Genel

Siyaset Kavramının Analizi…

Abdulaziz Tantik-mirathaber

-Fenomenal Yaklaşım-

Siyaset kavramını farklı zeminlerde analiz edebiliriz. Ancak ben fenomenal olarak analiz etmeye çalışacağım. Bir olgu olarak siyaset, kavramsal şema açısından iktidar kavramının yansıması olarak öne çıkar. İktidar kavramı ise siyasal kavramını içerdiği andan itibaren, kolektif ve yasayı da içerecek şekilde genişlemeye başlar. Hem kolektif, toplumsal yaşamın kendisi, hem yasanın kendisi de uygulamada bir iktidara/güce ihtiyaç hisseder ve hem de bir toplumsal yönelim arzular. Her iktidar bir yönelim arayışını belirgin kılar, tespit eder ve uygulamaya çalışır. Bu noktada yasa/hukuk normları önemli ve belirleyici bir özellik kazanır. Bu da hem felsefi bir bakışı ve hem de dayanak kılabileceği bir metafizik anlamı işaret eder. Din, her iki yapıyı kendinde mündemiç kıldığı için doğru zemin olur.

Siyaset kavramını fenomenal olarak ele aldığımızda yukarıda dile getirdiğimiz kavramsal şemadan bağımsız ele alınamaz! Bu yüzden, anlamını daraltarak kullanmak daha doğru olur. Örneğin, siyaseti salt bir yönetme tekniği olarak algıladığımızda, diğer kavramlarla örtüşen ve örtüşmeyen taraflarını da dikkate almalıyız. Bu örtüşme ve örtüşmeme ise kavramların dayandığı ‘dünya görüşüne’ göre biçim kazanır.

Mesele dünya görüşüne geldiğine göre, farklı dünya görüşlerinin farklı siyasal arayışlara kapı aralayacağı da bedihidir. Bu açıklık ile siyaset kavramı arasındaki bağ önemli ve onu elimizde tutacak şekilde tanım yapabilmemizin zemini kılabiliriz. -Daha önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi her kavram gibi siyaset kavramı da çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bu durumu gözden kaçırmadan siyaset kavramını düşünmeliyiz.- Meseleyi ele aldığımız andan itibaren siyasetin hangi dünya görüşüne göre tanımlanacağını belirlemek önemlidir. Çünkü siyaset kavramının içeriğini belirleyen şey dünya görüşüdür. Bu dünya görüşü siyasal kavramını içeriklendirir ve diğer kavramlarla ilişkisini de düzenler. Siyaset iktidar ilişkisi kadar, siyaset hukuk/yasa ilişkisi de önem arz eder. Ama her iki kavramsal şema da ancak bir dünya görüşü bağlamında ele alınabilir.

Son dönemde siyasal kavramına yönelik yapılan yorumlar ve anlamlandırma çabaları, üst bir şema gibi tasarımlayarak anlama çabaları, modern bakışın evrensel kavramına yüklediği dünya görüşünün iz düşümü olduğu için kapsayıcı bir anlama kavuşturulmaya çalışılarak dinin yerine ikame edilme arzusu öne çıkmaktadır. Tıpkı bilim, felsefe ve akıl kavramlarının evrensel zemine sıçratılarak genel bir kabule zorunlu bir olgu olarak dayatılması gibi…

Hâlbuki siyasal kavramı da, akıl, bilim ve felsefe gibi olgu çerçevesinde ele alınmalı ve ona göre anlamlandırılmalıdır. Anlamı, soyutlayarak birden fazla olguya kavram yapmak mümkün mü? Elbette ki mümkün! Ancak, bu mümkünlük, aslında o kavramın anlamını daraltmaktadır ve sürekli o anlamı dikkate aldığımızda başka alanlardaki kullanımına yönelik bir zaafı da açığa çıkaracaktır.

Siyaset kavramının olgusal karşılığı, bireylerin, toplumsal zemine sıçraması ile birlikte ortaya çıkan bir ihtiyaç olarak öne çıkar! O toplumsal yapının hukuki, ahlaki, iktisadi yönelimini ve kendi dışındaki toplumlarla ilişkilerini belirleyecek bir düzeni inşa bağlamında önemini açığa çıkartır. Ama siyaset kavramını, iktisadın bir siyaseti, siyasal olanın siyaseti, eğitimin siyaseti, toplumsal yönelimin siyaseti gibi birçok alanda alt bir alanda da kullanma ihtiyacı hâsıl olur. Bu onu diğer kavramsal yapıların hepsini kuşatacağı anlamına gelmez, gelmemeli de…

Sorun, modern düşüncenin kazandırdığı zihni alışkanlık ile birlikte evrensel kavramının izdüşümünü dikkate alarak siyaset kavramına evrensel bir anlam yükleme çabasındadır. Bu yüzden siyaset kavramını olmazsa olmaz görmenin zorunluluk addettiği bir zemine ulaşmak kolaylaşmaktadır. Ama işin asıl farklıdır. Siyaset kavramı, politik olanla eş değer bir anlama sahiptir. Onu dinin yerine ikame etmenin gereksiz bir çaba olduğunu söylemek zorundayız. Benzer bir arayış, İslamcı düşüncede de oluşmuştu. Siyaset kavramını, politik kavramının bir izdüşümü olarak değil, bilakis başlı başına bir kavram olarak görerek her şeyi, Müslümanı ilgilendiren her konuyu siyasete bağlamak gibi bir bakışa sahip olunmuştu. Bu da doğru bir bakış değil! Politik olan ile siyaset dediğimiz şey fenomenal düzeyde aynıdır. Devlet ve kurumları ile devlet ve halkı ile ilişkileri düzenleyen ve devletlerarası ilişkileri belirleyen bir mekanizma olarak siyasal kavramını kullanmak doğru olur. Zaten, politika da ilk Şehir devletleri kurulduğu zaman gündeme taşınmıştır. Teknik boyutu öne çıktığı için neredeyse şehirleşmiş, devletleşmiş bütün kültürlerde aynı mekanizma iş görmeye başlamıştır. Teknik olarak farklı dünya görüşlerinin inşa ettiği devletlerde bile benzer teknikler kullanılmaktadır. Bu boyutu kaybeden siyaset başka bir şeye dönüşür. Eğer siyaseti, dinin yerine ikame edecekseniz, o zaman ona metafizik ilkeler yüklemek zorunda kalırsınız, sadece metafizik ilkeler de yetmez! Ona ayrıca ritüeller yüklemek durumunda kalırsınız… Bu da siyaset kavramını başkalaşıma taşır. Bu yüzden kavramı kullanırken hangi alanda ve neye istinaden kullandığımızı bilerek ve belirleyerek kullanmak entelektüel çaba için vazgeçilmezimiz olmalıdır.

Siyaset kavramını kendi asli fonksiyonuna irca etmeliyiz. Bu kavramda kullanıma dâhil edildiği mekân ve zaman içinde yeni anlam katmanlarına sahip olur. Ama asli hüviyeti politik olana tekabül eder. Arapça anlamı da politik olanla örtüştürülerek öne çıkarılmaktadır.

Siyasal olana fazla anlam yüklediğinizde onun çatışmacı, yıpratıcı ve zaaf oluşturucu yanlarına methiyeler düzmek zorunda kalırsınız ve eleştirilerin ardı arkası kesilmez olur. Bu yüzden siyasal kavramı gibi başka kavramları da kendi dışındaki kavramların anlam alanlarına tecavüz edecek şekilde tanımlama girişimlerini terk etmekte yarar var! Kafanın salim bir şekilde varlığını sürdürmesi için bu elzemdir.

Bir Dünya Görüşü bağlamında siyaset kavramının tekabül ettiği yer…

Her hangi bir kavramı ele aldığımızda ona derinlikli anlamını kazandıran şey; içinde var olduğu o dünya görüşünün taşıdığı derinliktir. Siyaset kavramı da; içinde var olduğu dünya görüşü bağlamında kendi kavramsal derinliğini elde eder.

Siyasal kavramı, kendi başına bir değer olarak algılandığında neden olduğu sonuçlar bağlamında ciddi çatışmalar ve sorunları beraberinde taşımaktadır. Güç ile ilişkisi bağlamında siyaset, yıkıcı, yapıcı veya yok edici özellikleri ardı sıra gösterir. Siyasal olanda iktidar olanın belirleyiciliği eğer ahlaki zemin ile sınırlandırılmazsa, önünde durulamaz bir olguya dönüşüverir.

Modern düşünce bağlamında siyasal olan, sermayenin öne çıkardığı bir zemini muhafaza etmeye yönelik bir sorumluluk ile kurgulanmıştır. Modern düşünce, zemine iktisadi olanı, ortaya siyasal olanı, üste de etik ve hukuki olana yer vermiştir. İktisadi olan siyasi olanı belirlerken, siyasi olan ise etik olanı veya hukuki olanı belirler… Bu temel çerçeve içinde hukuk ve etik/davranışlar kalıbı, iktisadi olanın/sermayenin imtiyazlarını korumakla yükümlü kılınmıştır. Özgürlük, hukuk, demokrasi, eşitlik gibi kavramlar sadece sermayenin kendi gücünü oluşturacağı zemine kavuşmasına yardımcı araçlardır. Sivil toplum kuruluşları ve sivil haklar arayışı vesaire ise sermayeye yönelik yapılan hareketlerdir. Ancak sermaye sadece kendisine yöneltilmiş tehdidi bertaraf etme adına bazı göreli haklar vermektedir. Pandemi süreci bize bu hakların nasıl istisnai olan nezdinde yok sayılabileceğini göstermiştir. Ama kazanan yine sermaye olmuştur.

Örneğin, İslami Dünya Görüşünde ise sistem farklı kurulmuştur. Zemin ahlaki olana aittir. Bu ahlak üzerinden siyasal olan kurulmaktadır. Ve kurulan siyaset, iktisadi olanı belirler. Her iki dünya görüşünde de siyasal olan ortada durmaktadır. Ama zeminleri farklıdır; modern düşünce, zemine sermayeyi koyarken, İslami Düşünce ise zemine ahlaki olanı koymaktadır. Modern düşüncede ise ahlak siyasal olan üzerinden belirlenen sonda bulunmaktadır.

O yüzden, İslami dünya görüşünün ahlaki yapısını oluşturan metafizik ilkeler; imanın temel ilkeleri, ahlaki olanın belirleyicisi konumunu taşır. Müslüman ahlakı, imanından bağımsız ele alınamaz! Bu yüzden ahlaki olanı önceler ve siyasal olanı ahlaki olan üzere kurar ki çatışmanın yerini uyum alsın, parçalayıcılığın yerine ise bütünlük gelsin… Ama modern düşünce sermayeyi öncelediği için siyaset, sermayenin gücünü artıran ve önündeki engelleri kaldıran bir mekaniğe dönüşmektedir. Etik olan ise bu gücün gücüne güç kattığı oranda anlamlılığını kazanır. İşte modern düşünce kendi dışındaki bütün kültürler ile bu çerçeve içinde ilişki kurmaktadır. Değer verdiği tek bir şey vardır: sermayesinin gelişimine katkı sunulması, önündeki engelleri kaldırırken ise muhatabının önemi yoktur, ötekileştirilerek yok edilmesi gerekene dönüştürülü verir.

Siyasal kavramının dünya görüşü bağlamında ele alındığı zaman kazandığı anlamı iki farklı dünya görüşü bağlamında gözlemleme imkânımız oldu. Farklı dünya görüşlerinde de siyasal kavramı o dünya görüşünün hayat, varlık, tanrısallık, bilgi vesaire ile ilişkisi bağlamında konumunu elde eder.

Fakat şuna da dikkat etmekte yarar var: Siyasal olan, gücü ele geçirdikten sonra, kişileri etkisine alarak, yeni dünya görüşlerine yelken açar ve kendi gücünü artıracak yeni bakışlar, iktisadi arayışlar ve metafizik ilkeler de arayabilir. Ara dönemlerde bunu gözlemlemek mümkündür. Bu tür siyasal güçler, yıkıcı bir özellik taşıyarak, silip süpürürler… Tarihte bu tarz siyasal güçleri görmek mümkündür. Tarihe damga vururlar. Ama olumlu değil, bilakis olumsuz, yıkıcı, yakıp yıkan bir görüntü bırakarak…

Siyasal olanı öncelemek, siyasal olanın sağladığı imkânları dikkate alarak yol alındığı zaman önündeki engelleri kaldırma adına yeni meşru tanımlar, değerler, etik kurallar ve ritüeller bile üretebilir. Cumhuriyet Türkiye’si buna örnek verilebilir. Faşizm düşüncesi buna örnek verilebilir. Hatta sosyalizmin kurucu unsur olduğu Sovyetler de bunun tipik bir örneği görülebilir.

Tam bir hükümranlık arayışı, siyasal olanı öncelemek ve onu zemin kılma arayışının dışında anlaşılamaz! Bu yüzden siyasal olanın dünya görüşünü belirlemeye güç yetirdiği her zeminde çatışma ve kaos kol gezmiştir. Ama siyasal olan ahlaki olanın uzantısı olduğunda ise kaotik olma yerine düzen geçer. Bunun tarihteki örnekleri pek çoktur. Ahlaki olan zeminini koruduğu sürece düzen, ahlaki olan zeminini kaybettiğinde ise kaotik durum ortaya çıkmaktadır. Bunu Çin imparatorluğu tarihinde de, İslam tarihi bağlamında da örnekleri sayılabilir…

O zaman siyasal kavramını ahlaki olanın üzerine bina edebildiğimiz oranda yapıcı bir özellik kazanacaktır. Ama siyasal olanı sermaye veya başka bir şeyin güçlendirilmesi amacına matuf kıldığımızda ise zulüm baş gösterecektir.

Modern Müslümanlaşma serüvenine de bu açıdan bakıldığı zaman güçlü ve zaaf taşıyan yanları açığa çıkartılabilir. Yeni bir hareket için bu elzem bir öz eleştiri imkanı sunar…

Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı