GenelYazarlardanYazılar

Ey Ruhbanlar Fetvayı Siz Değil Allah Verir!

Söz konusu Allah’ın dini İslam olunca ağzı olanın konuştuğu bir dönemi yaşamaktayız. Hayatın diğer alanlarında konunun uzmanlarına müracaat eden anlayış sahipleri konu din olunca okuduğu” Fatiha’nın” anlamını bilmeyen veya atalarından miras olarak kendilerine kalan doğru veya yanlışlığı kesin olmayan hurafeler ile yetinmeyi din zannederek yaşamaya devam etmektedir.

Allah’ın bütün insanlık için gönderdiği dinin adı İslam. İslam’ın tamamı da yüce Kuran ve onun canlı diğer bir ifadeyle yürüyen hali olan son elçi Hz. Muhammed As.in Kuran kaynaklı uygulamalarından ibarettir. Bunun dışındakiler din olmayıp doğru veya yanlış olma ihtimalleri olan kültür kısmıdır. Bunların da esas kaynağa ve uygulamalara ters olmayanını alırız geri kalanlarını ise almayız.

Kuran’ın ve son elçinin uygulamalarını yok sayan hafife alan, yetersiz ve çapsız gören hiçbir anlayışı da kabul etmediğimizi buradan bütün bir dünyaya ilan ettiğimizi de belirtmek isterim. Malumunuz insanoğlunun eğitimin de soru sormak ve sorduğu soruların doğru cevaplarına ulaşmak çok önemli bir metottur. Yaratığı her şeyin her halini bilen ve yarattıklarından gafil olmayan rabbimiz gönderdiği bütün elçiler ve onlara gönderdiği vahiylerde soru ve cevap metodunu kullanmıştır.

Soru soranlar Allah’ın gönderdiği dinin mensupları soru sorulan makam onlarla aynı özelliklere sahip ancak vahiy alması yönüyle farklı olan elçi veya elçiler. Soruların cevapları ise o dinin sahibi ve göndericisi olan yüce Allah’tır. Şu hususu açık ve net olarak ifade edelim ki: Yüce Kuran’da Allah elçisinin arkadaşları tarafından elçiye sorulan soruların cevaplarından hiç birisini kendisine soru sorulan elçi cevaplandırmamıştır. Soruların cevaplarının tamamı vahyin sahibi Allah’a aittir. Bunlara ait yüce Kuran’dan bir örnek vererek dile getirdiğimiz düşüncenin ne kadar da isabetli olduğunu siz kıymetli kardeşlerim ile paylaşalım.

“ Ey peygamber sana ruhtan soruyorlar. Onlara de ki: “ Ruh, rabbimin emrindendir.” Bu konuda size ancak az bir bilgi verilmiştir.” ( İsra- 85 ) Görüldüğü gibi ruh hakkında elçiye bir soru soruluyor cevabı ise elçi kanalıyla Allah veriyor. Burada ki: De ki: ifadesinden cevabın Allah’a ait olduğu çok açık ve net olarak belli olmaktadır. Konuyla ilgili soru cevap içeren ayetlere Kuran’da sıkça rastlamak mümkündür. Allah’ın gönderdiği dinin arı duru ve orijinal olarak kalması sorulan sorulara Kuran’dan cevapların verilmesiyle ancak temin edile bilinir.

Kuran’ın dolayısıyla Allah’ın verdiği cevapların yetersiz, yarı zamanlı ve hafife alınmasıyla Kuran’dan kopuşlar başlamış ve yerine fetva makamları oluşturularak sorulan sorulara ilgisiz alakasız anlamsız ayrıca konu bütünlüğünden ve Kuran’dan oldukça uzak zorlama cevaplar vererek aziz İslam’ın gündemi takip edip soru ve sorunlara cevap vermesi nere de ise imkânsız hale gelmiştir. Düşmanlara karşı besili atlar besleyiniz ayetini bile günümüzdeki savaş teknikleri olarak anlamayı bile başaramamış bir toplumla karşı karşıya kalınmıştır.

Allah’ın dini İslam’ı gerek sosyal medya gerekse kurum ve kuruluşlarıyla daha doğrusu oluşturdukları fetva makamlarıyla sulandıran bu topluluklar İslam’ı zamana ve güne hitap eden bir din olmaktan uzaklaştırarak tarihin derinliklerine gömmüşlerdir.

Şunu net olarak ifade edelim ki Kuran günün ve hayatın ortaya çıkardığı soru ve soruları en güncel en taze olarak takip eden ve kıyamete kadarda takip edecek olan tek kitaptır. Zira o geçmişten, andan şimdiki zamandan ve gelecekten bahseden tek otorite olan Allah’ın kitabıdır. Bu konuda onunla boy ölçüşecek veya ona denk hiçbir kaynak ve eser ne şimdi ve de gelecekte olmayacaktır.

Yüce Kuran bütün bir insanlığın soru ve sorunlarına cevap verecek donanıma, birikime ve kapasiteye sahiptir. Sizler sorularınızı doğrudan Kuran’a yöneltin göreceksiniz ki o size en doru cevabı veya cevapları verecektir. Kuran’a şartlı ve şaşı bakan zihniyet Kuran’ın verdiği cevapları beğenmediği veya işine gelmediği için başka yönlere savrulmaktadır.

Peki!

O zaman ortaya çıkan problemlerin çözümü için nasıl bir metot izlenecek? Sorunun cevabı çok basit. İlk müracaat edilecek ve fetva verecek makam ve kaynak yüce Allah’ın mevcut probleme verdiği ve yüce Kuran’da ki cevaptır. Onda yoksa ondada yoksa anlamına gelecek sorular meseleyi sulandırmaktan başka bir anlama gelmemektedir. Kuran’da yaş ve kuru olmak üzere hiçbir meseleyi eksik bırakmayan Allah aklı, nefsi, nesli malı ve canı korumak kaydıyla meseleyi temel alarak çözüm yollarını bizlere göstermiştir. Şimdi konumuzla doğrudan ilgili olan ayet ve ayetlerin meallerini paylaşalım:

“ Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki:” onlar ile ilgili fetvayı Allah size şöyle vermektedir: Kitapta kendileri için yazılmışı farz kılınan mirası, mihri vermeyip bir de üstelik nikâhlamak istediğiniz kadınların yetimleri, zayıf bırakılmış çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı adil davranmanız hakkında size tilavet edilmekte (okunup aktarılmakta) olan ayetler Allah’ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır. Her ne hayır yardım yaparsanız şüphesiz ki Allah onu bilendir.” ( Nisa- 127)

Yukarı da mealini verdiğimiz ayette açıkça fetva vericinin ve fetva makamının Allah olduğu açıkça ortaya konulmaktadır. Bu makamı yetersiz, çapsız ve kifayetsiz görmek İslam ile olan bağın kopması anlamına gelmektedir. Allah’ın ve onun dini İslam’ı içinden çıkılmaz hale getiren aynı zamanda akıllara ziyan fetvalar adeta Kuran’ı perdelemektedirler.

Sekiler, laik ve demokratik sistemler kendi var oluşlarına zarar vermeyecek ve aynı zaman da vatandaşın da gazını alacak sözüm ona dini! Kurumları da oluşturarak yaptıkları yanlışlara yeni yeni fetvalar verecek belamlar ve başkanlıkları da oluşturmaktadırlar.

Günümüz Müslüman coğrafya halkları karşılaştıkları herhangi bir problemin çözümünü Kuran’da aramamaktadır. Öncelikle mensubu olduğu mezhep imamının, cemaatinin şeyhinin ya da ağ bey ve üstadının bu konudaki görüşlerine itibar ederek bulduğu çareler! İle pansuman çözümler ile yetinmektedir. Mesela bir konu Hanefi’ye göre çözülmüyor ise peşinden Şafiye müracaat ederek meseleyi çözmüş oluyorlar. Biraz daha gelişmiş toplumlarda teknolojinin verdiği imkânları da kullanarak “ Alo buyurun fetva hattını” kullanarak Kuran dışı çözümler ile kendisini avutmaktadır. Ruhban ve sözüm ona fetva makamları Allah’ın dinini şişirerek ayetleri anlam ve bağlamından kopararak ilgi ve alakasız cevaplar vermeye an itibariyle devam etmektedirler. Yüce Kuran’ı referans göstermeyen ve onun önerdiği veya farz kıldığı çözüm önerilerini yok sayan her fetva yanlış ve önemsizdir. Allah’ın dini İslam sade, yaşanıla bilinir aynı zaman da zor olmayan kolay bir dindir. Açık ve anlaşılır bir biçimde iddia ediyoruz ki Kuran’ın dini hem fıtrata uygun hem de yaşanıla bilir bir dindir.

Malumunuz her düşüncenin her ideolojinin her sistemin ve her dinin hatta uydurulan Müslümanlık dininin bile ruhbanları olur. Ancak söz konusu yüce İslam ise kesinlikle ruhbanlık söz konusu olamaz veya olmamalıdır. Çünkü İslam’da bütün inananlar kardeştir ve üstünlük sadece takvadadır. Tamamlanmış dini eksik gören! Ve daha dindar olmak amacıyla az bir eylemden bol sevap almayı amaçlayan şişirmeci ve eklemleyci anlayış dinde olmayan birçok hurafeyi bu dine sokarak ne yazık ki arı duru dini yaşanılmaz ve içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir.

Yazımıza Hadid suresinin yirmi altı ve yirmi yedinci ayetlerinin meallerini sizler ile paylaşarak devam edelim: “ Yemin olsun ki biz Nuh’u ve İbrahim’i peygamber olarak göndermiştik; onların soyuna da bazı kişilere peygamberlik ve Kitap vermiştik. Onlardan insanlardan kimi doğru yoldadır. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmıştır. Sonra bunların izinden art arda elçilerimizi göndermiştik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından göndermiş, ona İncil’i vermiştik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirmiştik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu onlara biz yazmamıştık. Fakat kendileri, Allah rızasını kazanmak için yapmış, ancak buna da gereği gibi uymamışlardı. Biz de onlardan iman edenlere ödüllerini vermiştik. İçlerinden çoğu yoldan çıkmıştır.” ( Hadid- 26-27)

“Korkmak” “anlamındaki rehebe kökünden türetilen rahbaniyye kelimesi, çok korkanların korkusu anlamında bir mübalağa anlamı içermektedir ki, Bakara yüz kırk üçüncü ayette belirtildiği üzere “vasat ümmet” kılınışı nedeniyle bu ümmetin böyle bir aşırılığa müsait bir tarafı olmamalı, “tefrit” i reddettiği gibi “ifrat”ı da reddetmeli, itidali esas almalıdır. İslam’ın “ fıtrat dini” olması da bunu ifade eder. Dünya ve ahiret dengesi olan Allah’ın dinini tanınmaz hale getirmek, kendi heva ve heveslerini din diye dayatmak, helalleri haram, haramları helal yapmak dost doğru din dışında kendilerince din üretenlerin özelliklerinden olarak sayılabilir ” ( Mehmet Okuyan meal tefsir Hadit suresi yirmi yedinci ayet dip notu)

Bunun dışında ki her kabul Allah’ın özel alanına müdahale anlamına gelir ki buna da hiçbir yaratılmışın ne hakkı nede salahiyeti yoktur. İman edenler elçiler dâhil Rablerinden kendilerine indirilen ne ise ona iman etmek ve gereğini yapmak zorundadırlar. İman edenler bu esaslara bağlı kaldıkları sürece ancak Allah’ razı edebilirler. Aksi bir kabul ve davranış her iki dünyada da kaybedip hüsrana uğramak anlamına gelir. Göndericisi tarafından defaten tamamlandığı ve eksik bırakılmadığı ifade edilen aziz İslam’a bir şey eklemek veya çıkarmak iman edenlerin anlayışı ve kabulleri olamaz.

Zira bu anlayış hem Allah’a hem onun dinini kusursuz bir şekilde temsil eden bütün elçilere bir iftiradır. Oysa bizler biliyor ve inanıyoruz ki Allah bütün elçilerinden razı olmuştur. Arı duru İslam’ın ne yazık ki günümüzde hem zihnen hem de görüntü olarak birçok kirliliklere maruz kaldığına şahit olmaktayız. Takva elbisesinin daha güzel olduğunun belirtilmesine rağmen başına sardığı sarığı, yüzündeki biyolojik atıkları olan saç ve sakalını üzerine giydiği cübbesini takvanın ölçüsü olarak lanse eden anlayış sahipleri cahili toplumlar da oldukça rağbet görmekteler. İslam’ın sadece ibadet boyutunu önemseyip ciddiye alanlar kendilerince kutsallık atfettikleri günlerin bir kısmını oruçlu geçirmeleri kıldıkları beş vakit namazın dışında artırarak kıldıkları ve çeşitli isimler ile niyet edip kıldıkları namazlar ile oyalanıp durmaktadırlar. Halkı Müslüman olan toplumların tamamına yakını İslam’ın özünü terk edip işin kabuğu ile uğraşmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki kâfirler bu coğrafyalarda istedikleri gibi at oynata bilmektedirler. Gelin üzerimize örtülen bu ölü toprağını silkelenip üzerimizden ataklım yoksa kurtuluşumuz mümkün olmayacaktır. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir