EtkinliklerGenel

Kardeşlerimizle Piknikte Buluştuk

İktibas Çizgisi Dergisinin geleneksel hale getirmiş olduğu Piknik buluşması  06 Ağustos tarihinde yurt içi ve yurt dışından gelen kardeşlerimizin katılımları ile Kayseri’de gerçekleştirildi.

Yapılan piknik etkinliği İktibas Çizgisi Dergisi Yazı işleri Müdürü Hüseyin Bülbül’ün yaptığı ve aşağıda tam metnini paylaştığımız açılış konuşması ile başladı. Buluşmamız çeşitli sohbet ve etkinliklerle devam edip önümüzdeki yıllarda tekrar buluşmak temennileri ile sona erdi.

Elhamdü lillahi rabbil alemin. Vessalatü vesselamü ala rasulina muhammdin ve ala alihi ve eshabihi. Ve alel müminine ecmain.

Değerli misafirlerimiz!

Allahın selamı rahmet ve bereketi üzerinize olsun! Hoş geldiniz safalart getirdiniz!

Değerli kardeşlerim!

Asrın felaketi nedeniyle sizlerle uzun zamandır bir araya gelme imkânımız olmadı. Bu nedenle bizim için bu buluşma uzun bir hasretin ve özlemin sona erdiği bir buluşma olacaktır. Yediden yetmişe tüm gönüldaşlar bir araya gelerek; yüz yüze görüşüp konuşmanın, görüş ve düşüncelerimizi paylaşmanın, önerilerimizi gündeme getirip birlikte değerlendirmenin hazzını tadacağız, bereketini göreceğiz inşaallah!..

Çünkü Müminler bir araya geldikleri zaman birbirlerine asli görevlerini hatırlatırlar. İnsanın asli görevi ise, sadece rabbine kulluk etmektir. Bu nedenle rabbimiz:

“Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 51/56) buyuruyor.

“Kulluk” kavramı ise; insanın doğumundan ölümüne kadar yapacağı tüm davranışlarını kapsamaktadır. Bu kulluğun kaynağı bizim için Kur’an, örneği ise Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed (a.s.)dır. Onun 23 yıllık hayatı tüm müminler için kusursuz bir örnek olarak gösterilmektedir:

“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnektir.” (Ahzab 33/21)

Ancak bu örneklik inanmayanlar için bir anlam ifade etmiyor. Risalet öncesi toplumun El Emin sıfatıyla anmış olduğu Muhammed (a.s.)’ı; Allah’ın elçisi olduğunu açıklayınca yalancılıkla itham etmekten çekinmemişlerdi. Bundan sonra Onun için kulluğun ve Risaletin en zorlu dönemi başlamış oluyordu. Hayatı batıl içinde geçmiş insanların gerçekleri kabullenilmesi ise kolay olmuyordu…

Ne gariptir ki, bu toplumla 40 yılı birlikte yaşamış, birbirlerini yakinen tanıyacak kadar fırsatları olmuştu. Buna rağmen Mekke hayatının son 13 yılı oldukça zorlu geçmişti. Onu alaya alıp yalancılıkla itham edenlere Allah şöyle cevap veriyordu:

“Ayetlerimiz onlara açık açık okununca; Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştiremem. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbime karşı gelirsem; büyük bir günün azabından korkarım.”

“De ki, «Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum. (Hiç böyle bir iddiada bulundum mu?) Siz hâlâ akletmeyecek, Düşünmeyecek misiniz?” (Yunus 10/15-16)

Hala düşünmüyorlardı. Hakaret, zulüm ve işkencenin her türlüsüne maruz kalan müminler, hicret etmek zorunda kalmışlardı. Bu da yetmemiş Allahın resulünü öldürmeye karar vermişlerdi. Rabbi ise onların tuzaklarını boşa çıkartarak Medine’ye hicretini gerçekleştirmişti.

Medine ise, İslamın ve Müslümanların istiklale kavuştuğu Muhacir ve Ensar’ın kardeş olduğu, Kur’an’ın hayat bulduğu bir yurt olmuştu. Medine’de maya tutan bu anlayış; 1445 yıldır tüm insanlığa örnekliğini sürdürmektedir.

Birkaç cümleyle anlatmaya çalıştığımız bu kutlu mücadeleyi gereğince anlayabilmek için, Kur’an’a giderek tüm ayrıntıları ile okumak, anlayıp özümsemek gerekmektedir.

Sonra bu ayetleri dinlerini kırk parçaya bölüp her biri kendi gurubunu kutsayan bu günün toplumuna duyurmaya çalıştığımızda; nasıl bir karşılık bulacağımızı düşünelim!..

Hiç şüpheniz olmasın ki, az önce kısa bir özet yaptığımız cahiliye toplumundan hiçbir farkının olmadığını görecek, aynı tepkilerle karşılaşacaksınız. Kur’andan önceki toplumlar da aynı hale geldiği için rabbimiz elçisine şöyle buyuruyor:

“Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’am 6/159)

Bu ayetin anlattığı duruma baktığımızda, bu günü yaşayan ve kendilerini İslam’a nispet ettikleri halde bunlar da dinde guruplara ayrılmış, her gurup kendisinde bulunan ile kıvanır hale gelmişlerdir. Bu duruma bakınca bunların da aynen ehli kitabın durumuna düştükleri görülecektir.

Evet değerli kardeşlerim!

Gerçekten inandığını söyleyen bizler, bu sözümüzde samimi isek; bizim için de zorlu bir mücadelenin yolu gözükmektedir. Kaynağımız Kur’an, rehberimiz Allah’ın son elçisi Muhammed (a.s.) ve onun Muhacir ve Ensar’ı gibi zorlu bir mücadeleyi kuşanmamız gerekmektedir. Sadece onları anmak, övüp yüceltmek bizleri kurtarmayacaktır. Rabbimiz:

“Onlar bir ümmetti; gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 2/141)

“Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.” “O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk 67/1-2) buyurmaktadır.

Evet değerli kardeşlerim!

Şimdi hayat sahnesi bize bırakılmıştır. Hangimiz Muhammedi bir mücadelenin tebliğcisi olacak? Hangimiz Ebu Bekir, Ömer, Osman Ali, Hamza ve Cafer olacak? Hangimiz Bilal, Yasir, Ammar ve Habbab olacak? Anlayış ve yaşayışımız bunu ortaya koyacaktır.

Evet hanım kardeşlerim!

Sizlerden Hanginiz; Hatice, Aişe, Zeynep, Sümeyye, Esma, Ümmü gülsüm olacak? … Sizler de düşünüp yerinizi ve rolünüzü tespit edebilirsiniz. Şimdi sizler, bu şahsiyetlerin yüklenmiş olduğu rollerden hangisini yüklenmek istersiniz? İnsanlık var olduğu sürece islamın dostları da düşmanları da var olmaya devam edecektir. Bu dava Allahın yardımı ve Müminlerin gayretleri ile ilelebet sürdürülecektir. Her dönem bu rolleri üstlenen nice Allah erlerinin varlığı da devam edecek; hiçbir zaman okçular tepesi boş kalmayacak; Şehitler yurdu şehitsiz olmayacaktır.

Ey Allahın Salih kulları!

Bir daha tekrarı olmayacak bu hayatta rabbimize giden bir yol tutalım ki, bu şeref bizlere ait olsun.

Şimdi tarih yazma, tarihe not düşme, malımızla canımızla bu mücadeleye katkıda bulunma sırası bizlerdedir. Yapacağımız her iyilik lehimize, kötülük ise aleyhimize bir delil olarak kaydedilecektir. Başkalarının verdiği mücadeleyi anlatmakla mücahit olamayacağımızı biliyoruz.

Rabbimiz : “İnsan için kendi yaptıklarından başka bir şey yoktur” buyuruyor. (Necm 53/39)

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demekle bırakılacaklarını mı sandılar?”

“Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut 29/2-3)

“Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden “kolayca” cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Allah’ın elçisi ve beraberindeki müminler: Allah’ın yardımı ne zaman (diyecek duruma) gelmişlerdi? Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır. (Bakara 2/214)

Rabbimiz bunun imkânını; Bedir de, Uhud da, Ahzab savaşında, Mekke’nin fethinde Huneyn gününde Tebük seferinde ve daha nice günlerde göstermiştir. Kıyamete kadar da Allah kendine yönelen Salih kullarını hiçbir zaman yalnız ve yardımsız bırakmayacaktır. Yeter ki bizler yola çıkalım. O yolun yolcusu olmaya layık olalım.

“Hatırlayın ki, bir zamanlar sizler yeryüzünde zayıf kimselerdiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da; şükredesiniz diye Allah size yer yurt verdi; yardımıyla sizi destekledi ve size temiz rızıklar verdi.”

“Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz”

“Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat ise Allah’ın katındadır.” (Enfal 8/26-28)

“(Ey insanlar!) And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akletmeyecek misiniz? Düşünüp anlamayacak mısınız?” (Enbiya 21/10)

Değerli kardeşlerim!

Eğer bu öğütlerden nasibimizi alıyor, düşünüyor ve anlıyorsak; Müminler olarak Allah’a vermiş olduğumuz tevhit sözünü değiştirmeden O’nun Kitabını Ahlak edinmeye, yaşayıp tebliğ etmeye, devam etmek zorundayız.

Bulunduğumuz yerde Kur’an’ı okuyan, okutan, yaşayıp örneklik eden, tevhide şirk bulaştırmayan muvahhitler olmalıyız! Duruşumuzda ve anlayışımızda istikrarlı olmalıyız. İlişkilerimizde Sadakat, musibetler karşısında sabır ve metanetle hakka teslimiyet karakterimiz olmalı!..

En yakın komşumuzdan başlamak üzere tüm dünyadaki mazlum ve mağdurların dertleri ile ilgilenmek işimiz olmalı!.. Dünyanın dört bir yanında mazlumlara karşı yürütülen savaşın ateşini söndürmek için meşru olan her çareye baş vurmalıyız!.. Fitneden eser kalmayıp din tamamen Allah’ın oluncaya kadar bu mücadeleyi sürdürme azim ve kararlılığında olmalıyız. Rabbimize verdiğimiz tevhidi koruma sözünden asla dönmemeliyiz.

“Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice Allah erleri vardır. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehit olmayı) bekliyor. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (ahzab 33/23).

Kurtuluşun İslam’da olduğunu elimizin erip gücümüzün yettiği kadar “kafalarını çatlatırcasına” anlatalım. Birlik ve beraberliğimizi koruyalım. İnanıyoruz ki gücün, izzetin ve şerefin tamamı Allah’ın yanındadır. Yerin ve göğün orduları onun emrindedir.

Onun yardımına ulaşmanın yolu ise, şirksiz bir imana, Salih bir amele sahip olmaktan geçmektedir. Salih amelin en kısa tanımı ise; kaynağı Kur’an, örneği Peygamber olan anlayış ve davranışlardır.

Aziz kardeşlerim!

Bizler halimizi düzeltmediğimiz sürece, Allah da üzerimizdeki hükmünü değiştirmeyecektir.( Rad /11) Rabbimizin açık ayetleriyle biliyoruz ki, birlik ve beraberlikten güç doğacaktır. Bu nedenle birlik ve beraberliğimize zarar verecek anlayışlara asla rağbet etmeyelim.

Özellikle İslam toplumu içindeki etnik ve mezhebi farklılıkları kaşıyanların oyunlarına gelmeyelim, “İnananlar kardeştir” hükmünü asla unutmayalım. Ümmet ve “millet” bilincini gönüllere yerleştirmeye çalışarak, bu kirli oyunları bozalım.

Sanal ortamda din tacirliği yapan İslamı ve Müslümanları karalamaya çalışan düşünme özürlü insanlara inanıp güvenmeyelim, Dinimizi Kur’andan, uygulamasını ise onu getiren resulünden öğrenelim. Dünyanın neresinde hangi etnik kökene mensup olursa olsun; inanan bir mümin olarak; Allah’ın kulu, Muhammed (a.s.)’ın ümmeti olan bir kimsenin, bulunduğu yer, islamın siperidir. Siperleri koruyalım!.. Bu bizim boynumuzdaki nihai şeref künyemizdir. Bu bilinçle yaşayan tüm müminlere selam olsun diyoruz!.. Bizleri sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyoruz. Sizlerle Yeniden daha uygun ortamlarda buluşmayı rabbimizden niyaz ediyor, hepimizi Allaha emanet ediyoruz. Vesselam ve rahmetullahi ve berekatuhu!..

Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı