GenelYazarlardanYazılar

Aynı Sokakta Farklı Sesler

Birlikte yaşadığınız toplum ne kadar çok sesli? Hali hazırda bu soru ile karşılaşsak belki de bir çok sesten söz etmeye çalışır, maddeler , sınıflara ayırır… bilmem ne kadar düşünce üretiriz. Asıl olan ise mevcut yapı içinde seslerin çokluğu değildir. Aynı amaç uğruna yükselen seslerin karmaşasını fark edememektir. Belki de başka düşünceler üretilmesin diye mevcut seslerden birini sahiplenmeye itiliyoruz. Sahiplendiğimiz sesin kaygılarını yükleniyoruz.

Toplum ile birlikte yaşayan bireyin acaba kaygıları ve beklentileri ortak mı olmalıdır? Tüm insanlığın kaygıları ortak olacaksa bu kaygılar kim tarafından belirlenmelidir? Peki ya kaygı duymamız gereken noktalar nelerdir? Sorular, sorular yine sorular…

Bugünün öğretileri ile temelde düştüğümüz yanlış, bir toplumu daha üstün ve refaha kavuşmuş hale getirmektir. Ya da güçlü bir toplum olmaktır. Mevcut yapıların güçlenmesi ve gelişmesi için emek harcayan birey acaba kendisini unuttu mu?

Aynı toplum içinde farklı sokaklarda değil aynı sokaklarda yükselen: “Yaşasın Cumhuriyet, Padişahlık geri gelsin, tekke ve zaviyeleri isteriz, modern eğitim veren okullarımız nerede?…  “ sesleri  bir düşünceyi sahiplenme ve onu savunma isteğimizi ne kadar da kabarttı.

Aslında bazı şeyler unutuldu ya da unutturuldu. Bir gerçeği tüm içtenliğim ile ifade etmek isterim ki bütün insanlık neden var olduğunu unuttu. Kendisi ve toplumu için var olan insanlardan geçilmez oldu her sokağın başı. Hangi  köşeyi dönsek; tatmini peşinde koşan bir insan topluluğu, hangi kalabalığa baksak; toplumsal çıkar peşinde koşan bir insan topluluğu…

Artık kendine dönme vakti değil mi? Nereden geldin ve nereye gidiyorsun? Bir yaratılış bilinci olan ve yaratıcının farkında olan bütün insanların kabulü değil mi? “ Hesap…” Hangi imanda, topluluk olarak hesap verme ya  da birbirini bu hesaptan koruma gerçeği var? Asıl olan gerçek insanın yaratıcısı ile bu süreçte  bir başına kalacak olması. Birlikte yaşadığımız insan gruplarının hiç birini bu süreçte biz bunu bu hale getirdik, onun bir suçu yok onu biz eğittik, biz sıkıştırdık, biz korkuttuk , bizim yüzümüzden onun bir suçu yok diyemeyecek olması ne kadar da acı değil mi? Belki de onlar yaptı, onların yüzünden, izin vermediler, sıkıştırdırlar, yolumu kestiler, beni tatmin etmeye çalıştılar, hoşuma giden şeyleri sürekli karşıma çıkardılar, beni motive etmek için ellerindeki bütün imkanları harcamasalar da ben onları gördükçe onların hayatlarını fark ettikçe motive oldum,  daha fazla sahiplendim. Onların düşüncelerinin bütün suç,  seninle karşılaşmamı engellemek istediler, her sokakta farklı bir ses vardı, senin gönderdiklerinin sesini duyamadım ama bütün sebep onlar, onlar yaptılar, onların yüzünden bir daha gönder bak nasıl olacak her şey düzelecek lütfen… diye yakarılacak bir gün yok mu acaba?

“De ki: ‘O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka bir Rab mi arayayım? Hiç bir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Hiçbir günahkar (suçlu) bir başkasının günahını (suçunu) yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.’ “ (Enam suresi 164)

Bütün insanlık bir gerçeği fark edemiyor sanırım, sokaklarda yükselen her ses yapay gerçeklik, asıl olan sesi duymamızın önünde büyük bir engel belki de bu gerçeklikle tekrar kendinize dönme vakti mi geldi acaba?

Ama ben toplumun bütün iyilerini yerine getiriyorum. Neyi uygun görürlerse onu en iyi şekilde yerine getiriyorum. İyi olanları yapmak demek iyilerden olmak demek değil mi? Yaratıcı bizi iyilerden olmamız açısından değerlendirmeyecek mi?

Tabi ki haklısın, iyi olanları yapmak iyilerden olmak gerek. Ama iyileri, iyilikleri ve iyi olanları kim belirleyecek?  Her şeyin yaratıcısı olan bu noktada toplumun istek ve arzularını çıkarlarını mı gözetecek?  Her iyi görünen iyi midir? Bütün iyi ve kötülerin yaratıcının nizamına uygun olması gerekmez mi? Onun nizamına en uygun olan iyi ve kötüleri yaratıcının kendisi belirlemeli değil mi?

“Allah’tan başka bir hakem mi arıyayım? Oysa O, size Kitabı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” (Enam suresi 114)

Gel gör ki tüm dünya bütün iyi ve kötüler toplumsal ihtiyaçlar ve kurgulara göre belirlenip kullanılmaktadır. Bütün insanlardan sadece iyi ve kötüleri kimin uygulayacağı yürüteceği noktasında tercihler yapması isteniyor. Hadi bakalım toplum olarak iyi ve kötü noktasında yanlışlarımızı ve işlerimizi kim yürütsün seçin. Nasıl mutlu ediyor bu tatlı katılım bütün insanları. Yaratıcı bunu asla kabul etmeyecektir. Hesap sorucu ve sınayıcı olarak yaratıcısını tanıdığını iddia eden bütün insanlık bu gerçeği  nasıl oluyor da göremiyor ya da nasıl oluyor da  görmezden gelmek için gayret edebiliyor bunu anlamak ise gerçekten güç bir durum.

Sokaklarda yükselen sesler kafamızı mı karıştırdı? Seslerin arasında kayıp mı olduk? Sesler bizi hakikate sağır mı yaptı? Hiç biri değil neden, mevcut seslerle mutlu olmayı o kadar güzel başardık ki yaratıcıyı bir şekilde ikna edebileceğimizi dahi düşünüyor olabiliriz. Ama yaratıcı yarattıklarından üstün ve güçlüdür. Onun bu üstün ve güçlü oluşu bizim onu kandırmamıza imkan vermeyecek. Tıpkı ödevlerini yapmayan öğrencinin öğretmene yalan söylemesi gibi o gün hiçbir yalan yapmadığımız ödevlerin üstünü örtemeyecek. Bütün sınıf destekçimiz olsa dahi mutlak güç ve otoritenin sahibi olan yaratıcı bu durumu anlamamazlık yaşamayacak ya da görmezden gelmeyecek.

Basit düşünceler, basit iyiler ya da basit kötüler için yaptığımız sokak kavgasının bize hiçbir şey kazandırmadığını bir bilsek acaba aynı şeyi tekrar edebilir miydik? Peşlerine düştüğümüz o seslerin eksilerle dolu bir karne hazırladığını bilsek. Kötü bir karneyi anne ve babamıza gösteremememize rağmen nasıl olacakta yaratıcınıza göstereceksiniz ki? Karneyi gösterirken yaptık bir hata affet mi diyeceğiz? Ben sizi uyarmadım mı? Katımdan sizi uyarması için sizlerden seçtiğim kullarım mesajları sizlere ulaştırmadı mı? Bu karne ile seni sınıf geçirmemi nasıl beklersin? Keşke aynı sınıfı tekrar okuyabilsek diyeceğiz. Bir daha deneyelim bu sefer artılar ile dolu bir karne getireceğim. Ama bu sınavın tek giriş ve tek çıkışının olduğu da söylenmişti. Bütün gerçekliklere rağmen bu karneyi bir şekilde izah ederiz yanılgısına düşen insanlık o gün nasıl bir pişmanlık içinde olacak. Sanırım bu pişmanlık yeryüzünde yaptığımız yanlışlık sonrası yaşadığımız hiçbir pişmanlığa benzemeyecek.

Belki şimdiden sonra bir görev,  hayati bir vazife gibi sokak kavgalarını, sokaktaki sesleri bir tarafa bırakıp tüm içtenliğimiz ile kendimize dönmeli, kendimizi kurtarmanın kaygısı ile kaygılanmalıyız. Mesele sokak kavgalarının ve sokak seslerinin bizim istek ve çıkarlarımıza hiç bir fayda veya zarar getirmemesi değil evet bastırılan bir ses belki bu dünya da bir çok kazanım getirebilir ya da kazanılan bir sokak kavgası bizi nasıl da itibarlı hale getirir. Düşüncenin ya da hayatın bu boyutunu es geçmek değil. Mesele, bu sürecin bizleri oyalamak için üretilmiş bir kurgu olduğunu belki bir sinema filmi kadar, belki bir tiyatro ya da televizyonlarda izlediğimiz bir skeç kadar kurgu olduğunu fark etmek. İnsanlığın bu kurgudan kurtulamamasının tek sebebi ise başrolde de olsa, yardımcı oyuncuda olsa hatta figüranda  olsa oyunun içinde olması ve oyundan beklentilerinin olmasıdır. Ama şunu bilmek gerek ki bu oyun bize dünyada bir çok şey kazandırabilir fakat yaratıcının sahnesinde oynanan bu oyun sahne yıkıldığında… Kimsenin bilmediği ve beklemediği zaman da gerçekleşecek olan bu yıkımdan sonra hakikat ortaya çıkacaktır. Başkasının sahnesinde izinsiz gösteri yapıyoruz sonumuz kötü olacak farkında olmalıyız.

Teslim olduğumuz bu gerçeklik ve yaratıcının isteğine ve emirlerine göre yaşanacak bir hayatın peşinde koşmak ise sokaktaki hiçbir sese benzemeyen bir birliktelik oluşturacaktır. Bu teslimiyet sonrasında etrafınızda aynı çizgiyi sürdürmeye çalışan insanların nasıl da kardeşlik duygusu ile bir toplum oluşturduğunu göreceksiniz. Siz düştüğünüzde sizden yüz çeviren toplum mu istersiniz yoksa siz ne kadar kalkmak istemeseniz de sizi tekrar tekrar doğru çizgiye çağıran bir topluluğun içinde olmak mı?

“O’nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri (takipçileri) vardır, onu Allah’ın emriyle gözetip-koruyorlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O’ndan başka bir veli  yoktur.” (Rad suresi 11)

BİR KİTAP Kİ

Bir kitap ki; Allah’ın, beşere son kelâmı,
En büyük mûcizesi, ve en büyük selâmı.
Bir kitap ki; Ne dengi, ne benzeri, ne eşi;
İnsanlık âleminin, batmayan tek güneşi.

Bir kitap ki; nûrunda, karanlıkları boğan,
Bindörtyüz yıldan beri, hergün yeniden doğan.
Bir kitap ki; barışın, kurtuluşun rehberi,
İdrâkin temel taşı, akılların cevheri.

Bir kitap ki; Nebî’nin, en büyük emâneti,
Ne bir hükmü değişir, ne harfi, ne âyeti.
Bir kitap ki; vicdânın, adâletin tek sesi,
Ahlâk depremlerinin, sarsılmaz güvencesi.

Bir kitap ki; ilmiyle, cehâleti susturan;
Zulümler karşısında, heybetle dimdik duran.
Bir kitap ki; irfânın, zaptedilmez kalesi,
Çaresiz mazlumların, sönmeyen meş’alesi.

Bir kitap ki; ümidin tükendiği her yerde;
Açılır görenlere, kapılar perde perde.
Bir kitap ki; şefkâtin kucaklayan kolları,
Selâmete götüren, ince sabır yolları.

Bir kitap ki; gaflete, dalâlete son veren,
Mahremlerin üstüne, hayâ perdesi geren.
Bir kitap ki; tahtından, zorbaları indiren,
Mülkün temellerini, hukukla güçlendiren.

Bir kitap ki; müşrikler, münâfıklar listesi,
Kârun’dan, Firavun’dan, nice ibret hissesi.
Bir kitap ki; ihlâsı, tevhîdi müjdeleyen,
İsyankâr kavimleri, birer birer eleyen.

Bir kitap ki; bileni, bilmeyenden ayıran,
O kıyâmet gününde, muhlisleri kayıran.
Bir kitap ki; mahşerde, muttakiler gölgesi,
Cennet semâlarında, çınlayan “selâm” sesi.

Bir kitap ki; çağlara, çağlar üstü hükmeden,
Hükmünü yok sayacak, yoktur asla bir neden.
Bir kitap ki; âcizdir önünde tüm san’atlar;
Hikmetine dar gelir, o sonsuz kâinatlar.

Bir kitap ki; korkular ve ümitler harmanı,
En Yüce Padişah’ın, âlemlere fermanı.
Bir kitap ki; beş vakit secdelerde göz yaşı,
Mûminlerin elinde, değişmez mihenk taşı.

Bir kitap ki; mübîndir.. Apaçıktır görene,
Son nefeste korku yok, O’na gönül verene.
Adı; Kur’ân-ı Kerîm.. Mekânı; kalb-i selîm,
O’ndadır gerçek irşâd, O’ndadır gerçek ilim.

Ey! Şânı mahşere dek, korunan yüce kitap;
Yetmez seni övmeye, hiçbir söz, hiçbir hitap.
Seni yazmak ne mümkün, cür’etimize bakma,
Hesap günü Mîzan’da, BİZİ YALNIZ BIRAKMA!

Cengiz NUMANOĞLU

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı