Duada kişiyi vesile etmek caiz midir? Şirk midir?
SORU: Salih olduğuna inanılan bir kişiyi vesile edinerek dua etmek caiz midir? Caiz değilse bu durumun şirk olup olmadığını izah eder misiniz?
CEVAP: Müslüman olmak için, Allah’tan başka ilah olmadığını kabul etmesi gereken insanın, Allah’a ulaşmak, duasını işittirmek için aracı araması garip değil midir? İman ettiğimiz Allah’ın bizi anlama, duyma, görme, halimizi bilme gibi bir sorunu mu var? Hâlbuki Ona, her şeyi gören, bilen, işiten ve her şeye kadir olan olarak iman etmiyor muyuz? Bu konudaki endişemizi gidermek için Allah şöyle buyuruyor:
(Peygamberine hitaben) “Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara de ki; ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasını, dua edince kabul ederim. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar.” (Bakara 2/186)
Çok masum gibi görünen bu olay, “falan kimsenin yüzü suyu hürmetine bize şunu ver “demek; Allah’a zaaf isnat etmektir. Çünkü aracı kıldığımız şahsın, Allah’ı etkileyerek duamızı kabul etmesinde bir rolü olacağını düşünerek bunu yapıyoruz. Allah’ın ise hiç kimsenin hatırına bir şey yapması mümkün olmadığı gibi; hiç kimsenin böyle bir imtiyazı da yoktur. Yukarıda zikrettiğimiz ayette açıkça ilan ederek, her kulun doğrudan kendisine yönelmesini istemektedir.
Kur’anda zikredilen peygamberler ve bu peygamberlere ait olan duaların hiç birisinde “şunun hürmetine bana şunu ver” şeklinde bir ifade yer almamaktadır. Bu bir tesadüf olmasa gerek. Her konuda bizim için “Üsvetül Hasene “ güzel örnek olan Peygamberimiz, dua etme konusunda da bizim için en güzel örnek olmalıdır. Sapık anlayışların ürünü olan “aracılık” anlayışı, dilimizde ve dualarımızda asla yer almamalıdır. Bu konuda Birkaç örnek vermek istiyoruz:
“Ibrahim, İsmail’le birlikte Evin (Kâbe’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): “Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin” (Bakara: 2/127)
“Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz.” (Al-i İmran: 3/53)
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin.” (Al-i İmran Suresi: 2/8)
“Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında ‘Sen hak ile hüküm ver. Sen ‘hüküm verenlerin’ en hayırlısısın.” (Araf: 7/89)
Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür.” (Araf: 7/126)
“(Musa) Dedi ki: “Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olansın.” (Araf: 7/151)
“ Nuh dedi ki: Rabbim; kafirlerden yeryüzünde yurt tutan hiç bir kimse bırakma. Doğrusu Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; sadece ahlaksız ve çok inkârcıdan başkasını doğurup yetiştirmezler.
Rabbim; beni, anamı, babamı, inanmış olarak evime gireni, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla. Zalimlerin de helakinden başka bir şeyini artırma.”(Nuh 71/26-28)
“İyi bil ki; halis din, Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler; onlara, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah; yalancı ve kâfir olan kimseyi hidayete eriştirmez.” (Zümer 39/3)
Bu örneklerde olduğu gibi O’na dua ederken başkasını aracı kılmadan, şunların hürmetine ver demeden, doğrudan Allah’tan istemeliyiz. Onun isminin önüne bir başka isim getirmenin şirk olacağını bilmeliyiz. Fatiha suresinde, “iyya ke na’büdü ve iyya kenestaiyn” sadece sana kulluk eder, sadece senden yardım isteriz sözünü unutmamalıyız.