mücessem varlık (Put) olmuş onlar için fark etmez etmiyor da. İnsan hür iradesi ile dilediğine tapabilir, yeter ki sosyal yasalara, hayata karışmasınlar.
-Komünizm için din Allah ilahi mesaj gibi bir sorun yok. Onlara göre madde ezelidir ve ebedidir. Yani her şey maddedir madde her şeyi meydana getirmiştir. Teoloji onların düşünce dünyasında yoktur.
İlahiyat ile ilgili bir sıkıntıları yoktur. İşte düzenlerin temel görüşü bu olunca yapacakları icraatları bu kaide üzerine bina ederler. Gerek laiklikte gerekse komünizm de Allah rızası diye bir kavram bulunmaz. Çünkü birine göre zaten Allah maddedir, diğerine göre ise Allah var ya da yok pek enterese etmez.
“ İslam ise tamamen Allah rızası esası üzerine bina olmuş bir nizam düzendir. İnsanların tüm işleri bu kaide üzerine bina edilir zaten İslam’ın tavsiye ve emir niteliğindeki yasaları da bu merkezdedir. Bir insan Allah a iman etmese de yaptığı işler cidden çok güzel işler olsa bundan Allah razı olmaz,çünkü o insan ve insanlar bu işlerini Allah ı memnun etmek için yapmamışlardır. Kuran’ın bir ayetini inkâr ile tamamını inkâr arasında fark olmadığı tezini düşünürsek, ya tam iman edeceksiniz ya da imanınızın geçersiz olduğunu bileceksiniz.
Biraz oradan biraz buradan iman olmayacağı realitesi hep bizi bağlamaktadır. Elde olmayan sebeplerle İslam’ın hâkim olmadığı bir yerde yaşamak mecburiyeti orda bulunan küfür, şirk düzenlerini sevmeyi gerektirmez, Müslüman bunlara kalbi bir bağla bağlanamaz bağlanırsa kendisinin Müşrik olduğu gibi bir riski bilmelidir. Ona göre düşünce dünyasını dizayn etmelidir.
Kendi dinini bilmeyenler,tariften aciz olanlar ise devlete dair “ Bir ayet getirin (!) diye meydan okumaktalar..
Kuranı baştan sona inceleyin.ilk insandan son elçiye kadar ne kadar örnek var ise bakın Devlet kelimesin tenezzül edilmemiş.Lakin her bir Tevhid peygamberinin devleti olmuş Buna Alemlerin Rabbi sadece “Din” demiş ..Din.
.. Devlet talebi olmayan (!) dinin tüm temsilcileri (elçiler)..” Komutanı oldukları orduları olmuş. Onlar en güzel siyaseti uygulamış, ekonomik verileri asırlar öncelerinden hayata aks ettirmişler. Hukuka dair o kadar çok ve güzel uygulamaların gözler önünde olmasına rağmen.
Kör okuyuş biçimi seküler algılarla dezenformasyona tabi tutulan akıllar öve öve bitiremedikleri “Peygamberde Ed dini göremezler. !)
“Evet. O halde bugün hayatımızın tüm kurumları demokrasi şirki ile bezenmişse ki öyledir.bizim dinimiz demokratik laik şirk dini değil midir..”Kimse hemen itiraz etmesin,düşünelim tefekkür edelim muhakeme ve mukayese edelim..Din (İslam) sosyal, siyasal, hukuki,ekonomik vs alanlarda var mı? Yok. —-_Nerede var sadece vicdanlarda…
Buna rağmen “DİN” devlet değildir demek İHANETTİR: İslam da devlet yokmuş diyenler. İslam var iken ve adı DİN iken insanlıkla yaşıt devlet denilen kurumları var olduğu halde… Bazı aklı evvellerin modernist kafaların “İslam’ın devlet talebi yoktur gibi gülünç savlarının sebebi dünyevileşme veya dini ılımlılaştırma çabalarının ürünleridir.
Orta çağdan beri ittifak edilmeyen yakın çağda birazda olsa birlik oluşan kelime aslında gayrı meşru bir kelimedir..İnsanlık ile yaşıt olan” Din” kelimesi içerik olarak devletten daha şümullü kapsama alanı daha geniş bir kelimedir. “ Din deninde Devlet kelimesi yanında; Aciz kalır…


