GenelYazarlardanYazılar

Allah Her Şeyi Biliyor Fakat “İnsan” Haddini Bilmiyor

“Akıl fukara olunca insan ukala olurmuş” sözü düşünebilenler için çok şey anlatmaktadır. Aklı olgunluğa ulaşmamış zümrelerin haddini aşarak Allah Telala’nın insan ve kâinata koymuş olduğu düzeni yargılamaya kalkışmaları bunun en açık örneğidir. Akıllarınca bir kurguda bulunarak ilahi düzenin yanlışlığını ispat için şöyle diyorlar:

(Allah Teâlâ Her Şeyi Biliyor ise Neden İnsanı dünyaya getirip bunca sıkıntıya katlanmak zorunda bırakıyor? Doğrudan cennete veya cehenneme koyarak gerekli cezayı verebilirdi. Bu da gösteriyor ki Allah her şeyi bilmiyor. Biliyor ise bizi dünyaya getirerek bizimle tiyatromu yapıyor?)

Bu konuya girmeden önce Allah Teâlâ’nın insanı ve kâinatı niçin yarattığını ve dünya hayatında ondan neler istediğini kendi kitabından öğrenmeye çalışalım:

“Biz cinleri ve insanları ancak bize ibadet etmeleri için yarattık.”(51/56)

“Allah gökleri ve yeri bir amaç için yaratmıştır. Herkese kazandığının karşılığı verilir, onlara haksızlık edilmez.”(45/22)

“Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Onun için kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır. Kâfirlerin küfrü, Rabbi katında kendileri için ancak gazabı arttırır. Kâfirlerin küfrü, kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez.” .”(35/39)

“Sizi yerden var eden ve siz annelerinizin karınlarında cenin halinde iken sizleri en iyi bilen odur. Kendinizi temize çıkarmayın, O kimin sakındığını en iyi bilendir.”(53/32)

“Hanginizin daha iyi iş yapacağını açığa çıkarmak için ölümü ve yaşamı yaratan odur. O çok güçlüdür çok bağışlayıcıdır.”(67/2)

“İçinizden cihat edenleri ve sabredenleri açığa çıkarıncaya kadar sizi deneyeceğiz.”(47/31)

“Ey Muhammed; hangi durumda olursan ol ve Kur’an’dan ne okursan oku. Sizde ne iş yaparsanız yapın yaptığınıza daldığınız an şüphesiz biz sizi görüyoruzdur. Yerde ve gökte hiçbir şey Rabbine gizli değildir. Bundan daha küçüğü de veya daha büyüğü de apaçık bir kitaptadır.”(10/61)

“Görünmeyenin anahtarı Allah’ın katındadır. Onları ondan başkası asla bilmez. O karada ve denizde olanı bilir. O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez.“(6/59)

“Biz insanı katışık bir damladan yarattık: onu deneyeceğiz. Bu yüzden onun işitmesini ve görmesini sağladık. Ona doğru yolu da gösterdik. Artık ister şükreder ister nankörlük eder.“(76/23)

“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve size verdikleri ile sizi denemek için mertebe bakımından kiminizi kiminizden üstün kılan odur. Rabbin cezalandırmada çabuktur. O bağışlar ve merhamet eder.”(6/165)

“Andolsun ki sizi biraz korku, biraz da açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmekle deneyeceğiz, sabredenleri müjdele.”(2/155)

Yukarıda okuduğumuz ayetler bize gösteriyor ki bizi dünyaya getiren niçin getirdiğini çok iyi bilmektedir. Bu konuyu anlatan ayetlerin çokluğu nedeniyle hepsini buraya almamız mümkün olmadığından; yaratanın yarattıklarına hayat kitabı olarak gönderdiği Kur’an’ı tekrar tekrar baştan sona okuyarak; Allah’ın bizi dünyaya niçin gönderdiğini kaynağından öğrenmek zorundayız. Allah’ın peygambere ve de Ahiret gününe inanan bir insan için önünde Hz. Muhammed gibi bir örnek vardır. O bu kitabı insanlara sunmakla yetinmemiş, onu yaşamış ve nasıl yaşanacağını da 23 yıllık risalet hayatında göstermiştir. Onu yaşama uğruna katlanmadığı sıkıntı, çekmediği acı ve zulüm, kalmamıştır. En yakınlarını bu uğurda kaybetmiş, hayatını bu yolda tüketmiş fakat asla pişman olmamış, geriye dönmemiş, davasından asla taviz vermemiştir. Sabırla azim ve kararlılıkla yoluna devam etmiş risalet görevini başarıyla tamamlamıştır. İşte bu mücadele süreci hem resulün hem de beraberindeki iman eden müminlerin imanlarının, teslimiyetlerinin, sabır, sebat, azim ve kararlılıklarının, feragat ve fedakârlıklarının bizzat saniye saniye yaşanarak ispatıdır. Kuru laf değil, yaşanmış bir hayatla ortaya konulan bir örnekliktir.

Bunlara rağmen bir insanın kalkıp ta gökte delik ararcasına Allah’ın açığını bulmaya çalışmak gibi bir polemiğe girmesi, asla kabul edilir şey değildir. Ayetlerde geçen “Sizi deneyeceğiz, imtihan edeceğiz, hanginizin daha güzel amel edeceğini ortaya çıkaracağız”(67/2) gibi ifadelerin olması, O’nun bizim ne yapacağımızı bilmediğinden değildir. “O her şeyi bildiğini”(2/77) ilan etmesine rağmen Allah Teâlâ’nın her şeyi bilmesi inanan insan için gerek ve yeter bir anlam ifade ederken inanmayan için hiçbir şey ifade etmemektedir.

“(Ey Muhammed) senin inzarın ancak gaybi olarak Allah’a inananlara ve zikre (Kur’an’a) tabi olanlara fayda verir.“(36/11) buyurmasının anlamı şudur:

Allah’ın insanları dünyaya getirip hür bir iradeyle tercihlerini yaparak iman veya küfür yönünde yaşamalarının sağlanması; yaşayacakları hayatın kendileri için lehte veya aleyhte bir delil teşkil etmesi içindir. Eğer insanlar böyle bir hayatı yaşamamış olsalardı; ahirette önlerine konulacak hesap konusunda asla ikna olmazlardı. Bugün herhangi birimizin kolundan tutup on yıl sonra işleyeceğimiz bir suçtan dolayı seni mahkûm ediyoruz deselerdi, durumumuz ne olurdu? Feryat etmez mi idik! Nasıl olur ben henüz yaşamadığım bir zamandan dolayı suçlu olabilir miyim demez mi idik? Hem suç işlendiği zaman suç olur. İşlenmeden hiçbir şey suç veya güzel amel olamaz. Kötü veya iyi iş adı üzerinde yapılınca iş olur. Kötüyse kötü iyi ise iyi amel olur. Bu nedenle Allah gerçektir, gerçeği söyler, onun işleri gerçektir, gerçek bir hayatta gerçekleri emreder ve gerçek akıl sahiplerini işte bu gerçeklerden sorumlu tutar.

Olayın bir başka boyutu ise; insanın kendi yaptıkları ile mahkum edilmesi için yapıp yaşadıklarını tüm ayrıntıları ile gösteren kitabını eline vereceğini şöyle anlatmaktadır:

“Hayır, hayır; doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz.” “Hal bu ki, üzerinizde gözcüler var.” “Çok şerefli yazıcılar vardır.” “Onlar, siz her ne yaparsanız bilirler /kaydederler.”(İnfitar 8/9-12)

İşte bu yapılan kayıtlarla ilgili olarak hesap günü herkesin eline verilip şöyle denilecektir:

“Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı Kitap’ı önüne çıkarırız.”

“Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin (denilir).” (İsra 17/13-14)

Şu manzaraya bakarmısınız?

“Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize geldiniz. Sizi bir yere toplamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi?» denir.”

“Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, «Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!» derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.” (Kehf 18/48-49)

“Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta  sayıp yazmışızdır.” (Yasin 36/12)

İşte dünya yaşamı bizi, bizim seviyemize göre ikna etmek için gereklidir. Allah için değil. Her kul bilecek ki o gün Allah her şeyi biliyormuş ve hiçbir şeyi es geçmemiş.

Dünyanın yaratılışından, insanın var edilişine kadar bu işin senaryosunu o hazırlamıştır ve böyle hazırlamıştır. O ise yaptığından kimseye hesap vermez, kimsede ona hesap soramaz. Ancak hesabı kolay verenlerden olmak istiyor isek O’nun “kolaylaştırdım” buyurduğu fıtrat dinini (Sıratı mustakıym’i) kendimize yol ediniriz ki, kurtulanlardan olalım diye. İşte Allah Teâlâ’nın insan için çizdiği rota şudur:

İlk atanızı topraktan yarattım. Sizleri de onun sulbünden yaratarak dünyaya getirdim. Size beni ve kâinatı tanıyacak akıl verdim. Sizlere tarafımdan bir din koydum. Kendinizden olan bir elçiyle sizlere bunu tebliğ ettim. Hayatınızı benim ilkelerime göre yaşamanızı istedim, yaşayanları yaptıklarının sonucu olarak cennete yerleştireceğimi; yaşamayanları da tercihleri sonucu olarak cehenneme yerleştireceğimi sizlere bildirdim. Yaptıklarınızı da şerefli iki kâtibe kaydettirdim. Sonra ecelinize eriştirip sizi öldüreceğim/ öldürdüm. Din günü yeniden dirilterek sizi hesaba çekeceğim. Ogün amel defterinizi işte hayatta yaptıklarınız okuyunuz diye size vereceğim. Kendi hesabınızı kendinize gördüreceğim. Suçluları aranızdan seçerek cehenneme, suçsuzları da cennete yerleştireceğim. Durum bundan ibarettir. Her kişi işlediği her amelden sorulacak. O halde dileyen iman etsin dileyen küfretsin dönüş bizedir. Hesabı bize vereceksiniz. Hesap sorucu olarak Allah yeter, buyurmaktadır. Bu hesap sorma öyle bir yöntemle yapılmaktadır ki; insan fıtratı gereği yaptığı önüne konmayınca ikna olmakta zorlanır. Fakat bütün delilleri önüne koyunca elleri yanına düşer; boynunu büküp söyleyecek bir şeyin kalmadığını görerek teslim olur. Bunu yaşadığımız hayatta hep görüp durmaktayız. Buna uygun olarak Cenabı hak şöyle buyuruyor:

“Sizin üzerinize yaptıklarınızı bilen ve kaydeden şerefli kâtipler vardır.”(82/10-12)

“Şüphesiz ölüleri dirilten, yaptıklarını delilleriyle beraber kaydeden biziz. Hepsini apaçık bir kitapta topladık.”(36/12)

Bunların bütünü insan denen varlığın kendi ölçüleri ve kapasitesine göre ispat içindir. Her varlık ancak kendi seviyesindeki şeyleri anlar olduğundan bu yöntem kullanılmaktadır. Yoksa Allah’ın bilemeyeceğinden unutacağından dolayı değildir. O’nun ilminin sınırı, sözlerinin nihayeti yoktur.

“Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve bunlara yedi deniz daha ilave edilse, bunlar biter Allah’ın sözleri yine bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakîmdir.”(31/27)

Sonuç olarak şunu bilmeliyiz ki Allah Teâlâ her türlü noksanlıklardan beridir. Onun güç yetiremeyeceği hiçbir şey yoktur. O’nun bilmeyeceği, duyamayacağı, görmeyeceği, var etmeye veya yok etmeye muktedir olamayacağı hiçbir şey yoktur. O her şeye kadirdir. Aciz olan insan bunu anlamamakta ısrar ettiği sürece, kendi kaybını ve hüsranını artırmaktan başka bir kazancı olmayacaktır…

İki cihanda kazananlardan olmanın yolu âlemlerin rabbine teslim olmaktan geçmektedir.

“İbrahim’in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada seçtik, şüphesiz o ahirette de salihlerdendir.”

“Rabbi ona; teslim ol buyurduğu zaman, o da, âlemlerin Rabbine teslim oldum, demişti.”

“Bu dini (islamı) İbrahim, kendi oğullarına vasiyet etti. Yakub da öyle yaptı: «Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca Müslim olarak can verin!» dedi.” (Bakar 2/130-131)

İbrahim ve yolundan giden muvahhitlere selam olsun!..

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir