GenelKavram

Kur’an’da Muhkem ve Müteşabih

Muhkem: Kelime anlamı sağlam, kuvvetli, anlamı tefsir edilenlerden daha kuvvetli ve açık olan söz, sıkı sıkıya, tahkim edilmiş. Hukuk dilinde: Kat’i ve sağlam bozulmaz hüküm demektir.

Muhkemin ıstılahî anlamı ise: Kur’ anda hüküm ifade eden ayetlerin tamamı kastedilmektedir. Helal ve harama, İbadet ve muamelata, itikada ve ukubat’a taalluk eden ayetlerdir.

Müteşabih: Kelime anlamı, bir veya birkaç yönüyle bir birine benzeyen, teşbih yoluyla bir birine benzeyen ve benzetilen. Kur’ anı kerimde zahiri manası kastedilmeyen, teşbih ve temsil yoluyla hakikatleri beyan eden ayetlerdir.

Müteşabih’in ıstılahî anlamı ise: İnsanların Müşahede alanına girmeyen gaybi âlemle ilgili verilen bilgileri, zahiri âlemdeki nesnelere benzeterek teşbih yoluyla anlatan ayetlerdir. Cennetin, cehennemin, meleklerin özelliklerini anlatan ayetler ile Allah’ın zat ve sıfatlarını anlatan ayetler gibi.

Bunu da iki kısma ayırabiliriz:

1-Lafzı Müteşabih olanlar, Surelerin başındaki harfler gibi.

2-Mahiyeti Müteşabih olanlar, gaybi konuları anlatan ayetler gibi.

Bu konuda maksadımızın anlaşılması için Tefsir ve Te’vil kelimelerinin de ne anlama geldiğini açıklamaya ihtiyaç vardır.

Tefsir: Kelime olarak “ Fe Se Re” kökünden gelmektedir. Fesere, lügatte doktorun hastalığı teşhis için baktığı az miktardaki su anlamına da gelmektedir. Doktor bu suya bakarak hastalığı teşhis eder.

Bu kelime bundan başka şu anlamlara da gelmektedir: Beyan etmek, keşfetmek, açıklamak, üzeri kapalı bir şeyi açmak gibi.

Istılah da ise, kapalı olan bir lafzı açmak ve sözün kastı olan mesajı açıklamak için kullanılan bir yöntemdir. Bu Kur’ an lafızları için kullanıldığı gibi diğer sahalarda da kullanılmaktadır.

Te’vil: Kelime olarak “E ve Le” kökünden gelmektedir. Geri dönme /rücû manasındadır. Ancak Tef’ il babın da ise açıklamak, beyan etmek, bir şeyin hakikatini ortaya koymak anlamına da gelmektedir.

Istılahta, ayetin muhtemel olduğu manalardan birine döndürülmesidir veya Ayetin siyak ve sibakına uygun olan bir manaya hamledilmesidir.

Tefsir ve Te’vil kelimeleri zaman içerisinde bir birinin yerine de kullanılmıştır. Ancak Tefsir Te’vil’den daha önce kullanılan bir kelimedir.

Te’vil kelimesinin, bir şeyin gerçeğini ortaya koymak anlamı da bulunduğunu ifade etmiştik. Özellikle Ali İmran yedinci ayetinde geçen “Onun Te’vilini Allah’ tan başka kimse bilmez “ şeklinde ifade edilen şey “Müteşabih olanların gerçek mahiyetini (Kur’an’da anlatılan ayetin anlamını değil, ayetin anlamı açık fakat anlatılan şeyin mahiyeti bize kapalı ve bizim onun gerçek mahiyetini ortaya koymamız imkânsız olduğundan onun te’vilini ) Allah’tan başka kimse bilemez ve açıklayıp ortaya koyamaz” denilmektedir.

Bu ön açıklamalardan sonra konumuza esas olan ayetleri anlamaya çalışalım.

A-Tümü Muhkem:

  1. “Elif. Lam. Ra. Bu öyle bir kitaptır ki, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri MUHKEM KILINMIŞ / sağlam şekilde tanzim edilmiş; sonra da bütün tafsilatıyla açıklanmıştır.”

“Ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey peygamber! De ki, ) ben O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.”(Hud 11/1-2)

Birinci ayette bahsedilen Muhkemlik: Ayetlerin bir biriyle uyum içinde birbirini açıklayıcı olarak verdiği öğütlerin açık ve anlaşılır olması, Dünya ve Ahiretle ilgili ortaya koyduğu hükümlerin birbiriyle çelişkisiz ve birbirini açıklayıcı konumda olduğu gibi; Verilen bilgilerin eşyanın tabiatına, insanın fıtratına ve aklın ilkelerine uygun olmasıdır.

Bu bilgilerin hiçbir düşünce tarafından çürütülemeyecek sağlamlıkta olması Ve insan aklını tatmin edecek derecede bütün tafsilatıyla açıklanmış olmasıdır.

Surenin devamındaki ayetlerin verdiği bilgilere bakıldığında: İnsan, hayat ve kâinatın yaratılışını, sebep ve sonuçlarını, hayatın tüm gerçeklerini gözler önüne sererek, ölümün ve yeniden dirilişin, yapıp ettiklerimizin sonuçlarını tüm ayrıntılarıyla ortaya koymuş olduğu görülecektir.

B-Tümü Müteşabih:

Onun ayetlerinin Müteşâbih oluşuyla ilgili Zümer suresinin 23. ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:

  1. “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu (Müteşabih) ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan (Mesani) bir kitap olarak indirdi. Rabbinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden derileri ürperir, derken hem derileri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.” (39/23)

(İşte bu Kitap, Allah’ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. İfadesini yeniden hatırlatarak, bir takım insanların “Müteşâbih” için getirmiş olduğu tanımları -Çok anlamlı, anlamı bilinmeyen, kapalı gibi- değerlendirmeleri, doğruluk rehberi olan bir kitap için düşünülmesi mümkün değildir.)

Bu ifadelere bakıldığında Kur’an’ın olayları anlatım biçimiyle, üslubuyla alakalı olduğu görülecektir. Bu nedenle cennet ve cehennem, ödül ve ceza, emir ve yasaklar, aydınlık ve karanlık, hak ve batıl, Haklar ve ödevler, yer ve gök, Dünya ve Ahiret; tekrar, teşbih, mecaz ve hakikat gibi her türlü edebi sanat kullanılarak insanın idrakine sunulmuştur.

“MESANΔ, “mesna”nın çoğuludur ve gerçekleri ifade etmek için çeşitli şekilde sürekli tekrarlanan anlamına gelmektedir. Bu nedenle Fatiha suresinin bir ismi de ‘Tekrar edilen yedi anlamında’ “es Seb’ul Mesani”dir. Allah, Kur’an’ı öğüt olması için indirdiğini birçok ayette tekrarlarken, verdiği öğütleri de Kur’an’ın her suresinde sürekli tekrarlamaktadır.

(İman ve salih amel sahibi olanların cennete, şirk, inkâr ve günahı kendini kuşatmış olanların da cehenneme gideceği yüzlerce defa tekrarlanmış olması gibi.)

Ayrıca zahiri âlemin dışında olup müşahede alanımıza girmeyen âlemle ilgili bilgileri verirken, bilinmeyenleri bilinenlere teşbih ederek vermiştir.

Ahiret hayatıyla ilgili, ödül ve ceza teşbih yöntemiyle anlatılırken; Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili bilgiler ise mecazen anlatılmıştır. Görüp idrak edemediğimiz şeyler, gördüğümüz ve idrak edebildiğimiz şeylere benzetilerek anlatılmaktadır.

Örneğin: Cennetteki içeceklerden bahsedilirken:

“Onlara kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır. Berraktır, içenlere lezzet verir. O içkide ne sersemletme vardır, nede onunla sarhoş olma.” (37/45-47) şeklindeki açıklamayla bildiğimiz içeceklerin bir takım vasıflarına benzetilerek anlatılmak suretiyle anlamamız sağlanmıştır.

C-Bir Kısmı Muhkem Bir Kısmı Müteşabih

Bir kısmı Muhkem bir kısmı Müteşabih olarak ifade edilen Ali İmran suresi yedinci ayetinde ise şöyle buyruluyor:

  1. “Sana kitabı indiren O’dur. O kitabın bazı ayetleri muhkemdir. Bunlar kitabın anasıdır/ esasıdır. Diğerleri ise Müteşabihlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve kendilerine göre te’vil etmek için onun müteşabihine uyarlar. Oysa onların Te’vilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşmiş olanlar ise :”Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır ”derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilir.

(Burada ilimde derinleşenler de bilirler şeklindeki anlayışı kabul etmek, âlimlerin de gayba muttali olduğunu kabul etmek anlamına geleceğinden mümkün değildir.)

Bununla müteşabihat konusunda Müslüman’ın nasıl inanıp davranacağı belirlenmiş olmaktadır. Yoruma girmeden “hepsi Rabbimizdendir “ diyerek teslim olmak ve olduğu hal ile inancını oluşturmak durumundadır. Bu konuda mahiyetini ancak Allah bilir ise ki öyle ifade ediliyor, söylenecek her söz karanlığa taş atmak olacağından bir değer ifade etmeyecektir.

Burada bir şeyin altını yeniden çizmek gerekir ki, Bilinmeyen ayetin manası değil, anlatılan şeyin gabya ait olması nedeniyle mahiyeti bilinmemektedir. Kul olarak mahiyetini bilmemiz de istenmeyip anlatılan şeye iman etmemiz istenmektedir.

-Peygamberimizden Nakledildiği ifade edilen bir hadiste şöyle açıklanmaktadır:

“Kur‘an beş vecih üzerine nazil oldu: Helal, Haram, Muhkem, Müteşabih ve emsal. Helali işleyin, Haramdan kaçının, Muhkeme tabi olun, Müteşabih’e inanın ve Emsalden de ibret alın”. İmam Şafii hazretleri bunu bilinmesi gerekli olan Kur’an ilimlerinden olarak nitelendirmiştir. (Prof.Dr. İsmail Cerrahoğlu Tef. Usulü s.175)

Sonuç olarak bu konu şöyle özetlenebilir:

a- Kur’an ayetlerinin birbiriyle çelişkisiz, açık, anlaşılabilir nitelikte ve ayetleri birbiriyle desteklenerek uyum içerisinde tahkim edilmiş, her yönden gelecek irdeleme, eleştirme karşısında sarsılmaz oluşuyla tamamı Muhkem;

b- Kur’an, geldiği yer ve kaynağı itibariyle, insanın erişip ulaşamayacağı bir kaynaktan yani Allah’tan olması nedeniyle tamamı Müteşabih;

c-  Kur’an’ın içerdiği konular ise muhtevası bakımından bir kısmı muhkem ve bir kısmı müteşabihtir (ayetler konuları itibariyle bir kısmı gaybi konulara, bir kısmı da müşahede alemine dünyaya ve ef’alin’e aittir.) Bu kelimelerin kullanıldığı ayetlere bakıldığında bu gerçeği görmek mümkündür. Bu nedenle kullanılan değişik ifadeler asla çelişki oluşturmamaktadır.

Bunun Kur’anî bir başka örneği de, Allah’ın zahir ve batın oluşudur. Allah’ın varlığı yarattığı eserleri ile zahir iken, zatının mahiyetinin bilinemezliği ile batındır.

Müteşabih ayetleri manası bilinmeyen ve çok anlamlı ayetler diye açıklamak, insanlığa yaratandan bir mesaj olarak gönderilmiş bir kitabın ruhuna asla uygun düşmemektedir. Manası bilinmeyen bir sözün gönderilen muhatap açısından bir anlamı olmadığı gibi gönderen açısından da bir şey ifade etmez. Her emir sahibi emrinin, yasağının, öğüt ve tavsiyelerinin muhatabınca en iyi biçimde anlaşılıp gereğinin yapılmasını ister. Aksini iddia etmek abesle iştigal olur ki, Allah bundan müstağnidir. O halde, Kur’an’ın muhatabı olan ilk toplumda her ayetin ifade ettiği bir manası mutlaka vardır. Bize düşen ilk toplumun anlayışına ulaşmak için gayret göstermektir.

-Eğer bir ayetin bahsedildiği gibi birden çok anlamı olursa, dindarlar arasında birliği temin etmek mümkün değildir. Allah ise insanları Kur’an’la,  Kur’an’da birleşmeye çağırırken; çok anlamlılıkta birliği nasıl temin edeceksiniz? Müteşabih için böyle bir yargı asla doğru değildir.

-Burada yine müteşabihattan olarak kabul edilen bazı surelerin baş tarafında yer alan harfler (elif Lam Mim, Ha mim, Yasin gibi)

Bunlarla ilgili ilk dönemden gelen herhangi bir açıklama yoktur. Bunların Allah’tan olduğuna inanır her hangi bir yorum yapmayız. Hiçbir dilde bir harfin manası yoktur. Harfler kelimeleri kelimeler de cümleyi oluşturur ve bir mana bir maksat ifade ederler. Arap cahiliye şiirinde de şiirin baş tarafında böyle harfler kullanılmıştır. Bu söze başlarken gonk sesi gibi tadat harfleri olarak kullanılmıştır. Sahabenin: “Bu nedir Ya Resulallah” diye sormamış olmasının sebebi bu olabilir demekle birlikte doğrusunu Allah bilir diyoruz.

 

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı