GenelYazarlardanYazılar

Bir Başka Açıdan NESH Meselesi

Bilindiği üzere nesh, herhangi bir şeyin o konuda ki başka bir şeyin ortaya konması ile geçerliliğini yitirmesi, hükmünü kaybetmesi anlamına gelir. Nesh konusuna girerken öncelikle Kur’an bütünlüğü içinde düşünecek olursak, Allah’ın boş söz söylemeyeceği, karar değiştirme gibi bir âdetinin olmadığı gerçeğinin altını çizmeliyiz.  Rabbimizin bir şeyi daha o şeyi yaratmadan önce, yaratacağı o şey hakkındaki iyinin ve güzelin ne olacağını bizzat takdir edenin kendisi olduğu için sonradan düşünüp karar değiştirmesinin, kendisi ile çelişmesinin söz konusu olmadığından mülhem (ki bu beşer için geçerli bir durumdur) rahatlıkla diyebiliriz ki Kur’an da nesh yoktur.

Daha iyinin, daha güzelin kriteri nedir?

Müslüman ne ile meşgul olursa olsun, neye maruz kalırsa kalsın ve neye bakarsa baksın mutlaka doğruya, dosdoğruya talip olmak ve meseleleri o kararlılıkta ele almak zorundadır.  Doğrunun asli kaynağı da Kur’andır, öyle ise işlerimizi Kur’anın doğrularına göre yapmak durumundayız. Bizi kurtuluşa götürecek olan kitap doğal olarak kıyamete kadar bu vasfını yani doğrunun değişmez kaynağı olma vasfının yitirmeyecektir.  Aksi mümkün olsa idi zaten asli kaynak olmasından söz edemezdik.

Teoride buna itiraz edecek bir Müslüman çıkmaz ancak iş pratiğe gelince işler değişiveriyor.  O halde Müslüman’ım diyenlerin, hele de kur’anı kendi ana dillerinde okuyup da Allah’ın bizlere ne dediğinden haberi olanların düştükleri duruma/becerebildikleri yada razı oldukları hayata ne demeli!

Nesh mevzusunu teoride reddedip, pratik hayatta neshin dibini bulmak…

Nesh mevzusuna klasik manada olur verenler ile zaten bu meseleyi tartışmanın bir faydası yok onlara Allah selamet versin diyoruz. Bu yazının asıl derdi yukarda da temas edildiği üzere kitaptan, tevhidden haberi olan, iddia sahipleridir.  Klasik manada neshi kabul edenlerin istismar ettiği ayetleri bu ikinci kesim (yani teoride karşı pratikte nesihci kesim) asla istismar etmez. İkinci kesimin istismarı, vahyi çağa, hayatın içine taşıyamamaktan kaynaklı hükümleri etkisizleştirme, hafife alma ve nihayetinde ‘‘bu şartlarda ancak böyle olur ya’’ şekline bürünen bir istismardır.

Herkes kendi adına, geçmişte önemseyip de bugün yap(a)madığı, vazgeçtiği ve belki de artık aklına bile gelmeyen şeylere geriye dönüp bir baksın, ne demek istediğimiz gayet açık bir şekilde anlaşılacaktır. (Burada kastettiğimiz vazgeçiş/önemsememe, iyi, güzel ve doğru olan şeyleri terk ediştir, yanlıştan, haramdan dönmek, onları aklına bile getirmemek elbette arzu edilen bir neticedir ki böylesi elbette Allah rızası için bir terk ediştir. Bu zaten istenen bir durumdur ve biz buna ancak eyvallah deriz.) Devam edecek olursak herkes kendi adına hayatında eskiden olup da bugün çok az ya da hiç olmayan şeylerin yerine yenisi(!) daha güzeli(!)  diye (çoğu zaman farkında bile olmadan) koyduğu şeylere yeniden bir baksın istiyoruz.

Mesela, yirmili yaşlarda tevhid ile tanışıp da atmışlı yaşlara gelindiğinde, aradaki kırk yılın muhasebesi yapılırken ‘‘değişen pek bir şey yok’’ durumlarındaysak eğer bu kırk yıllık serüvende öğrendiğimiz tek şeyin neshin dibini bulmak olduğunu acı da olsa kabullenmemiz gerekir. (Bu kabulleniş bugünden sonrası adına umudu koruyabilmek için asgari bir kazanım sayılabilir bunu da göz ardı edemeyiz.)

‘‘Dininizi kemale erdirdim’’ diyen Rabbimizin bu sözüne karşılık, eksik ya da yetersiz, ihtiyaca cevap veremeyen bir din/kitap algımız yoksa eğer bu dinin/kitabın günlük hayatımızda yer bulamayışını ne ile izah edeceğiz?  Sorulması gereken asıl soru bu işte!

Faiz, tesettür, ticaret adabı, siyaset ahlakı, karı-koca ilişkileri vs. gibi konularında dinin emirleri hala eskisi gibi etkili mi yoksa ‘‘ eh işte! olduğu kadar ’’ kabullenişinde miyiz bir düşünelim.

Kur’an’da nesh yoktur ancak Kur’andan beslendiğini iddia eden Müslümanların yaşamlarında birçok nesh vardır. Kişiye/kendimize özel çeşitli kaygı ve suni maslahatlar ile nesh durumuna mahkûm ettiğimiz ayetlere/doğrulara, yeniden asli anlamlarının yükleneceği bir anlayış ve akabinde teslim oluş gerçekleştirmedikçe sonumuz hüsran olacaktır. Bunu yapacak olan da her Müslüman’ın bizzat kendisidir ve ancak doğrusuda budur. Ayrıca hiç kimse önce aynaya bakmadan bir başkasının (hakkı tavsiyeden öte), nesh’leri üzerinde hâkim ya da savcı değildir. (biz önce kendimize bakacağız, zaten günümüz koşullarında hiç kimse, başka bir kimseyi bireysel alanına yaklaştırmıyor bile.)

Bitirirken, hatırlayalım;

Ahzap suresi 36. Ayetinden yola çıkarak dinin her hangi bir konuda bir sözü/kuralı varsa, artık iman iddiasındaki kulların başka bir yol arama ihtimalleri yoktur. Zaman, mekân, şartlar bilmem ne uzayıp giden şeytanın yolarına sapmaya görün, asla ‘‘din ne der sorusu’’ aklımıza bile gelmez. Her halükarda öncelikle ve içtenlikle ‘‘din ne der sorusunu’’ aklımızda tutarsak, (özel üretim) neshlerimize sıra gelmeyecektir inşallah. Nesh şeytanın bir oyunudur ve nefs bu oyunu oynamayı çok sever, bir kere oyuna geldik mi arkası gelmez maalesef. Şeytanın ve nefsin süslü yolundan Allah’ın değişmez, eskimez, karışmaz, çelişmez, dolaşmaz kurtuluş yoluna ulaşabilmek duası ile…

Ahir kelam: Evet belki konuşulan dinde değil amma yaşanan dinde nesh kesinlikle vardır. (yaşanılan hayata bide de bu gözle bakın)

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı