İz Bırakanlar

İmam Humeyni (1902-1989)

Asıl adı Seyyid Ruhullah’il Museviyy’il Humeyni olan İmam Humeyni, mücadeleci kişiliğiyle öne çıkmış ve bir ömür zalimlere karşı mücadelesini sürdürmüştür. İmam, Nebevi hareket yöntemine paralel çizgisiyle Şah rejimine karşı ilkeli mücadelesinde başarı nasip olmuş karizmatik bir Müslüman liderdir…

Devrime giden süreçte İmamın, zaman zaman çeşitli gerekçelerle tutuklandığı bilinmektedir. Ancak sürecin belirli bir aşamasından sonra toplumun tepkisinden çekinen Şah yönetimi, onu cezaevine değil sürgüne göndermek zorunda kalmıştır. Türkiye ile başlayan sürgün hayatı Irak ile devam etmiş, oğlu Seyyid Mustafa’nın rejimin istihbarat servisi tarafından öldürülmesi ile İran’da baş gösteren ayaklanmalar sırasında Irak’tan çıkmaya zorlanmış ve Fransa’nın Paris şehrine geçmiştir. Devrim sürecinin son dönemlerini Paris’te yönlendiren İmam Humeyni, 1 Şubat 1979’da Şah’ın ülkesinden kaçmak zorunda kalmasıyla İran’a dönebilmiştir. O’nun İran’a dönüşü ise önlenemez bir aşamaya gelmiş olan devrim sürecini hızlandırmış ve düşünsel bir devrim üzerine inşa edilmediği için bir çok boyutuyla tartışılan, ancak üzerlerine ölü toprağı serpilmiş olan Müslümanları uyandıran, silkeleyen, küresel küfür ve yerli işbirlikçilerini kaygılandıran boyutuyla önemsenmesi gereken bir devrim gerçekleştirilmiştir…

Devrime damgasını vuran İmam Humeyni’nin eserlerine, konuşmalarına ve özellikle Gorbaçov’a yazdığı malum mektuba bir göz atıldığında; O’nun geleneksel çizgide bir Şii-Caferi İmam olduğu. Ama biraz derinlikli bir yaklaşımla değerlendirilmeye çalışıldığında Humeyni’nin diğer İmamlardan farklı olduğunu görmek mümkündür. Özellikle siyasi basireti, stratejik dehası ve Müslümanların birliği konusundaki hassasiyeti ile Şii çizgisini aşan bir lider olduğunu tespit etmek zorunluluğuyla karşı karşıya kalınır. Bu boyutuyla İmam, öncülük ettiği devrim ve duruşuyla Müslümanların kafasındaki gizli ön yargıları yıkmış ve tüm insanlığa küresel istikbarın/zorbaların (büyük şeytan ABD’nin) nasıl perişan edilebileceğini göstermiştir…
Şiisiyle Sünnisiyle tüm Müslümanları kucaklamaya çalışan, onların arasındaki farklılıkları değil vahdeti öne çıkaran İmam Humeyni’nin önemsenmesi gereken, O’nun farklılığını belirginleştiren değerlendirmeleri, fetvaları ve icraatları gündeme taşımak gerekir…

“İnsanlık tarihinin başlangıcından beri Peygamberler ve alimler, zalim sultanlara ve hükümetlere karşı kıyam etmek ve savaşmakla görevliydiler. İslam ulemâsı İslam’ın açık hükümlerini korumakla yükümlüdür. İslam ülkelerinin bağımsızlıklarını desteklememiz gerekir. Zulüm ve baskılardan nefret ettiklerini açıklamalarını gerekir. İslam ülkelerinin bağımsızlıkları aleyhine ve İslam düşmanları ile yapılan antlaşmalara karşı nefretlerini açıklamalıdırlar”…

“İslam ülkelerinde kirli eller, Şiiler ve Sünniler arasında ihtilaf yaratıyorlar. Bunlar ne Şii ne de Sünnidirler. Bunlar emperyalizmin elleridir. İslam ülkelerini ellerimizden almak istiyorlar”…
“İslam siyasetten ayrı değildir. İslam diğer dinler gibi değil ki dua ve zikirden ibaret olsun. İslam’ın siyaseti diğer hükümleriyle birliktedir. Ve bende siyasi müdahalelerde bulunuyorum”…

İmam bu yol gösterici, uyarıcı, bütünleştirici yaklaşımlarını sadece teorik düzlemde ifade etmekle kalmamış, aynı zamanda tüm gücüyle bunların gerektirdiği adımları atmış ve Müslüman’ca bir duruş sergilemiştir. İran içinde ve dışarıdaki Müslümanlarla, devrimcilerle istişarelerde bulunmayı hiç ihmal etmemiştir. Bu çerçevede İmam’ın Filistinli Müslümanların mücadelesini çok önemsediği ve bu ve benzeri konularda somut adımlar atmayı bir görev bildiği de rahatlıkla söylenebilir…

“Öğreniyorum ve öğretiyorum” anlayışını benimseyen İmam’ın hiç şüphesiz Müslümanların sorunlu tarihi, sorunlu alim ve İmam algısından bir çok boyutuyla farklılaştığı, değişik bir çizgi izlediği söylenebilir. Ancak, çok önemli boyutuna karşın O’nun eleştirilmesi gereken, siyasi basireti ve duruşuyla uyumlu olmayan yönlerinin de olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla O’nun hakkında değişik çevrelerin farklı değenlendirmelerinin yanı sıra, sağlam kriterlere sahip Müslümanlarının’da farklı yaklaşımlar sergilemeleri normal karşılanmalıdır. Lakin doğru yada yanlış, önemli bazı boyutları dikkate alsın veya almasın tüm bunlar İmam Humeyni nin 20.yy.ın en etkili, en karizmatik, siyasi bilinci en yüksek ve İslami harekette yöntem konusunda en isabetli çizgiye sahip Müslüman lider olduğu gerçeğini değiştirmez. Daha doğrusu değiştirmemelidir. Aynı zamanda unutmamalıdır ki Müslümanların sorunlu tarihinin tortularına rağmen düşünsel bir devrim yapılmadan tüm dünyayı etkileyen, yeni süreçlerin başlamasına neden olan bir siyasi devrimin gerçekleşmesinde belirleyici bir role sahip müstesna bir şahsiyettir İmam Humeyni…

O, gerçekleştirdiği devrim sürecinde Şia düşüncesinin açmazlarını ”Velayet-i Fakih” ve “Takiyye” kavramlarına yüklediği anlamlarla ve içtihatlarıyla aşmış; keza doğru kavradığı Nebevi yöntemi tavizsiz olarak uygulamış ve böylelikle ALLAH’ın izniyle siyasi boyutu öne çıkan bir sonuç kendisine nasip olmuştur…
Tüm bu gerçeklikler ortadayken kimileri Onu sorunlu İslam algılarıyla değerlendirerek tüm boyutlarıyla mahkum etmiş, kimileride öne çıkarılması gereken yönlerini görünmez hale getirerek İmamı geleneksel çizgiyle özdeşleştirmeyi marifet sanmıştır. Ve İmam Humeyni’nin örnek olabilecek boyutlarına rağmen soy ağacını Peygambere dayandırıp ”yücelterek” asıl üstünlüğün nerede aranması gerektiğini yine ıskalamışlardır…
Oysa İmam’ında tekrarladığı gibi “ne şiilik ne de sünnilik illa İslam” diyebilen ve ALLAH’ın ipine sımsıkı sarılan müminlerin kurtuluşa ereceği konusunda hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Etiketler
Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı