GenelYazarlardanYazılar

Dönüşmenin ve Dönüştürmenin Önündeki Engeller.

Bir önceki makalemizde dönüşmenin ve dönüştürmenin   ne olduğu üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda da dönüşümün ve dönüştürmenin önündeki engellerin üzerinde durmaya çalışacağız.  Bu konuyu bireysel ve toplumsal olmak üzere iki başlık altında ele alabiliriz.

Bireysel boyut: Bireysel dönüşüm gerçekleşmeden toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi mümkün değildir; kendini dönüştürmeyen başkasını nasıl dönüştürsün. Her şey bireyle başlayıp, bireylerle devam ediyor. Fikir bir bireyden çıkıp toplumlara mal oluyor, toplumları kuşatıcı hedefleri olan fikirlerin muhatabı toplumun her kesimidir. Toplumlar bir çok insan unsurundan/tipolojisinden oluşmakta, yapısı ve konumu gereği her insan dönüşümde belirli zorluklar/sıkıntılar yaşayacaktır.

Bireysel dönüşümün önünde duran engellerden birkaçı:

Bilgisizlik; bilgi edinmek insanın  doğumundan ölümüne kadar  devam eden bir süreçtir; bu süreç ancak ölümle son bulmaktadır,  bilgi elde edebilmek için de bir çok şeyden istifade edilir. Hayatta tutunabilmek için ‘ beşikten mezara kadar’  bu süreç devam etmelidir. Bilgi; karanlıkta yol alan insanın önünü aydınlatan fenere benzer, fener sayesinde önü aydınlanan insan düşmeyecek, takılmayacak ve yolunu şaşırmayacaktır. Bilgi ile aklı doğru kullanmak, tanımayı ve tercihte kolaylığı beraberinde getirir, bilgi dönüşümü başlatmanın ilk adımıdır. Diğer yandan ‘bilgi güçtür’, sahip olanı olmayana karşı üstün kılar. Bilgimiz ne kadar fazla olursa gücümüz de o oranda fazla olacaktır. İnsan dönüşeceği halin ne olduğunu bilmiyor/cahili ise bulunduğu halden başka bir hale adım atmakta zorlanır. Çünkü ‘Kişi bilmediğine düşmandır.’ Düşmanı olmayan düşmanı olana nazaran hayatı daha korkusuz, emin ve rahat yaşar.

Emniyetsizlik; emniyet, kişinin kendini güvende hissetmesidir. Etrafını ören sırtını dayadığı güvenlik koridorları/duvarı (Rejimin güvenlik kolları, toplumu, aşireti, ailesi …) yıkıldığında emniyetsiz, yalnız kalacağı endişesi kişinin dönüşümüne engel olabilir. Çünkü her dönüşümde ve değişimde her zaman rizikolar vardır. Dönüşmeniz gereken halden ‘emin’ iseniz emniyetsizlik dinilen endişeyi ortadan kaldırmış ve buna değeceğine inanıyorsanız, dönüşmediğiniz taktirde rahatsızlık duyuyorsanız o taktirde rizikoları göze alır yapayalnız da kalacağınızı bilseniz dönüşürsünüz.

Korku; bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen, rahatsız edici ve olumsuz bir his. Korku, her insanda az veya çok olan fıtri bir duygudur. Ben korkmuyorum diyen bunu cahilliğinden söylüyordur  ‘cehil cesur olur’ derler. Her insan bir şeylerden az veya çok korkar. ‘Kişi aslandan da korkar  fareden de, fareden korkan kınanırken aslandan korkan kınanmaz.’ (Ercüment Özkan) Esas korkulması gerekenden korkmak insanidir/fıtridir. Dönüşmede insanı korkutan bir çok unsur vardır; içerisinde yaşadığı toplum tarafından dışlanmak, yalnız kalma endişesi, sahip olduğu şeyleri kaybetmek vs…

Nemelazımcılık; içinde bulunduğu halden memnun olan, dönüşme ve dönüştürme diye bir derdi olmayan (‘bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın’ deyip yılanlarla koyun koyuna yaşayan, yılanın yılanlığını her zaman yapacağını bir gün sıranın kendisine geleceğinin farkında olmayan ) tiplerdir. Yaşadığı hayatın doğru veya yanlışlığıyla pek  ilgilenmeme, yaptıklarını alışkanlıkla yapma, bilinç yoksunu, sürüleşmiş, varlık nedenini anlamamış, dünyada olup bitenlere gözü gönlü kapalı, kimler ne tiranlıklarla fırıldaklar çevirip, insanları mazlum ve mağdur duruma düşürüp bu mazlumların kanından ve göz yaşından beslenen  emperyal zalimleri deşifre etme diye bir derdi  olmama halidir. Nemelazımcılık, bireyselliği ve egoizmi besleyendir. Hevasını tatmin etmenin dışında  başka bir şey düşünmeyen vurdum duymaz insanların dönüşme diye bir dertleri yoktur. “Asra ant olsun. Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak salih amellerde bulunanlar, sabrı ve hakkı tavsiye edenler başka.” (Asır 1-3)

Toplumsal boyut:  Her yeni fikre ilk karşı çıkanlar ve tepki gösterenler o toplumun sahibi olduğunu zanneden ve iddia eden rejimin savunucuları olmuştur.

Toplumsal dönüşümün önünde duran engellerden birkaçı:

Rejim;  toplumun kahir ekseriyetinin ilk başta nasıl bir yönetim sistemi oluşturma konusunda üzerinde ittifak ettikleri dünya görüşünün adıdır. Tercih ettiği dünya görüşünden oluşan yasalarla toplumsal yapıyı kontrol eden, onların güvenliğini sağlayan rejim, varlığına  karşı tehdit algısı oluşturan dönüşümü sağlayarak her türlü söylemin ve eylemin önünü kesip karşı çıkar.

Statüko ve kurulu düzenden nemalananlar; kurulu düzenden refah sağlayan kurumsal yapılar ve “şımarık zenginler” değişim ve dönüşüme karşı çıkanların başında gelirler. Bunlar toplumu dönüşüm talebinde bulunanlara karşı ellerinde ki bütün imkânları (medya, kumpaslar, suikastlar…) kullanarak manipüle edip destekler gerektiği kadar finans ederler. Statükodan beslenenler şunu biliyorlarsa; dönüşümü gerçekleştirecek olan fikir eğer bunların çıkarlarıyla çatışacak, hortumlarını kesecek, menbağlarını kurutacak, yaşam alanlarına müdahale edecek ise buna müsaade etmeyecek, dönüşümün önünü kesmek için her türlü karalama kampanyaları, ajitasyonlarla önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarında yanaşarak engelleyeceklerdir.

“ Uyarıcı gönderdiğimiz her kentin şımarık elebaşları mutlaka şöyle dediler. “Biz, sizin getirdiğiniz mesajı kesinlikle inkâr ediyoruz” ( Sebe 34)

“Gönderilen uyarıcı; “Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?” deyince, onlar: “Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz.” Dediler.” ( Zuhruf 24)

Milliyetçilik; hakikatin ve tek doğrunun  milli ve yerel değerler olduğunu savlamak, bunları korumaya çalışmak evrensel olana doğru dönüşmeyi engeller.  Yerel olanı da evrenselleştirmek faşizmin doğmasına sebebiyet verir. (Yahudilik ve Hitler, bunun bariz bir örneğidir) Kur’an’a göre milliyetçiliğin ilk savunucusu ve fikir babası şeytandır. “Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (Araf 12) Dönüşmek, bireyin sonradan kendi çabasıyla elde ettiğidir, milliyetçilik ise uğraş ve gayret olmadan bir başkası tarafından kendisine bahşedilen  bir olgudur. Bu ne övünülecek ne de yerinecek bir şeydir, hiç kimse ebeveynini nerede, kimden doğacağını kendisi seçmiyor.  İnsanı değerli kılan kendi çabasının ürünüdür eğer hesap sorulacaksa bundan sorulmalıdır! Milliyetçilik, kendisinden olmayanı ötekileştirmektir. Dönüşmek ise öteki diye nitelendirdiği gibi olmak olduğundan dönüşmeye engeldir.

Önyargı; görüşünü/fikrini en doğru ve en üstün görme hastalığıdır. Kendisini böyle gören bir anlayışın diğer fikirlere şüpheyle kapılarını kapattığı için dönüşme diye bir derdi de yoktur. İnsan hangi fikre sahip olursa olsun fikrini diğer fikirlerle test etmiyorsa doğruluğundan nasıl emin olabilir ki? Fikirlerinden endişe duyanlar onu tartışmaya açmayanlar, fikre güvensizliğin, çürük halkalarının kopmasından endişe duymalarındandır. Her fikre karşı önyargılı olduğu için dönüşümün önünde en büyük engellerden biridir. “Kendilerine kitap verilenler onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de içlerinden bir grup bile bile gerçeği saklıyorlar.” (Bakara146) “Kitap verdiğimiz kimseler onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerine yazık edenler, ona inanıp güvenecek değillerdir.” (En’am 20)

Atalar dini; tarih boyunca insanların değişim ve dönüşüme karşı çıkışın nedeni olarak öne sürdükleri şey  ‘atalarımızı biz bu yolda bulduk bundan dönmeyiz’ demeleridir. Atalar dini; geçmişe karşı ölçüsüz beslenilen saygı ve sevgi üzerine kurulu sistemin adıdır. Akla, adalete ve  hakikate  ters  düşse de geçmişin devamından yana tavır  almalarının nedeni alışkanlık ve çıkarlarıdır. Sosyolojik olarak da ataları/büyükleri deneme yanılma yoluyla her şeyin doğrusunu bulmuşlardır anlayışına sahip olmalarındandır.  Kendilerini hakka ve hakikate çağıranlara karşı “… Gerçekten Biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu Biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz.” (Zuhruf 23) şeklinde karşılık vermişler, gittikleri yolun en doğru yol olduğuna kendilerini öyle inandırmışlar ki  “…Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz…” (Yunus 78) Yapa geldikleri şeyin doğru veya yanlış olduğunu araştırmadan tabi olmaları gereği onlara dense ki “… (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara   170) hala onların peşinden mi gideceksiniz? “ ‘Eğer size babalarınızın üzerinde bulunduğu dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?’ Deyince onlar: ‘Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmıyoruz’ derler.” (Zuhruf 24)

Atalarının yoluna körü körüne bağlılıklarından dolayı hakkı göz ardı edip ona karşı kör ve sağırdırlar. Bu onlara sözlü ve yazılı anlatılsın, her türlü yol kullanılsın bu saplantıdan kurtulup akıllarını doğru kullanıp muhakeme etmedikleri sürece dönüşmeleri mümkün olmayacaktır…

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı