YazarlardanYazılar

Gerçeğin Hikâyesi

İnsanları hastalıklı soluk benizli

Gökyüzü Zeytin ağaçlarından görünmüyot.

Kanaat getirdim ki cehennem Çukurova’nın ya altında ya üstünde

(Evliya Çelebiye ait olduğu söylenen bir söz)

Batılılar geldiklerinde onların paraları vardı, bizim ise asırlardan beri var olan zeytinlerimiz. Gözlerimizi hırsla karartıp bize para kazanmayı öğrettiler, sonra gözlerimizi açtığımızda ise bizim elimizde heba ettiğimiz o zeytin ağaçlarının paraları, onların ellerinde ise bizim bir daha asla geri getiremeyeceğimiz yaşanmışlıklarımız vardı.

Emperyalizmin toplumları nasıl, kendine bağımlı hale getirdiğini, nasıl çalışıp insanların ellerindeki değerlerini tek tek yağmalayıp kendi bünyesinde topladığını, dahası sömürgeciliğin nasıl işlediğinin bir örneğini yaşayan bir şahidin dilinden aktararak anlatmaya çalışacağız.  Bir Çukurova köylüsü olan Hasan amcamızın dilinden 1950 li yıllarda başlayıp ve daha sonra zeytin ağaçları yok edilene kadar devam eden bir faaliyetin konusu edildiği bu sohbetimiz ile bölge insanının hatta tüm geri bırakılmış insanlığın derdini aktarmaya çalışalım.

Kadir Hamedoğlu_    Hasan Amca öncelikle kaç yaşında olduğunu sorabilir miyim?

Hasan Amca_   1942 doğumluyum.

Kadir H. -Peki sormak istediğim soru şu? Bildiğimiz kadarı ile Çukurova’da zeytinin Tarihçesi Roma imparatorluğuna kadar dayanır, kaldı ki bu bölgede yaşamış toplulukları sıralayacak olursak Romalılar, Bizanslılar, Ermeniler, Selçuklular, Osmanlılar ve nihayetinde bizler. Ta ki Romalılardan başlayıp günümüze kadar gelen her toplumun yapıtlarında, zeytin figürleri ve harabelerinde zeytinyağı imalathanelerine rastlanmakta iken Çukurova’da zeytin ağaçlarına ne oldu anlatabilir misin? Çünkü biliyoruz ki zeytin ağacı çok uzun ömürlü bir ağaçtır. Böyle iken nasıl oluyor da bu ağaçlar bölgeden kısa bir süre içinde birden kaybolup gitmiş?

Hasan Amca – Aslında bu zeytin ağaçları 1950 li yıllara kadar yerindeydi kimsenin bir şey yaptığı da yoktu fakat bu yıllardan sonra biz kendi elimizle kendi zeytin ağaçlarımızı dahası mirasımızı yok ettik!

Kadir H.  -Nasıl yani?

Hasan Amca -Ben o zamanlar 7-8 yaşlarında çocuktum köylere kömür tüccarları geldiler, büyüklerimize dediler ki biz kömür tüccarıyız, kömür alıyoruz. Tam fiyatı aklımda değil misal verecek olursak çam kömürünün kilosu 1 lira, meşe kömürünün kilosu 5 lira, zeytin kömürünün kilosu 40 lira dediler ve zeytin kömürü yapmak isteyenlere de paralarını yarısını peşin vereceğiz dediler. Bunu duyan,  büyüklerimiz işlerini güçlerini, tarlalarını, hayvanlarını, bırakıp atalarımızdan bize miras kalan zeytin ağaçlarını söküp, kömür yapmaya başladılar. Herkesin artık tek bir uğraşı vardı, o da tahmin edeceğiniz gibi zeytin kömürü yapmak.  Sağ olsunlar dağda, derede, tepede, zeytin bırakmadılar hepsini söküp kömür yaptılar büyüklerimiz.

Kadir H. -Peki bu olaya hiç mi karşı çıkan olmadı mı? Köylünün içinden hiç mi kafası çalışan biri yoktu ya da devletin birimlerinden hiç mi olaya müdahale eden olmadı?

Hasan Amca -Hayır hatırlayabildiğim kadarı ile herkes halinden memnundu o günlerde, o nedenle pek karşı çıkan da olmadı. Olduysa da sesleri kısık kaldı, kendileri bir şey yapamadı, bunu yapanlara karşı duramadı.

Kadir H.  – Sonrasında?

Hasan Amca – Sonrasında, zeytinleri kesip hatta köklerini bile çıkarıp kömürleri yaptılar büyüklerimiz.

Kadir H. – Sonra?

Hasan Amca -Kömür tüccarları tekrar geldiler, zeytin ağaçlarının genelinin söküldüğünü, hiçbir yerde eskisi gibi zeytin ağacı kalmadığını,   sökülen ağaçların da kömür yapıldığını tek tek yerinde gezerek gördüler. Bir de ilginç olan bizimkilerin o an hazır olan kömürlerini tartıp paralarını fazlası ile verdiler sonra dediler ki kömürleri biz daha sonra almaya geleceğiz sizde kalsın şimdilik; fakat o zeytin kömürlerini almaya hiç gelmediler.  Tabi ki biz bunu sonra anladık tüccarların bizi kontrol etmeye geldiklerini.  Bizim yaşadıklarımız 1950 li yıllarda birçok zeytinliği olan köylerde, beldelerde de yaşanmış ama biz bunu ileriki yıllarda öğrendik.

Kadir H. -Peki zeytinler sökülüp kömür olduktan sonra ne yaptınız, dahası sofranızdaki zeytini yemekleriniz için yağı nasıl karşıladınız?

Hasan Amca -Uzunca bir müddet zeytin göremedik sofralarımızda. Görenler ya parası çok olanlardı, gidip şehirden alırlardı ya da evlerinin önünde yemek için dikilen zeytin ağaçlarını söküp kömür yapmayan birkaç aileden ibaretti.   Zeytinyağını ise tekrar yemeye başlayalı şurada 8-10 sene oldu o da kendi zeytin ağaçlarımızı tekrar dikip de yetiştirmeye başladıktan sonra.

Kadir H. -Çukurova’da son 15 yıldır tekrardan zeytincilik faaliyetinin başlaması ve aşırı şekilde hızlanması devlet desteğinin artması da yıllar öncesinde yapılan bu hatanın telafisi diyelim o zaman.

Hasan Amca, son olarak şunu sorayım anlattığın bu acı hatıranın da tecrübesi ile bizlere tavsiyelerin nelerdir?

Amca -Vallahi kim gelip, elinizdeki bir şeye değerinin kat kat fazlasını vermeye çalışıyorsa satmayın, o sizi mahrum bırakıp, kendine bağımlı yapmak istiyordur.

Hasan Amca:Aslında işin özü Hasan Amcanın son cümlelerinde saklı idi ( Vallahi kim gelip elinizdeki bir şeye değerinin kat kat fazlasını vermeye çalışıyorsa satmayın, o sizi kendine bağımlı yapmak istiyordur )

Asırlarca buralarda olan, kitaplara, yapıtlara, şiirlere, hikayelere vb. birçok şeye konu olan, Çukurova’nın tarihi miraslarından zeytin ağaçları ve zeytincilik kültürünün sistematik bir şekilde nasıl yok edildiğini daha sonraki dönemlerde Yunanistan ve İtalya’nın nasıl zeytin ve zeytinyağı devi olduğunu hikayeyi dinleyince anlamak daha bir kolay aslında. Mesele aslında zeytin ve zeytinyağı değil, sömürgeciliğin nasıl hareket ettiği, nasıl işlediği,  dahası nasıl sinsi planlar ile insanların değerlerini yok edip ya da o değerleri kendini bünyesine geçirip gücünü devam ettirdiğidir.

Burada tek suçlu emperyalizm mi, kapitalist zihniyet mi, ya da gelin gerçek soruyu soralım; biz hep batıyı mı suçlamalıyız? Elbette hayır, onlar inançlarının, planlarının gereğini yapıyorlar, sömürgeciliğin özünde karşının tüm değerlerini yok etmek ya da ele geçirmek ve böylece kendine bağımlı hale getirmek vardır.

Bu yüzden, yüz yıllardır dünyanın birçok yerinde sömürgeciler bu tip faaliyetleri yapıyorlar. Kısacası onlar inancının gereğini yapıyorlar, peki biz inancımızın gereğini günkü değerlerimize sahip çıkmamız gerekir.

Hep duyduğumuz bir söz var ya büyük resme bakmak, aslında büyük resim de aynen budur.yapıyor muyuz? Dahası bizler inancımızı yaşasak, sömürgeciler bu kadar rahat güçlenebilir, hareket edebilir mi? Tabii ki de hayır.

Değerlerimizi, inançlarımızı kısaca bizi biz eden ne varsa ve bunları sömürgecilere maddiyat karşılığında satıp da daha sonra batının barbarlığından, sömürüsünden Müslümanları katletmesinden bahsetmek ne kadar aptalca değil mi? Hani futbolda bir yaklaşım vardır, aslında rakibim kötü değildi biz çok iyiydik. Bu bakış açısını din ve yaşam üzerinden yorumlayacak olursak, sanırım cümle şu şekilde olurdu; sömürgeciler (ya da kâfirler) çok iyi değildi, ancak biz değerlerimizi (ya da inançlarımızı) çok ucuza sattık. Hem de hiç düşünmeden. Müslüman hayatın her alanında uyanık olmalıdır. Emperyalizmin nasıl çalıştığını bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Aksi takdirde hikâyede zeytin ağaçlarının başına gelen olay, hayatın diğer alanlarında da başka tehlike olarak da karşımıza çıkabilir, geleceğimizi çalabilir. Geleceğimize (dolayısı ile ahretimize) sahip çıkabilmek için, bu günümüze ve bu

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı