
ALMANYA’daki “DARBE Girişimi” ve CHP’NİN “VİZYON Belgesi” …
Rabbimizin lütfu ile 2023 yılının ilk ayında da siz kıymetli kardeşlerimizle birlikteyiz!.. “Sistem-dışı” -Tevhidi duruşumuzdaki netliği, -konjonktürel gelişmeler karşısında-, insanımız büyük bir kısmının hatalı okumalarına rağmen koruyabildik, hamdolsun!.. Ve, “duruş”taki bu netlik muhafaza edilmeden de doğru okumaların yapılamayacağının da hep altını çizegeldik. Ki küresel ve bölgesel değişim ve dönüşüm süreci karşısındaki duruşumuzu/mücadelemizi, doğru bir çizgide devam ettirebilelim… Resül-Nebi’lerin örnekliğindeki bir mücadele sürecinin kritik aşamalarında, -ilkesel ve ahlaki duruşumuzdan- taviz vermeyelim; sabırla çizgimizi koruyabilelim!..
Dünya değişiyor; buna paralel olarak da güç dengeleri değişiyor. Ve bir önceki dönemde işgal/kontrol altında tutulan “Müslümanlar”, dolayısıyla “Müslümanlar”ın yaşadığı coğrafya, -yeni yöntemlerle- tekrar kontrol altında tutulmaya devam edilmek istenilmektedir. Hem de -hala etkisinden kurtulanamayan- Müslümanların Sorunlu Tarihi- (MST)’nin insanımıza “yüklediği” hatalı tanımlamalar, anlamlandırmalar ve hatalı okumaların açtığı alanda, Modernist ve Tarihselci sapmaların meşrulaştırmak istediği bir zeminde bir süreç devam etmektedir… Şüphesiz söz konusu süreç çerçevesindeki küresel ve bölgesel gerilim noktalarındaki değişimleri takip ile analizler/yorumlarımıza devam ederken ileriye yönelik projeksiyonlarımızı da sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz… Bu meyanda, küresel ve bölgesel düzlemde “yükselen” ve “düşüşe geçen” güçleri, çok kutuplu bir dünya dengesine doğru yol alınırken gündeme gelen konjonktürel ve stratejik ittifakları, tüm boyutlarıyla, dikkatlerinize sunacağız, vüsatimizce…
Bazı beklentilerin aksine, -ABD ve İngiltere’nin kışkırtmasıyla gündeme gelen Ukrayna-Rusya Savaşı- yakın bir zamana kadar sıkı bir işbirliği içinde olan AB/Avrupa ile Rusya ilişkilerini torpillediği gerçekliği hala gündemdeki yerini korumaktadır… ABD-Çin ilişkilerindeki grift dengeler/kapalı boyutlar, Tayvan üzerinden bir çatışma beklentisine rağmen -ABD ile Çin’in ticari yakınlaşması gerçekliği ile- belirsizliğini güçlendirmiş gözükmektedir… “Yeni Türkiye”, -tarihi ve stratejik derinliğini kullanarak- “sistem-içi” çıkış arayışlarında aldığı mesafe ile dikkatleri üzerine toplamaktadır. “Türk Devletleri Teşkilatı” başta olmak üzere Osmanlı hinterlandı(etki alanları)’ndaki stratejik adımlarının ötesine geçerek yeni gelişmelere açık bir potansiyele sahip bulunmaktadır… Hindistan’ın, değişen şartlarda, yeni konum ve misyonuyla önemli bir başlık olarak kritik edilmeye devam edileceğinin de altını çizmemizde yarar vardır… Bunlarla beraber Almanya ve Japonya’nın da yeni denge arayışı sürecinde, henüz yeni konumu ve misyonları netleşmiş durumda değil. II. Dünya Savaşı sonrası askeri olarak kısıtlanmış olan ama ekonomik-teknolojik olarak çok güçlü söz konusu iki ülkenin, öncelikle, bölgesel düzlemde nasıl bir misyona sahip olacakları merak konusudur. İki imparatorluk bakiyesi bu ülkelerle ilgili gelişmeleri de dikkatle takip etmek gerekeceğinden şüphe yoktur!..
ALMANYA’daki “DARBE Girişimi” …
Öncelikle darbe gerçekliğini, iç ve dış dinamikleriyle doğru okumamız gerektiğini belirtmeliyiz. Sonra da iki kutuplu dünya düzeni döneminde, daha çok, üçüncü dünya ülkelerinde/vesayet altındaki yapılarda şahit olunan darbelerin, geçmişte ve günümüzde de “oyun kurucu” güç olan ülkelerde de gündeme gelmesinin dinamiklerine de kısaca değinmekte fayda vardır…
Altını kalın çizgilerle çizmeliyiz ki darbe bir yapı/ülkedeki “derin odaklar” arasındaki güç ve çıkar mücadelesinde, genellikle, “derin yapı”nın özellikle dış unsurlarının iradesiyle gündeme geldiğini görmekteyiz. Her ne kadar ikinci tasnifteki ülkelerdeki darbe girişiminin dinamikleri, birincisine göre farklılıklar arz etse de yine de “sistem-içi” bir güç ve çıkar mücadelesinin tezahürü olarak gündeme gelebilmektedir. Nitekim küresel sistemi kurgulayan küresel güçlerin arkaplanda olduğu ABD’de, son seçimler öncesinde -küreselci odaklarla ulusalcı güçlerin arasındaki- mücadeledeki darbe söylentilerinin gündemi meşgul ettiğine şahit olmuştuk…
Benzer şekilde, -bildiğimiz kadarıyla ikinci kez- Almanya’da da darbe girişimi söz konusu oldu. Almanya’daki sağ/ırkçı unsurlar ile kraliyet soyu olarak anılanların isimlerinin birlikte anıldığı bir darbe girişimi son günlerin gündem maddeleri arasındadır. Darbecilerin Almanya parlamentosunu basıp mevcut sistemin yerine “meşruti” bir yapı kurmak niyetinde oldukları açık kaynaklardan alınan bilgilerdendir. Ancak bir imparatorluk bakiyesi olan Almanya’daki derin yapılardaki güç ve çıkar mücadelesinin hangi boyutlarda olduğu hususu da bizce önemsenmesi gerekir… Her ne kadar darbe girişiminin arkasında askeri ve iktisadi unsurların bulunmadığı iddia edilse de Almanya’nın tarihi derinliği ve II. Dünya Savaşı sonrası, özellikle ABD’nin Almanya’daki tasallutu Alman toplumunun kabul edebileceği hususlar değildir. Dolayısıyla değişim ve dönüşüm sürecinin bugünkü aşamasında söz konusu darbe girişimi fazla önemsenmiyor gözükse de yakın gelecekte, Alman derin yapısı içinde bazı hamlelerin olması beklenilmelidir. Alman derin yapısının bazı unsurlarının küresel sistemin mevcut kıskacından kurtulması ve tarihi hedeflerine ulaşmak üzere harekete geçmesi kuvvetle muhtemel bir ihtimal olarak değerlendirilebilir.
Son planda, Almanya gibi imparatorluk bakiyesi bir ülkenin değişen dünya ve bölge şartlarında, -kendi geleceği için- bir çıkış arayışına girmesi, en azından bu tür hesapların yapılıyor olmasına şaşmamak gerekir. Tabii Batılı sistemler/ “demokrasi” konusunda önyargılarınız söz konusu değilse. Ve emperyal/emperyalist Batılı ülkelerin dönemsel dengelerdeki tanımlanmaları/algılanmaları, tarihi ve stratejik okumalara engel olmuyorsa…
CHP’nin “VİZYON Belgesi” …
Yorumlarımızı okuyanlar hatırlayacaklardır… Reel-politik değerlendirmelerimizde de sık sık belirttiğimiz üzere, “sistem-içi” mücadele süreçlerinde, partilerden bir kısmı hizmet ve proje siyaseti ile öne çıkarlarken, özellikle “eski Türkiye” ekseninde siyaset yapmaktan vazgeçmek istemeyen partiler ise, -dönem dönem farklı argümanlar kullansalar da- “algı yönetimi ve manipülasyon” sistematiği içinde toplumu yönlendirmek istemişlerdir… Bu çerçevedeki Türkiye iç siyasetine, -daima müdahil olmak isteyen- malum dış unsurlar, konjonktürel duruma göre bazen “yeni Türkiye” unsurlarına destek vermeyi, bazen de “eski Türkiye’ unsurlarıyla birlikte hareket etmeyi çıkarlarına uygun görmüşlerdir. Ki bunların çok net örnekliklerini son yirmi yılda gözlemlemekteyiz…
Değişen dünya ve bölge dengelerinde Laik-demokrat/Batı referanslı Türkiye’nin, -bir proje dahilinde- değişim ve dönüşüm süreci yaşadığına şahit olduk. Ve (ılımlı) Laik-demokrat/Batı referanslı “yeni Türkiye” ile küresel odaklar/ABD’nin sıkı işbirliğinin bölgedeki yansımalarını gördük… Ta ki ABD’nin, malum projeyi devam ettirirken strateji değişimine gitmesine kadar… Yani (2011-2015) dönemiyle birlikte, yeni Türkiye gerçekliğine direnen eski Türkiye unsurları, yeniden boy göstermeye başladı, küresel odakların (ABD ve AB) desteğiyle birlikte de yeniden “eski Türkiye düzleminde” bir kurguya dönmek üzere hamleler yapmalarına alan açıldı. Üstelik bu süreçte “yeni” kullanılan sloganlar, ABD ve Batı’nın, malum projeyi yürütürken öne çıkardığı (adalet, özgürlük, demokrasi vb.) kavramlarla şekillenmekteydi… Ezcümle “AKP/yeni Türkiye bir ABD projesi” olarak nitelendirildiği ve eski Türkiye/CHP’nin, değişim ve dönüşüm sürecini “rejime yönelik bir tehdit” olarak gördüğü bir “sistem-içi” mücadele süreci yaşandı, bu ülkede… Hemen peşi sıra küresel odaklar/ABD’nin strateji değişimiyle birlikte “CHP-HDP merkezli “muhalefet bloku”, bir “ABD projesi” olarak nitelendirilecek bir eksen oluşturulmasıyla birlikte, -dış ve iç unsurların ortaklığıyla- bir algı yönetimi ve manipülasyon sistematiğiyle toplumun yönlendirilmek istenildiği yeni bir dönem de yaşandı. Gelinen aşamada bir ABD projesi olarak nitelendirilen AK Parti eksenli “Cumhur İttifakı”, gündemi domine ederek geçersiz kıldığı algı yönetimi ve manipülasyon siyasetine karşı, ulusalcı/“Milli” bir duruşa kendisini mecbur hissederken, eski dostları/müttefikleri tarafından “eksen değişikliği”/Batı’dan Doğu’ya kaymakla itham ediliyordu. Oysa Türkiye’yi kendi eksenini oluşturmaya zorlayan, küresel güçlerin strateji değişikliğinden başka bir şey değildi… Yeni Türkiye’nin kendi eksenindeki bu duruşu ve özellikle “denge esasına dayalı” politikaları, önemli sonuçları doğurdu… Yeni Türkiye, kendi stratejisini oluşturma çabalarıyla paralel olarak “Türkiye Yüzyılı” vizyonu belgesini ortaya koydu. Buna karşın, algı yönetimi ve manipülasyon tekniklerini sistematik olarak sahaya yansıtan “Muhalefet bloku”, neredeyse 20 yıldır unuttuğu, “hizmet ve proje” siyasetini nihayet son günlerde gündeme taşıdı. Her ne kadar “CHP Vizyon Belgesi” olarak deklare edilse de gelinen aşamada önemli bir adım olarak okundu bu belge. Normal şartlarda olduğu gibi olağanüstü şartlarda da hükümet/“iktidar” olmanın tek bir yolu vardır, o da hizmet ve proje ortaya koymak ve toplumun karşısına çıkarak bunları gerçekleştirebileceğini, -hedef kitleye- inandırabilmektedir. Dış ve iç konjonktürün etkileyiciliğinin ötesinde, partilerin kendilerini gösterme imkanlarını elde ettikleri her fırsatı da (özellikle belediyelerdeki hizmetlerle) iyi değerlendirmek kritik öneme sahiptir.
Her ne kadar çok geç kalınmış olmasına rağmen, algı yönetimi siyasetinin etkilerinin giderek azaldığı, iç ve dış siyasette “Cumhur İttifakı”nın önemli adımlar attığı bir konjonktürde “CHP Vizyon Belgesi” önemsenmelidir. Bu belgenin önemi, -2023 seçimi, “Türkiye’nin güvenliği” ekseninde /“Güvenlik ve terörle mücadelenin öne çıktığı” bir seçim olarak gerçekleşmediği takdirde- çok daha net- bir şekilde ortaya çıkacaktır.